Güneşi hangi kuvvetle söndürebilirsin?

Zuhr

Talebe
Bismillahirrahmanirrahim

On Altıncı Pencere

Rûy-i zeminde mevsim bemevsim tazelenen mahlûkatın icâd ve tedbîrlerindeki intizamât ve tanzimât, bilbedâhe bir hikmet-i âmmeyi gösterir. Sıfat, mevsufsuz olmadığından, elbette o hikmet-i âmme, bizzarure, bir Hakîm'i gösterir.

Hem, o perde-i hikmet içinde hârika tezyinât, bilbedâhe, bir inâyet-i tâmmeyi gösterir; ve o inâyet-i tâmme, bizzarure, inâyetkâr bir Hâlık-ı Kerîmi gösterir. Ve o perde-i inâyette umuma şâmil bir taltifât ve ihsanât, bilbedâhe, bir rahmet-i vâsiayı gösterir.

Ve o rahmet-i vâsia, bizzarure bir Rahmân-ı Rahîmi gösterir. Ve o perde-i rahmet üstünde dahi, bütün rızka muhtaç zîhayatların lâyık ve mükemmel bir tarzda iâşeleri ve erzakları, bilbedâhe, terbiyekârâne bir rezzâkıyet ve şefkatkârâne bir rubûbiyet gösterir. Ve o terbiye ve idare, bizzarure bir Rezzâk-ı Kerîmi gösterir.

Evet, zeminin yüzünde kemâl-i hikmetle terbiye edilen ve kemâl-i inâyetle tezyin edilen ve kemâl-i rahmetle taltif edilen ve kemâl-i şefkatle iâşe edilen bütün mahlûkat, birer birer bir Sâni-i Hakîm, Kerîm, Rahîm, Rezzâk'ın vücûbuna şehâdet ve vahdetine işaret ettikleri gibi; yeryüzünün mecmûunda tezâhür eden ve umumunda görülen ve kasd ve irâdeyi bilbedâhe gösteren hikmet-i âmme; ve hikmeti dahi tazammun eden umum masnuâta şâmil inâyet-i tâmme; ve inâyet ve hikmeti tazammun eden ve umum mevcudât-ı arzıyeye şâmil olan rahmet-i vâsia; ve rahmet ve hikmet ve inâyeti de tazammun eden umum zîhayata şâmil bir sûrette ve gayet kerîmâne bir tarzda olan rızk ve iâşe-i umumiyeyi birden nazara al, bak.

Nasıl ki elvân-ı seb'a ziyâyı teşkil eder ve yeryüzünü tenvir eden o ziyâ, nasıl, şüphesiz, güneşi gösterir; öyle de, o hikmet içindeki inâyet ve inâyet içindeki rahmet ve rahmet içindeki iâşe-i rızkî, nihayet derecede Hakîm, Kerîm, Rahîm, Rezzâk bir Vâcibü'l-Vücudun vahdetini ve kemâl-i rubûbiyetini büyük bir mikyasta yüksek bir derecede, parlak bir sûrette gösterir.

İşte ey sersem münkir-i gâfil! Göz önündeki bu hakîmâne, kerîmâne, rahîmâne, rezzâkâne terbiyeti ve bu acîb ve hârika ve mu'cize keyfiyeti ne ile izah edebilirsin? Senin gibi serseri tesadüfle mi? Ve kalbin gibi kör kuvvetle mi? Ve kafan gibi sağır tabiatla mı? Ve senin gibi âciz, câmid, cahil esbâbla mı? Yoksa nihayetsiz derecede mukaddes, münezzeh ve müberrâ, muallâ ve nihayetsiz derecede Kadîr, Alîm, Semî, Basîr olan Zât-ı Zülcelâle nihayetsiz derecede âciz, cahil, sağır, kör, mümkin, miskin olan tabiat nâmını verip, nihayetsiz hatâ işlemek mi istersin? Hem, güneş gibi parlak şu hakikati hangi kuvvet ile söndürebilirsin, hangi perde-i gaflet altında saklayabilirsin?


(Sözler sh. 607)
 
Üst