Risale-i Nur talebelerinden ağabeyler

müdavim

Üye Sorumlusu
alicakmak_1_.jpg
Bursa'da bir Nur Kahramanı:

ALİ ÇAKMAK

Nur hizmetinin Bursa'da yerleşmesinde ve gelişmesinde üstün hizmetleri olan Ali Çakmak ağabey, 1925 Kütahya Tavşanlı doğumludur. Tavşanlı'da leblebi üreticiliği yapan Ali ağabey Bursaya geldiği 1952 yılından sonrada kuruyemişçi olarak esnaflık yaptı. Mesleğinden dolayı Leblebici Ali diye anılan Nur hizmetkarı ağabeyimiz, ileri yaşına rağmen halen Risale-i Nur hizmetlerini sürdürmekte ve Bursa ve civarında sık sık değişik yerlerde sohbetler yapmaktadır. Ali ağabeyden Risale-i nurları tanıması ve üstadı ziyaretleri ile ilgili hatıralarını dinliyoruz:


Risale-i Nur ile ilk karşılaşmam şöyle olmuştu. 1948 seresinde Tavşanlı'da komşumuz emekli öğretmen Hacı Mustafa, Hattı Kur'an ile matbu kapakları kopmuş bir kitap vererek Bunu oku dedi. Bende okudum. Daha önce okuduğum kitaplara hiç benzemiyordu. Sanki beni içine çekiyordu. Tekrar tekrar okudum. Elimden bırakamıyor çok feyz alıyordum. Kıtabı iade etmek için hacı Mustafa'ya götürdüğümde Kitap senin olsun diyerek bana verdi. Sonradan kitabın Ayetü'l Kübra risalesi olduğunu öğrendim. Daha sonra nur talebelerinden Eskişehir'de saatçilik yapan Şükrü Yürütenle tanıştım. Diğer risaleleri bu ağabeyden alarak okuyor ve çevremdeki insanlara anlatıyordum.


Bir süre sonra üstadı rüyamda gördüm bana Bursa'ya gidip Nur hizmetinde bulunmamı söylüyordu. Ağabeylere rüyamı anlattığımda bunun manevi bir işaret olduğunu ve Bursa'ya giderek Nur hizmetlerine başlamamı söylediler. 1952 senesinde Bursa'ya hicret ettim. Önceleri risaleleri kendimiz islam yazısı ile yazarak çoğaltıyor ve muhtaç gönüllere ulaştırıyorduk. Daha sonrada teksir kitaplar ile neşriyatı sürdürdük. Üstadın müsaade etmesi ile daktilo ile yazılıp teksir edilen latince yazılı risaleler hizmetin gelişmesinde önemli rol oynadı. Bu arada İstanbul'dan Mehmet Fırıncı ağabey ile tanıştık. Bize büyük destek verdi. Beni Muzaffer Aslan ağabey ile tanıştırdı. Böylece Bursa'daki diğer nurcular ilede tanışmış olduk. Hizmetlere birlikte devam ettik. Bu arada matbaa baskısı risaleler de gelmeye başlamıştı. Böylece Bursa'da hizmetler gelişmişti. Bu arada takipler ve tazyiklerde başladı.

Bir gece yine üstad hazretlerini rüyamda gördüm. Nur sohbetleri yaptığımız eve gelmiş. Beni kucakladı ve çıktı. O sırada kalbimde tatlı bir acı hissederek uyandım. Bu rüyadan sonra üstadı ziyaret etme iştiyakı doğdu. Otobüse atlayıp Emirdağa gittim. O sırada şiddetli bir terör havası esiyordu. Kimin yanına varsam benden kaçıyordu. Yabancı olduğum için herkes benden kaçıyordu. Niçin geldiğimi tahmin ediyorlardı herhalde. Sonunda birisinin önünde durup ısrarla sordum, Mehmet Çalışkan'ın dükkanı nerede diye. Eli ile işaret edip şurada dedi. Gittim baktım dükkan kapalı. Komşuları arkada Hacı Osman var dediler. Oraya gittim İhsan Çalışkan'la karşılaştım. Üstadın hasta olduğunu ve ziyaretçi kabul etmediğini söyledi. Daha sonra Mustafa Acet'e gittik oda " Kardeşim üstadımız rahatsız kimseyi kabul etmiyor. Hatta Diyarbakır ve Halepten gelenler var otelde bekliyorlar. Fakat ben yinede üstada söyleyeceğim. Sen dükkanda bekle" dedi.
Bir süre sonra isminin Ahmet Urfalı olduğunu öğrendiğim birisi gelip "Bursa'dan gelen senmisin "diye sordu. "Evet" dedim. Üstad hazretleri sizi bekliyor dedi. Son derece heyecanla onu takip ettim. Eski ahşap bir eve girdik. Merdivenlerden çıktık. Üstadın şerefli huzuruna girdik. Somya üzerinde yatağından hafif doğruldular. Başında çağla rengi bir sarık, saçları beyaz ve kulaklarının ön ve arkasınadan omuzuna kadar uzamıştı. Hafif düzgün bir yüz. Hemen elini öptüm, Parmakları ince ve uzundu. Sesi gayet hafif çıktığından anlayamamıştım. Yıanımızdaki Mustafa Acet'e vasıta olmasını söyledi

. Üstad bana " Kardeşim sadıkane hizmet etmiş arkadaşlarımı kabul edemiyorum.Seni kabul ettim. 25 sene hizmet etmiş gibi kabul ediyorum." diye iltifat ettiler. Nerelisin deyince Tavşanlı'da doğduğumu Bursada oturduğumu söyledim. "Konya ehl-i tetkikin Bursa ise ehl-i tahkikin merkezi idi. " buyurdular.

