Bir Alana, Bin Bedava!

Huseyni

Müdavim
Özel ikram günleri
BİR alana, BİN bedava!

Hayatımız bazı çelişki ve garipliklerle dolu.
Nasıl mı?
Şöyle izah edeyim:
Alış verişin özünde ‘mübadele’ var. Yani karşılıklı mal değişimi. Günümüzde ise bunun aracı para. Yani mal alıyor, karşılığında para veriyoruz. Çoğu zaman da, daha az parayla daha kaliteliye sahip olmanın yollarına bakıyoruz. Meselâ—eğer gerçekten uygunsa—”Bir alana bir bedava” türünden kampanyalar daha fazla ilgimizi çekiyor.


Müşteri olarak bu yaklaşımımız, gayet normal tabiî. Zira ‘kemâl-i akıl’dan kaynaklanıyor. Yani akıllılığın gereği. İktisat prensibi bunu gerektiriyor. Lâkin aynı ‘akıllılığı’, “Bir alana, Bin bedava” özel kampanyası için de gösterebiliyor muyuz acaba?
“Böyle bir kampanya olur mu?” demeyin, çünkü var.
İşte bahsettiğim ‘çelişki ve gariplikler’den biri de bu zaten.


Öyle ya, insan ‘Bir alana bir bedava’ türünden kampanyalara ilgi duyar, hatta bazen ‘şok indirim’ türünden kampanyalar dolayısıyla mağaza önlerinde sabahlamayı göze alır da, ‘Bir alana, Bin bedava’ kampanyasına hiç ilgi duymaz mı? Elbette duyması, ne yapacağını şaşırması (!), hatta ‘normal şartlarda’ buna inanamaması gerekir!
Ne ki, bu kampanya, ‘normal şartlar’ dediğimiz dünya ölçüleriyle ölçülecek bir şey değildir.


Dünyadan daha gerçek, kazandırdıkları itibariyle dünya ve içindekilerden daha kıymetli bir kampanyadır. Zira bu, sonsuz sevgi ve merhamet sahibi Rabbimizin, her sene üç ay boyunca bizler için sunduğu “özel ikram günleri”dir. “Bir alana, Bin bedava” kampanyası...
Yani ‘ahiret ticaretinin kudsî pazarı’, mânevî ticaret mevsimi üç aylardır.
**
Maalesef, günümüz insanı dünyaya o kadar daldı ki, her şeyi ‘madde’yle ölçer oldu. Paradigmalar hep geçici dünya hayatı üzerine kuruldu. İnsanın ticareti, alış verişi vesâiresi... Varsa yoksa hepsi ‘dünya’sı oldu. Halbuki insan, şu dünyevî alış verişlerden, ticaretlerden çok daha büyük ve önemli bir ‘ticaret’le karşı karşıya. Hatta her an onun içinde. Farkında olmasa da sürekli bir alış veriş hâlinde. Nasıl mı?


Her an ömür sermayesinden harcıyor ve karşılığında bir şeyler alıyor. Tabiî şimdilik bunlar kendisine verilmiyor, başka bir âlemde kendisi için biriktiriliyor. Ama pek yakın bir günde kendisine sunulacak. “İşte biriktirdiklerin!” denilecek. İşte böylesi bir ticaretgâhtır dünya. Bediüzzaman diyor ya:
“Dünya seyyar bir ticaretgâhtır. Öyle ise alış verişini yap, gel ve senden kaçan ve sana iltifat etmeyen kafilelerin arkalarından beyhude koşma, yorulma.”
**

Evet, neticede ticaret için geldik bu dünyaya.
Bakın, Rabbimiz buna nasıl işaret ediyor:
“Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında onlara Cennet vermek sûretiyle satın almıştır.” (Tevbe Sûresi: 111)
Açıkça, bir alış verişten, bir ahiret ticâretinden söz ediyor Mevlâmız. Canlarımıza ve mallarımıza müşteri oluyor. “Satın Bana!” diyor. Satmak, O’nun yolunda kullanmak demek. Ve öyle bir satış ki, hadsiz bir kâr var:
Kendisi hesabına yapılan her satışta, en az bire on veriyor. Evet, “Bir alana, bir bedava” değil, “Bir alana on bedava”!
Tabii bu aslında, her zamanki âdeti, vaadi, ikramı, fazlı… Bir de özel ikram günleri var ki, yazının başında da işaret ettiğimiz gibi, bir alana yüz, üç yüz, bin, hatta otuz bin bedava:
“Her hasenenin (iyiliğin) sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerif’te yüzden geçer, Şâban-ı Muazzam’da üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarek’te bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadir’de otuz bine çıkar.” (Şuâlar, s. 424)
**

Ama dedik ya işte, insanoğlu garip bir varlık. Çelişkileri bitmiyor. Hatta geçenlerde postama düşen bir kaç cümle de, insanoğlunun bu hâline dikkat çekiyor:
“İlginç, insan on dakika zikredecek olsa bu zamanı çok bulur; ama bir film veya maç olsa bir buçuk saatlik zaman onun için hemen geçiverir.
“İlginç, bir futbol maçının uzaması insanın hoşuna gider, ama Cuma namazında hutbenin birkaç dakika uzaması hiç de hoşuna gitmez…”


İşte insanın bu garipliklerinden biri de; ‘Bir alana bir bedava’ veya ‘şok indirim’ türünden kampanyalar için gerektiğinde mağaza önlerinde sabahladığı halde—halbuki nihayetinde kendisine kabir kapısına kadar arkadaşlık edecek bir maldır;—kabirden sonraki sonsuz hayatının mutluluğunu en hızlı ve kolay bir tarzda temin edebilecek “Bir alana Bin bedava” İlâhî kampanyasına ilgisiz, duyarsız kalabilmesidir.


İbrahim Sûresi’nin 3. âyeti de, insanoğlunun bu garipliklerine dikkat çekiyor aslında:
“Onlar dünya hayatını seve seve ahirete tercih ederler.”
Bediüzzaman, bu âyetten ilhamen şöyle der:
“Bu asrın acîb (acaip) bir hassasıdır (özelliğidir): Elması elmas bildiği halde, camı ona tercih eder.”
İşte bu kadar gariptir günümüz insanı.
Camı elmasa tercih eder. Sonsuz hayata yönelik kullanması gereken şiddetli duygularını, dünya hayatına sarfeder durur.
**

Peki ya çare?
Çare; camı elmasa tercih ettiren hisleri mağlûp eden ve insana verilen duyguların nereye nasıl sarf edileceğini en güzel şekilde ortaya koyan Risâle-i Nur eserlerini okumak. Tabiî onun da bir şartı var. Zübeyir Gündüzalp’in dilinden ifade edelim:
“Sebat, devam ve dikkatle okumak.” (Sözler, Konferans, s. 705)
**

Ne diyelim, Rabbim bütün çelişki ve garipliklerden uzak, istikametli bir hayat ve şu ‘özel ikram günleri’nden en iyi şekilde istifade etmek nasip etsin!

İsmail TEZER
26.06.2009
Elif-Yeniasya
 
Üst