İsLam "TesLim ALmak" DeğiL "TesLim OLmak"tır..!

bardak

Well-known member
Galiba Necip Fazıl'a aitti şu sözler: "Önümüzde bir buz dağı vardı. Hohlaya hohlaya nefesimizle erittik. Fakat şimdi de çamurdan geçilmiyor." İşte tam böylesi bir durum şimdi yaşadığımız. Din alanında on yıllar boyunca derin bir sessizlik hüküm sürdü bu ülkede. Sanki bu topraklar bin yılı aşkın vahye 'dâr' olmamış gibi, yer demir gök bakırdı.

Önümüze çıkan buz dağları yiğitlerin himmetiyle eridi. Fakat şimdi de çamurdan geçilmiyor. "Usul" ile "füru", "füru" ile "teferruat" arasındaki farkı bilmeyenler başörtüsü konusunda bol keseden içtihat yapmaya başladılar.

Örtüzedeler bir yanda gözyaşlarını gönüllerine akıtırken, bir de "örtüzadeler" türedi. Örtünün sırtından kendi yanlışlarını, karısının-kızının açık saçıklığını meşrulaştıranlar... Kur'an'ın mümin kadının başına taç ettiği örtüyü oradan alıp, açıklarının üstüne örtenler...

İlahiyatları hep bir nimet bildim. Benim de bir kanadım İlahiyat. Bu ülkede din atalardan miras yaşanmasın, insanlar onu yürek teriyle elde edip taklitten tahkike geçsinler diye çırpındım. "Cahilin dindarlığı arttıkça sapması da artar" diye haykırdım. "Hissi dindarlıktan ilmi dindarlığa geçmek zorundayız" dedim. "Kur'an'ı yastık edinmeyiniz" diyen Hz. Nebi'nin sesini taşımaya çabaladım. Cahillerin dinden ıskonto, cahil sofuların dine zam yapmasının önüne geçmeye çalıştım.

Bütün bu hususlarda karınca kararınca bir nebze de olsa yol alındığını düşünüyorum. Fakat ilahiyat hocalarından bazılarının neresinden konuştuğunu bir türlü anlayamadım. İnsanlar adının önünde "Prof. Dr." unvanını, adının yanında "... İlahiyat Fakültesi" anonsunu görünce, hepsini birden "allame-i dû cihan, ferîd-i zaman" sanıyorlar. Cahildirler, mazurdurlar. Bilmiyorlar İlahiyat'larda tarih dersi verenler de "İlahiyat hocası" unvanını taşıyor, eğitim formasyon dersi verenler de.
Prof. Dr. Osman Eskicioğlu'nun Dokuz Eylül'de ne hocası olduğunu bilmiyorum. Belki tefsir, belki hadis, belki tarih, belki felsefe... O, "Türban'ın dinde yeri nedir?" sualine şöyle cevap vermiş: "..Benim 'Farzdır, inananlar başlarını örtmelidir' demem sadece beni bağlar. Siz ayeti samimi olarak başka türlü yorumluyorsanız, öyle uygularsınız. İslam'da kimse kimseye bir şey diyemez. Bir baba dahi olgunlaşmış çocuğuna emredemez, 'bu haram', 'bu helal' diyemez."

Neresini ele alalım? O kadar yanlış anlamaya açık ki! Bu sözleri duyan, Kur'an'ın her hükmünü ucu açık zanneder. "Sana göre farz, bana göre müstehap" olur zanneder. Helaller ve haramların sınırları yok zanneder. İsteyen istediği ayete istediği hükmü verir zanneder. Ne koysan gider zanneder. Din don gibidir, üstüne göre biçer giyersin zanneder.

Ağır söz söylemek istemem. Post modern 'müçtehit' böyle bir şey mi? Sahi biri çıkar da "Kur'an'daki namaz kılın emrini ben 'salat'ın lugat anlamından yola çıkarak 'dua' olarak yorumluyorum" derse, Hocaefendi buna da he der mi? Nitekim böyleleri çıktı. Müseylime gibi Kur'an'da namaz iki vakittir dese ve buna "vezkür isme rabbike bükraten ve asila" ayetini delil gösterse, "Müseylimetü'l-Kezzab Hazretleri (!) böyle yorumlamışlar" mı diyeceğiz? Kalantor ayyaşın biri Kur'an'da haram olan "hamr"dır, o da "şarap"tır. Viski, likör, votka, hatta esrar, eroin yasak değildir dese "efendinin yorumudur" mu diyeceğiz?

