Bediüzzaman ve Norşin

Ali Said

Well-known member
Bediüzzamanın Norşin (Nurşin) ile ilgili hatıralar bazen yer noktasın da karıştırılmaktadır. Birincisi Bitlisin ilçesi Norşin (Güroymak), ikincisi Van Norşin Camisi.
Bu iki yer de Bediüzzaman’ın hayatın da önemli yer tutmuştur. Ancak isim benzerliğinden dolayı bu iki yer de yaşanan hatıralar karıştırılmaktadır.Norşin Camisindeki hatıralar talebeleri Molla Hamid ve Molla Resulun hatıraların da geçer Bediüzzaman esaretten sonra 1923-1925 senelerin de Norşin (Nurşin) camisin de kalmıştır. Molla Hamid'in Bediüzzaman'ı tanıması Van Norşin camisin de olmuştur. Ama Norşin (Güroymak) de Bediüzzaman 1885-1886 senelerin de Abisi Molla Abdullah ile birlikte medrese eğitimi almak için geldiği biliniyor.
MOLLA HAMİT EKİNCİ’nin Norşin camisi de ki hatıraları şöyledir.
"İlk görüşmemiz bir akşam namazı ile başlamıştı"
"Bir sonbahar günüydü. Nurşin Camiinde namazını kılıp gelen ağabeyim (Abdullah Ekinci) bana hitaben:
“Hamid, Nurşin Camiine Bediiüzzaman gelmiş, oraya biraz odun götür” dedi.
"Ben bir miktar odun alarak Nurşin Camiine gittim. Camide beklemeye başladım. Az sonra oradaki bir zat, 'Ne bekliyorsun kardeşim' diye sordu.
"Ben de 'Efendim, buraya bir hoca gelmiş, kendisini görmek istiyorum' dedim. Bana 'Kardeşim, akşam namazının vakti geldi, bir ezan oku da namaz kılalım' dedi. O zamanın bir hatırası olarak zikrediyorum, ezan okumasını bilmiyordum, küçüktüm. Ben sesimi çıkarmadım ve sustum. Benim sustuğumu görünce, kendisi çok tatlı bir seda ile akşam ezanı okudu. Sonra beraber namaz kıldık. Arkasında kıldığım ilk namaz, o akşam namazı olmuştu. Namazdan sonra tesbihatı da yaptık. O günkü ezan, namaz ve tesbihat, beni sanki bir Cennet âlemine götürmüştü.

"İlk görüşmemiz bir akşam namazıyla başlamıştı. Bana 'İşin olmadığı zaman gel, beraber namaz kılarız' demişti. Artık her gün yanına devam etmeye başladım. Giderken de odun götürüyordum.
"Odunu kabul etmek istemedi. Bana 'Bir amele bul, ağaçları budayalım. Çıkan parçalarla hem odamızı, hem de camiyi ısıtırız' dedi.
"Ben bir arkadaşla gelerek camiin avlusundaki kara ağaçları budamaya başladım. Bu esnada Üstad bir battaniyeye sarılarak durmuş, bizi takip ediyordu. Van Valisi Süleyman Sabri Paşaya haber göndererek Horhor vakfiyesinden camiye odun göndertmesini istemişti.

"Nurşin Camii irfan yuvası olmuştu"
"Nurşin Camiine gelişlerinden bir ay geçmemişti. Kıymetli âlim zatlar, ders almak için yanına gelmeye başladılar. Molla Resûl, Molla Yusuf, Molla Maruf en yüksek ilmî meseleleri hiç çekinmeden Üstad'a sorarlardı. Nurşin Camii bir ilim ve irfan yuvası olmuştu.
"Bunlardan birisini nakledeyim:
"Molla Resûl'ün sorduğu bir ilmî suale Üstad, eski âlimlerden birinin aksine cevap vermişti. Molla Resûl itiraz edince Üstad bu cevabında ısrar etti. Hattâ Üstad biraz hiddetlice:
"Efendiler 'Eski Said' öldü, siz hâlâ beni Eski Said olarak tanıyorsunuz. Şimdi karşınızda Yeni Said var. Cenab-ı Hak 'Yeni Said'e öyle bir ihsanda bulunmuş ki, musanniflerin hepsi ilim denizi olsalar, Said'in topuğuna varamazlar. Her ne kadar metnin zâhirine, söylediğim mâna sizce muvafık görünmüyorsa da hakikati budur, bunu böyle kabul ediniz. 'Eski Said'in on senede verdiği derse, 'Yeni Said'in on ay dersi kâfi gelebilir.'

