Islâm gençliğinin vasiflari

müdavim

Üye Sorumlusu
Kur'ân talebelerinin hedefi, Kur'ânî ve İslâmî hakikatları tek kelime ile, İslâmiyeti bütün ruhuyla kavramak ve ona bağlanmaktır. Onların yolu mahza İslâmiyettir Bundan boşka herhangi bir yol veya mezhep değildir. Dine hizmeti gaye-i hayat edinirler. Alllah'ın emirlerine uyup yasaklarından kaçmayı seve seve, can ü gönülden ifâ ederler. Kur'ân hakikatlarını her tarafa neşredip mü'minlerin imanını kurtarmak hizmetinde canla başla çalışırlar.


Her asırda İslâmiyete hizmet eden güzide bir kavmi Cenâb-ı Hak İslâmlar içinde meydana getirir. Bunları hizmet-i diniyede muvaffak kılar. Bu ehl-i hizmet, Cenâb-ı Hak indinde çok makbuldür. Ve Allah Teâlânın sevgisine mazhardır. Bunlar hakkında dünyevî ve uhrevî hayır ve saadetleri irade buyurur. O muhterem ve muazzez topluluk da Cenâb-ı Hakkı sever. Dine hizmeti gaye-i hayat edinir. Halik-ı Kerime ibadet ve taâatı ve nehy-i İlâhîden (Allah'ın koyduğu yasaklardan), masiyet ve günahlardan kaçmayı seve seve, can ve gönülden ifâ ederler. Sahip oldukları tahkikî iman kuvvetiyle bunda müstesna bir surette muvaffak olurlar.

İşte bu zamanda da o kavim, Kur'ân'ın parlak ve nurlu tefsirini kendilerine mürşid ve rehber edinen talebelerdir. Bunlar Kur'ân'ın hakikatlarıyla iman [meratibinde mertebelerinde] terakki eden ve onları her tarafa neşredip mü'minlerin imanlarını kurtarmak hizmetinde canla başla çalışan, aşk ve şevkle gayret ve faaliyette bulunan Kur'ân ve iman hizmetkârlarıdır.

Hedefleri sadece iman ve İslâmiyeti kuvvetlendirmek ve yükseltmektir. Kur'ânî, dinî, imanî ve İslâmî hakikatları, tek kelime ile, İslâmiyeti bütün ruhuyla kavramak ve ona bağlanmaktır.

İslâm kardeşliğini, vahdet-i İslâmı (İslâm birliğini) parçalamak kasd-ı mahsusuyla birtakım dinsizler tarafından uydurulup neşredilen lâflara beş para ehemmiyet vermezler. Onların yolu mahza İslâmiyettir, bizatihî Kur'ân caddesidir. Bundan başka herhangi bir yol veya mezhep değildir.

En üstün gayemiz rıza-yı İlâhîdir. Bizim en birinci ve en yüksek gayemiz, bütün maddî ve mânevî makam ve mertebelerden ve menfaatlerden vazgeçerek ve onlardan yüz çevirerek, Kur'ân-ı Azimüşşanda en yüksek makam olarak gösterilen "rıza" makamına erişmektir. Rıza-yı İlâhî yolunda cehd etmektir. Bunun çare-i yegânesi de her ameli Allah rızası için işlemektir. Yani, ihlâstır.

Pısırık insanlar dine ve dünyaya yaramazlar. Onun için, Kur'ân hakikatlarından ders alan bu güzide talebeler, gözüpek, müteşebbis ve atılgandırlar. Tuttukları işi başarır ve yaşatırlar. Dâvâlarını en müşkül şartlar içinde yürütürler.

Saf ve samimî însanlardır.

İmanî ve İslâmî hususlarda gayet sağlam ve metindirler. Onlar için hizmet sahası her zaman açıktır. Serbest zaman baklemeye tenezzül etmezler.

Aile hayatlarında mes'ut ve bahtiyardırlar.

Müdebbir ve zekidirler. Müşteşebbis ve hakikatlı insanlardır ve hamlecidirler. Muvaffak olmak için dâimâ meşru yollardan yürürler

Tedbirli ve ihtiyatlıdırlar. İhtiyat içinde faal ve hamlecidirler.

