Açıklamalı - Dokuzuncu Söz dersleri - Namaz vakitlerinin hikmetleri

Zuhr

Talebe
Bismillahirrahmanirrahim


Şüphesiz ibadetlerimizi Allah istediği, emrettiği için yaparız,
hikmetlerinden dolayı değil,
o hikmetler ibadetlerin yapılması sırasında ortaya çıkar
namaz kılan insan dinç olur mesela,
günde beş kere tüm vücudunu hareket ettirir,
bu bir hikmettir ama dinç olmak için namaz kılınmaz
öyle olsa ibadet olmaz,
veya perhiz yapmak için oruç tutulmaz,
öyle olsa sadece aç kalınır,
ama Allah emrettiği için aç kalınırsa,
o zaman hem ibadet yapılmış
hem hikmete mazhar olunmuştur.

Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim’ Aleyhisselam in kıssası vardır
“ölüleri nasıl dirilteceksin” diye sormuştur Allah’a
“inanmıyor musun?” diye cevap almıştır
“inanıyorum Ya Rabb, ama kalbim tatmin olsun diye” der karşılık olarak

Cenab-ı Hak bir peygamberinin ağzından, dilinden

ümmet-i Muhammed’e - aleyhisselatu vesselam
kıyamete kadar okuyacağı Kur’an’ı bu şekilde indirmiş
demek ki bize şunu bildiriyor;
insan anlamakta güçlük çektiği
hikmetini kavrayamadığı konularda
kalbi tatmin olsun diye soru sorabilir
itiraz maksadıyla değil
kabul etmemek maksadıyla değil
amenna inanıyorum, bu dinin esasıdır,
Allah’ın emridir,
uyguluyorum
ama kalbim teskin olsun,
içimde daha iyi yer etsin,
vicdanımın daha rahat olsun diye,
bi hikmeti varsa bilmek isterim
bir açıklama isteyebilirim,
bir hikmet olması ya da olmaması inancı değiştirmeyecek,
ama varsa bir hikmet
bilmek isterim
peygamber aleyhisselam Allah’a cc. sormuş
Rabbimiz de ona izah etmiş,
öyleyse Cenab-ı Allah bu olayı bize Kur’an da anlattığına göre
biz de bu kıssa dan ders alabiliriz,
bunun bi sakıncası yok,
öyleyse biz müslümanlar;
ben söylendiği gibi günde beş vakit namaz kılmayı aynen kabul ediyorum
ve kılıyorum da
ama bunun bir hikmeti varsa
bilmek isterim
yoksa da yoktur,
ama varsa bilmek isterim diyebiliriz;

işte üstadımız 9.söz de bu konuya değinmiş,
ve izah etmiştir;
 

Zuhr

Talebe



DOKUZUNCU SÖZ

Herbir namazın vakti,
mühim bir inkılâp başı olduğu gibi,
azîm bir tasarruf-u İlâhînin âyinesi
ve o tasarruf içinde ihsânât-ı külliye-i İlâhiyenin
birer mâkesi olduğundan,
Kadîr-i Zülcelâle
o vakitlerde daha ziyade tesbih ve tazim
ve hadsiz nimetlerinin iki vakit ortasında toplanmış yekûnuna karşı
şükür ve hamd demek olan namaza emredilmiştir.
Şu ince ve derin mânâyı bir parça fehmetmek için,
Beş Nükteyi nefsimle beraber dinlemek lâzım.

ÜÇÜNCÜ NÜKTE
Nasıl ki insan şu âlem-i kebirin bir misal-i musağğarıdır
ve Fâtiha-i Şerife şu Kur’ân-ı Azîmüşşânın bir timsal-i münevveridir.
Namaz dahi,
bütün ibâdâtın envaını şamil bir fihriste-i nuraniyedir
ve bütün esnâf-ı mahlûkatın
elvân-ı ibadetlerine işaret eden
bir harita-i kudsiyedir.


