Lemeat'tan Kadına ve Kadın Psikolojisine Açılan Pencere

nurhadimi

üye Sorumlusu
Lemaat, Bediüzzaman Hazretlerinin ilk eserlerinden bir tanesi.
Dilerseniz önce yazıldığı dönemdeki ortamı hatırlayalım:
Bediüzzaman Hazretleri Birinci Dünya Savaşında Doğu Cephesinde alay komutanı olarak Ermeni ve Ruslara karşı çarpışırken, esir düştüğü Rusların elinden firar ederek Kasım 1918’de İstanbul’a ulaştığında Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın teklifiyle Dârülhikmeti’l-İslâmiyeye üye tayin edilir. Şeyhül İslâm Musa Kâzım Efendinin teklifi ile Sultan Vahdettin tarafından kendisine ilmiyede “Mahreç” payesi verilir. Bu paye Osmanlı ülkesindeki bütün resmî ulemanın reisi olan “Başmüderrislik”ten sonraki ilmî rütbe anlamına geliyordu.
Çamlıca’da Yusuf İzzettin Paşa Köşkü’nde kalan Bediüzzaman, Kur’ân’ın mucizeliğini çağın insanına göstermek için yazdıklarını neşretmeye başlar. (Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, s. 10.) Lemeat’ta neşredilen bu eserlerden bir tanesiydi.
Zira o çok genç yaşta, yıllar önce daha Van’da iken hayatını Kur’ân’ın mucizeliğini ispata adamaya söz vermiştir. Vali konağında bir gazetede okuduğu haber hayatının gayesini de tayin etmiştir. Haberde, İngiliz Sömürgeler Bakanı Gladstone, “İslâm dünyasına hâkim olmak için ya Kur’ân Müslümanların elinden alınmalı ya da Müslümanlar Kur’ân’dan soğutulmalı” demektedir. Bu dehşetli “sömürge planı”nı temelinden sarsacak eserler için hayatını vakfetmeye haberi okuduğunda karar vermiştir.
Hayatının bir devresinde verdiği bu karardan vazgeçmez. Dârühikmeti’l-İslâmiye üyesi iken de Kur’ân’ın mucizeliğini neşir hizmetine devam eder.
Avrupa medeniyetinin Kur’ân’ın hükümlerine hücumları esnasında kullandığı vasıtalardan bir tanesi de kadındır. “Kur’ân’ın tesettür hükmü kadınları esaret altına alıyor,” fikri Tanzimat sonrası fikir dünyasında yer etmiş, pozitivist Osmanlı aydınlarının da savunduğu tezlerden birisi olmuştur. (Pozitivizm: Gerçeğin deney ve gözlemle elde edilebileceğini savunan felsefî görüş.)
Mehmet Akif Ersoy’un, İsmail Hakkı İzmirli’nin, Mahmut Esat’ın, Ahmet Mithat Efendinin eserlerinde pozitivizmden kaynaklanan bu görüşlere karşı Kur’ân’ın hükümlerinin hak ve hakikat olduğunu müdafaa eden tespitlerini sıklıkla okumak mümkündür.
Sözgelimi Mahmut Esat, Eşref Edip’in çıkardığı Sebilürreşad’da 1914 Ocak ayında yayınlanan “Tesettür-ü Nisvan Meselesi Hakkında Son Söz” başlıklı makalesinde “İlân-ı meşrutiyetten beri kadın meselesi, güya tesettür meselesinden ibaretmiş gibi sürekli bu mesele ile iştigal edilmesinden herkese artık usanç geldiğini” ifade eder. “Şaşarım! Erkekleri bile henüz hür olmayan bir memlekette kadınlara hürriyet vermekten bahsediliyor… Siz erkek kadın herkesi Allah’ın emri ve Resulünün sünneti üzerine talim ve terbiye ediniz, onlar şeriatın kendilerine bahşettiği hukuku öğrenir ve kullanırlar” der. (Köprü dergisi, Güz–2003.)

Bediüzzaman Hazretleri de Lemaat’ta yer alan ve sonradan Tesettür Risalesi’nin esası olacak şu tespitlerle kadın konusundaki tartışmalara “muasır”larından çok daha farklı bir açıdan yaklaşır.
Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli
“Sefih erkekler, hevesatlarıyla kadınlaşırsa, o zaman açık saçık kadınlar da hayâsızlıkla erkekleşirler. (Üstadımızın Arabca bir ifadesi )” (Haşiye 1)
"Mim"siz medeniyet, taife-i nisayı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metaı yapmış. Şer’-i İslâm onları
Rahmeten davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada; rahatları evlerde, hayat-ı ailede. Temizlik ziynetleri;
Haşmetleri hüsn-ü hulk, lûtuf ve cemali ismet, hüsn-ü kemali şefkat, eğlencesi evlâdı. Bunca esbab-ı ifsad, demir sebat kararı
Lâzımdır, tâ dayansın. Bir meclis-i ihvanda güzel karı girdikçe, riya ile rekabet, hased ile hodgâmlık debretir damarları.
Yatmış olan hevesat birden bire uyanır. Taife-i nisada serbestî inkişafı, sebep olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin birden bire inkişafı.
Şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu suretler denilen küçük cenazelerin, mütebessim meyyitlerin rolleri pek azimdir; Hem müthiştir tesiri. (Haşiye 2)
Memnu’ heykel, suretler, ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid riya, ya müncemid hevestir. Ya tılsımdır; celp eder o habis ervahları.
Haşiye 1: Tesettür Risalesinin esasıdır. Yirmi sene sonra müellifinin mahkûmiyetine sebep gösteren bir mahkeme, kendini ve hâkimlerini ebedî mahkûm ve mahcup eylemiş.
Haşiye 2: Nasıl meyyite bir karıya nefsanî nazarla bakmak nefsin dehşetli alçaklığını gösterir; öyle de rahmete muhtaç bir bîçare meyyitenin güzel tasvirine bakmak, ruhun hissiyat-ı ulviyesini söndürür. (Sözler, s. 668.)