Meşreb ve ahlâkça kuvvetlidirler.

Her hareketlerinde, ekseriya muvaffak olurlar. Mânevî servet ve devlete nâildirler. Muvafak olmayınca sarsılmazlar, yıkılmazlar. Bilâkis, daha fazla hamle ve harekete doğru yürürler. Azimli ve sebatlıdırlar.

Bütün himmetlerini hakaik-ı imaniyenin (iman hakikatlarının) ve akaid-i İslâmiyenin (İslâm inançlarının) takviyesine sarf ederler. Çünkü saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir.

Nur-u Kur'ân, tahkikî iman ve İslâmiyet, şefkat ve merhamet, adalet ve hakkaniyet, hak ve hakikat dersi alan bu talebeler, hadisat ve vukuatın mahiyet ve künhüne, menşe ve menbaına nüfuz etmekte ve vâkıf olmakta fevkalâde bir şuur ve ferasete, dirayet ve kıyasete, tedbir ve temkine mazhardırlar. Zira tahkikî ilm-i iman ve marifetullah dersleri; iman ve İslâmiyeti, fehm ve feraseti, basiret ve iz'anı inkişaf ettirir. Muhakeme ve muvazene melekesini ihya eder ve kuvvetlendirir.

Buna binaen, Kur'ân hizmetkârlarının mücadelesi, müsbet metodların tatbikatından ibarettir. Onlar çok masumların kanını ve hukukunu zayi eden fitnelere girmezler. Kur'ân talebeleri fitnelere zıt ve emniyet ve asayişi temine medardırlar.

Kur'ân talebeleri uhuvvet (kardeşlik) ve ihlâs düsturlarına riayet ederek, birbirlerini tenkit etmezler. Birbirlerine; yaşça ve faziletçe, manen büyük de olsa, pederâne, mürşidâne muamelede bulunmazlar.

Kusurları örterler, nahoş halleri teşhir etmezler, yaymazlar. Kendi kusurlarıyla meşgul olmayı birinci vazife bilirler. Birbirlerinin gönlünü hoş edecek, ruhunu ferahlandıracak şekilde, görüşme ve konuşma kaidesine dikkat ederler. Dâimâ iman ve İslâmiyetle meşgul olur, meşgul oldukları nurlu meselelerin haricine çıkmadan sohbet etmek arzusunu taşırlar.

Onlar, "Hizmet-i imaniye uğrunda can verirsem şehidim, böyle bir şehitliğin izzetiyle ölmeyi zilletle yaşamaya tercih ederim" diyen İslâm fedaileridir. Evet, Allah yolunda hayatlarını feda eden şehitlerin yüksek mertebelerini ve ebedî bir hayata mazhar olacağını Kur'ân-ı Kerim bizlere müjdeliyor. Dinî cihadda ölenler, ölmezler. Onlar Rabb-ı Rahimlerinin nezd-i manevîsinde ebedî bir hayata nailiyet içinde, diridirler.

Onlar Cenâb-ı Hakka manen kurbiyet (yakınlık) şeref-i âlisi ve nimet-i uzmâsı içinde mesrur ve memnundurlar. Lüzumunda şehit olmak iştiyakıyla yanmaktadırlar.

Her gün ilm-i iman ve marifet-i İlâhiyenin kaynağı ve hazinesi olan parlak tefsir-i Kurân'ı büyük bir şevkle ve derin bir zevkle ve sevgiyle okumaktadırlar. Okudukça tefekkür kabiliyetleri tekâmül etmektedir. Marifet-i İlâhiyenin hadsiz mertebelerinde ve nihayetsiz ezvakında (zevklerinde) ve envarında (nurlarında) ilerleme ve yükselmeye mazhar olurlar. Hak ve hakikat yolunu güneş gibi aydınlatan bu İlâhî meş'alenin şua ve ziyalarıyla (ışıklarıyla) nurlandıkça, dalâlet ve bid'at karanlıklarına, şüphe ve vesvese girdabına düşmekten kurtulurlar.