şimdi sabah öğle ikidi akşam ve yatsı vakitlerinde
yaptığımız bir ibadet var
peki Allahu Teala’nın
bizden bu şekilde bir ibadet yapmamızı istemesinin hikmeti nedir?
belirli şekilleriyle;
abdestiyle
ayakta durulmasıyla
kıbleye dönülmesiyle
tesbihiyle
Kur’an okunmasıyla
bu şekilde bir ibadetin hikmeti nedir?
ve bunun belirli vakitlerde yapılmasının hikmeti nedir ?
akla geliyor yani,
Cenab-ı Allah bu vakitlerde başka bir ibadeti emretseydi
hikmete uygun olur muydu olmaz mıydı
Hikmet-i İlahi neden namaz ibadetini o vakitlerde emretmişte,
başka bir ibadet şekli veya usulu emretmememiş?

namaz insana emredilmiş,
insanı ilgilendiren bir ibadettir,
ve namazda fatiha okunuyor
üstadımızın örnekleri de çok ilginç ve tam yerinde;

Nasıl ki insan şu âlem-i kebirin bir misal-i musağğarıdır
mesela nasıl ki çekirdek bir ağacın özetidir,
sanki Cenab-ı Hak ağacı küçültmüş küçültmüş
ekirdeğin içine koymuş,
çekirdeği eline alan insan,
ağacı elimde tutuyorum diyebilir,
ağacın süzülüp çeirdek yaratılması gibi
Allah kainat ağacını süzmüş
ve insanı yaratmış,
çekirdeği toprağa attığımızda ağacın çıkması gibi
insanı toprağa atsak bir kainat ortaya çıkacaktı
ama kainat bir tane
demek insanın dikilebileceği bir yer yok,
onun sığabileceği bir yer yok,
demek insan çekirdeği başka bir alemde dikilecek,
bu konuyu sair risalelelere havale edip
namaz bahsine devam edelim;

ve Fâtiha-i Şerife şu Kur’ân-ı Azîmüşşânın bir timsal-i münevveridir.
aynı bunun gibi de Fatiha suresini de Kur’an-ı Kerim’den süzmüş;
Kur’an da ne varsa, bütün konular, bütün ibadetler, bütün hayatlar,
bütün emir ve yasaklar
bütün ehli dalaletin hayatları
bütün ehli imanın hayatları
ahirete ilgili bütün konular.. gibi konuların
hepsinin özeti Fatiha suresinde özetle anlatılmıştır;

mesela; Elhamdu : kainataki bütün hamdleri, tesbiheri, tahmidleri, şükürleri içine alır
lillah : Allah’a ait bütün esma, sıfat, şuunat ve zatını içine alır
rabbulalemin : bütün alemler, bütün canlılar, bütün cansızlar, insanlar peygamberler melekler cinler, bütün mevcudat
Allah’ın Rab isminin nisbet edildiği herseki herşeyi içine alır
errahman errahim,
maliki yevmiddin kıyametle ilgili bütün meseleler
iyyake nabudu bütün ubudiyetleri
iyyake nestain bütün dualar yalvarmaları
ihdinas sıratel mustakim bütün orta yolu, hidayeti
sıratellezine enamte aleyhim bütün sıddıklar şehitler peygamberlerin yollarını
gayril mağdubi aleyhim gazaba uğrayanların tamamı
veleddalin dalalette olanarın hepsi
demek bütün Kur’an burada özetlenmiş
demek Cenab-ı Allah’ın bir kanunu bu
büyük bir şeyi süzüyor süzüyor ve bir özde
küçün bir şeyde topluyor
insan içinde aynı durum var,
insan da süzülüyor ve küçücük bir hücre içine sığıyor
hücre tek başına, içindeki organelleri, yemesi büyümesi bölünmesiyle insanı temsil ederken
çekirdeğindeki dna,
insanın tüm özelliklerini içinde barındıran bir fihriste bir öz oluyor
bu Allah’ın kanunu
e madem bu Allah ın kanunu
acaba bütün ibadetlerin özeti bir fihristesi olan bir ibadet var mıdır ?
evet vardır, o da namazdır.
Allah’ın bizden istediği
nekadar ibadet varsa
hepsi ama hepsi
namazın içinde vardır
mesela oruç,
mesela hac,
mesela tesbih tehvil zekat Kur’an okumak
hepsi ve daha fazlası namazın içinde var
zamanının, bedeninin zekatını verir insan namaz kılarken,
Kabe’ye döner ve manevi haccını yerine getirir,
namaz sırasında yemek içmek yasaktır,
ve hem namaz müminin miracıdır,
namazı kılan bir insan
sadece manevi olarak hacca gitmek değil,
peygamber efendimiz aleyhisselatu vesselamın arkasında
manevi olarak miraca gitmiş oluyor

