Amiyane tevhid ile hakiki tevhid

elfaz

Well-known member
Arkadaş,Tevhid iki çeşit olur:

Birisi âmiyâne tevhiddir ki, "Allah'ın şeriki yok ve bu kâinat Onun mülküdür" der. Bu kısım tevhid sahiplerinin fikirce gaflet ve dalâlete düşmeleri korkusu vardır.

İzah: Kainatta ve herbir şey üstünde, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelliyatını görmeden, her bir sanat ve eser üstünde, Allah’ın mührü hükmünde olan Rububiyet ve Uluhiyetini idrak etmeden, umumi olarak Allah var ve birdir diyor. Bu tarz bir iman, sahih ve makbuldür; lakin imanın kemalat ve meziyetleri, bu ami ve taklidi imanda yoktur. Küfür ve dalalet karşısında mukavemet edecek gücü de yoktur. Bu sebeple böyle iman sahiplerinin, gaflet ve dalalete düşme riskleri yüksektir. Her şey ve her sanat üstünde, Allah’ın isim ve sıfatlarını okuyup göremeyen insan, Allah’ı hatırında ve aklında tutamaz, bu da gafleti netice verir. Sadece Allah’ın varlığını ve birliğini bilmek, gafleti dağıtıp parçalamıyor.

Allah’ı hakiki anlamda bilmek ve tanımak; varlığını bilmekten farklı ve başka bir şeydir. Şayet; Allah’ın sadece varlığını bilmek, tanımak ve marifet için yeterli olsa idi, filozofların Allah tasavvuru da kafi ve yeterli olurdu. Halbuki Kur’an’ın Allah tasavvuru ile, felsefenin Allah tasavvuru arasında çok fark var. Felsefe Allah’ı ilk sebep olarak kabul ederken, kainattaki tedbir ve terbiyesini inkar etmişler, görememişler. İşte avam insanın imanı da, felsefenin bu Allah tasavvuru gibi verimsiz ve kısır bir tasavvurdur. Hakiki ve kamil bir tanımak ve marifet değildir.

İkincisi hakikî tevhiddir ki, "Allah birdir, mülk Onundur, vücut Onundur, herşey Onundur" der; lâyetezelzel bir itikada sahiptirler. Bu kısım tevhid sahipleri, herşeyin üstünde Cenab-ı Hakkın sikkesini görür ve herşeyin cephesinde bulunan mührünü, damgasını okur. Ve bu sayede huzurî bir tevhid melekesi mâliki olurlar ki, dalâlet ve evhamın taarruzundan kurtulurlar. Mesnevî-i Nuriye - Lem'alar

İzah: Tahkiki iman ve hakiki tevhitte ise; her bir şey üstünde, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisini görür ve okur, her şeyin tedbir ve terbiyesi O'nun kudret elinde olduğunu müşahede eder. Nazarını hangi şeye çevirse Allah’ı tanıtacak ve hatırlatacak marifet ile karşılaşır. Zerrelerden gezegenlere kadar, her şeyde Allah’ın Rububiyet ve Uluhiyetini gözlemler ve her şey üstünde İlahi imza ve mührü müşahede eder. Bu da her an, Allah’ı düşünmeyi ve onunla hemhal olmayı temin eder. Allah bir an olsun aklından çıkmaz. İbadet ve iman da buna uygun bir şekilde mükemmel ve kamil bir mana kazanır. İşte böyle bir imanda gaflet ve dalalet olmaz.


Mesnevi Nuriye
 
Üst