Güçlü İnsan Mütevazi Olur

GÖNÜLSIZIM

Well-known member
Şüphesiz ki güçlü insanların başında Halife Hazreti Ömer gelir. Nitekim mütevazı insanların başında da o geldiği gibi. Neden böyledir bu?Çünkü güçlü insan mütevazı olur da ondan. Nitekim mütevazı insanın da güçlü olacağı gibi..Denebilir ki, bir yerde mütevazı birini görürseniz hemen tahmin yürütebilirsiniz. İç derinliği olan kuvvetli bir insandır. Bir yerde de dış görünüşüyle kibirlenen birini görürseniz hemen düşünebilirsiniz, iç derinliği olmayan zayıf biridir.

Nitekim Efendimiz (sas) Hazretleri hadisinde de dış görünüşü esas almamış, iç oluşu öne çıkararak şöyle buyurmuştur:

-Allah sizin dış görünüşünüze, beden güzelliğinize bakmaz. İç oluşunuza ve dışarıya akseden amel güzelliğinize bakar.

Bundan dolayı büyükler dış görünüşle gereğinden fazla meşgul olmamış, hep iç oluş, manevî yükselişi hedef almış, inandığı değerlerle, bağlandığı hakikatlerle kendilerini yorumlamışlardır.

Böyle yorum yapanların başında da yine Halife Hazreti Ömer’i görmekteyiz. Onun şu tarihî değerlendirmesiyle konuya açıklık getirebiliriz…

Meşhur kumandan Ebu Ubeyde ile Şam’a gitmekteler. Şam halkı da onları karşılamak üzere yollara dökülmüş durumdalar.. Bir ara önlerine çıkan bir derenin sularından geçmek zorunda kalırlar.. Halife, hemen devesinden iner, ayakkabılarını boynuna bir iple asar, bir eliyle devesinin ipini tutarken diğer eliyle de eteklerini sıvayarak sıradan bir adam gibi suda yalınayak başıkabak yürümeye başlar..

Durumu geriden seyreden yol arkadaşı Ebu Ubeyde, Halife’nin bu görüntüsünü pek münasip bulmaz da der ki:

-Ey Müminlerin Emiri, nedir bu görüntün böyle? Ayağın yalın, başın açık, bir elinde devenin ipi, öteki elinde de eteklerin!.. Yollara dökülen Şam halkı seni bu halde görse itimadı sarsılır, hürmeti kırılır!..

Bu sırada derenin öteki yanına geçen Halife durumunu değiştirmeden cevap verir. Ama nasıl cevap.. Şu değerlendirmesine bakın lütfen:

- Bunları sen mi söylüyorsun Ebu Ubeyde?
der. Keşke senden bu sözleri işitmeseydim. Eğer durum söylediğin gibi ise, yani bu halk bize ayağımızdaki ayakkabımız, üzerine bindiğimiz devemizle dış görüntümüze göre itibar gösteriyorsa şunu iyi bil ki, ben bu itibarı şu çıplak ayaklarımla tekmeliyorum!.. Halbuki bizler sıradan adi kimselerdik. Allah bize İslam’ı nasip etti, imanla bizleri şereflendirdi. Biz itibar ve izzetimizi imandan, İslam’dan aldık. İsterse ayağımız yalın, başımız kabak olsun, sırtımızdaki hırkamızda da kırk yama bulunsun! Biz iman ve İslam’dan başka bir görüntüyle şeref kazanmayı hiç düşünmedik...

Evet, sandeletlerini boynuna asan, devesinin ipini bir hizmetçi gibi elinde tutan, sırtındaki hırkasında ise yamalar bulunan bu mütevazı kimse, kendisinden emin güçlü kimsedir.Nitekim bu yamalı hırkanın sahibine Şam Hıristiyanlarından birinin şikayeti şöyle olur. Der ki:

-Valiniz cami yaptırmak için rızam olmadan arsamı elimden aldı, kimseyi de dinlemiyor..

Bu şikayeti yapan Hıristiyan’ın ümidi pek de yoktur. Çünkü şikayet ettiği Halife’nin sırtındaki hırkasında yamaların var olduğunu görmüştür. Böylesine mütevazı birinin sözünü geçirecek kuvvette olması uzak ihtimal. Oracıkta bulunan bir kemik parçasını eline alan yamalı hırkanın sahibi ise, kemiğin üzerine sadece şunu çiziktirir: “Ben Hattap oğlu Halife Ömer’im!.”

Ümitsiz şekilde kemik parçasını alan Hıristiyan, söz dinletemediği valiye götürüp uzatır. İmzayı okuyunca heyecanlanan valinin titreyen dudaklarından dökülen sözler şundan ibaret olur:

-Rızan olmadan kimse arsanı alamaz. Biz arsanı istemiyoruz artık..

Evet, güçlü insan yamalı hırka giyecek kadar mütevazı olur. Mütevazı insan da sözünü dinletecek kadar kuvvetli olur. İşte böyle..

Ahmet ŞAHİN

 
Üst