Cehennemden Kaçan Adam..

GuL-i YaReN

Well-known member
Sevgiliyi unutmak, ayrı durmak, gönül diyarını kendi haline terketmekti.
Gönül diyarını terk edemiyordu, Salebe -bin Abdurrahman-. O'nun nazarları altında hizmetinde kusur etmiyordu.

Ensar... Nebi (A.S.)’ın Medine’ye hicretinde, bütün müminlere kucak açan
gönül erleri... İslâm toplumunun iki temel direğinden biri...

Yurtları ise, Medine... Madde ve mana dünyasının aleme yansıyan yönü. Dünya
ve ahiretin denge taşlarının konulduğu şehirlerin anası Mekke'de doğan ALLAH
Rasulü’nün müminlere bu dünyada son kez tebessüm ettiği kutlu şehir.

Medine... O şehir ve halkı daha ilk günden meftun olmuştu Sevgili Resul’e...
Kainatın en sevgilisini bağrına basmak için can atardı büyüğüyle, küçüğüyle.
İnsanları Nebi (A.S.)'a tutkun, Efendimiz (A.S.) onların gönlüne hakimdi.
İnsanların gönül dünyasındaki hürriyet, bu tutsaklığın ardından geldi.

Medine'li müminler, kainatın serveri Efendimiz'i kalplerine yerleştirirken
boyunlarını bükmüş, O’nun nazarlarının aydınlığında ağaçların meyveye
durması gibi olgunlaşırlarken, Sevgili Peygamberimiz'in gönlünde de özel bir
yer edinmişlerdi. Bir gün şu sözler dökülmüştü mübarek dudaklarından: "ALLAH
biliyor ki, ben sizi seviyorum." (İbnu Mace)

Bakış . . . !

İşte bu şehrin insanıydı, Salebe bin Abdurrahman. Sevgili Peygamberimiz
(A.S.)'ın sevgisinde eriyor, O'nun bir dediğini iki etmiyor, asla yanından
ayrılmıyordu. Her zaman Efendimiz'in hizmetinde idi. Gönlünü sevgiyle
doldurmuş, sevgisini aşka boyamıştı.

Sevgiliyi unutmak, ayrı durmak, gönül diyarını kendi haline terketmekti.
Gönül diyarını terk edemiyordu, Salebe. O'nun nazarları altında hizmetinde
kusur etmiyordu.

İslâm, dünya ve ahiret hayatının toplamıydı. Müslüman, dünyada ahireti için
çabalayan, ahirette ise bu çabaların karşılığını devşirendi. Bu dünya
ahiretin tarlasıydı. Sevinçler, kederler, sıkıntılar bu dünyaya mahsustu.

Derken, birgün Sa'lebe bin Abdurrahman, komşusunun evinin önünden geçerken
bir an istemeden gözü evde yıkanan bir kadına takıldı. Ardından bir daha
baktı. Gözlerine hakim olamamıştı. Kendini toparladığında ise pişmanlık
bütün benliğini sarmıştı.

Cümle kapısı

Gözler, sarayların cümle kapılarına benzer. O kapılar, sarayların da,
surların ardındaki bir şehrin de ilk göze çarpan görkemli mimari
yapılarıdır. Bazen insan, şaheserin daha içini görmeden o kapılara tutulur
kalır. İnsanın da güzelliği gözlerden başlar.

Bakışları çok görkemli insanlar vardır; saf, duru, akpak gönüllerini
yansıtan. Gönül sarayı tertemizdir onların. Zira o sarayın tahtına
oturttukları Yüce Sevgili, kalplerini tertemiz istemiştir:

"Rasulüm! Mümin erkeklere, gözlerini harama dikmemelerini söyle." (Nur/30)

"Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar."
(Nur/31)

Medine'li Salebe bin Abdurrahman, kendi tertemiz gönül sarayının daha cümle
kapısında, ALLAH’ın yasakladığı bakışı ile o an, kendini belki de yapayalnız
hissetti. Yüce Sevgili’nin rıza göstermediği haram bakış, müminin gönül
sarayında sevgilisiz kaldığı, heva ve heveslerin hakimiyet kurduğu
yalnızlığı doğurur.

İhtimal, Salebe bu yalnızlığın neticesinde Rasulü Ekrem (A.S.)'e vahiy
gelmesinden korktu. Belki, bu korku en çok sevdiği ALLAH ve Rasulü’nü
kaybetmek endişesinden kaynaklanıyordu. Mahzundu. Medine ve Mescid-i Nebi
artık ona dar gelmeye başlamıştı. Kolay değildi, Efendimiz'in bakışları
arasında büyümek. Ve...