Kur'ân talebeleri tahkikî iman ilmiyle imanlarını taklitten kurtarırlar. Kuvvetli bir imana sahip olarak, ilmiyle âmil olmaya çalışırlar. "Amelin ruhu ihlâstır, ihlâsın ruhu niyettir" hakikatına bağlı olarak, ihlâs ve takvayı kazanmaya cehd ederler. İman ve İslâmiyetin en hakikî ve fedai hizmetkârlarıdırlar.

Bu asırda iman ve İslâmiyetin fedakâr hizmetçileri olan bu Kur'ân talebeleri, Kur'ân'ın emirleri mucibince, mü'minlere şefkat ve merhametle muamelede bulunurlar. Din kardeşleri karşısında tevazu ve mahviyetle hareket eder, fakat İslâm düşmanları tarafından zulme giriftar edilip sigaya çekildikleri vakit, o din yıkıcılarına mukabil izzet-i diniyeyi muhafaza aderler. O zalim dinsizlere karşı her birisi, âdetâ Allah'ın arslanı kesilerek, ölümü hiçe sayarak, hak ve hakikatı izzetle müdafaa ederler

Hizb-i Kur'ân'ın muazzez efradı olmak şerefi ve nimetine erişen bu fedakâr insanlar, dinlerinde salâbet ve maharet sahibidirler. Din düşmanlarından korkmazlar. Onlara sinek kanadı kadar kıymet ve ehemmiyet vermezler Yaydıkları dedikodu ve iftiralara kıymet vermezler. O yaygaralardan teessür duyup sarsılarak hizmetlerini bırakmazlar. Bu yüksek vasıflar o bahtiyar insanlara bir lütf-u Rabbanî ve fazl-ı İlâhîdir. Eltaf-ı sübhaniyeye (Allah'ın lütuflarına) mazhar olan bu halis talebeler ömürleri boyunca iman ve İslâmiyeti vatanımızın en ücra köşelerine kadar aktar-ı dünyada (dünyanın her yerinde) iman ve Kur'ân hakikatlarını neşretmeye çalışırlar.

Cenâb-ı Hakka hadsiz şükürler olsun, ziyaret ettiğim Anadolu'nun güzide beldelerinde öyle halis, öyle fedakâr Kur'ân talebeleri gördüm ki, ihlâs sırrını muhafaza ediyorlar. İslâm düşmanları ve onların desiselerine aldanan muarızları gizliden gizliye suret-i haktan görünerek o kadar tefrika vermeye çalıştıkları halde, bunlar harika bir şekilde vahdet ve tesanüdlerini muhafaza ediyorlar. Muvakkat iftira ve dedikoduları aldıkları dersle reddederek ve kasıtlı ittihamlardan ibaret olduğunu keskin ferasetleriyle anlayarak tesanüd ve teavünlerini kaybetmediklerini gördüm. Hakikî bir tesanüdle birbiriyle el ele, omuz omuza, baş başa vererek Kur'ân'ın nurlu hakikatlarını en ücra yerlere kadar yaydıklarına kemal-i şükranla şahit oldum. Müstesna bir mahviyet içinde ihlâslarıyla, Kur'ân'ın hizmetine cansiperâne koştuklarına takdir ve tahsin hisleri içinde vâkıf oldum. Yüksek bir ihlâs ve mahviyetle mü'min kardeşlerine hürmet ve merhametle muamele ederek harika bir ittihad ve ittifakı vücuda getirdiklerini gözlerimle görerek, Cenâb-ı Hakka nâmütenahi şükürler ettim. Nur-u Kurân hizmetini dünyada herşeye tercihan, hayatının en büyük maksadı olarak, fedai ve fedakâr rehberlerini nümune edinerek ve ona uyarak, Kur'ân ve iman hakikatları hesabına hadsiz sürur ve şükürler ederek sohbet ettim. Onların yüksek seviye ve harika fedakârlıklarından ders alarak istifade ettim.


www.risale-inur.org
 
Üst