bütün uzuvların, aklın, ellerin gözlerin kulakların,
hepsinin namazda görevleri var ve hepsinin ibadeti namazda var
vucut belirli hareketleri yapar,
gözler belirli noktalarda sabitlenir, sağa sola bakmak olmaz namazda,
kulaklar okunan Kur’an ı dinler,
dil Kur’an okur, tesbih eder,
akıl tekkül eder
demek namazı, maddi manevi tüm vücudumuzla kılarız

bütün ibâdâtın envaını şamil bir fihriste-i nuraniyedir
ve bütün esnâf-ı mahlûkatın
elvân-ı ibadetlerine işaret eden
bir harita-i kudsiyedir.
namaz bir harita gibidir,
harita bir yerden haber verir, ama o yerin yerini tutmaz,
misal istanbul’u haritada gösteririz
ama istanbul orada olmaz
ama namaz öyle değil
namaz hem bir harita
hem haritası olduğu herşeyin temsilidir
namazda ayakta duran bir insan
ayakta ibadet eden meleklerin,
ağaçların dağların ila ahir hepsinin
ibadetlerini temsilen yerine getirir
ve namazdaki her hareket
tüm mevcudatın her hallerindeki ibadetlerini
hem şeklen
hem bedenen
hem manen hem ruhen
temsil eder, yerine getirir

şimdi;
kainatın özeti İNSAN
Kur’an ın özeti FATİHA
ibadetlerin özeti NAMAZ
başka özet yok,
bir insan namaz kıldığı namaz
bu üçü bir araya geliyor.
muazzam bir olay ..
her bir namazımız bu mahiyeti taşıyor.
her insanın kıldığı namaz taşıyor
erkeği kadını yaşlısı çocuğu hiçbir ayrım yapılmıyor;
her bir mümin inşallah bu değerle süslenebiliyor ..
namazını kılan bir insan
kainattan elde edilecek neticeyi elde edebiliyor
 

Zuhr

Talebe

DÖRDÜNCÜ NÜKTE

Nasıl ki haftalık bir saatin
saniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan milleri
birbirine bakarlar,
birbirinin misalidirler
ve birbirinin hükmünü alırlar.
verilen misal neden saat ?
Kur’anı Kerimde kıyamet “saat” olarak geçer
“vakit” olarak, “o an” olarak geçer
Peygamberimize aleyhissalatu vesselam, kıyamet ile ilgili sorular sorulurken
“vakit ne zaman” diye sorulurmuş
“o an ne zaman”, şeklinde

bizim kolumuzdaki saatimizde,
bir saniye, bir akrep bir yelkovan var,
biri saniyeyi gösterir,
biri dakikayı,
biri de saati,
saniye bir devir yaparken;
dakikayı gösteren ibre üzerinden de geçer,
saati gösteren ibre üzerinden de geçer,

saniye bir devir yaptığında
diğer ibrelerin üzerinden de geçmiş olur
birbirine bakma, birbirinin misali olma, birbirinin hükmünü alma durumları
bu olaya bakıyor,

Öyle de, Cenâb-ı Hakkın bir saat-i kübrâsı olan
şu âlem-i dünyanın
Kur’an-ı Kerim’de dünya;
ahiretten önce yaratılmış herşey olarak kullanılıyor,
bizim de şan içinde bulunduğumuz, ahiretten önce yaratılan alemler,
bizim dilimizde, Türkçe de ise,
yaşadığımız gezegen, yer olarak kullanıyoruz bu kelimeyi,
ama Kur’an da bu üzerinde yaşadığımız gezegen, küre-i arz olarak, arz olarak geçiyor
burada da alem-i dünya, kainat oluyor, bu anlamda kullanılıyor;


saniyesi hükmünde olan gece ve gündüz deveranı
ve dakikaları sayan seneler
ve saatleri sayan tabakat-ı ömr-ü insan
ve günleri sayan edvâr-ı ömr-ü âlem
birbirine bakarlar,
birbirinin misalidirler
ve birbirinin hükmündedirler
ve birbirini hatırlatırlar.
evet alem-i dünyanın da bir saati var,
kainat büyüklüğünde bir saat. bu saatin;
saniyesi: gece ve gündüz,
dakikaları: seneler,
saatleri: insanın hayat tabakaları, çocukluğu gençliği vs.
günleri de: dünya alemin ömrüdür.