Kadın erkekleşirse…
Günümüzde kadın konusuna duyarlı hemen herkesin söyleyegeldiği bir hakikattir bu. Üstelik yeni bir tespit de değildir. Yaklaşık 100 yıl önce de mütefekkirler gidişatı böyle değerlendirmişlerdir.
Evet, kadının evinden çıkıp çalışma hayatına atılmasıyla birlikte kadınlığa has letafetini zamanla yitirdiği, iktidar ve para kazanma hırsıyla âdeta erkekleştiği bir vakıadır.
Tüm dünyada kadınlardaki bu davranış değişikliğini çoğu araştırmacı sanayi devrimine bağlamaktadır. Yani kadınların fabrikalarda çalışma başlamasına.
Osmanlı toplumunda da kadınlardaki davranış değişiklikleri, çalışma hayatına başlamayla tetiklenmekte, akabinde yeni kurulan Cumhuriyet Türkiye’sinde de bu değişim devam etmektedir.
Kadınlardaki bu davranış değişikliği edebiyat alanında da birçok esere ilham kaynağı olmuştur. Sözgelimi ünlü romancımız Hüseyin Rahmi Gürpınar, 1933’de “Kadın Erkekleşince” isimli üç perdelik bir tiyatro eseri kaleme almıştır.


Demir sebatlı kadınlar…
Bediüzzaman Hazretlerinin kadındaki bu davranış değişikliğini tahlili ilginçtir: Kadınlardaki değişimin nedeni, sefih erkeklerdir.
“Sefih erkekler, hevesatlarıyla kadınlaşırsa, o zaman açık saçık kadınlar da hayâsızlıkla erkekleşirler,” der Bediüzzaman.
Sefih medeniyet kadını yuvasından çıkarmış, ona gösterilmesi gereken hürmeti kırmıştır. Kadının rahatı evindedir, çocuklarıyla eğlenceli sohbetlerindedir. Kadını ifsat eden, yoldan çıkaran o kadar çok sebep vardır ki, dayanabilmesi için kararında âdeta demir gibi sebat göstermesi gerekir. Kadının dış dünyada erkeklerle karışık ortamlarda bulunması uyuyan nefsanî hisleri uyandırır. Riyayı, rekabeti, hasedi ve bencilliği canlandırır. “Kadın özgürlüğü” hareketleri insanoğlunda kötü ahlâkların birdenbire inkişaf etmesine sebeptir. Ayrıca medeniyetin getirdiği malzemesi kadın olan birçok yenilik de insanoğlunun hırçın ruhunu kötü yönde etkilemekte, tahrip etmektedir. Fotoğraflar, posterler, filmler, klipler, afişler, heykeller gibi “küçük cenazeler” âdeta birer “tılsım” gibi cazibedar bir fitne unsuru olmaktadır.


Doğrusu, “Bu kadınlar yoldan çıktı” diyen çoğu sefih erkeğin Bediüzzaman tarafından “suçlu” olarak değerlendirilmesi gerçekten muazzam bir tespittir. Şu an dahi son derece hayatın içinden, aktüel ve orijinal bir hakikattir!


Erkekler kadınlaşırsa…
Peki, erkekler âleminde durum nasıl? Onlar nasıl değişti, değişiyor?
Kadınlar çalışma hayatının getirdiği ekonomik özgürlük konforuyla(!) tüketim ekonomisinin alışveriş çarkında hızla yol alırken, erkekler neler yapıyor?
Kanaat iktisat konusundaki düşünceleri neler? Zekât, yardımlaşma durumları ne âlemde? Faize ne kadar bulaşmaktalar? İşyerlerinde çalışma ahlâkına uygun davranıyorlar mı? Dostluklar neye göre ayarlanıyor?
Hayat arkadaşlarını seçerken nelere dikkat ediyorlar? Yanlarındaki kadında aradıkları özellikler neler?
Bu soruların cevaplarını sağlıklı zeminlerde tartışmadan problemleri çözebilmek mümkün görünmüyor.
Evlilikle ilgili satırları yazarken, kimi zaman dostlarımla yaptığım sohbetleri hatırlıyorum. “Bu erkeklere bir haller oldu. Peygamber nasihatini unuttu çoğu. Önce güzellik, para ve asalet ardından dindarlık aranıyor. ‘Hepsi bir arada neden olmasın?’ diyen açgözler de mevcut!” yollu sohbetlere sadece biz değil, eminim birçok hanım aşina!
İşin ilginç yanı, bu erkek modelini yetiştiren anneler... Onlar da kıymetli oğullarının istikbaldeki parlak kariyerlerinin etkilenmemesi için çoğu zaman “asrî gelin adayları” peşindeler.
Erkeklerin ekonomik güce göre sıklıkla değişen araba modelleri ya da cep telefonları, sahibi olduğu işyerinde çalışan işçilerin hukuklarındaki duyarsızlık, zekât vazifesindeki aksamaların da açıklaması aynı zamanda.
Ama kadın olsun erkek olsun, hiçbir teknolojik donanım, hiçbir maddî güç ölüm hakikatini değiştiremiyor.
Ahiret günü hesap verme gerçeğini de…
 
Üst