Doğrulukla Kurtulan Sahabiler...

Huseyni

Müdavim
Ka’b b. Malik (ra), mazeretinden dolayı Bedir Savaşına katılmamış, ondan sonra Tebük Seferine kadar geçen bütün seferlere katılmış büyük bir sahabidir. Tebük Seferine de nefsinin kendisine galip gelmesinden, yani şahsî ihmalden dolayı katılmamıştır. Daha sonra bundan büyük bir pişmanlık duymuş ve bu sefere katılmayanlardan büyük bir kısmı sefere katılmamak ile ilgili mazeretler ileri sürerlerken o ve iki arkadaşı, Resulullah’a (asm) doğrusunu söylemeyi tercih ederek, hatalarını itiraf yolunu seçmişlerdir. Çünkü onlar hiçbir mazeretleri olmadığı halde ihmallerinden dolayı bu sefere katılmamışlardı.

Allah’ın Yüce Resul’ü, Allah’ın onlar hakkında vereceği karara kadar sahabilerin onlarla konuşmalarını men etmiş ve hatta onların eşlerine bile yaklaşmalarını yasaklamıştır. Toplumdan tecrit edilen Ka’b b. Malik ve arkadaşları, çok sıkıntılı günler geçirmelerine rağmen, sabırla ve pişmanlık duyguları içinde yaptıklarının affı için Allah’a günlerce yalvarmış, gözyaşı dökmüşlerdir. Elli gün geçtikten sonra Rabb-i Rahimden Resul-i Kibriyaya, mealen şu âyet-i kerime nazil olmuştur:

“Allah, Peygamberi ve güçlük vaktinde ona uyan Muhacir ve Ensarı affetti. O zaman içlerinden bir kısmının kalbleri kaymaya yüz tutmuş iken yine de onların tövbelerini kabul buyurdu. Şüphesiz Allah kullarına karşı çok şefkatli ve merhametlidir. Geri bırakılan o üç kişinin de tövbelerini kabul etti. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü kendilerine dar gelmiş ve ruhları daralmıştı. Ama bununla beraber, Allah’tan yine Allah’a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Eski hallerine dönsünler diye Allah sonunda onların da tövbelerini kabul etti. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul eden, çok merhamet edendir. Ey iman edenler Allah’tan sakının ve doğrularla beraber olunuz.”(Tevbe: 117-119)

Bazı mazeretler uydurarak Tebük seferine katılmama gerekçelerini, doğru olmayan bir şekilde Resulullah’a iletenlerin durumunu da şu âyet-i kerime dile getiriyordu:

“Dönüp onlara geldiğinizde, kendilerini (hesaba çekmekten) vazgeçmeniz için, Allah’a yemin edeceklerdir. Bu sebeple onlardan vazgeçin. Çünkü onlar pisliktirler. Kazandıklarının karşılığı olarak varacakları yer de cehennemdir. Kendilerinden razı olmanız için size (yalan) yemin ederler. Siz onlardan razı olsanız bile şüphesiz Allah fasık toplumdan razı olmaz” (Tevbe: 95-96)

Allah’ın tövbesini affettiği Ka’b b. Malik sevincini, ders almamız gereken şu önemli ifadelerle ifade etmiştir: “Vallahi, Allah beni İslâma eriştirdikten sonra Resulullah’a (asm) karşı doğru sözlü olma nimetinden daha büyük bir nimet bana ihsan etmemiştir. Kendisine yalan söyleyip de helâk olma durumuna düşmeme nimeti en büyük nimettir. Nitekim Peygambere yalan söyleyenler helâk olmuştur. Çünkü Allah yalan söyleyenler için vahiy indirdiğinde. Bir kimse için söylenebilecek en kötü sözü söylemiştir.”

Büyük Sahabi âyette geçen “Pisliktirler” ifadesinden dolayı Allah’ın yalancılar için nasıl bir ağır ifade kullandığını belirtmiştir. Bu hadise ile, doğru konuşmanın, Allah’ın rahmetinden kesmeden tövbeye yönelmenin insanı nasıl yüceltebileceği, yalanın ise insanı nasıl helâk edebileceği gerçeğini anlıyoruz.
Yüce Peygamberimizin “Aleyhinizde de olsa doğru söyleyiniz” ifadesi de yalanın insanın hem dünya hem de ahiret hayatına ne kadar zararlı olduğunu bize ders vermektedir. Doğruluk imanın gereğidir, doğruluk Peygamberlerin en önemli vasfıdır. Yalan ise küfrün gereğidir ve şeytanların en büyük silâhıdır.

Asrın Büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî’nin Hutbe-i Şamiye adlı eserinde geçen aşağıdaki ifadeleri, doğruluk ve yalanın mahiyetini ne güzel bir şekilde ifade etmektedir:

“Sıdk İslâmiyetin üssülesasıdır
ve ulvî seciyelerinin rabıtasıdır
ve hissiyat-ı ulvîyesinin mizacıdır.

Öyle ise, hayat-ı içtimaîyemizin esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip, onunla manevî hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz.

Evet sıdk ve doğruluk, İslâmiyet’in hayat-ı içtimaîyesinde ukde-i hayatîyesidir.
Riyakârlık, fiilî bir nev’î yalancılıktır.
Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır.
Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır.
Yalancılık ise Sani-i Zülcelâlin kudretine iftira etmektir.
Küfür bütün envaıyla kizbdir, yalancılıktır.
İman, sıdktır, doğruluktur...”

NURULLAH AKAY
30.07.2009
Yeniasya

 

ESRA1

Well-known member
Doğru konuşmanın, Allah’ın rahmetinden kesmeden tövbeye yönelmenin insanı nasıl yüceltebileceği, yalanın ise insanı nasıl helâk edebileceği gerçeğini anlıyoruz.
Allah razı olsun çok güzel bir paylaşım
 
Üst