va biz bir gün yaşadığımızda,
kainatın bir saniyelik devri tamamlanırken,
diğer dairelere, devirlere de dokunmuş, onlara da dahil olmuş oluyoruz
gün geçerken aynı zamanda seneler geçiyor,
bizim ömrümüzdeki devirler geçiyor,
kainat ömrünü ilerletiyor.

ve namazın beç vakti; bu üç özelliğin, her günün ayrı ayrı zamanlarına
ayrı ayrı durumlarına işaret eden vakitlerdir,
şimdi örnekler verince durum daha da netleşecek inşallah;

Meselâ,
fecir zamanı, tulûa kadar,
yani imsak vaktinden
hafif bir aydınlık oluşana kadar,
sabah namazının vakti;
evvel-i bahar zamanına,
hem insanın rahm-ı mâdere düştüğü âvânına,
hem semâvât ve arzın altı gün hilkatinden birinci gününe benzer
ve hatırlatır ve onlardaki şuûnât-ı İlâhiyeyi ihtar eder.
demek günün geceden sıyrıldığı zamanda
sabah namazını kılan bir kişi,
baharın ilk zamanlarında,
kış mevsiminden kışın karanlığından sıyrılmaya başlayan,
Rahmet-i İlahi ile donmuş topraktan yeni yeni filizmeye başlayan,
bütün bitkiler alemine, bütün ikramlara karşı bir şükür sunar,
bunu tefekkür eder,
sabah vakti, kainat saatinin saniyesi hükmünde olan bu vakit,
kainat dakikasında bahar mevsimine uğradı,

insanın ömründen geçerken
insanın rahm-ı mâdere düştüğü ilk zamanlarına uğruyor,
henüz dünyaya teşrif etmemiş,
dünyada, ama karanlıkta olan döneme işaret ediyor, denk geliyor.
ve insan sabah namazını kılarak,
anne karnında, Rabbimizin bize sunduğu bütün nimetlere
o karanlık içinde bize bu kadar cihazları takan,
bütün maddi manevi lütufları veren
bu özellikleri yükleyen Rabbimize
şükrünü sunmuş oluyor,

semavat ve arzın yaratılışında
ilk güne, ‘Nur’u Muhammedî’nin yaratılışına karşılık denk geliyor
ve sabah namazı bize ile bunca nimeti hatırlatıp şükrümüzü sunmaya vesile oluyor


Zuhr zamanı ise,
yaz mevsiminin ortasına,
hem gençlik kemâline,
hem ömr-ü dünyadaki hilkat-i insan devrine benzer
ve işaret eder ve onlardaki tecelliyât-ı rahmeti
ve füyuzât-ı nimeti hatırlatır.


öğlen vakti,
günün doğup büyüyüp olgunlaşma vakti
günün kemale erdiği vakit,
bu vakit,
insanın akıl baliğ olma yaşına,
kemale erme zamanına denk geliyor.
kainat için;
kainatın yaratılmasında,
arz yaratılıyor, sema yaratılıyor,
bitkiler, hayvanlar yaratılıyor
ve insan yaratılıyor
kainatın kemale ermesi, meyve vermesi insanın yaratılması ile oluyor
demek öğlen vakti kainat ömründe bu zamana denk geliyor,
inasının kemali de
bu kainat sahibine yapacağı ibadettir
fabrikanın mamulunu fabrikaya yedirmek olmayacağı gibi
bu kainat ağacından çıkan bu insanın meyvesi
kainattan olmayan, kainat cinsinden olmayan birisine verilmeli
o da Allah vetekaddes hazretleridir.
ibadetini Allah için yapmalı, O na sunmalıdır

bir de bir nokta daha vardı yukarıda söylenen,
üstadımız iki vakit ortasında toplanmış nimetin yekünününe karşılık gelen nimetlere sunulan
hamd ve şükür tanımını yapıyor namaz için,
iki vakit dediğimizde;
sabah namazı ile öğlen namazı arasında bize sunulan
nimetler kast edildiği gibi,

sabah namazının karşılık geldiği vakit olan ilk bahar,
ve öğlen namazının karşılık geldiği yaz mevsimi arasına da karşılık gelir,
iki vakit arası olarak, bahar ve yaz arasında bize sunulmuş olan bütün nimetlere de şükrümüzü sunabiliriz

aynı zamanda;
insanın anne karnında ilk oluşum zamanlarından
gençlik dönemine kadar olan zamanı da iki vakit arası oluyor

