Üniversite Gençlerini Okurken Evlendirmeli mi?

Huseyni

Müdavim
Afşin kardeşimiz, evliliğin gençlere yönelik bir cephesiyle ilgili düşüncelerini şöyle yazıya döküyor:

“Evlilik öncesi dönemde, özellikle üniversite okuyan gençlerin yaşadığı sıkıntılarda cemiyetin sorumluluğu sanki biraz az seslendirilmiyor mu? ‘Oğlum-kızım okusun da hele...’ düşüncesindeki anne-babalardan imkânı olanlar çocuklarını evlendirmemekle bir noktada onların yaşadığı sıkıntılara, maddî-mânevî bunalımlara, günah dolu sokaklarda, anfilerde, otobüslerde... yitip gitmelere sebep-suç ortağı olmuyor mu? Bu sıkıntıların boyutunu, şehvet akan sokakların varlığını düşündüğümüzde evlâtlarını evlendirmeyi maddî sebeplerden ötürü erteleyen, önemsemeyen cemiyette-ailelerde bir şuur eksikliği yok mu? Özellikle imkânları müsait olan aileler için...

“Sonra hangi maddî gerekçe gencin yaşadığı sıkıntılara, düştüğü günah çukurlarına gerekçe olabilir? Meseleyi genç için ‘Evlenmiyor öyleyse günah işlemesi normal’ noktasına getirmek istemiyorum ama bence geç evlenmenin getirdiği sıkıntı ve hatalarda bu sosyal bilinç eksikliğinin derin etkisi var.”

Bu düşünceniz gayet isabetli. Bu zamanda, imkânı olanlar bir an önce; olmayanlar ise, bu imkânı sağlamaya yönelik çalışmalar yaparak çocuklarını evlendirerek, gayr-i meşrû hayatın çirkefinden kurtarmalı. Bu bir vecibe zaten. Anne-babanın temel görevleri şöyle sıralanıyor:

* Çocuğuna güzel bir isim koymak,
* İslâm ahlâkıyla eğitip terbiye eğitmek.
* Hayatını kazanacak bir meslek öğretmek.
* Ve zamanı gelince evlendirmek.

Ne var ki, diğer üç vazifeyi bihakkın yapmaksızın; evlendirmek de sağlıklı, dirençli bir aile yuvası kurmaya yetmiyor. O zaman da başka problemler sökün ediyor. Nitekim, evlenen gençler, sağlam bir dinî, ahlâkî eğitim alıp ruh ve duygularını geliştirmedikleri için düzenli bir aile hayatı sürdüremiyor.

Ayrıca, bu bahsettiğiniz dejenerasyon lise, hatta ortaokullara kadar sirayet etmiş. Acaba hayatı anlamamış, kendisini anlamamış, duygularına istikamet vermemiş gençleri, sırf evlilikle kurtarabilir miyiz? O halde, daha pek çok problemleri beraberinde getirmeyecek mi?

Öyle ise, önce kendimizi, duygularımızı, nefsimizi tanımalıyız? Akıl, gadap (savunma mekanizması) ve kuvve-i şeheviye (yeme, içme, gezme, eğlenme ve her türlü menfaatli şeyi cezbetme), yani bu temel duygular, yetenekler “vasat/denge” derecesinde tutulamadığında ifrat ve tefritlerinden haksızlıklar, zulümler, işkenceler, egoizm, enaniyet, aldatma ve sâir durumlar ortaya çıkıyor.

Genç evliler, kendi arzu ve istekleri istikametinde bir hayat sürdürmek istiyor. Eşler, vazifelerini ve birbirine karşı haklarını bilmiyor. Bilse de o eğitim ve terbiyeyi almadığından uygulamıyor. Buradan ağız kavgaları ve tartışmaları çıkıyor.

Her meselede, “Bence, sence”ler giriyor. Oysa, “Bence, sence” olunca, bu işkence çekilmez oluyor. Yani, bu hayat, “Kur’ânca ve Sünnet-i Seniyyece” yaşanmalıdır. Herhangi bir anlaşmazlıkta hakem, Kur’ân ve Sünnet olmalıdır. Aksi halde, hissî, indî ve nefsî olarak verilen kararlar âdil olmuyor. Dolayısıyla ağız dalaşları, tartışmalar daha büyük problemleri ve kavgaları doğuruyor. Ve ne yazık ki, ayrılıklara gidilip, yuvalar yıkılıyor, boşanmalara kadar dayanıyor!
Bu arada okuyan bayan, “kariyer” ile çalışarak, “ekonomik özgürlüğünü” kazanmak istiyor. Duruma feminizm anlayışı da müdahil oluyor. Ekonomik özgürlük, cesareti ve cömertliği getiriyor. Halbuki, “Ahlâk ve faziletler, hüsün ve hayır çoğu nisbîdirler. Nev'den nev’e geçtikçe değişir. Sınıftan sınıfa nâzil oldukça ayrılır. Mahalden mahalle tebdil-i mekân ettikçe başkalaşır. Cihet muhtelif olsa muhtelif olur. Fertten cemaate, şahıstan millete çıktıkça mâhiyeti değişir. Meselâ: Cesaret, sehavet, erkekte gayret, hamiyet ve muâvenete sebeptir. Kadında, nüşuze, vakahata, zevc hakkına tecavüze sebep olabilir.”1

Son paragrafı açıklarsak, cesaret ve cömertlik eş olarak erkekte olursa gayret, fedakârâne çalışma ve yardımlaşmayı getirir. Bu hasletler eş olarak bayanda olursa, nüşuze, yani, kadının eşine itaat etmek istememesine, geçimsizliğe, kötü muâmeleye; vakahata, yani, küstahlığa ve arsızlığa sebep olabilir.