Bektaşi'ye "Abdestsiz namaz olur mu?" demişler. "Ben kıldım oldu" demiş. Sayın Eskicioğlu'nun meşrebi Bektaşi'ninkinden daha geniş maşALLAH.

Ben de İbn Hazm gibi 'taklit merduttur' derim. Fakat nasları yorumlamak keyfi midir? O dev usul müktesebatımızı çöpe mi attınız? İslam 'teslim almak' değil 'teslim olmak'tır.

Mümin kadın için başörtüsü Kur'ani bir emirdir. İlleti hukuki değil, ahlakidir. Makasıt, menat ve illet bağlamında örtü, bugün indiğinden daha yüksek bir makama terfi etmiştir. Dün ahlaki bir farzdı, bugün ŞEAİR-İ İSLAMİYE arasına girmiş, farz bir ŞİAR olmuştur. Nasıl ezan şehrin imanını temsil ediyorsa, bugün başörtüsü de Müslüman kadını temsil ediyor.

Örtüye açılan savaş, İslam'a açılmıştır. Örtüyü savunmak İslam'ı savunmaktır.

ARİF ÇEVİKEL
 

müdavim

Üye Sorumlusu
Tesettür farzdır

Sual: Dinimiz, kadının nasıl kapanacağını açıkça bildirdiğine göre bunun tartışması niçin yapılıyor? Tesettürü inkâr eden dinden çıkmaz mı?
CEVAP
Kadınların tesettürü kesin olarak açıklanmıştır. Tesettürle ilgili âyet-i kerimeleri Peygamber efendimiz açıklamış, âlimler de bizlere bildirmiştir. Bu husustaki tartışmalar kasıtlıdır.

Kur'an-ı kerimde genel olarak her şey, kısa olarak bildirilmiştir. Bunları Peygamber efendimiz açıklamış, o günden beri uygulanmıştır.

Kur'an-ı kerimde (Sakın ana-babana öf deme) buyuruluyor. (İsra 23)
Bir kimse, ana-babasına öf demese, fakat sopa ile dövse, sonra da (Ben öf demediğim için, Kur'anın emrine uydum) dese, bu kimse Kur'ana uymuş mu oluyor? Âyet-i kerimenin manası, (Ana-babanızı üzmeyin hatta onlara öf bile demeyin) demektir. (Beydavi)

Bunun için Kur'an-ı kerimdeki bir âyetin hükmünü öğrenmek için Kur'an tercümesine bakmak çok yanlış olur. Herkes Kur'an-ı kerimden hüküm çıkarabilseydi, hadis-i şerifler lüzumsuz olurdu.
Hırsızlık suçtur. Bir hakim, kanunları esas almadan, sırf Anayasaya göre bir hırsıza ceza veremez. Çünkü hırsızlığın cezası açıkça Anayasada bildirilmemiştir. Birçok hükümler kanunlarla açıklanmıştır.
Bunun gibi, dinimizin bir hükmünü öğrenmek için herkes Kur'an-ı kerime bakıp anlayamaz. Kur'an-ı kerim, hadis-i şeriflerle açıklanmıştır. Hadis-i şerifleri de anlamak büyük ilim işidir. Bunları da İslam âlimleri açıklamıştır. Onun için hiç kimseye Kur'an tercümesi okumasını tavsiye etmiyoruz. Bir okuyucu "Kur'an tercümesi, oku***** dinsiz oldum" diye acı bir itirafta bulunmuştu.

Tıp kitabı oku*****, ilaç yapmak ve hastaya teşhis koymak yanlıştır. Kur'an tercümesinden hüküm çıkarmak bundan daha büyük yanlıştır. Çünkü yanlış ilaç kullanan ölebilir. Fakat yanlış hüküm çıkaran imanını kaybedip, sonsuz azaba düşebilir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kur'anı kendi görüşü ile açıklayan, doğru olsa bile, muhakkak hata etmiştir.) [Nesai]
(Kur'anı kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur.) [Mekt.Rabbani]

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Mümin kadınlara söyle: [Yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, ziynetlerini [Saç ve gerdan gibi ziynet takılan yerleri] göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31]

