Dört Büyük Halifenin Terinden Halk Edilen Güller

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Allahü Sübhânehü ve teâlâ azze şânühü mi’râc gecesi, Fahr-i âlem seyyid-i veled-i âdem Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” efendimiz hazretlerinin mubârek terinden kızıl gül halk etdi [kırmızı gül yaratdı].

Allahü tebâreke ve teâlâ Lût kavmini helâk etmeğe Cebrâîl aleyhisselâm hazretlerini gönderdi ki, o zemân da Cebrâîl o gecenin şiddetinden terledi. Allahü teâlâ hazretleri onun mubârek terinden ak [beyâz] gülü halk etdi [yaratdı].

Mi’râc gecesi Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buraka binip, burak da, göklere götürürken terledi. Burakın o terinden Allahü teâlâ celle şânühü sarı gülü halk eyledi.

Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” islâm şerefi ile müşerref oldukda, nübüvvet heybetinden terledi. Allahü tebâreke ve teâlâ ve tekaddes, onun mubârek terinden sünbülü halk etdi.


Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri islâm şerefi ile müşerref oldukda; Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, kucaklayıp, şiddetle sıkdıkda, o ızdırâbdan terledi. Onun terinden, yerlerin ve göklerin Hâlıkı menekşeyi yaratdı.

Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” da islâm şerefi ile müşerref oldukda, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin ayağının tozuna yüzünü sürdüklerinde, hayâsından, terledi. Rabbil’âlemîn o terden yâsemîni halk etdi.

Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” dünyâya gelip, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri şerefli beşikleri üzerine, devlet ve se’âdetle müteveccih oldukda, Aliyyül Mürtedâ hazretleri, beşiklerinde uyurken, Resûlullahın emsâline rastlanmıyan güzel kokusunu alıp, Hakkı gören gözlerini açıp, Resûlullahın nûr saçan mubârek yüzünü görünce terledi. Allahü teâlâ azze ve celle onun terinden zanbağı yaratdı. Her zemân vücûd-u şerîfleri bu zikr olunan güzel kokular gibi kokardı. Terledikçe mubârek terleri de öylece kokardı. Yanlarında bulunanlar bu kokuyu duyarlardı.


Şurası muhakkakdır ki, Çihâr yâr-i güzîn “radıyallahü anhüm” hazretlerinin menâkıb-ı şerîflerinden bu kitâbda toplananlar, onların fazîletleri ve büyüklükleri yanında, bütün yıldızlara nazaran bir yıldız, deryâya göre bir damla veyâ bir gülistândan bir gül kadardır. Bunca acz ile ve taksîr ile ve denâet ile öyle şânı yüce serverlerin vasfını ve medhini etmek ve onların medh edicisi ve vasflarını dile getirici olmakdan maksad odur ki, Süleymân aleyhisselâm hazretlerine, bunca kıymetli cevherler ve pahâlı eşyâlar hediyye eden pâdişâhlar arasında, çekirgenin budunu hediyye getiren karınca misâli veyâ hazret-i Yûsüf aleyhisselâtü vesselâm hazretlerinin satış meydânında satıldığı zemân, pahâlı mallar ve kıymetli kumaşlar ile almak istiyen zenginler arasında, birkaç iplikle müşteri olan ihtiyâr kadının misâli gibi olup, dikkatle nazar edenlere ziyâde te’accübden gülme ve tebessüm hâsıl olur.

Nitekim, ba’zı kitâblarda bildirildiği şeklde, diğerlerinin yanında karınca ve koca karı seyr edenleri güldürmüşdür. Nazar edenler [bakanlar] birbirine istihzâ yolu ile gösterip, derler ki, bak, bak bu karıncaya ki, çekirge budunu hazret-i Süleymân aleyhisselâma, (dünyâ pâdişâhı ve hem âhıret pâdişâhıdır) peşkeş [hediyye] götürmüşdür.

Bu ihtiyâr kadın ki, hazret-i Yûsüf aleyhisselâm gibi bir güzellikler sâhibine birkaç parça iplikle gelip, müşteri olmuşdur. Bunca zemândan beri nakl edenler, karıncayı pâdişâhlar arasından, ihtiyâr kadını da zenginler arasından çıkarmamışlardır.

Bu mücrim ve âsî ve fakîrin, en büyük murâdı odur ki, mahşer meydânında görünen ve görünmiyen kusûrlarımıza bakılmadan, Çihâr yâr-i güzîn “radıyallahü teâlâ anhüm” hazretlerini vasf ve medh eden ve sevenler zümresinden ayrılmamalıdır. Yâ Rabbî! Bizi Senin sevgin ile ve Senin indinde sevgili olanların sevgisi ile rızklandır. Âmin.

Sultân-ı serîr-i mülk-i esrâr,
dâmâd-ı Nebî Aliyy-i kerrâr.
Şems idi vücûdü filhakîka,
dördüncüde etdi, nûrun izhâr.
Gün gibi vilâyetin cihâna,
İzhâr buyurdu, Rabb-i settâr.
Sibtayne peder, Resûle dâmâd,
hakk-ı şerefi olunmaz inkâr.
Hayber şiken-ü Amr fikender,
ol pâdişeh-i gürûh-i ebrâr.
A’dâsına seyf-i kahri, Dûzâh,
ahbâbına cûdü lutfi, gülzâr.
Âlemde anın uluvvi şânın,
idrâk-i lebîb, emr-i düşvâr.


MENÂKIB-I ÇİHÂR
YÂR-İ GÜZÎN isimli eserden alınmıştır.
 
Üst