Hizmetteki kardeşini tenkit etmemek

Nûrolog

Well-known member
Bismillahirrahmanirrahim

İKİNCİ DÜSTURUNUZ


Bu hizmet-i Kur'âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev'inden gıpta damarını tahrik etmemektir.

Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır.

Hem nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârâne uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkit edip, sa'ye şevkini kırıp atâlete uğratmaz. Belki bütün istidatlarıyla birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler; hakikî bir tesanüd, bir ittifakla gaye-i hilkatlerine yürürler. Eğer zerre miktar bir taarruz, bir tahakküm karışsa, o fabrikayı karıştıracak, neticesiz, akîm bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak.

İşte, ey Risale-i Nur şakirtleri ve Kur'ân'ın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzâlarıyız. Ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz. Ve sahil-i selâmet olan Dârüsselâma ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkaran bir sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz. Elbette, dört fertten bin yüz on bir kuvvet-i mâneviyeyi temin eden sırr-ı ihlâsı kazanmakla tesanüd ve ittihad-ı hakikîye muhtacız ve mecburuz.

Evet, üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi, hakikî sırr-ı ihlâs ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor.

Bu sırrın sırrı şudur ki:

Hakikî, samimî bir ittifakta herbir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır. Haşiye

Haşiye: Evet, sırr-ı ihlâs ile samimî tesanüd ve ittihad, hadsiz menfaate medar olduğu gibi, korkulara, hattâ ölüme karşı en mühim bir siper, bir nokta-i istinaddır. Çünkü ölüm gelse, bir ruhu alır. Sırr-ı uhuvvet-i hakikiye ile, rıza-yı İlâhî yolunda, âhirete müteallik işlerde kardeşleri adedince ruhları olduğundan, biri ölse, "Diğer ruhlarım sağlam kalsınlar. Zira o ruhlar her vakit sevapları bana kazandırmakla mânevî bir hayatı idame ettiklerinden, ben ölmüyorum" diyerek, ölümü gülerek karşılar. Ve "O ruhlar vasıtasıyla sevap cihetinde yaşıyorum, yalnız günah cihetinde ölüyorum" der, rahatla yatar. (Lemalar İhlas R. Sh. 164)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:


TENKİT : Eleştiri
FAZÎLETFÜRUŞ : Kendini faziletli göstermeye çalışan.
TAHRİK : Harekete geçirme; kışkırtma.
İKMÂL : Tamamlamak.
MUÂVENET : Yardımlaşma, yardım.
REKABETKÂRÂNE : Rakip olarak. Rekâbet ederek.
TEKADDÜM : Öne geçmek, ilerlemek.
TAHAKKÜM : Zorbalık etme; zorla hükmetme, mânevî baskı. Diktatörlük.
SA'Y : Gayret, çalışma, emek.
ATÂLET : Boş durma, tenbellik, işsizlik, yılgınlık.
İSTİDÂT : Kabiliyet, yetenek.
TEVCİH : Yöneltmek, çevirmek.
GAYE-İ HİLKAT : Yaratılış gayesi, maksadı.
ŞAHS-I MÂNEVÎ : Tüzel kişilik
ŞÂKİRT : Talebe, yardımcı.
İNSAN-I KÂMİL : Olgun insan.
DÂRÜ'S-SELÂM : Cennetin ikinci katı; Cennet, selâmet yurdu.
SEFİNE-İ RABBÂNİYE : Bütün varlıkları terbiye ve idâre eden Cenâb-ı Hakk'ın gemisi.
HADEME : Hizmetçi.
TESÂNÜD : Dayanışma, birbirini destekleme.
İTTİHAD-I HAKİKİYE : Hakikî, gerçek birlik ve beraberlik.
İTTİHAD-I MAKSAD : Gaye ve fikir birliği.
TEVÂFUK : Uygunluk, rastlama, aynı zamanda bulunma.
VUKUÂT-I TARİHİYE : Tarihî hâdiseler.
SIRR : Gizli hakikat. Gizli iş. Herkese söylenmeyen şey.
İTTİFÂK : Birleşme. Söz birliği etme.
NOKTA-İ İSTİNAD : Dayanak noktası, dayanma yeri.
MÜTEALLİK : Alâkalı, bağlı.
İDÂME : Devam ettirmek.
 
Üst