Bu âyet-i kerimeden kadınların başörtüsünü sadece yakasına örteceği, baş ve vücudunun diğer yerlerini örtmenin gerekmediği anlaşılabilir. Gözünü neden sakınacak, ırzını nasıl koruyacak, ziynetten maksat nedir? Kına, sürme boya mıdır, altın, gümüş gibi ziynetler midir? Bu hususlar açık değildir, hadis-i şerifle bildirilmiştir. Bir âyet-i kerime meali de şöyle:
(Ey Nebi, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına [dışarı çıkarken] cilbablarını [dış kıyafetlerini] giymelerini söyle! Bu, onların tanınıp, eza görmemelerine daha uygundur.) [Ahzab 59]

Bu tercümeye bakıp "Kadın, tanınıp eza edilmemesi için dış elbise giyer. Tanınıp eza edilmezse, çıplak gezebilir" diyenler çıkmıştır. Bu âyetleri Resul aleyhisselamın nasıl açıkladığına bakmalıdır.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kadının [yüz ve iki elinden başka] bütün bedeni avrettir) [Mecmaul-enhür, El-mugni]
Bu hadis-i şerifte kadının tesettürü açıkça, bildiriliyor. Kur'an-ı kerimin 17 yerinde Resulullaha (De ki, bana tâbi olun) buyuruluyor. Allahü teâlânın Resulüne tâbi olup Onun bildirdiği şekilde tesettüre riayet etmelidir!

Hz. Esma, ince elbise ile gelince, Resulullah baldızına bakmadı. Mübarek yüzünü çevirip (Ya Esma, bir kız, namaz kılacak yaşa gelince, yüz ve elleri hariç, vücudunu erkeklere gösteremez) buyurdu. (Ebu Davud)

Hz. Âişe validemiz buyurdu ki:
(İlk muhacir kadınlara Allah rahmet etsin! Tesettür âyeti inince, hemen futalarını yırtıp başlarını örttüler) buyurdu. (Buhari, Nesai)

Kadın avrettir, tesettürü farzdır. Âyet-i kerimeyi kendi görüşüne göre tefsir edip bu farzı inkâr etmek küfürdür.

Bir kadın açık gezse kâfir olmaz. Fakat kapanmanın lüzumsuz olduğunu söylerse kâfir olur. Günah ile küfür farklıdır.

Sual: "Teferruat" diyerek saçları açmak uygun mu? Sokağa çıkarken peruk takabilir miyim?
CEVAP
“Teferruat” diyerek saçları açmak haramdır. Hele kapanmaya önem vermeyenin imanı gider. Sokağa çıkarken peruk takmak zaruretsiz caiz değildir. Erkekler arasında başını açmak zarureti olduğu zaman, kadının peruk kullanması caiz ve lazım olur. Zaruret, başka çare bulamamak demektir. Sadece zaruret halinde peruk takabilirsiniz.

Sual: Namaz, oruç, zekat ve hac ne zaman farz oldu? Tesettür ne zaman emredildi?
CEVAP
Beş vakit namaz, miladi 621 yılında ve hicretten bir yıl önce mirac gecesinde farz oldu. Mirac’dan önce, yalnız sabah ve ikindi namazı vardı.
Hicret, 622 de oldu.
Ramazan orucu, 624’te farz oldu.
Zekat da 624’te Ramazan ayında farz oldu.
Hac ise 631’de farz oldu.
625 ve 627 yılında kadınlara örtünme emri geldi.
Kadınların Peygamber efendimize gelerek sual sormaları, oturup dinlemeleri hicab âyeti gelmeden önce idi. Hicab âyeti gelince, kadın erkek artık bir arada oturulmadı. Kadınlar soracaklarını, ezvac-ı tahirattan sorup öğrendiler. Resulullah ise, 632’de vefat etti. Demek ki Peygamber efendimiz, tesettür âyetinden 5 yıl sonra vefat etti. Ondan önce tesettür yoktu. Önceki hayatını anlatıp, “Resulullah kadınlarla oturup konuşurdu, kadınlar açık gezerdi” demek yanlış olur.

Dinimizde tesettürün önemi



Sual: Tesettürü kimler inkâr ediyor?

