Evlenilmesi Sakıncalı Kişilikler!!!

Huseyni

Müdavim
-1-
Aşağıda sıralayacağımız olumsuz duygu ve hasletleri, “karakter, huy, mizaç ve alışkanlık” hâline getirenlerle sakın evlenmeyin! “Güzeldir, akrabamdır, malı-mülkü, yatları katları vardır, soylu-sopludur!” deyip evlenirseniz, vahim sonuçlarla karşılaşacağınız kesindir. Çünkü, bu haller asırlar boyudur denenmiş, hâlen de denenmeye devam ediyor. Bu kadar pahalıya mal olan tecrübelerden istifade etmeyerek, tekrar denemeye kalkmak pek akıllıca bir davranış olmasa gerek!

* Cahille evlenmeyin: Cahil kimdir? Diplomasız kişi mi; hayır! Cahil, ilk-orta, lise veya üniversiteden diploma almayan değildir. Cahil, bilgisiz, tecrübesiz, ilgisiz, toy olandır. Cahil, İlâhî hakikatlerden habersiz, hakkı tanımayan, varlığın ve yaratılışın gayesini bilmeyendir.

Cahil, kendisini bilmez. Kendisini bilmeyen, Rabbini bilmez. Rabbini bilmeyen, onun yaratıklarına karşı nasıl davranacağını bilmez. Onlara şefkat ve merhamet de etmez. Cahil, kendi haklarını, hukukunu bilmediği gibi; eş olarak vazifelerinden de bîhaberdir.

Eğer cahil ile evlenirseniz, başınız belâdan kurtulmaz. Kurduğunuz aile yuvası, saadethaneye değil, zindana döner.


* Yalancıyla evlenmeyin: Yalan, bütün insanlığın ittifakla karar verdiği kötü bir haslettir. Yalan her yerde, her toplumda şer kabul edilmiştir. Yalan küfrün esası, nifakın alâmetidir. Allah’a bir iftiradır. İnsanı aşağıların aşağısına atan, yüce ahlâkı öldüren, çirkin bir haslettir. İnsanlığı fesada veren, gelişmesini önleyen lânetlenmiş bir huydur. Yalan, kesin zehir taşıyan bir yılandır. Riyakârlık yalanın fiilî şeklidir.

Yalancıyla evlenirseniz sizi her zaman aldatır…


* Aptal ve ahmakla evlenmeyin: Aptal, ahmak; aklını kullanmayan, onu geliştirmeyendir. Aptallığın, yalnızca zekâ düzeyinin alçak olması değil, aynı zamanda bir düşünme biçimi olduğu ifade edilir. Bireysel psikolojinin kurucusu Alfred Adler: “Saf (pür) aptallık, mantığın taleplerine karşı soğuk davranır ve onlara ancak zorlama sonucu uyar. Bir hayat tarzı yoktur. Hayat biçimi de herhangi bir ilgiyi anlayabilmekten uzaktır. Sağduyuya karşı da saygı duymaz.”

Aptal ve ahmakla evlenirseniz, size fayda vereyim diye zarar verir; aile hayatınızı alt-üst eder.


* Karamsar, ümitsiz kişilerle evlenmeyin: En dehşetli hastalıklardan birisi yeis, yâni ümitsizliktir. Acizlik ve korkudan kaynaklanır. Yeis, terakkî ve ilerlemenin de en büyük ayakbağıdır. Ümitsizlik, hayatı anlamsızlaştırır, çekilmez kılar. Maddî imkânları yerinde olsa da, yeise düşen, ya alkol ve uyuşturucuya, ya başka bir sapıklığa düşer. Çünkü onlara göre hayatın mânâsı kalmamıştır artık.
Yeis bir mânâda, rahmet-i İlâhîyi de suçlamak demektir. Allah’ın sonsuz gücüne, yardımına, esirgeyicilik ve bağışlayıcılığına güvensizliktir.

Yeis, aynı zamanda Allah’ın rahmetinden ümidini kesmektir. Sonsuz merhamet ve ümit kaynağı Cenâb-ı Hak’tan ümidini kesip karamsarlığa düşen bir insan sizden ne ümit edebilir ki!

Karamsar bir tiple evlenirseniz, hayatınız kararır.


* Korkakla evlenmeyin: Korku en tehlikeli damarlardandır. Dessas zalimler, ahlâksız cesurlar, korkakları gemlendirerek mukaddes değerlerden vazgeçirirler.

Eğer korkakla hayat arkadaşlığı kurarsanız, tehlike anında sizi ortada bırakır; size arka çıkmaz.


* Fasıkla (günahkârla) evlenmeyin: Beşeriz, hata yaparız. Özellikle büyük günahları işleyen ve küçük günahlarını ibadet, zikir, şükür, fikir ve tövbe ile silmeyenlerle sakın evlenmeyin! Çünkü, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor. (Lem’alar, s. 15.)

Fasıkla evlenirseniz, sizi de kendi karanlık bataklıklarına sürükler.


