Açıklamalı - ZEYLÜ'L-HUBÂB

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm, elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât

Mesnevi Nuriye Risale-i Nur’un çekirdeği hükmünde bir eser, oradaki her bir bölüm, okyanuslar barındırıyor…


ZEYLÜ'L-HUBÂB

b424.gif

Öyle bir Allah’a hamd, medih ve senâlar ederiz ki,
şu âlem-i kebir Onun icadıdır. Ve insan denilen şu küçük âlem de Onun ibdâıdır.
Biri inşâsı, diğeri binâsıdır. Biri san’atı, diğeri sıbgasıdır.
Biri nakşı, diğeri ziynetidir.
Biri rahmeti, diğeri nimetidir.
Biri kudreti, diğeri hikmetidir.
Biri azameti, diğeri rububiyetidir.
Biri mahlûku, diğeri masnûudur.
Biri mülkü, diğeri memlûküdür.
Biri mescidi, diğeri abdidir.
Evet, bütün bu şeyler, eczasıyla beraber Allah’ın mülkü ve malı olduğu,
i’câzvâri sikke ve mühürleriyle sâbittir.


b542.gif


Şu büyük alem ve bir küçük alem olan insanı
ve bu ikisi arasındaki bağlantıyı ne kadar güzel tanımlıyor.
Ey yer ve göğün kayyûmu olan Allah’ım!
Seni ve Senin bütün san’at eserlerini ve mahlûklarını şahit tutarak ilân ederiz ki,
Sen, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’sın.
Sen birsin, ortağın yoktur.
Günahlarımızın affı için Sana dönüyor ve af diliyoruz.
Âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Muhammed’in, Senin kulun ve peygamberin olduğuna da şehadet ediyoruz.
Allah’ım, onun hürmetine münasip ve Senin rahmetine lâyık şekilde, O’na ve bütün Âl ve Ashabına salât ve selâm eyle.
Amin…


İ’lem eyyühe’l-aziz!
Her kim kendisini Allah’a mal ederse,
bütün eşya onun lehinde olur.
Ve kim Allah’a mal olmasa, bütün eşya onun aleyhinde olur.
Allah’a mal olmak ise, bütün eşyayı terk ve herşeyin Ondan olduğunu
ve Ona rücû ettiğini bilmekle olur.


Bizi yaratan Rabbimiz alem-i kainatı da yaratmıştır.
Bir sineği yarattığı gibi, bir güneşi de yaratmıştır.
Her bir varlık yaratılma seviyesinde bir biri ile eş seviyede.
Hiç biri diğerine büyüklük taslayamaz.
Veya biri diğerini ezemez.
Bir mübarek zat, öğrencileri ile beraber yolda giderlerken bir köpekle karşılaşırlar.
Bir an durup köpekle bakışır, sonra köpeğe yol verir.
Talebeleri derki; Üstadım neden ona yol verdin?
Üstad derki, o bakışma anında bana dediki, Seni yaratıp böyle alim yapan, beni de köpek yapmış,ne büyükleniyorsun.

Madem her birimiz ve herşey Allah’ın yarattığı ve hükmü altında olan varlıklardır.
O vakit bizim de onları öyle görüp öyle davranmamız gerekir.
Hiçbirşey bize ait olmadığı gibi kendimiz dahi kendimize malik değiliz.
Ve sahibimiz kimse ona teveccüh etmek, ona yönelmek onu dinlemek gerekir ki
var olma gayemize uygun hareket etmiş olalım.

O’na yönelmek; O’na mal olmak, bütün dünyadan bütün masivadan geçmek
her birisinin O’nun yarattığı ve O’ na ait sanatlar olduğu bilmek ve O’na yöneldiğini görmek, bilmekle olur.

Her bir varlık bir yada bir çok isme ayna vazifesi görür.
Biz o aynalarda isimleri görür, sanat-ı ilahiyi fark edersek, o vakit biz de O’na abd
O’na mal olmuş oluruz inşallah…


İ’lem eyyühe’l-aziz!
Cenâb-ı Hakkın sana in’âm ettiği vücut ile vücuda lâzım olan şeyler,
temlik suretiyle değildir.

Temlik kişinin dilediği gibi yöneteceği, tasarruf edeceği bir şeyi mülk edinip
sahiplenmesi demektir.
Demek bu vücut ve vücuda lazım olan şeyler
bizim malımız, mülkümüz, üzerinde istediğimiz gibi tasarruf edeceğimiz şeyler değil.

Yani, senin mülkün ve malın olup istediğin gibi tasarruf etmek için verilmemiştir.
Ancak, o gibi nimetlerde, Allah’ın rızasına muvafık tasarruf edilebilir.
O vakit bu mal kiminse, onun rızasına uygun şekilde kullanmak gerek.
Evet, bir misafir, ev sahibinin iznine ve rızasına muvafık olmayacak derecede,
yemeklerde ve sair şeylerde israf edemez.

