Selefilerin Şirk dediği tevessülü ibn teymiyye ve mesheb imamlari kabul e

mucahid_tr

New member
selamun aleykum kardeşler


Selefilerin ve vahhabilerin Şirk dediği tevessülü

kendi alimleri..ibn. teymiyye ve mesheb imamlari kabul ediyor


.ZAT İLE TEVESSÜLE ŞİRK VE HARAM DİYEN

............SELEFİLER VE VAHHABİLER

AŞAĞIDA KENDİ ALİMLERİDE DAHİL HEPSİNİ

ŞİRK VE HARAM İŞLEMEKLE SUÇLAMIŞ OLUYOLAR




...........................Caiz olan tevessül dörttür:

1) ALLAH’u Teâlâ’ya O’nun isim ve sıfatları ile teves*sül.
2) ALLAH’u Teâlâ’ya Salih amellerle tevessül.
3) ALLAH’u Teâlâ’ya salih Müslüman kimsenin duâsı ile tevessül.


4) Zât ile Tevessül.

İlk üçünün caiz görülmesinde ittifak vardır.

Caiz olan dördüncü şekli ise zât ile tevessüldür.

Bunun caiz olduğu hakkındaki deliller üzerinde duracağız.


Zat ile Tevessülü kabul etmeyen, Vahhâbî ve benzer düşüncelerde olan kendilerine Selefîler diyenlerin görüşlerinin kaynağı İbn Teymiyye’dir.


Talebesi İbn Kesîr . devlet ve ulemânın huzurunda

İBN TEYMİYYE NİN … tevessülün haram olduğu görüşünden kendi isteğiyle vazgeçip,


bir insanın duasında Resulullahın HÜRMETİNE, HATRINA şeklindeki
duasında Resulullahtan faydalanma şeklini kabul ettiğini

.. fakat istigâse’nin ..haram olduğu görüşü üzere devam ettiği sözünü bizlere” nakletmiştir.[1]



Vahhâbîlere, vahhâbî denilmesi görüşlerinin kaynaklarından biri olan Muhammed bin Abdulvahhâb (ö.1201/1787) olmasın*dan ötürüdür.




......... Muhammed bin Abdulvahhâb’ın tevessüle kabul ediş şekli :


Muhammed bin Abdulvahhaba Ahmed b. Hanbelin zat ile tevessülü kabul ettiği sorulunca şöyle cevap veriyo.

Muhammed bin Abdulvahhâb’, : Her ne kadar bize göre doğru olan cumhurun bunu mekruh görmesi olsa da, içtihadî meselelerden birisinin muteber olmadığını ileri sürmek muteber değildir. Bu yüzden tevessül edenleri de reddedemeyiz.

Bizim inkâr ettiğimiz şey, bir mahlûka hem de ALLAH’a edildiğinden daha fazla duâ ediliyor olması, şeyh Abdulkadîr ya da bir başkasının kabrine yönelip sıkıntıların giderilmesi ve isteklerinin verilmesi için saygı ile ondan istekte bulunulmasıdır.

Burada nerededir sırf ALLAH’a duâ etmek? Nerededir ALLAH’la beraber hiç kimseye duâ etmemek?

Ama birisi çıkar duâ ederken “ALLAH’ım! Ben senden Peygamberlerin ya da Salih kullarının vesilesi ile şunu şunu istiyorum” diye duâ etse, sadece ALLAH’a duâ ettikten sonra, herhangi bir kabrin ya*nında duâ ediyor olsa bile, bu
bile, BU BİZİM REDDETTİĞİMİZ BR ŞEY DEYİLDİR diyor. Muhammed bin Abdulvahhâb
reddettiğimiz bir şey değildir.[2] diyor.
Muhammed bin Abdulvahhâb’ın bu sözleri, tevessülün ona göre de câiz olduğunu göstermektedir. mekruh, haram bile değildir. Nerede kaldı ki bazılarının dediği gibi bid’at ya da şirk olsun.

Tevessülü kabul etmeyenlerin itibar ettikleri büyük âlimlerden Ebû’l Ferec İbnu’l Cevzî’nin (ö.597/1200)soyu Ebû Bekir Sıddık’a dayanır. İbn Cevzî ismiyle meşhur olmuştur. (İbn Cevzî, İbn Teymiyye ve talebesi İbn Kayyim el Cevziyye’den bir asır önce yaşamıştır.)