Medine'den ayrıldı. İlahi irade bir hakikati daha ispatlayacaktı. Salebe
belki Efendimiz'in nazarından uzaklaşmıştı ama O'nun tasarrufatıyla günahını
kendine dert edinmişti. İşte bu yüzden derdini içinden söküp atamıyordu.
Sevmesine rağmen, günahkârdı. ALLAH’a yöneldi ve Cenab-ı Hak, Salebe'ye
tevbe kapısını açtı. Salebe, derdinin ancak Alemlerin Rabbi tarafından
çözüleceğine inanmıştı bir kere. Yönelecekti En Yüce Sevgili'ye. Zira O:

"ALLAH, bir adamın içinde iki kalb yaratmadı." (Ahzab/4) demiyor muydu?
Kalbin sahibi ALLAH, buna güç yetirirdi.

Nebi (A.S.), mescidde Salebe'yi göremeyince Sahabe-i Kiram'a onu sordu.
Salebe terketse bile O, sevdiğini bırakmazdı. Zira o eli ALLAH için
tutanların tek sahibi Cenab-ı Hak’tı:

"Muhakkak ki, sana biat edenler, ancak ALLAH'a biat etmişlerdir. ALLAH'ın
eli onların elleri üzerindedir. Kim verdiği sözü bozarsa, ancak kendi
aleyhine bozmuş olur." (Feth/10)

Dünya ve ahiret hayatında denge istiyordu, kainatı yaratan... Belki de bu
dengenin kilidini gözlerde gizlemişti. Salebe bin Abdurrahman, gönülleri
ateşleyen Muhammedî nurun; bir türlü unutamadığı o bakışların derin
manalarıyla boynunu Allahu Tealâ'ya büktü.

ALLAH'a boyun eğenler ne zaman yükselmedi ki?!... Ve Cebrail (A.S.) Sevgili
Peygamberimiz’e durumu haber verdi:

"Ey Nebi! Ümmetinden biri Medine dağlarında, ALLAH'ın azabından, yine
ALLAH'a sığınıyor!"

Sevgi ve muhabbet asla karşılıksız bırakılmaz. Resulü Ekrem (A.S.) Hz.Ömer
ve Selman-ı Farisi'yi, Sa'lebe bin Abdurrahman 'ı bulup getirmekle
görevlendirdi. Dosttu bunlar; tanıştıkları günde cankardeşi olmuşlardı.
Salebe'yi bulup derdini çözmeliydiler. Zira ellerini ALLAH için tutup gönül
verdikleri O Sevgili Resul:

"Mümin, kardeşini zor durumda bırakmaz." (Buharî, Müslim) diyordu.

Züfafe

Züfafe... Medine dağlarında koyun otlatırdı. Hz. Ömer ve arkadaşı, Züfafe'ye
Sa'lebe'yi sordular:

“Buralarda, dağlarda yaşayan bir genç biliyor musun?”

“Herhalde siz cehennemden kaçanı soruyorsunuz.”

“Cehennemden kaçtığını nereden biliyorsun?”

“Gece yarısı olunca şu taraftan ağlayarak gelir ve ‘Keşke ruhum bu iki
alemden ayrılmasaydı...’ diye feryat eder.”

Züfafe kaç kere görmüstü Salebe'yi, Alemlerin Rabbi’ne yalvarırken... Gece
yarısına doğru Salebe aynı sözleri söyleyerek geldi. Hz Ömer gence yaklaştı.
Hz. Ömer'i görünce Salebe:

“Rasulullah’a benim ne tür bir günah işlediğim bildirildi mi?!..” diye
sordu. Hz.Ömer:

“Bilmiyorum. Rasulullah bizden seni getirmemizi istedi.” dedi.

“Senden birsey istiyorum: Bilal kamet getirip, Resulullah tam namaza
başladığında mescide girelim. Zira ben, Rasulullah'dan çok utanıyorum.”

“Haydi gidelim.” dedi Hz.Ömer. Dostumuz

Saf olmustu Mescid-i Nebi'de müminler. Salebe, Efendimiz (A.S.)'ın namazdaki
kıraatini işitince bayılıverdi. Kendine gelince Rasulullah (A.S.)’ın yanına
getirdiler. Buyurdular:

“Benden niçin uzaklaşıyorsun?”

“Ya RasulAllah! Senden çok utanıyorum.” dedi

“ALLAH hata ve günahları bağışlar..."