İ’lem eyyühe’l-aziz!
Gözleri küsuf tutmuş bazı adamlar,
önünde vukua gelen gayr-ı mahdut hususî haşr ü neşirleri
kör gözleriyle gördükleri halde,
kıyamet-i kübrâyı ve haşr-i umumiyeyi nasıl istiğrab ediyorlar?


İstiğrab, garib bulma, şaşırtıcı bulma demek.
Her birimiz hergün sınırsız sayıda haşirlere tanık olurken bir külli haşir nasıl garip gelir insana nasıl olmaz der ?


Acaba, çiçek açıp semere veren ağaçlarda her sene îcad edilen meyvelerin haşr ü neşirlerini gördükten sonra haşr-i umumîyi istib’ad eden sıkılmaz mı?
Eğer onlar şuhudî bir yakîn ile haşr-i umumîyi görmek isterlerse,
akıllarını da beraber bulundurmak şartıyla, yaz mevsiminde
küre-i arz bahçesine girsinler.
Acaba ağaç dallarından sallanan o tatlı, ballı, nazif, lâtif kudret mu’cizeleri,
o mahlûkat-ı lâtife, evvelkisinin, yani ölüp giden semeratın aynı veya misli değil midir?

Eğer insanlarda olduğu gibi o meyvelerde de vahdet-i ruhiye olmuş olsaydı,
geçmiş ve gelen yeni meyveler birbirinin aynı olmaz mıydı?
Fakat, ruhları olmadığı için aralarında ayniyete yakın öyle bir misliyet vardır ki,
ne aynıdır ve ne de gayr keyfiyeti gösterir.
Acaba semerattaki bu vaziyeti gören, haşri istib’ad edebilir mi?

Ve keza, mânevî asansörlerle lâzım olan erzak ve gıdalarını
ağacın yüksek dallarına çıkartmakla,
tebessümleriyle arz-ı dîdar eden dut ve kayısı gibi meyveleri
kuru ve câmid bir ağaçtan ihraç ve icad etmekle o kuru ağacı acip bir vaziyete
ve hayattar, antika bir şekle koyan kudret-i ezeliyeye
haşr-i umumî ağır gelir mi?

Hâşâ! Bu lâtif, nâzik masnûatı o kuru ağaçlardan ihraç eden kudrete
hiçbir şey ağır gelmez.
Bu bedihî bir meseledir. Fakat gözleri kör olanlar göremiyorlar.


Evet … Biz kendimize ait değiliz ve bizim bir sahibimiz var.
Ve bu sahibin öyle sözleri vaadleri var ki; diyor bu alemi devirip yerine yenisini yapacağım.
Ve her vakit bu sözünü görmek isteyen gözlere gösteriyor.
Yaz mevsiminde kuru ağaç dallarından fışkıran her bir meyve
bir önceki sene ölüp giden meyvenin misli.
Üstad, eğer diyor onların birer ruhu olsaydı, tıpkısıyla dirildiklerini görecektik.
Ama ruhları olmadığı için bir nevi görüntü içerik aynılığı ile geliyorlar.
Madem sözünü her baharda, her yazda böyle kesin delillerle ispatlıyor ve gösteriyor.
O vakit bizim de O’nun çizdiği hudutlarda yaşamamız gerekir ki yeni kurulacak alemde
rahata kavuşabilelim.

Allah hepimizi sırat-ı müstakimde olan kullarından eylesin…
Tekrar tekrar okuyup anlayan ve anladıklarıyla amel eden kullarından eylesin…
Amin

Subhâneke lâ ılmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de'vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin, el fatiha ma salavat.

21.30’da sohbet kanalında işlenen derstir…
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Bakara(*) Sûresinin 284 . Ayetinde
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya çeker de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.[/FONT]

Âl-i İmrân(*) Sûresinin 83 . Ayetinde

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Göklerdeki ve yerdeki herkes ister istemez ona boyun eğmişken ve ona döndürülüp götürülecekken onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar?[/FONT]

Âl-i İmrân(*) Sûresinin 109 . Ayetinde

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür.[/FONT]

Âl-i İmrân(*) Sûresinin 129 . Ayetinde

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Göklerdeki her şey ve yerdeki her şey Allah’ındır. O dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.[/FONT]

Nisâ(*) Sûresinin 126 . Ayetinde

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, her şeyi kuşatıcıdır.[/FONT]

Nisâ(*) Sûresinin 131 . Ayetinde

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de “Allah’a karşı gelmekten sakının” diye tavsiye ettik. Eğer inkar ederseniz, (bilin ki) göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah zengindir, övülmeye layıktır.[/FONT]

Nisâ(*) Sûresinin 132 . Ayetinde

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.[/FONT]
 
Üst