..............Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî’nin Tevessülü Kabulü ve tatbiki


Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî: Nefsimi terbiye edemedim bazı salih kişilerin kabrine gidip onları aracı yapıp düzelmem için duâ ettim. [3]

İbn Teymiyye, İzzuddîn b. Abdusselâm’ın sadece Peygamber ile tevessülü

kabul ettiğini söylüyor. [4]




………………………………Şevkân



ALLAH (Celle Celalühü)ü Tealaya fazilet ve ilim sahibi zatlarla tevessül etmek, hakikatte onların salih amelleri, faziletleri ve meziyetleriyle tevessül etmek demektir. Zira fâzıl zat ancak yaptığı amellerle faziletli olur.[5]

..

.................................................Ebû Hanife:


Tevessülü kabul etmeyenler Ebû Hanîfe’nin tevessülü kabul etmediğini söylüyorlar.

Doğru olan ise El Feteva’yı Hindiye c:5, s: 318 Ebû Hanîfe “Hakkı için” yapılan duâyı kerih görür. Doğrudur.

Ebû Hanîfe bu sözünü kişinin yaptığı iyi bir işten dolayı ALLAH (celle celâluhu) o kişiye sevap vermeye mecburdur, düşüncesinde olan Mutezile’nin önünü kesmek için sedd-i zerîa kabilinden söylemiştir.


Ama “hürmetine veya hatırına” şeklindeki tevessülü inkar ettiğine dair, mezhebinden hiçbir kimse İmâm Azam’dan böyle bir haber nakletmemiştir.

Hanefî âlimlerinden ve muhaddislerinden


İmam Aliyyü’l Kârî, bu mekruhluğun hakk sözüne vaciplik (mecbûriyet) mânâsı yüklendiği takdirde olacağını, zira vaciplik veya mecburiyet mânâsında kimsenin, ALLAH (celle celâluhu) üzerinde hakkı olmadığını, ancak hürmek ve tazîm mânâsında kullanıldığı zaman bunun tevessül babından olacağını,

ALLAH’ın (c.c.) “O’na varmaya vesile arayın” buyurduğunu ve bunu el-Hısnu’l-Hasîn’de de yazdığına göre duânın âdaplarından kabul edildiğini ve bu hususta yukarıdaki hadisin geldiğini söylüyor. [6]

Bazı alimler, Peygamber hakkı için veya ölü veya diri bir Velî hakkı için dua etmek tahrimen mekruhdur şeklinde ictihad etmişlerdir. Çünkü, kimsenin Allahü teâlâ üzerinde hakkı yokdur.

Burada yazılı olandan anlaşılıyor ki, böyle dua etmek,

(Yâ Rabbî, onlara vermiş olduğun hak için) niyyeti ile câiz olur. Çünkü,

(Üzerimize hak oldu ki, mü’minlere yardım ederiz)dir. Rum sûresinin 47.


merhamet ve ihsân ederek, sevdiklerine haklar verdiğini göstermekdedir. ……..





Yine Hanefî âlimlerinden…..

İbn Âbidîn,…… Reddü’l-Muhtâr’ında bunu ondan kabullenerek naklediyor. [7]

Bunlardan da önce, “Falancanın hakkı için” ifâdesi*nin hürmetine demek olduğunu, vâciplik demek olmadığını ve bunun hadislerle sâbit olduğunu, bu ifâdeyi câiz görmeyenlerin vâcibliğe mecbûriyet mânâsı yüklediğini, ama burada mânânın bu olmadığını daha önceleri İmâm Sübkî de söylemiştir. [8]




...............................................Ebû Yûsuf.....:



“Falan kişinin enbiyânın veya Kâbe’nin hakkı için” denilerek yapılan duâyı Ebû Yûsuf câiz görmüştür.[9]




............................................Ahmed b. Hanbelî :



Tevessülü kabul etmeyen müslümanlardan bazıları Hanbelî, bazıları da tüm mezheblerden faydalandıklarını söylüyorlar.


Mezheb imâmlarından Ahmed b. Hanbelî (ö.241/855) tevessülü kabul ediyor; mezhebinin görüşü de bu yönde*dir. Mensek adlı eserinde de yazılıdır. Ayrıca Elbânî’nin Tevesseül adlı eserinin 62. sayfasında Ahmet b. Hanbel’in tevessülü kabul ettiğini yazıyor.