"Bilsen gayret ne hayırlı bir iştir"
"O kışı çok tatlı hatıralarla geçirdik. Baharda odun kırmış, camiye odun çekiyordum. Üstad da bana odun taşımak için yardım ediyordu. Kucağına bir demet alıp taşımaya başladı.
"Ben Üstad'ın odun taşımasını istemedim. 'Efendim, işte ben taşıyorum. Siz oturunuz' dedim. Üstad cevaben aynen şunları söyledi:
"Birader, gayretim, kabul etmiyor, sen çalışasın ben oturayım. Eğer bilsen gayret ne kadar hayırlı bir iştir, ömrünü bir dakika boşa geçirmezdin!'

"Bu hayvanın gıybetini yapmayın"
"Bir gün camiin hücre kapısını açık unutmuştuk. Talebe arkadaşların küpte kavurmaları vardı. İçeri giren bir köpek, küpe kafasını sokup kavurmaları yemiş, sonra da kafasını çıkaramayınca küpü kırıp kaçmış.
"Talebe arkadaşların canı çok sıkılmıştı. Bir tertiple köpeği tekrar celb edip, sopa ile döveceklerdi. Üstad vaziyeti öğrenince, onları vazgeçirmek istedi. Molla Resûl:
"Seyda biraz kıymamız vardı. Biz kıyamıyorduk ki, yiyelim. Halbuki bir köpek gelerek hem kıymayı yemiş, hem de küpü kırmış. Bize zarar verdi. Nasıl biz onu dövmeyelim?' dedi, Üstad:
"Molla Resûl, senden soruyorum, vicdanen söyle, sen aç kalsan, paran da olmasa, bir şey almaya gücün de olmasa, nihayet açık bir yerde bir et bulsan, yer misin, yemez misin? Halbuki aklın var, idrak ediyorsun ki, bu etin sahibi var' diye konuştu.
"Molla Resûl, Üstad'ın bu konuşması üzerine bir müddet konuşmayarak sustu: Sonra cevaben:
"Evet, yerim Seyda!' dedi.
"Üstad tekrar buyurdu ki:
"Bu hayvandır, aklı yoktur. Haramı helâli bilmiyor. Hayır ve şerri tanımıyor. Sahibinin kendisini döveceğini de bilmiyor. Elbette açık kapıdan girip, kıymalarınızı yemiş. Bundan dolayı cezaya müstehak mıdır? Sizden soruyorum, elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin.'
"Sonra Molla Resûl ve arkadaşları, köpekte kabahat yoktur diye kabul ettiler. Üstad:
"Madem öyledir. Bu hayvanın gıybetini yapmayın ve helâl edin!'
"Molla Resûl, Üstad Hazretleriyle biraz samimî konuşurdu, hem yaş itibariyle de Üstad'dan birkaç yaş büyüktü. Gülerek, Üstad'a hitaben:
"Seyda içimizden gelmiyor ki, helâl edeyim. Fakat siz helâlleşmeye bizi ikna ettiniz' dedi."

"Temel sağlam olursa"
"Üstad, Cuma günleri Nurşin Camiinde vaazlar verirdi. Vaazların konusu haşir, âhiret ve vahdaniyet üzerindeydi. Molla Resûl yine bu vaazlar sırasında bir gün Üstad'a dedi ki:
"Seyda vaazlarınızdan biz bile anlamıyoruz. Başkaları nasıl anlasın?' Üstad:
"Evet, vaazlarım anlaşılmıyor. Benim gayem imanın temellerini sağlam inşa etmektir. Temel sağlam olursa, zelzelelerle yıkılmaz. Biriniz yanıma oturunuz, mevzu derinleşince bana hatırlatınız' diye buyurmuştu.
"O kıştan sonra Üstad Erek dağına çekildi. Zernabad suyunun başında vakitlerini geçirmeye başladı."
Ayrıca diğer Norşin (Güroymak) hatırasını Abdulkadir Badıllı'nın Mufassal Tarihçe-i Hayat-1 (83-84)de şöyle geçiyor. “Fakah Said, bu medresede bir müddet kaldıktan sonra, ağabeyisi Molla Abdullah ile birlikte "Nurşin" köyüne gelirler. Mevsimin yaz olması sebebiyle Nurşin ahalisi ve medrese talebeleri hep "Şeyhan" yaylasına çıkmış olduklarından, onlarda oraya gittiler… "Seyda" lakabıyla meşhur "Şeyh Abdurrahman-ı Taği" nin olması hasebiyle, Molla Muhammed Emin Efendi'ye şöyle mukabelede bulundu: "Efendim, şu tekyede bulunmak hasebiyle siz de benim gibi bir talebesiniz. Dolayısıyla burada hocalık hakkınız yoktur." Diyerek gündüzleyin bile güçlükle geçilebilen cesim bir ormandan geceleyin geçerek Nurşin köyüne gelir. Ancak Nurşin'de ne kadar zaman kaldığı belli değildir.”
“Hem o nahiyemiz olan Hizan kazasına tabi İsparitte birdenbire meşhur Seyda namında ŞeyhAbdurrahmani Taği’nin himmeti ile o kadar çok talebe ve hocalar ve alimler çıktılar ki bütün TÜRKİYE onlarla iftihar eder, bir şekil aldığı zaman, içlerinde münazari ilmiyye ve pek büyük bir himmetle ve pek geniş bir daire-i ilim ve tarikat için de öyle bir vaziyet hissediyordum ki, güya yeryüzünü fethedecek bu hocalardır...” (Emirdağ Lahikası c.l, sh: 53)