ömür boyu namaz kılan bir insan
tüm kainat nimetlerine şükrünü sunabiliyor
ve yine diğer vakitlerde
farklı zaman ve dönemlere karşılık geliyorlar;
 

Zuhr

Talebe
Asr zamanı ise,
güz mevsimine,
hem ihtiyarlık vaktine,
hem Âhirzaman Peygamberinin (aleyhissalâtü vesselâm) asr-ı saadetine benzer
ve onlardaki şuûnât-ı İlâhiyeyi
ve in’âmât-ı Rahmâniyeyi ihtar eder.



Mağrib zamanı ise,
güz mevsiminin âhirinde pek çok mahlûkatın gurubunu,
hem insanın vefatını,
hem dünyanın kıyamet iptidasındaki harabiyetini ihtar ile
tecelliyât-ı celâliyeyi ifham
ve beşeri gaflet uykusundan uyandırır,
ikaz eder.



İşâ vakti ise,
âlem-i zulümat nehar âleminin bütün âsârını siyah kefeniyle setretmesini,
hem kışın beyaz kefeni ile ölmüş yerin yüzünü örtmesini,
hem vefat etmiş insanın bakıye-i âsârı dahi vefat edip nisyan perdesi altına girmesini,
hem bu dar-ı imtihan olan dünyanın bütün bütün kapanmasını
ihtar ile Kahhâr-ı Zülcelâlin celâlli tasarrufâtını
ilân eder.


Gece vakti ise,
hem kışı,
hem kabri,
hem âlem-i berzahı ifham ile,
ruh-u beşer rahmet-i Rahmâna ne derece muhtaç olduğunu insana hatırlatır.
Ve gecede teheccüd ise,
kabir gecesinde
ve berzah karanlığında ne kadar lüzumlu bir ışık olduğunu bildirir,
ikaz eder ve bütün bu inkılâbat içinde
Cenâb-ı Mün’im-i Hakikînin nihayetsiz nimetlerini ihtar ile,
ne derece hamd ve senâya müstehak olduğunu ilân eder.


İkinci sabah ise,
sabah-ı haşri ihtar eder.
Evet,
şu gecenin sabahı
ve şu kışın baharı ne kadar makul ve lâzım ve kat’i ise,
haşrin sabahı da,
berzahın baharı da
o kat’iyettedir.

Demek,

bu beş vaktin herbiri

bir mühim inkılâp başında olduğu

ve büyük inkılâpları ihtar ettiği gibi,

kudret-i Samedâniyenin tasarrufât-ı azîme-i yevmiyesinin işaretiyle,

hem senevî,

hem asrî,

hem dehrî,

kudretin mucizâtını

ve rahmetin hedâyâsını hatırlatır.


Demek

asıl vazife-i fıtrat ve esas-ı ubûdiyet

ve kat’i borç olan farz namaz,

şu vakitlerde lâyıktır ve enseptir.
 

heysem

Well-known member
Namaz Miraç hediyesi olmakla mü`minlerin Miracı sayılmıştır. Yani namaz insanı manâ âleminde alabildiğine yükselten bir asansördür. Ona tutunmayanlar aşağıların aşağısında kalacaklardır.


Namaza belki de en az muhtaç olan insan, Allah`ın Rasûlü Muhammed`dir. Ama o, aynı zamanda namazı en iyi anlayan insandır. Bu yüzden onun, ayakları şişecek kadar namaz kıldığıolurdu. Aişe annemiz ona bir seferinde acıyarak: "Ey Allah`ın Rasûlü, Allah senin geçmiş gelecek bütün günahlarını bağışladığını söylüyor, öyleyse kendini bunca yormak niçin?" diye sorduğunda O da:

"Sükreden bir kul olmayayım mi?" buyurmuştur. (Buharî tefsir 48, teheccüd 6; Müslim, münafikûn 79, 81.) Demek ki namaz, Allah`ımızın verdiği sayısız nimetlere karşı da bir şükür, yani tesekkürdür.

Rabbim hakkiyla eda edebilen kullarindan eylesin .
 
Üst