Bediuzzaman ve Risale-i Nur Hizmeti-12-Ikna Dusturu ve Tecdid Vazifesi

Zuhr

Talebe
Bismillâhirrahmânirrahîm,

12 - İkna' Dusturu

Risale-i Nura göre günümüz İslam toplumlarında iki dehşetli hal yaşanmaktadır. Birisi: Çürük materyalist temellere dayanan fen ve felsefe kaynaklı küfr-i mutlakın yaygınlaşmasıdır. İkincisi: ise hissiyat-ı insaniyenin akla, kalbe galebe çalmasıyla insanların ahireti bildikleri halde dunyanın kırılacak şişelerini elmaslara tercih etmeleridir.

Nur eczalarının bu iki dehşetli hale sunduğu reçete ise şudur. Eskiden küfür cehaletten geliyordu ve izalesi kolaydı. Çünkü İslam toplumlarında teslimiyet vardı ve alimlerin sözleri muslumanlara hemen tesir ediyordu. Halbuki şimdi küfür yaygınlaşmış teslimiyet kırılmışdır. Bu gunku insanların kalblerine ve akıllarına nufuz etmek ancak delil ve isbatla mumkundur. Risale-i Nur "medenilere galebe ikna' iledir. söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir" diyerek pek çok risalesiyle imani mevzuları kuvvetli delil ve huccetlerle isbat etmiş. inkarcı görüşleri çürütmüş. Ve böylelikle pek çok insanın imanını takviye etmiştir.

Risale-i Nura göre günahlarda tiryaki olmuş insanları içinde bulundukları halden kurtarmanın yegane çaresi iman ve salih amellerde dunyada dahi cennet lezzetleri bulunduğunu günahlarda ise aynı lezzetinde elemini gösterib hissini mağlub etmektir.


13-Tecdid Vazifesi

Bediuzzaman Hazretleri ve telif ettiği nur risaleleri Kur'an-ı Kerim'i asrın idrakine uygun bir tarzda takdim etmesi ve icra ettiği tesiri sebebiyle “Allah her yuz sene başında bu dini tecdid etmek için bir muceddid-i din gönderir. ” mealindeki hadis-i şerife tam manasıyla masadak olmuştur.

Not: hadis, Ebuderda, Beyhaki, Hakem, Tabarani, İbn-i Adyy ve Hatib Bağdaki tarafından sahis senedlerle rivayet edilmiştir. Hadis alimleri bu hadisin sıhhatinde ittifak etmilerdir. Hadisde "ummet" tabirinden meceddidin yapacağı hizmetin butun ummete veya kısm-ı ekserisine yönelik bir faaliyet olması gerekdiği anlaşılır. cüzi hususi faaliyetler bir şahsın muceddidliğine delil olamaz. Tecdidden kasıt kitab ve sunnetin ve onların iktiza ettiği şeylerin terk edildiği unutulduğu bidat ve dalaletlerin her yeri istila ettiği bir zamanda kitab ve sunnetin hukumlerini ihya etmek bidatları fikren ve amelen ortadan kaldırmaktır.

Gerek kendi memleketimizde gerekse alem-i İslamda alimlercede husn-i kabul gören bu mazhariyete assın tecdid vezifesine kendinisini hazırlayan bir halet-i ruhuyesini Ustad Bediuzzaman Hazretleri şöyele anlatır.
“eski harb-ı umumide(1.dunya savaşında) ve daha evvellerinde bir vakıayı sadıkada görüyorumki Ararat Dağı denilen meşhur ağrı dağının altındayım bir den o dağ müdhiş infilak etti. Dağlar gibi parçaları dunyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde bakdımki merhum validem yanımdadır. Dedim ana korkma Cenab-ı Hakkın emridir o hem Rahimdir hem Hakimdir.

