İstibdad-ı mutlak altında hürriyet-i ilmiye olamaz

Eyvàh!

Well-known member
İstibdad-ı mutlak altında hürriyet-i ilmiye olamaz

Madem hürriyetin en geniş şekli cumhuriyettir ve madem hükûmet ise cumhuriyetin en serbest sûretini kabul etmiştir; elbette hakîki ve katî ve reddedilmez kanaat-i ilmiyeyi ve efkar-ı saibeyi, asayişe dokunmamak şartıyla, cumhuriyetin hürriyeti, o hürriyet-i ilmiyeyi istibdat altına alamaz ve onu bir suç tanımaz. Evet, dünyada hiçbir hükûmet var mıdır ki, bütün birtek kanaat-i siyasiyede bulunsun. Haydi—farz-ı muhal olarak—ben, perde altında kendi kendime kanaat-i siyasiyemi yazmışım ve bir kısım has dostlarıma göstermişim; bunda suç var diyen kanunları işitmemişim.

Tarihçe-i Hayat, s. 204

***

Efendiler,

Çok emârelerle kat’î kanaatim gelmiş ki, hükümet hesabına, hissiyât-ı diniyeyi âlet ederek emniyet-i dâhiliyeyi ihlâl etmek için bize hücum edilmiyor. Belki bu yalancı perde altında, zındıka hesabına, bizim, imanımız için ve imana ve emniyete hizmetimiz için bize hücum edildiğine çok hüccetlerden bir hücceti şudur ki:

Yirmi sene zarfında, Risâle-i Nur’un yirmi bin nüshaları ve parçalarını yirmi bin adamlar okuyup kabul ettikleri halde, Risâle-i Nur’un şâkirtleri tarafından emniyetin ihlâline dair hiçbir vukuât olmamış ve hükümet kaydetmemiş ve eski ve yeni iki mahkeme bulmamış. Halbuki, böyle kesretli ve kuvvetli propaganda, yirmi günde vukuâtlarla kendini gösterecekti. Demek hürriyet-i vicdan prensibine zıt olarak, bütün dindar nasihatçilere şâmil, lâstikli bir kanunun 163’üncü maddesi sahte bir maskedir. Zındıklar, bazı erkân-ı hükümeti iğfal ederek, adliyeyi şaşırtıp, bizi herhalde ezmek istiyorlar.

Madem hakikat budur; biz de bütün kuvvetimizle deriz:

Ey dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka düşen bedbahtlar! Elinizden ne gelirse yapınız. Dünyanız başınızı yesin ve yiyecek. Yüzer milyon kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikate başımız dahi feda olsun! Her ceza ve idamınıza hazırız. Hapsin harici, bu vaziyette, yüz derece dahilinden daha fenadır. Bize karşı gelen böyle bir istibdad-ı mutlak altında hiçbir hürriyet—ne hürriyet-i ilmiye, ne hürriyet-i vicdan, ne hürriyet-i diniye—olmamasından, ehl-i namus ve diyanet ve tarafdar-ı hürriyet olanlara ya ölmek veya hapse girmekten başka bir çare kalmaz. Biz de; “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn” (Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz. / Bakara Sûresi, 2:156.) diyerek Rabbimize dayanıyoruz.

Tarihçe-i Hayat, s. 358


Lügatçe:



hürriyet-i ilmiye: İlim hürriyeti, bilim hürriyeti.

istibdat: Baskı, tahakküm.

hürriyet-i vicdan: Vicdan hürriyeti.

şâmil: Kaplayan, içine alan.

zındık: Dinsiz.

erkân-ı hükümet: Hükümet azaları, bakanları.

iğfal: Kandırma, aldatma, gaflette bırakma.

efkar-ı saibe: İsâbetli görüşler; yanlışsız, doğru düşünceler.

 
Üst