Ve... Sevgili Peygamberimiz (A.S.), Salebe'ye evine gitmesini söyledi.

Salebe gitti ama aradığı huzuru bir türlü bulamıyordu. Hastalanmıştı ve
günler geçtikçe günahının ağırlığı artıyor gibiydi.

Sahabe-i Kiram'ın durumu haber vermesi üzerine, Nebi(A.S.) Salebe bin
Abdurrahman'ın evini şereflendirdi. Bu, Mevlâna Hazretleri’nin "O geliyor
O!... Dostumuz, Yarimiz geliyor!..." dediği gibi bir gelişti bu.

Rasullullah (A.S.), Salebe'nin yatağına oturdu. O'nun başını dizlerine
yasladı. Şefkat nazarlarını, Salebe'ye lutfettiler. Salebe:

"Ey ALLAH'ın Rasulü, o baş günahlarla dolu. Sizin tertemiz teninize layık
değildir!" deyince Efendimiz:

"Peki Salebe. Sen ne istiyorsun?" diye sordu.

"Ey ALLAH'ın Rasulu! Sadece RABBİMin beni affetmesini istiyorum." dedi.

"Salebe! Cebrail sana RABBİMin selamını söylüyor. Ve O’nun, ‘Kulum dünya
dolusu hatayla bile bana kavuşursa, ben onu dünya dolusu mağfiretle
karşılarım.’ buyurduğunu söylüyor.”

O anda Salebe sükûnete kavuştu. Aradığı huzuru bulmuştu. Ve o huzurla
günahlarından arınmış tertemiz bir mümin olarak Rabbine kavuştu.

Cenaze namazını, Efendimiz (A.S.) kıldırdı ve onu defnetti. Kabirden
dönerken parmaklarının ucuna basarak yürüyordu. Sahabe-i Kiram nedenini
sorunca:

"Salabe'yi karşılayan melekler o kadar çok ki, onların kanadına basmamak
için bu şekilde yürüyorum" buyurdu. (Ebu Nuaym, İbnu’l Esir, İbnu Hacer)

İşte günah... İşte samimiyetle yapılan bir tevbe... Ve işte Rahman ve Rahim
olan ALLAH'ın verdiği karşılık:

"Ey kendilerinin aleyhinde (günahta) haddi aşan kullarım! ALLAHın
rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü ALLAH bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki
O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir" (Zümer/53)

"Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile ALLAH’a dönün. Umulur ki Rabbiniz
sizin kötülüklerinizi örter; Peygamber’i ve iman edenleri utandırmayacaği
günde, ALLAH sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Çünkü onların
nurları, önlerinden ve yanlarından koşar da, ‘Ey RABBİMiz! Nurumuzu tamamla,
bizi bağışla. Çünkü sen her şeye kadirsin.’ derler.” ( Tahrim/8)
 

Zuhr

Talebe
ne kadar çok ders var içinde ..

--
üstadımız diyor ya; "kırk dakikada bir Sahabenin kazandığı fazîlete ve makama, kırk günde, hattâ kırk senede başkası ancak yetişebilir."
ne kadar doğru ..
Allah'ın rahmet deryaları boşalsın üstüne, mübareğin gözü iki kere harama baktı diye ne kadar pişmanlık yaşamış ne kadar tövbe etmiş ..

bizim üzerimize dakikada yüzer günah hücüm ediyor birisinden kaçsak ötekine yakalanıveriyoruz ..

ama ne olursa olsun, hiç vazgeçmememiz emrediliyor
vazgeçmeyene mükafaat ne kadar büyük .. elhamdulillah ..



"Ey kendilerinin aleyhinde (günahta) haddi aşan kullarım! ALLAHın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü ALLAH bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki
O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir" (Zümer/53)

"Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile ALLAH’a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter; Peygamber’i ve iman edenleri utandırmayacaği
günde, ALLAH sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Çünkü onların nurları, önlerinden ve yanlarından koşar da, ‘Ey RABBİMiz! Nurumuzu tamamla,
bizi bağışla. Çünkü sen her şeye kadirsin.’ derler.” ( Tahrim/8 )




---

iman yolu ne kadar geniş, ne kadar çok mertebe, aşabileceğimiz ne kadar çok basamak var ..
Rabbim en üstlere tırmanabilenlerden ve oralardayken emaneti teslim edenlerden eylesin .. amin ..

Allah razı olsun Gul-l YaReN ..
 
Üst