Bu ziyaretimden sonra hem üstad hazretlerinin dua ve himmetleri hem Ceylan, Fırıncı, Birinci gibi kahraman kardeşlerimin bizleri yalnız bırakmamaları neticesinde Bursa'da hizmetlerimiz inkişaf etti. Bir süre sonra Bursa'ya iş münasebetiyle gelen üstad hazretlerinin hizmetkarlarından Ahmet Urfalı ağabeyin Üstadımızın selam ve dualarını getirmesi bizi hizmete teşvik ederek şevk kaynağı oldu. Bundan sonra bir kaç defa daha üstadı ziyaret ettim. Üstad sadece hizmet için ziyaret edenleri kabul ediyordu. Bende Bursa'daki hizmetlerle alakalı gittiğim için kabul etmişti.

O yıllarda Bursa Kapalıçarşıda küçük bir kuruyemişçi dükkanı bulunan Ali çakmak ağabey'in dükkanı adeta Nur merkezi idi. İstanbul'dan gönderilen Risale-i Nurlar önce buraya gelir sonra gerekli yerlere gönderilirdi. Daha sonra ise çıkan umumi yangında kapalıçarşıdaki tüm dükkanlarla birlikte Ali ağabeyin dükkanıda yanmıştı. Ancak bu hadise Risale-i Nur'un bir kerametini de ortaya çıkarmıştı. Yangın hadisesini Ali Ağabeyden dinliyoruz.

" Kapalıçarşıda kuruyemişçi dükkanım vardı. Risaleler önce buraya gelir buradan gerekli yerlere dağıtımı yapılırdı. Ancak emniyetin baskısı çok artmıştı. Gün boyu dükkanımız önünde bir sivil polis bulunurdu. Dükkana gelen gidenleri takip ederdi. Bu durum hizmetlerde aksamaya sebep oldu. Daha sonra ise kitapları kuruyemiş çuvalları ile getirip götürmeye başladık. Böylece bizi takip eden polis kitap çuvallarını kuruyemiş çuvalı zannediyordu. Böylece hizmete devam ediyorduk. Yine bir gün bir çuval yeni baskı risale gelmişti. Bende herzamanki gibi kuruyemiş çuvallarının arasına koymuştum. Anlaşılmasın diye. Ancak kapalıçarşıda büyük bir yangın çıktı ve hepimiz kaçtık. Çünkü hertaraf ahşaptı ve hemen yangın yayılmıştı. Kısa sürede bütün çarşı yandı. Yangından sonra yağmalama olayları olunca çarşıyı polis kordonu altına aldılar. Bende polislerin arasından geçip yanan dükkanıma bakmaya geldim. Herşey yanmıştı. Yine de işe yarar bir şey olurmu diye baktım. Bu sırada kuruyemiş çuvallarının olduğu bölümde yanan çuvalların içinde birisinin çok düzgün durması dikkatimi çekti. Çuvalın üzerinden külleri temizleyip açtığımda içinde sapasağlam risaleleri gördüm. Yanmamışlardı. Bir an çok heyecanlandım. Bu risale-i Nurun bir kerametiydi. O an anladımki bizim bu hizmetimiz inayeti ilahiye altındadır. Dikkati çekmesin diye çuvalla birlikte birkaç yanmış eşya alıp polislerin arasından geçip eve götürdüm."

"Yine bir gün açık olarak üstad hazretlerinin kerameti ile karşılaştım. Bursa'nın Arabayatağı köyünde birisine daktilo ile teksir edilmiş küçük bir risale vermişler. Adam okuyunca içine bir ateş düşmüş. Vereni tanımıyor. Araştırıyor.Hiçbir malumat elde edemiyor. İştiyakı iyice artıyor. bu eserleri temin edip okumak arzusuyla yanıp tutuşurken bir gece rüyasında Üstad hazretlerini görüyor. Üstad ona Tomruk Hanına git leblebici Ali'den Sözleri al diyor. Sabah namazından sonra heyecandan arabaların çalışmasını beklemeden yolu yaya olarak yürüyerek yanıma geldi. Sürür içinde ağlayarak Sözler mecmuasını aldı gitti. Sözler mecmuası da matbaadan daha yeni gelmişti."

aliabiyusufiye_1_.jpg
 

Zuhr

Talebe
Bu sırada kuruyemiş çuvallarının olduğu bölümde yanan çuvalların içinde birisinin çok düzgün durması dikkatimi çekti. Çuvalın üzerinden külleri temizleyip açtığımda içinde sapasağlam risaleleri gördüm. Yanmamışlardı. Bir an çok heyecanlandım. Bu risale-i Nurun bir kerametiydi. O an anladımki bizim bu hizmetimiz inayeti ilahiye altındadır.


--


SubhanAllah ..
ne çok söylenecek söz var ve aslında söylenecek başka birşey yok ..

Allah razı olsun AİŞE ..
 
Üst