Nefsine esir olan kahraman olamaz

nuriye

Well-known member
Bir ağacın boy atıp gelişmesi için kökleri ne ise bir insanın da maddî-mânevî füyûzat hislerinden fedakârlığı aynı şeydir. Ağaç, köklerinin sağlamlığı nisbetinde serpilip geliştiği gibi, insan da menfaat düşüncesinden ve bencillikten sıyrılıp, başkaları için yaşadığı sürece gelişir, yükselir ve başı bulutlara erer.

Evet, kahramanlığın bu çeşidini görmek için, mutlaka bizim dünyamıza seyahat lâzımdır. Zira nefsine gurur geldi diye, sırtına bir çuval un yükleyip, halkın içinde yürüyen devlet reisi; bir hamlede Batı'nın en güçlü ordularını târumâr edip, sonra kralın sarayındaki hazineler karşısında, "Dün bir Berberi'ydin, bugün muzaffer kumandan; yarın toprak altında hesaba hazır bir insan." diyen, başı dönmemiş, bakışı bulanmamış kumandan; Şark'ı, Garb'ı halayık olarak kullandığı bir dönemde, bir hakikat erinin atının ayağından sıçrayan çamurla lekelenmiş cübbesinin, tabutuna sarılması tavsiyesinde bulunan büyük asker ancak bu anlayışın insanları arasından zuhur etmiştir. Orduların başında cihanı ezip geçen, tahtına oturduğunda dünyaları idare eden, ama aynı zamanda gece halvette zahid kesilen gerçek kahramanı tanımak için, behemehal bizim iklimimize uğramak lâzımdır. Çünkü tahtlarla, taçlarla başı dönmeyenler, mebde ve müntehası aynı gidenler, önü sonu birbirine benzeyenler, hayat ve hâdiseler karşısında değişikliğe uğramayanlar; aşkı, heyecanı ve iniltileriyle meleği, feleği velveleye veren talihliler sadece bizim dünyamızda bulunur.
Bizde, nefsin frenlenmesi, ferdin kendi kendini yenmesi bir esastır. "En büyük cihad" unvanıyla ferdin derununda başlatılan bu kavga, daha sonra onun bütün davranışlarını tesir altına alarak, ona yenilmezliğin sırrını öğretir. Zira, kendi içinde zafere ermiş böyle bir el, maddenin ve kuvvetin bütün hokkabazlıklarını bir anda yutar ve yok eder. "Tûr"un esrarını ruhuna geçirmiş bir babayiğidin nazarında, kemiyet bütün debdebe ve âlâyişiyle keyfiyetin zerresine râm olur. Bilakis, nefsinin esir ve zebunu olan bir insan, İskender dahi olsa zavallıdır ve acınacak haldedir.
Bundan ötürüdür ki, bizim zaferlerimiz ve bu zaferleri hediye eden kahramanlarımız, başkalarından tamamen ayrılmış ve farklı bir durum arz etmişlerdir. Şüphesiz, bizim tarihimizdeki gerçek fatih ve muzaffer kumandanlar, hep bu içteki zaferin kanatlarıyla yükselmiş ve o sayede Hızır'la sohbete ermişlerdir.
Hâsılı; yüce duygu ve yüksek idealleri gönüllerinde âbideleştiremeyenler, şahsî istek ve arzularına karşı koyamayanlar, Hakk'a saygı ve hakikate hürmetteki zevki idrak edemeyenler, bir baştan bir başa bütün cihanı fethetseler dahi asla zafere ermiş sayılamazlar. Zira onların muvakkat nusretleri aslında kalıcı hezimetlerinin habercileridir. Muhtemel mağlubiyetleri ebedî muvaffakiyete çevirmenin yolu ise yalnızca ruhun zaferine ermekten geçmektedir.
Geleceğin hakiki muzafferleri, başka değil, ruhuyla ölümsüzlüğe ulaşarak sonsuz saadete ermiş talihliler arasından çıkacaktır.
 
Üst