İmam Ahmed'in oğlu Abdullah, babasının, Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in saçıyla tevessülde bulunduğunu; onu öptüğünü ve içine daldırdığı kaptaki suyu şifa niyetiyle içtiğini söylemiştir.

ez-Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, XI, 212. (Ebubekir Sifil'in sitesinden)



Vehhabî fırkasının en büyük dayanağı olan İbni Teymiyye bu hususta doğru bir nakil yaparak,

"İmam-ı Ahmed ibni Hanbel’in, Resulullah’ın (Sallallahü aleyhi ve sellem) minberine el sürmeye ruhsat verdiğini,

İbni Ömer, Said ibni Müseyyeb ve Yahya ibni Said (Radıyallahü anhüm) gibi Medine-i Münevvere'nin en büyük fakîhlerinin bunu yaptıklarını" zikretmiştir. (İbni Teymiyye, İktizâu's-Sirati'l-Müstakim, s.367)




..................................................İmâm Şâfî’: ............



İbn Hacer Savâiku’l-Muhrika li Ehli’d-Dalâli ve’z-Zendeka adlı eserinde İmâm Şafî, ehl-i beyt ile tevessülde bulunurdu der.

İmâm Şâfî’ şöyle anlatıyor: Bir ihtiyacım olduğunda iki rekat namaz kılar, Ebû Hanîfe’nin mezarına gider ve orada duâ ederdim. O’nun bereketiyle ihtiyacım derhal karşılanırdı.[12]

Allâme İbn-i Hacer-i Mekkî (rahime-hullahü teâlâ), “bi’l-Hayrâti’l-Hısân fî Menâkıbi’l-İmâm Ebî Hanîfeti’n-Nu‘mân” isimli eserinin 25. bâbında şöyle demiştir:

“İmâm Şâfiî (rahime-hullahü teâlâ) Bağdat’ta kaldığı günlerde

İmam Ebû Hanîfe’nin (rahime-hullahü teâlâ) türbesine gelir, ziyaret eder, kendisine selâm verirdi.

Sonra da Allahü Teâlâ’ya, ihtiyacını gidermesi için onunla tevessül ederdi.” Yani Cenab-ı Hak’tan, ihtiyaçlarının, onun yüzü suyu hürmetine giderilmesini niyaz ederdi.(13)


Bu rivayet Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi'nde şöyle yazılı:

"Hatib-i Bağdâdî Tarih'inde İmam-ı Şâfiî'ye vâsıl olan bir sened ile Şâfiî hazretlerinin şöyle dediğini rivayet ediyor:


Ben Ebu Hanîfe'nin kabrini ziyarette yümn ü bereket buldum. Ve hergün onun kabrini ziyaret etmek îtiyâdındayım.

Kendime bir ihtiyaç ârız olunca hemen menzilimde iki rekat namaz kılıp Ebu Hanîfe'nin kabrine giderim.

Onun merkadi yanında hâcetimi Allahü teâlâdan dilerim. Aradan çok bir zaman geçmeden hâcetim kazâ olunur."

Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, 4. cilt, s.197. Ayrıca bkz. İbni Abidin, Reddü'l-Muhtar Ale'd-Dürrü'l-Muhtar, Tercüme: Ahmed Davudoğlu, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1982; c.1, s.63. Nişancızâde Muhammed bin Ahmed, Mir’ât-ı Kâinât, Berekat Yayınevi
, İstanbul, 1987; c.2, s.51.


İmâm Kevserî (ö.1371/1952) sahih bir isnadla olduğunu söylemiştir.

Kaldı ki; İmâm Şâfî’ tevessül ile ilgili değişik haberleri mevcuttur. Ayrıca İmâm Şâfî’ ileride gelecek olan

Teberrük bahsinde açıklandığı gibi Ahmed b. Hanbel’in gömleğiyle tevessülde bulunmuştur.[14]



………….İMAM ŞAFİNİN SÖZÜNDE DEYİŞİKLİK YAPTILAR





Bu Firka bütün Ulemalarda oldugu gibi Imam Safii Rahimullah hazretlerinin sözündede degisiklik yapmislardir.