CEVAP

Kur’ana inanmadıkları halde, (Yalnız Kur’an) diyen yalancılarla, On dokuzculuk bâtıl dinine sarılanlar, tesettürü inkâr ediyorlar. Halbuki Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Mümin kadınlara söyle, gözlerini sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, görünen kısmı hariç, ziynetlerini göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar örtsünler!) [Nur 31]



Bu âyette bazı hususlar açık değil. Mesela kadın, gözünü neden sakınacak, ırzını nasıl koruyacak, ziynetten maksat ne? Kına, sürme mi, altın, gümüş mü, küpe, kolye, bilezik mi? Bu hususlar tam açık değildir, bunlar hadis-i şerifle açıklanarak bildirilmiştir. Allahü teâlâ, (Resule itaat Allah itaattir) ve (Sana indirdiğim Kur’anı, anlamaları için insanlara açıkla) buyuruyor. (Nahl 44)



Resulullahın açıklamaları ile âyetin manası şöyle oluyor:

(Mümin kadınlara söyle, gözlerini [yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, [Kolye, küpe, bilezik, kına, sürme gibi] ziynetlerini [ve ziynet taktıkları baş, kulak, kol ve ayaklarını] göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31] (Celaleyn, Medarik)



Mecmaul-enhür’deki, (Kadının [yüz ve iki eli hariç] bütün bedeni avrettir) hadis-i şerifi de tesettürü açıklıyor. Hz. Esma, ince elbise ile gelince, Resulullah baldızına bakmadı. Mübarek yüzünü çevirip (Ya Esma, bir kız, namaz kılacak yaşa gelince, yüz ve iki eli hariç, vücudunu erkeklere gösteremez) buyurdu. (Ebu Davud)



Hz. Âişe de bildiriyor ki:

(İlk muhacir kadınlara Allah rahmet etsin! Tesettür âyeti gelince, emri geciktirmemek için hemen peştamallarını yırtıp başlarını örttüler) buyurdu. (Buhari, Nesai) [Hz. İbrahim de, sünnet ol emrini geciktirmemek için, bıçak, doktor aramadan, hemen hazırdaki balta ile kendini sünnet etmişti.]



Dinimizde iki çeşit kadın kıyafeti vardır: Hür ve cariye [köle] kıyafeti.

Cariyeler başlarını örtmezlerdi, örtmek zorunda da değillerdi. Kapanma mecburiyeti hür kadınlara idi. Tesettür âyeti gelmeden önce hür kadınlar da başları açık gezerdi. Münafıklar, cariyelere sarkıntılık ederdi. Bu arada açık olan hür kadınlara da sataşırlardı. Olay duyulunca, (Biz bunu cariye sandık) derlerdi. Allahü teâlâ, (Hür kadınlar cariyeler gibi giyinmesinler, vücutlarını tamamen örtsünler, böylece cariye olmadıkları da meydana çıksın ve münafık erkekler tarafından da sarkıntıya maruz kalmasınlar) buyurdu. Bu âyetin meali şöyledir:

(Ey Nebi, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına [dışarı çıkarken] dış elbiselerini giymelerini söyle! Bu, onların tanınıp, eza görmemeleri için en uygun kıyafettir.) [Ahzab 59]



Bazı mezhepsizler, “Hayzdan kesilmiş, yaşlı kadınların saçlarını göstermeleri günah olmaz” diyorlar. Ama Kur’anda buyuruluyor ki:

(Evlenme arzusu bile kalmayan ihtiyar kadınların ziynetlerini [ziynet yerlerini, baş, kulak, boyun, kol ve ayaklarını] göstermemek şartı ile, dışa giydikleri [manto gibi] elbiselerini çıkarmalarında bir vebal yoktur. Ama sakınmaları daha iyi olur.) [Nur 60]



Dikkat edilirse, kuyumcuda teşhiri, satılması serbest olan ziynetlerin bile kadında olunca, gösterilmesi yasaklanıyor. Müminlerin anneleri için bile, (Siz diğer kadınlar gibi değilsiniz, [yabancılarla] yumuşak konuşmayın, kalbinde fesat bulunanlar, kötü ümide kapılır. Evlerinizde oturun, eski cahiliye kadınları gibi açılıp saçılmayın) buyuruluyor. (Ahzab 32-33)



Bu delillerden sonra, “İslamiyet’te tesettür yok” diyenlerin art niyetli olduklarında şüphe kalmaz.
 
Üst