Birden o halette iken bakdımki mühim bir zat bana amirane diyorki "i'caz-ı Kur'anı beyan et!" (Kur'anın herkesi aciz bırakan hakikatlerini insanlara göster)uyandım anladımki bir buyuk infilat olacak o infilat ve inkılabdan sonra Kur'an etrafındaki surlar kırılacak (yani Kur'an çevresindeki halkalar aile ahlakı, toplum ahlakı, devlet ahlakı, Kur'an-ı Kerime hizmet eden ordu halkası) kırılacak doğrudan doğruya Kur'an kendi kendini mudafaa edecek ve Kur'ana hucum edilecek. İ'cazı (aciz bırakan elmas hakikatleri) onun bir zırhı olacak ve şu i'cazın bir nevini şu zamanda ızharına(görunmesine) haddimin fevkınde olarak benim gibi bir adam namzet olacak ve namzed olduğumu anladım” (osm. s.tasdik-i gaybi s.222)

“Evet bu zamanda hem iman ve din hem hayat-ı ictimaiye ve şeriat hem hukuk-u amme ve siyaset-i İslamiye için gayet ehemmiyetli bir muceddid ister. Fakat en ehemmiyetlisi olan hakaik-i imaniyeyi muhafaza noktasındaki tecdid en mukaddesi ve en buyuğüdür şeriat ve hayat-ı ictimaiye ve sayasiye daireleri ona nisbeten ikinci ve üçüncü dördüncü derede kalıyorlar rivayet-i hadisiyedeki tecdid-i din hakkında olan ziyade ehemmiyet ise imani hakaikdedki tecdid itibariyledir. Fakat efkar-ı ammede ve hayat perest insanların nazarında zahiren geniş ve hakimyet noktasında cazibedar olan hayat-ı içtimaye-i İslamiye ve siyaset-i diniye cihetleri daha ziyade ehemmiyetli görunduğu için o adese ile o nokta-i nazardan bakıyorlar ve mana veriyorlar.
Cenab-ı Hakka hadsiz şükürler olsunki bu asırda Risale-i Nurun hakiki şakirdlerinin şahs-ı manevisi hakaik-i imaniyeyi muhafazada tecdid vazifesini yapdırmıştır. Yirmi seneden beri o vazife-i kudsiyede tesirli ve fatihane neşriyatıyla gayet dehşetli ve kuvvetli zındıkanın ve dalaletin hucumuna karşı tam mukabele edib yüzbilner ehl-i imanın imanlarını kurtardığına kırk bin adam şehadet eder. Amma benim gibi aciz ve zaif bir biçarenin böyle binler derece haddimden fazla bir yükü yüklendiğim tarzında biçare şahsımı medar-ı nazar etmemeli” (osm. s.tasdik-i gaybi s.192)
Bediuzzaman Hazretleri bir başka mektubundada zaman cemaat zamanı olduğundan bahisle şahsını geri plana çekerken tecdid noktasında Risale-i Nurları ve nur talebelerinin şahs-ı manevisini nazara vermekde ve şu hususlara vurgu yapmaktadır.

“Görduğunuz meziyetler benim değil Risale-i Nurundur. O da Kur'an-ı Hakimin bir hakikatinin bir tefsiridir. Ve her asırda dine ve imana tam hizmet eden mucedidler geldikleri gibi bu acib ve komitecilik ve şahs-ı maneviyi dalaletin tecavuzu zamanında bir şahs-ı manevi muceddid olmak lazım gelir. Eski zamana benzemez şahs ne kadarda harika olsa şahs-ı maneviye karşı mağlub olmak kabildir. Risale-i Nurun o cihette bir nevi muceddid olması kaviyyen muhtemel oldğundan o sıfatlar haşa benim haddim değil belki mukerrer yazdığım gibi benim hayatım Risale-i Nura bir nevi çekirdek olabilir. Kur'anın feyziyle Cenab-ı Hakkın ihsanıyla o çekirdekden Risale-i Nurun meyvedar kıymetdar bir ağaç hükmüne icad-ı ilahi ile geçmesidir. Ben bir çekirdekdim çürüdüm gittim bütün kıymet Kur'an-ı hakimin manası ve hakikatli tefsiri olan Risale-i Nur'a aiddir. ” (osm.emridağ lahikası 2 s.120)
سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

el Fatiha

 
Üst