Munafikun Neo Selefiyye ve Vehabiyye Firkasi Imam Safii Rahimullah hazretlerinin söyle dedigini iddia ederler :


''Sabah Tasavvuf'a giren, Ögleye Deli olmadan cikmaz.''


Bu itham cok agir bir ithamdir. Hem Imam Safii hazretlerine hem bütün Ehli Sünnet Cel Cemaat'e.


Simdi gelelim bu Sözün aslina. Imam Safii söyle der :


[FONT=&quot]حدثنا محمد بن عبد الرحمن حدثني أبو الحسن بن القتات, حدثنا محمد بن أبي يحيى, حدثنا يونس بن عبد الأعلى, قال: سمعت الشافعي يقول: لولا أن رجلا عاقلا تصوف لم يأت الظهر حتى يصير أح


[FONT=&quot]Ebu Nu'aym ''Hilyat al Avliya'' isimli Risalesinde[/FONT][/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot] Imam Safii Rahimullah hazretlerinin söyle dedigini nakleder :
[/FONT]
[FONT=&quot]

[/FONT]

[FONT=&quot]''Kim ki Sabahleyn Tasavvuf'a GIRMEZ ise, Ögleye ancak DELI olarak cikar[FONT=&quot]''[/FONT][/FONT]
Abu Nu'aym bunu Muhammad ibn Abd al-Rahmân ibn al-Fadl,oda bunu Abu al-Hasan [Ahmad ibn Muhammad ibn al-Harith] ibn al-Qattât [al-Misrî], oda bunu Muhammad ibn Abi Yahyâ, oda bunu Imam Yunus ibn `Abdal-Ala'dan rivayet etmislerdir. Rivayet Silsilesi budur.




Imam Acluni Rahimullah Imam Safii Rahimullah hazretlerinin söyle dedigini nakleder :

حبب إلي من دنياكم ثلاث: ترك التكلف, وعشرة الخلق بالتلطف, والاقتداء بطريق أهل التص





Dünyada bana üc şeyi sevdirdiler. Degiştirmeyi terk, Insanlara güler yüzlü ve iyi muamele ve Tasavvuf Yolunda ilerleme.


[Kaşful Hafa va Mzil al albas / Cild 1 / Sayfa 341 / No: 1089]




Imam Safii hazretlerinin ''Hem Fakih Hem Sufi ol, sadece birisini yapma....'' sözünün arapcasinin tamami :


فقيها وصوفيا فكن ليس واحدا فإني وحق الله إياك أنصح

فذلك قاس لم يذق قلبه تقى وهذا جهول كيف ذو الجهل يصلح
[FONT=&quot]Faqîhan wa-sufiyyan fakun laysa wâhidan[/FONT]


fa’innî wa-haqqillâhi iyyâka ansahu fa’innî wa-haqqillâhi iyyâka ansahu


Fadhâlika qâsin lam yadhuq qalbuhu tuqan Fadhâlika qâsin lam yadhuq qalbuhu tuqan
wahâdhâ jahûlun kayfa dhûl-jahli yasluhu









.................................................İmâm Mâlik: ......


İbn Humeyd’in bildirdiğine göre Abbâsi halifesi Ebû Câfer hacca gittiği zaman Hz. Peygamber’in mezarını ziyarete vardığında orada bulunan

İmâm Mâlik’e: “Yâ Ebâ Abdillah! Yönümü Kıbleye dönüpte mi duâ edeyim?” dediğinde,

İmâm Mâlik “Niçin yönünü ondan çevireceksin? Halbuki o senin baban Âdem’in (a.s) vesilesidir. Bilakis

Rasulüllah’a yönünü dön. Onun şefaâtini iste, seni affeder.” dedikten sonra

“Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de ALLAH’tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi, ALLAH’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.” (Nisa 4/64) âyetini okudu yani

İmâm Mâlik, Hz. Âdem’in (Aleyhisselâm) Peygamberle yaptığı tevessülü kabul edip bir fıkhî meselede delil getirmiştir.

