Başörtümün gözleri

zeyhak_

Well-known member
Başörtümün Gözleri


Şaşkınlık içerisindeyiz. Karabasan çıkmazında geçen yıllar boyunca; derdini bir türlü kimselere anlatamayan, kemikleşmiş önyargılara karşı rüzgar içerisinde bir gelincik misali yalpalayan kadınlar olarak şaşkınız.

Ve bizler, bu kez “içimizde beslediğimiz kötülüğümüzü” itiraf etmek üzere davet ediliyoruz sahneye. Kaderin karşısında dimdik ayakta kalmaya mecalimiz tükendi, yorgun argınız. Sahnedeki figüranlar olarak, sefil rollerimizi hakkıyla oynadık.

Böşörtümüzün gözlerinin ne gördüğü soruluyor artık bizlerden…

“Nefretimizi, kinimizi, yok edici kötülüğümüzü” nasıl anlatsak acaba? Ruhumuza yöneltilen, zehirli oklardan kaçmak için sığındığımız, ölü toprağıyla çizilmiş çemberimizin içinde, yıllarca kurduğumuz intikam planlarından bahsetsek mi? Dışarıdan kulağımıza gelen; aşağılayıcı, hakir gören sesleri, hafızamızın derinliklerinde istiflediklerimizi haykırsak mı yüzlerine? Rolümüzün biçildiği şekliyle, senaryoya en uygun son repliklerimizle, oyunu sona erdirmeli miyiz?

Sahi o başörtülerin gözleri var mıydı?

Örtünün altından bakan gözler taze bir keşif değil öyleyse.Ve gözlerimiz varsa, kalbimizden yansıyan bir sesimiz de olmalı o halde. Ne hissettiğimizi sormak bir yana, bir kez dinlememiş, anlamamış olarak, ezberinizi tekrarladığınız ışıltılı sahnenin büyüsünden ve cezb edici alkışlarından, sarhoş olduğunuz günler geride mi kaldı sahiden?

Sahi aynadaki aksinize bakmaya cesaretli misiniz?

Aynadaki aksinizden, ektiğiniz nefret tohumunun patlayan çiçeklerini toplamayı ümid ediyorsanız, avunuyorsunuz diyebilirim size. Çünkü biz o aynanın karşısında hayli bir zamandır gövdemizle ve kalbimizle bekliyoruz. Bekleyişimiz sıkıntılı, uğradığımız kötü hezimetin yaraları ağırdı. Bir bir inceleme fırsatımız oldu yine de aksimizi.Yeri geldi aşkı, yeri geldi bir dostu, yeri geldi acı çeken bir kadını gördük aynamızda. Kalbimizde bizi var kılan imanlı bir aşkla baktığından gözlerimiz, aynadakini parçalamayı düşünmedik hiçbir zaman. Sanıcılı bekleyişimizde, acılarımızla olgunlaştık, aynadaki olmadık. Kaç zaman durduk o aynanın karşısında, etrafında kaç tur attık bilmiyorum. Kaç kez ümitsiz gözlerle baktık, başörtümüzü doladık saçlarımıza, sarkıttık göğsümüze. Sahi kaç kez yıkıldık aynanın karşısında, kaç kez elimizi yüzeyine dokundurup, buzdan camın soğukluğunu aradan kaldırmaya başardık?

Sahi yürekten istiyor musunuz dokunmayı?

Bu bekleyişlerde, bizim gerçeğimizi görenlerle çoğaldık biz aynı zamanda. Dokunabildiğimiz, aynanın bizden tarafına geldi. Kalbimize bakabilenin, yüreğine bakabildik yalnızca; tanıdık, tazelendik. Aşkı daha derinden hissettik ve cismini, ismini, içinden çıkıp geldiği dünyayı incelemedik.

Sahi gönülden samimi misiniz?

Belki ilk kez ipekli örtünün düğümlerini çözmeyi bırakıp, sırrına erme cesaretini bulabildiniz. Sanrılı düşlerinize yerleşen bir korku humması ile yüzleşmek arifesindesiniz.

Gönülden, önyargısız, saf bir bakışla örtünün yanına erdiğinizde ve içinden yayılan aşkı hissettiğinizde, kalbinizi yoran ürkütücü kabustan uyanıp, emin olun ferahlayacaksınız.

Aynadaki yansımadan, yeter ki size uzanan ele kalbinizle bir dokunun. Dokunun ki aşk; hayatın kıyısında köşesinde itilerek yaşayanların, derin gözlerinden dolsun kalbinize. Kalbinizin şefkat pınarlarını örten mil kalksın. Aradan buzdan camları, ipekten örtüleri kaldırdığınızda; çıplak gerçeğin ruhumuza nakşolmuş inceliğini hissedeceksiniz.

Korkulu yüreklerimiz, gerçek aşkın saf bağışlayıcılığında vuslata erecek. Coşkuyla esen şefkat rüzgarı, huzur kokan rengarenk bahar çiçeklerinin, ahengini taşıyacak gamlı gözlerimize.

Saliha Atmaca
 
Üst