İhtilaf Tahrip Etmek Değildir !

Huseyni

Müdavim
İhtilaf Tahrip Etmek Değildir.


Eğer denilse:
b607.gif
[ "Ümmetimin ihtilâfı rahmettir." el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 1:64; el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 1:210-212.] denilmiş. İhtilâf ise tarafgirliği iktiza ediyor.


"Hem tarafgirlik marazı, mazlum avâmı, zalim havassın şerrinden kurtarıyor. Çünkü bir kasabanın ve bir köyün havassı ittifak etseler, mazlum avâmı ezerler. Tarafgirlik olsa, mazlum bir tarafa iltica eder, kendisini kurtarır."

"Hem tesadüm-ü efkârdan ve tehâlüf-ü ukulden hakikat tamamıyla tezahür eder."

Elcevap: Birinci suale deriz ki: Hadisteki ihtilâf ise, müsbet ihtilâftır. Yani, herbiri kendi mesleğinin tamir ve revâcına sa'y eder. Başkasının tahrip ve iptaline değil, belki tekmil ve ıslahına çalışır.

Amma menfi ihtilâf ise-ki garazkârâne, adâvetkârâne birbirinin tahribine çalışmaktır-hadisin nazarında merduttur.

Çünkü birbiriyle boğuşanlar müsbet hareket edemezler.


22. Mektup s.258
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Hadiste, “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” denilmiş. İhtilâf ise tarafgirlik gerektirir. Bu nasıl rahmet olur?

Hadiste ifade edilen “ihtilâf” müsbet olanıdır. Hakka hizmette bulunan, İslâmî hakikatleri muhtaç olanlara ulaştırmaya çalışan kimseler belli ölçülerde fikir alış-verişinde bulunacaklardır. Fakat bu arada herkes mesleğinin ve hizmet tarzının tamir ve revacına çalışmalıdır. Başkasının fikir ve hizmetini tahrip ve iptal etmeye değil, tamamlanmasına ve ıslâhına gayret etmelidir.Bu müsbet tarafı. Menfî ihtilâf ise, kin, haset ve düşmanca hisler besleyerek birbirlerinin tahribine çalışırlar. Hadis, bunu reddetmektedir. Çünkü birbirleriyle boğuşanlar müsbet hareket edemezler.İkinci suâl: Tarafgirlik hastalığı mazlum halkı zâlim kimselerin şerrinden kurtarır. Çünkü bir kasabanın ileri gelenleri birleşseler mazlum halkı ezerler. Şayet taraftarlık olsa mazlumlar bir tarafa iltica ederek kendilerini kurtarırlar.

Bu mesele de şöyle izah ediliyor:

Şayet tarafgirlik hak nâmına olsa, bu durum haklı ve mazlumlara bir melce, sığınak olabilir. Halbuki şimdiki garaz dolu ve nefis hesabına yapılan taraftarlık haklılara değil, haksızlara sığınak olmuştur. Onların dayanacakları nokta şekline girmiştir. Çünkü bu çeşit insanların yanına şeytan gelse, onun fikrine yardım edip taraftar olsa, ona rahmet okur. Eğer karşı tarafa melek gibi bir adam gelse, ona lânet okuyacak derecede bir haksızlık gösterir.Dolayısıyla bu çeşit ihtilafta rahmet olmadığı gibi, müsbet mânâda bir neticeye varılmaz.

Üçüncü mesele de şöyle:

Hakikat hesabına yapılan fikrî tartışmalarda maksat ve esasta birleşilmekle beraber, vesilelerde ihtilaf edilir, farklı düşünülür. Bu tartışma, gerçeklerin her köşesini açığa çıkardığı gibi, hakka ve hakikate de hizmet eder. Fakat tarafgir bir şekilde ve garaz dolu firavunlaşmış nefis hesabına ve kendini beğenerek yapılan fikrî bir tartışmadan hakikat parıltıları değil, belki fitne ateşleri çıkar. Çünkü bu tarz fikrî bir tartışmaya giren kimselerin fikirlerinin aynı noktada birleşmesi mümkün değildir. Çünkü hak namına yapılmadığı için tartışmalar aşırı bir hal alır, sonsuza kadar devam edip gider. Tedavisi mümkün olmayan çatlaklara, yaralara sebep olur. Çünkü maksatta ittifak edilmemiştir.Özetleyerek verdiğimiz bu izahlardan sonra Bediüzzaman bu hususta bütün mü’minlere şu ikazı yapar:

“Ey ehl-i îman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı, [Mü’minler ancak kardeştir, meâlindeki âyet-i kerimenin> kal’a-i kudsiyesi içine giriniz, tahassün ediniz [sığınınız>. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malumdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken iki çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda (terazide) iki dağ biribirine karşı müvazenede bulunsa [tartılsa> bir küçük taş müvazenelerini bozup onlarla oynayabilir, birini yukarı, birini aşağı indirir.

“İşte, ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumet-kârâne [düşmanca> tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alakanız varsa, [Mü’minin mü’mine münasebeti, taşları birbirine destek olan sarsılmaz bir bina gibidir> mealindeki hadiste belirtilen düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız. Şefâlet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden [dünyada sefaletten ve âhirette azaptan> kurtulunuz.” (Mektubat.s. 247-49)

Bu kadar izahtan ve açıklamalardan sonra artık bu hadise “mevzudur, uydurmadır” deyip geçmek bilgisizlikten başka bir şey olmasa gerekir. Zaten hiçbir hadis âlimi de bu hadise “mevzu” dememiştir.Hakkında şüphe edilen hadislere nasıl bakmamız gerektiği hususunda Bediüzzaman’ın Sözler isimli eserinin “Yirmidördüncü Söz”ün “Üçüncü Dal”ında işlenen “Oniki Aslı” gözden geçirmekte büyük fayda vardır.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör
 
Üst