Âdem Peygamber hata işlediği zaman dedi ki: “Ey Rabbim! Muhammed’in hakkı için senden af diliyorum”

İmâm Mâlik’in bu olayı Subkî, (ö.771/1369)Şifâü’s-Sikâm’ında Es’Seyyid Semhûdî, Vefâ’ul Vefâ’sında, El-Kastallânî (ö.923/1330) El-Mevâhibü’l-ledünniyye’sinde, zikretmişlerdir.

bu hadise zayıf diyenler vardır her iki tarafın bu hadis hakındaki tahricini isteyen olursa yazarız

Bu olayın sağlamlığı ve râvîlerinin tahric ve değerlendirmeleri, ileride Âdem (Aleyhisselâm) hadisesinde daha geniş bir şekilde açıklanacaktır






……İmam Mâlik Hazretleri radıyallahu anh buyurmuş ki:



"Kim fıkıh ilmini anlamadan tasavvufu izhar ederse, gerçekte zındıklaşır.

Ve kim tasavvuf ilmini anlamadan, fıkıh ilmini izhar ederse, gerçekte fâsık olur."

(İmam Malik Hazretlerinin bu sözünü, Abdulhak Dehlevî, Merec-ül-Bahreyn isimli kıymetli kitabında, Ahmed Zerrûk'dan alarak nakletmiştir)

Bunu şöyle anlayabiliriz:

Fıkıhsız Tasavvuf zındıklıktır; dinsizliktir, İslam'dan uzaklaşmaktır.. Mesela bir salik, iman edilecek hususların aksine inanıyorsa; günahı günah, haramı haram; hayrı hayr şerri şer bilmiyorsa Mürşidinin yolundan çıkmış İblis'in yoluna girmiş demektir.. İblis'e uyan hiç felah bulabilir mi? Onun son durağı Cehennem'dir.. Çünkü onun kılavuzu İblis olmuş idi..

Tasavvufsuz Fıkıh ilmi de insanı fıska götürür; yani nefsi terbiye olmadığı için insan günahkarlıktan kurtulamaz, Allah'ın her şeyi bildiği ve gördüğü hakikatine hakkel yakin bağlanamaz







Hal böyle olunca savunduğunuz birçok fikirlerin kaynağı olarak gösterdiğiniz yukarıda adı geçen âlimleriniz, sizin şirk olarak kabul edip bunu yapana kâfir dediğiniz bir ameli yapıyorlar.



Ne diyeceksiniz?

Onlar da bir insandı, hata yaptılar, derseniz! Biz de deriz ki

“Sen kabirdekilerine işittirici değilsin” (Rûm, 52) ve (Fâtır, 22.) âyetlerinin zâhirlerine göre ölünün işitmediğini söylüyorsunuz. Demek ki; size göre okuma yazma bilen bu zâhir manayı anlaması gerekir.

Fakat görüşlerinizin kaynağı olan İbn Teymiyye ve talebesi İbn Kayyim ölülerin işittiğini iddia etmekte devam etmişlerdir.

Ayrıca itibar ettiğiniz diğer âlimler, size göre okuma yazma bilen bir insanın anlayacağı “İyyâke na’büdü ve iyyâke nesteîn” âyet-i kerimesinin manasını anlayamadıkları için mi zatlarla tevessülü kabul ettiler?

Anlaşılması bu kadar âşikâr ve basit olan mevzularda bu âlimlerinizin hata ettiklerini söylerseniz, birçok konuda da hata edebileceklerini imâ etmiş olursunuz.

Böylece onların görüşlerini savunduğunuz için siz de hata içinde olduğunuzu başka konularda da hata edebileceğinizi isteme*den de olsa itiraf etmiş olursunuz. ..

ALLAHü Teala Hazretleri:

“Biz hiç Müslümanları, (Allah‘a teslim olmuş kulları) mücrimler (günahkarlar) gibi tutar mıyız? Size ne oluyor, ne biçim hüküm veriyorsunuz?”(Kalem 35,36)buyuruyor.

Tevessülü kabul edenler, ALLAH’a yapılması gereken ibadet ve ta’zimin tevessül edilen kişiye yapılmasını kabul etmiyorlar.

O kişiden ALLAH'tan korkar gibi korkmuyorlar,

ALLAH'ı sever gibi sevmiyorlar. Ondan istemiyorlar.

ALLAH’tan istiyorlar. Tevessül edilen zatı yaratma, icad etme ve birşey üzerine tesir etme gibi ALLAH’a ait vasıflarla vasıflandırmıyorlar.