“Eğer istersen hayalinde Norşin karyesindeki Şeyda’nın meclisine git, bak: Orada fukara kıyafetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melaikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git ve en büyük localarına gir. Göreceksin ki, akrepler insan libası [elbisesi] giymişler ve ifritler adam suretini almışlar, ila ahir...” (Mesnevi-i Nuriye)

Güroymak (Norşin) Tanıyalım
Norşin'in kelime anlamı bazılarına göre Nur'un yayıldığı yer, bölge coğrafya anlamına geliyor. Bazılarına göre ise şenlik ve bahar yeri. Ancak, ismin manasında, bölgeden çok sayıda din alimi yetiştiği için birinci anlam daha ön plana çıkarıyor.
Güroymak, Doğu Anadolu Bölgesinde Yukarı Murat havzasının doğusuyla Van Gölü’nün batısında Muş Ovası’nın doğu ucunda, Doğu-Batı istikametinde uzanan iki dağ sırasının arasında ovada bulunan bir alan içinde yer almaktadır.
İlçenin doğusunda yer alan Nemrut Dağı-Krater Gölü ve etekleri özellikle batıya doğru uzanarak İlçenin kuzeyini çevirir. Güneyde Yer alan Kilhar Dağı ise Doğu Torosların uzantısı olup, İlçenin batısına doğru hafif bir eğimle ovaya uzanır.

Güroymak İklim yapısı genelde Bitlis İlinin Akdeniz kara iklimi geçiş özelliğine benzemekle beraber önemli değişiklikler gösterir. Kışları ve baharları özellikle yoğun sis nedeniyle güneşli gün sayısı azdır. İlçenin doğusundaki Rahva düzlüğü doğal bir rüzgar koridoru olduğu için büyük tipi ve fırtınalara sahne olur. Kışlar soğuk ve yoğun kar yağışlı baharlar ise yağmurlu geçer. Yazlar kısa ve ılık bir özellik gösterir. İlçenin yüksek yerlerinde yetişen meşe ve kavak ağaçları tahrip edilip kesildiğinden dağlık arazisi çıplak, seyrek çalılarla kaplı otlaklıklar niteliğindedir. Ovadaki eski ormanlar tahrip olmuş yerinde sellerle kaplı bozkır mahiyetinde bir arazi yapısı ortaya çıkmıştır. İlçenin deniz seviyesinden yüksekliği 1320 metre, köyler ile birlikte yüz ölçümü 650 km2 dir.
Norşin, 1987'de pek çok il ve ilçe ile birlikte yapılan isim değiştirme operasyonu sonucu Güroymak adını aldı. Ancak yöre halkı ve sonradan kent dışına göç eden Bitlisliler, Güroymak adını benimsemedi. Resmi yazışmalar dışında Güroymak adı halk arasında kullanılmadı.
İŞTE NORŞİN'DE YETİŞEN VE ANADOLU'YA YAYILAN ALİMLER:

Bediüzzaman Said-i Nursi, Şeyh Fethullah El Varkanasi, Şeyh Alaaddin Ohri, Şeyh Şefik Arvasi (Sultanahmet Camii eski imamı), Sadrettin Yüksel, Mehmet Emin Er Hoca, Halil Gönenç (Urfa eski müftüsü), Ali Arslan (Tekirdağ eski müftüsü), Ahmet Meylani (Hidaye mütercimi), Mazhar Taşkesenoğlu (İbn Abidin mütercimi), Molla Hasip Seven (Kozluk eski müftüsü), Molla Muhammet Şirin (Çanakkale eski müftüsü), Molla Abidin (Beykoz-İstanbul eski müftüsü), Şeyh Halid, Şeyh Asım, Molla Salih El Bohti, Molla Nuhyettin, Molla Muhammet (Mehmet Çağlayan Hoca Muş ve Niğde eski müftüsü), Molla Abdülkerim Saruhan (Bitlis eski müftüsü), Molla Burhan (Tillo şeyhi)

http://vanasyanur.net/haberdetay.asp?ID=141


 
Üst