İstikametli Ahlâk Sahibi Olmak...

Huseyni

Müdavim
“Ya Rabbi, bizi sırat-ı müstakîme ilet.” (Fatiha, 1/6.)

Sırat-ı Müstakim, doğru yol, uygun yol, Allah’ın kitabı, iman ve imana bağlı olan şeyler, İslâm ve İslâm şeriatı, Peygamberimiz (asm) ve ashabın büyüklerinin yolu, cennet yoludur. Sırat-ı müstakim tevhid yoludur. Tevhid yolu kısa, güvenli ve düz bir yoldur. Şirk yolu karışıktır, sonu yoktur ve tehlikelerle doludur. Bunun için şirk yoluna girenler, kolay kolay çıkamazlar, sonuca ulaşamazlar.


Sırat-ı müstakîm, insan ahlâkını oluşturmada en kısa, en kolay, en rahat yoldur. Bu dünyaya gönderilen insanın mutlu bir fert olabilmesi, huzurlu bir yuva kurabilmesi, âhenkle işleyen bir toplum oluşturabilmesi için ahlâklı olmaya ihtiyaç vardır. İstikametli ahlâk sahibi olmak ise, ancak insanın iradesini kullanması ve Allah’ın hidayet etmesiyle mümkündür. İstikametli ahlâk şu şekilde olur: İşârâtü’l-İ’câz tefsirinde bu konuda şöyle denilmektedir:


Değişim ve felâketlere maruz ve muhtaç olan şu insan bedeninde yerleştirilen ruhun yaşayabilmesi için Allah tarafından üç kuvvet yaratılmıştır. Bunlar da şehvet, gazab ve akıl kuvveleridir. Allah her bir kuvvetimizi bir maksat için yaratmıştır. Şehvet istemek, arzu etmek anlamına gelmektedir. Şehvet kuvveti faydalı, insana menfaati dokunacak şeyleri almak için verilmiştir. Gazap kuvveti zararlı şeyleri kendimizden uzaklaştırmak için bahşedilmiştir. Akıl kuvveti ise iyi ile kötüyü, hak ile batılı bir birbirinden ayırt etmek için yaratılmıştır. Cenâb-ı Allah bu üç kuvvete yaratılıştan bir sınır koymamıştır. İşte insanın sınavı da burada başlamaktadır. Bu üç kuvvete sınır koymak, bir had belirlemekle insan istikametli bir ahlâka sahip olur. Bu üç kuvvetin üçer mertebesi vardır. Bunlar ifrat, tefrit ve vasat mertebeleridir. İfrat ve tefrit duyguları, kuvvetleri aşırı kullanmakla hiç kullanmamayı ifa eder. Bu yüzden doğru bir yol değildir, insanı ahlâksızlığın çıkmaz sokaklarına götürür, insanı insan olmaktan çıkarır. Vasat ise orta yoldur, istikametli yoldur. Biz, “Ya Rabbi, bize istikametli yolu hidayet olarak ver” diye duâ ederken, bu duyguların orta olan mertebelerini kastediyoruz.


Şehvet aslında istemek, arzulamak demektir. İnsan yemek, içmek, barınmak, giyinmek, evlenmek kısaca yaşamak ister. Yani insanın bütün bu unsurlara karşı şehveti, isteği vardır. Bu da onun insan olarak yaratılmasından kaynaklanır. Bu duygunun ifratı, fücurdur. Fücur bu arzular tatmin ederken harama yönelmektir. Haram yoldan kazanmak, haram lokma yemek, haram içecekler içmek, giyimde İslâmî ölçülerin dışına çıkmak, evlilik dışı münasebetlerde bulunmak, haram şeyleri konuşmak, insanın nefsini galeyana getiren konuşmaları, sesleri dinlemek hep bu fücurun içine girmektedir. Bu kötü ahlâkın göstergesidir. Bu yüzden bunlar, insanın bireysel, ailevî ve toplumsal hayatı için faydalı değil, zararlı unsurlardır. Bu unsurlardan kaçınmak sırat-ı müstakime ulaşmakta önemli bir adımdır.


Humud ise bu şehvet duygusunun tefrit mertebesidir. Yani insan, bu durumda ne helâli ister, ne de haramı. Bu insanın insan olmaktan çıkması, ölü hâline gelmesi demektir. Arabanın motoru olmazsa araba çalışıp gitmeyeceğine göre, insanın da şehvet duygusunun olmaması, onun yaşayan bir ölü haline gelmesi anlamına gelir. Allah insana sayısız nimetler ihsan etmiştir. İnsan bu nimetlerden helâl bir şekilde istifade etmezse, bir engel olmadığı halde evlenmezse, hiç konuşmaz ve kimseyi dinlemezse, o insan Allah’ın bahşettiği sayısız nimetlerdeki lezzet ve zevklerden mahrum kalır. Onların tadına bakamaz. Onların nimet olduğunu, onların birer numune olduğunu fark edemez. Bu da onun Allah’ın nimetlerine karşı şükretmesine engel olur. Çünkü nimetleri helâl şekilde tadan insanlar, onlara karşı Allah’a şükretme ihtiyacı duyarlar.


Bu duygunun ifrat ve tefritinden hırs, oburluk, yüzsüzlük, israf, cimrilik, riya, yaltaklanma, hased, başkasının felâketine sevinme, zenginlere zillet, fakirleri horlama gibi kötülükler ortaya çıkar.


Şehvet kuvvetinin vasat, yani orta yolu ise iffetli olmaktır. İffet sahibi bir insan helâl olan nimetlere yönelir, haram olanlara yönelmez. Yeme, içme, evlenme, uyuma, konuşma, giyinme, dinleme gibi hususlarda hep helâl olanın peşindedir. İffetten cömertlik, haya, sabır, hoşgörü, kanaat, şüpheli şeylerden kaçınmak, yardım, zarafet gibi güzel hasletler doğar.


Yrd. Doç. Dr. Atİlla YARGICI
Ramazan/Yeniasya
02.09.2009
 
Üst