Tesirin ALLAH’tan olduğuna inanıyorlar.


Tevessül edilen kişinin ALLAH’ın Haram dediğini “Helal” demesini, ALLAH (Celle Celalühü) nün Helal dediğinide “Haram” demesini kabul etmiyorlar.



Tevessül edilen kişiyi hiçbir şekilde ALLAH’a ortak koşmuyorlar.

Her türlü tağut düzenini ve tağutu kabul etmiyorlar. En cahillerimize bile sorsanız, hepsi yukarıdaki söylediklerimizi söylerler.

Tevessülü kabul etmeyenler Şeriat zâhire hükmeder diyorlar? ki öyledir. Öyleyse yorum ve zân yapmadan tevessülü kabul edenlerin bu görüşlerini ve niyetlerinin böyle olduğunu, kabul etmeleri gerekir.

Hayır! Niyet önemli derlerse?

عن ابى هريرة رضى الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "ان الله لا ينظر الى صوركم واموالكم ولكن ينظر الى قلوبكم واعمالكم"

Ebû Hureyre (RadiyALLAHu Anh) Resûlüllah (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem)’in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:
“Şüphesiz ki ALLAHu Teâlâ, sizin sûretlerinize ve mallarınıza bakmaz; lâkin kalplerinize ve amellerinize bakar.”
[1]Müslim, Birr: 10, No: 34, 4/1987.

Tevessülü kabul edenler, niyetlerinin de anlattıkları gibi olduğunu söylüyorlar.
Zât ile tevessülü kabul edenler, yaptıkları amellerde muhakkak bir âyet ya da hadis’e dayanırlar.


.
..KAYNAK........SELEFİLER VE TASAVVUFÇULARIN GÖRÜŞLERİ


[1] el-Bidâye ve’n-Nihaye c: 14/47,107 inci sene geçti başlığının altında Daru’l-kütübi’l-ilmiyye. 3 baskı Beyrut/1987

[2] Muhammed bin Abdulvahhab tüm eserleri 3.kısım, s:68 Muhammed bin Suud İslâm fakültesinde Muhammed bin Abdulvahhab haftasında neşrolunmuştur.

[3] “Saydul-Hatır müminlere öğüt, Ebul Ferec El-Cevzî (İbn Cevzî), Tevhid yayınları, s.99-100, Baskı, 1998.

[4] İbn Teymiyye Külliyatı, c.1 s.179, Tevhid Yayınları ,1998.

[5] Şevkanî, ed-Dürru’n-Nedide, s. 5-6, Ducvi Makâlât fit-Tevessül Kitabu Buğye

[6] Aliyyü’l-Kârî, Fethu Bâbi’l-İnâye, 3/30.

[7] İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 5/540.

[8] İmâm Sübkî, Şifâu’s-Sikâm, 138.

[9] Reşid Rıza Tefsirul-Menai XI 372-373

[10] Âlûsi Ruhul-Meani VI-128

[11] Âlûsi Ruhu’l-Maâni, VI/128

[12] El Heytemî, el-Hayratü’l-Hisan, s.94…….

[13] Hatibu’l-Bağdadi, Tarih-i Bağdad……(
Yûsuf b. Nebhânî, Şevâhidü’l-Hak, Fazilet Neşriyat, s. 166-167.)

.

[14] İbnül Cevzî Menakıbu’l İmâm Ahmed b. Hanbel, s.609-610

[15] Muhammed bin Abdulvahhâb tüm eserleri 3.kısım S:68 Muhammed bin Suud İslâm fakültesinde Muhammed bin Abdulvahhâb haftasında neşrolunmuştur.


 

meftun

Active member
Cevap: Selefilerin Şirk dediği tevessülü ibn teymiyye ve mesheb imamlari

masaallah mücahit cok önemli bir konuyu dile getirmis delilerini sunmusun size cok tesekkür ediyorum allah razi olsun hayirli ramazanlar kardesim
 

mucahid_tr

New member
Cevap: Selefilerin Şirk dediği tevessülü ibn teymiyye ve mesheb imamlari

selamun aleykum kardeşim rabbim sizden ve bütün müslümanlardan razı olsun

konu gercekten önemli insanlar bir birlerini tekfir ederken farkına varmadan kendi alimlerinide tekfir ediyo

 
Üst