* Bencil, (egoist) ile evlenmeyin: Çünkü, bencil yalnız kendisini düşünür, kendisi için endişe eder, kendi menfaat ve çıkarlarını, zevk ve lezzetini öne alır. Enaniyetli olan, bir şey öğrenmez. Çünkü, her şeyi bilir sanır. Ve her şeyi nefsine verir; karşısındakilerden de öyle muâmele bekler. Şirke, dalâlete sapar. Gücü, mevkii ve serveti de varsa, onları bir baskı unsuru, bir zulüm vasıtası olarak kullanır.

Ali FERŞADOĞLU
06.06.2009
Yeniasya
 

Huseyni

Müdavim
-2-
* Gıybetçi/dedikoducu ile evlenmeyin: Gıybet, başkalarının arkasından, onların hoşlanmayacağı şeyleri konuşmaktır. İnsanların zaaf, kusur, yanlış ve kabahatlerini anlatmak, yaymaktır. Dedikoducular kendilerini şöyle müdafaa eder: “Ben doğruları söylüyorum, bu anlattıklarım onda var, yalan söylemiyorum ki!” Zaten gıybet, kişinin hoşuna gitmeyecek söz, davranış ve durumlarını arkasından konuşmaktır. Söylenenler doğru ise gıybettir. Yalan ise, aynı zamanda iftiradır.

Gıybet, yâni dedikodu; zâlimâne bir cinâyet, büyük bir günah, aile ve toplum hayatını zehirleyen bir hıyânettir. Onun için mü’min akıl, kalp, vicdân, insanlık, fıtrat ve milliyetin kabul etmediği bu alçak silâha tevessül etmez.

Gıybet/dedikodu yapan ile evlenirseniz; artık ne şahsî sırlarınız kalır, ne aile sırları…

Hassas ve önemli olan bu mevzû, İslâm kaynaklarında çok teferruâtlı olarak işlenmiştir. Şu hususların gıybet sayılmayacağı belirtilmiş:

“Kendisine yapılan haksızlığı gidermek için ehline ve vazifeli şahıslara durumu anlatmak,
“Herhangi bir iş için ortaklık kurmak isteyenlerin, sormaları halinde, sırf meşveretin hakkını vermek için—his ve duygularını karıştırmadan—gerekli bilgileri vermek, muhtemel zaaf ve zararlara dikkat çekmek,
“Tahkir ve teşhir için değil de, sırf târif için, insanları ‘kör, topal, kısa’ gibi sıfatlarıyla anmak,
“Yaptığı kötülüklerden sıkılmayıp alenen işleyen ve onlarla iftihar edenler hakkında yapılan uyarıcı konuşmalar, tarifler de gıybet sayılmaz.”1

* Hasetçi ile evlenmeyin: Haset, çekememezlik, kıskançlık anlamına gelir. Hasetçi, başkalarının mal, mülk, güzellik, başarı, kabiliyet ve üstünlüklerini içine sindiremez.

Hasedin bulunduğu yerde riya, rekabet, bencillik gibi süflî duygular da vardır. Bunlar hasede kuvvet veren duygulardır. Haset eden, eğer bu duygusunu gemlendirmez veya yönlendirmezse, kendi kendisini yiyip bitirmekle kalmaz, nice taşkınlıklara, yanlışlıklara da girer.

Haset öylesine dehşetli bir hastalıktır ki, zararı hased edilenden çok hased edenedir. Bu duygu hasetçinin gözünü kör, ferâsetini iptal eder.

* Kindarla evlenmeyin: Kin ve nefret, fıtratımızdan atamayacağımız duygulardır. Çünkü bunlar bize, düşmanlarımıza ve kötülüklere karşı kullanılmak üzere verilmiş birer silâhtırlar.

Ancak, kin ve nefretimizi iyi kanalize edebilirsek, tahripte değil, tamirde kullanabiliriz. Kin gibi kötü bir huy, ancak din, vatan düşmanlarına, zalim ve diktatörlere karşı kullanılmak için ruhumuza takılmış itici güçtür. Kinini dışa yöneltemeyen, içe dönük kullanabilir ve evliliği zehire çevirir.

* Riyakârla evlenmeyin: Riya, olmadığı halde öyle görünmek veya bir işi gerçekten ahlâkî olduğu, yapması gerektiği ve Allah’ın emri olduğu, uyması gerektiği için değil; gösteriş için yapmaktır. Riyakâr, işlerini gösteriş, maddî veya nefsî çıkar için yapar.

Kalp hastalıklarından biri de riyadır. Riyakârlık, aynı zamanda fiilî bir yalancılıktır. Mürâînin davranışları hep yalancılığını ilân eder. Bunun için Resûlullah’ın (asm) dilinde riya “gizli şirk” olarak vasıflandırılmış.

Riyakârla evlenirseniz, güveniniz sarsılır, emniyet edemezsiniz. Bu da fecî olaylara sebep olabilir.

*Sû-i zâncı ile evlenmeyin: Sû-i zân, başkaları hakkında kötü düşünme mânâsına gelir. Yâni, insanların sebebi bilinemeyen ve tahkik edilemeyen bir kısım hareket, davranış ve sözlerini kötüye yormaktır.

Aile ferdlerini ve cemiyetleri birbirine düşüren, parçalayan hastalıkların başında sû-i zân gelir. Çünkü bu kötü haslet, ithamlara sebebiyet verir. Bu da dayanışmayı kırar, saadetleri parçalar, hayatı zindana çevirir, sosyal münâsebetleri öldürür.

Dipnot:
1- Mektûbat, s. 267, 268.
Ali FERŞADOĞLU
07.06.2009
Yeniasya
 

Huseyni

Müdavim
-3-
*Mütecessis, tecessüscü ile evlenmeyin: Başkalarının gizli hallerini, sırlarını, zaaflarını araştırıp ortaya dökmeye tecessüs, casusluk denir. Tecessüsün kötü bir huy, dehşetli bir hastalık, zararlı bir fiil, fenâ bir haslet olduğunu her halde her idrâk ve iz’ân sahibi herkes “içe bakış metodu”yla anlar. Zirâ, hiç kimse, kendi zaaf ve kötülüklerinin, hatâ ve kusurlarının araştırılıp sergilenmesi ve îlân edilmesini istemez.

Zaaf ve kusurlar gizli kaldıkça onları imha etmek kolay olur. Açığa döküldüklerinde, nerdeyse tamiri imkânsız hale gelir. O takdirde “Nasıl olsa herkes haberdar oldu!..” der, işi inada döker; garaz, kompleks, kızgınlık ve nefretle de birleştirerek açıktan açığa işlemeye başlar.


*Cimri ile evlenmeyin: Cimri, kendisine ihsan, ikram ve emânet edilmiş mal-mülk ve servetten, karşılıksız olarak isteyenlere hiçbir şey vermeyendir. Cimrilik öyle bir hastalıktır ki, cimri kendisine karşı bile hasistir. Cimri, cömerdin de düşmanıdır. Cimri, etrafındakilerin yaptığı ikram ve ihsanlardan da müthiş bir azap duyar. Cimriler akıl ve eğitim özürlüsü kişilere benzer. Akıllı insanlar ise cömertlikle kendilerini ve mallarını koruma altına alırlar.

Cimri ile evlenirseniz, ihtiyaçlarınıza karşı size yardımcı olmaz.



*Kibirli ile evlenmeyin: Kibir, kendinde olmayan veya olan güzel sıfat ve hasletleri kendisinden kaynaklanmış gibi gösterme ve başkalarına üstünlük taslamadır. Gurur enâniyetten kaynaklanır. Sebebi kalp zayıflığıdır. Gururlu insan, kendisini menşe sanır. Oysa, insan son derece zayıf ve âciz bir varlıktır. Gururlanacak hiç mi, hiçbir yönü yoktur. Hiçbir şeyi var edemeyen, yarın ne olacağını bilemeyen, minnacık mikroplara mağlûp olan, sis gibi en lâtif bir unsura yenilen insan ne ile gurur duyacak ki?

Hiç kimse, kendisinde olan haslet ve güzelliklerle de gururlanamaz. Çünkü, onları kendisi almış, bulmuş, ısmarlamış değildir. İyilikleriyle gururlanamaz, çünkü verdikleri kendi malı mülkü değil, emanettir.
Gurur, nifakı doğurur. Kendini düşünme, kendini görme, bencillik, yalnız kendisi için endişelenme duyguları, gurur ve enaniyetle beslenirler.

İnsan gurur ile Allah’ın fiillerini, ikramlarını, ihsanlarını kendisine mâl eder. Yâni, mânevî bir gasıp olur! Görünüşte birbirine benzeyen gurur ile vakar arasında ise ince bir perde vardır. Vakar ciddiyet ve ağırbaşlılıktır. İnsan makam ve mevkii gereği ciddiyetle mükelleftir. Bu işlerin düzenli yürütülmesini sağlar. Onun içindir ki resmî veya özel makamında, bir âmirin ciddiyeti gurur sayılmaz. Evindeki ciddiyeti de vakar değildir. Ancak kişi, vazifesini yapmayıp, makamını bir baskı unsuru olarak kullanıyor veya onunla övünüp duruyorsa bu vakar değil, gururdur. Gururun en büyük zararı, maddî-mânevî kemâlata mâni olmasıdır.

Kendini üstün, her şeyi bilen biri kabul eden, başkasının bilgi ve tecrübesine tenezzül etmez. Böylece köhnemiş bilgileriyle baş başa kalır!



*Haris insanla evlenmeyin: Hırs denilen bu duyguyla insan mal ve makam, şan ve şöhret sevdalısı olur, dünyaya şiddetle bağlanır. Dünyanın geçici, fanî mal-mülküne, mevki ve şöhretine karşı gösterilen hırs, bu duygunun fiyatına değmez. İlâhî rahmeti de suçlama mânâsı taşıyan hırs, yerinde kullanılmazsa birçok zararlara sebep olur. Kezzab gibi kalbi deler; riyâkârlığa, sefâlete sevk eder.

Hırs israfa götürür, şükürsüzlüğe iter, zillete atar. Hırs, insanı sefâlet ve rezâlet bataklığına sürükler.

Ali FERŞADOĞLU
08.06.2009
Yeniasya
 
Üst