Feminizmin fert, aile ve toplumdan götürdüklerine temas edeceğiz. Ama, ondan önce de, sağlıklı bir yuva kurmanın yolunun; kendimizi, yani, ruhumuzu/duygularımızı ve kalbimizi keşfetmekten geçtiğini ortaya koymaya çalışacağız.

Dipnot:
1- Sünûhat, Yeni Asya Neşriyat, Aralık 2007, s. 44.

Ali FERŞADOĞLU
30.05.2009
Yeniasya
 

Elif_Gibi

Well-known member
Nitekim, evlenen gençler, sağlam bir dinî, ahlâkî eğitim alıp ruh ve duygularını geliştirmedikleri için düzenli bir aile hayatı sürdüremiyor.
cesaret ve cömertlik eş olarak erkekte olursa gayret, fedakârâne çalışma ve yardımlaşmayı getirir. Bu hasletler eş olarak bayanda olursa, nüşuze, yani, kadının eşine itaat etmek istememesine, geçimsizliğe, kötü muâmeleye; vakahata, yani, küstahlığa ve arsızlığa sebep olabilir.

Allah cc razı olsun...
 

NurYolcusu

Well-known member
Hakikaten evlilik insanı günahlardan ve kötülüklerden muhafaza eden önemli bir faaliyet. Rabbim bizlere hem dünyamızı hem ahiretimizi kurtarmamıza sebep olacak eşler nasip eylesin inşaallah.(amiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiin:))
 
Hakikaten evlilik insanı günahlardan ve kötülüklerden muhafaza eden önemli bir faaliyet. Rabbim bizlere hem dünyamızı hem ahiretimizi kurtarmamıza sebep olacak eşler nasip eylesin inşaallah.(amiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiin:))


kardeş maşallah ya bu ne biçim ammmmiiiiiin :)
:)
allah razı olsun tebessum ettım sayenızde
amınnnnn bakalım :)
 

NurYolcusu

Well-known member
kardeş maşallah ya bu ne biçim ammmmiiiiiin :)
:)
allah razı olsun tebessum ettım sayenızde
amınnnnn bakalım :)

Şimdi hocalar dua ederken dikkat ettin mi bilmem hastalara şifa derken bi rahatsızlığı olan varsa daha içten amin der egerki borçlulara eda dediğinde daha içten bi amin geldiyse bilki o esnaftır..... Buda onun gibi.... :) Tebessüm ettirdiğim için bende sayenizde mutlu olarak tebessüm ettim. ALLAH(c.c) razı olsun.....
 

ReþHa2

Well-known member
Hakikaten evlilik insanı günahlardan ve kötülüklerden muhafaza eden önemli bir faaliyet. Rabbim bizlere hem dünyamızı hem ahiretimizi kurtarmamıza sebep olacak eşler nasip eylesin inşaallah.(amiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiin:))

Çok içten bir amin olmuş :)
Amiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiin
 

NurYolcusu

Well-known member
Ben de şuna dikkat ettim birileri ile aynı anda mesaj gönderiyorum:)


Abi hani yavuz sultan selim direğe türkmen kızının yazdığı dizelerin altına yazıyorya

"Korkmasın söylesin" diye...
Çekinmeden söyle abi en içten dileklerimizle....
(Ah bide mübarek validemle pederim şu forumda olsalardıda...... Ahhhhh Ahhhhhhh!!!!)
 

ReþHa2

Well-known member
Abi hani yavuz sultan selim direğe türkmen kızının yazdığı dizelerin altına yazıyorya

"Korkmasın söylesin" diye...
Çekinmeden söyle abi en içten dileklerimizle....
(Ah bide mübarek validemle pederim şu forumda olsalardıda...... Ahhhhh Ahhhhhhh!!!!)

Kardeş allah güldürsün seni ,sen beni güldürdün yaaa..
Zaman zaman oluyor aynı anda mesaj göndermeler az önce seninle aynı anda yazdım ya onu kastettim:005:

Bu arada iyi etkilenmişsin ,benim de izleyince türkmen kızının hazin sonunu,
gözlerim yaşarmıştı hele o son müzik varya bitirdi beni..
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Hakikaten evlilik insanı günahlardan ve kötülüklerden muhafaza eden önemli bir faaliyet. Rabbim bizlere hem dünyamızı hem ahiretimizi kurtarmamıza sebep olacak eşler nasip eylesin inşaallah.(amiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiin:))

cok ilginc bi ifade, :)
ilk defa evliligi faliyet diye nitelendiren bir kardesle karsilasiyorum :)
 

NurYolcusu

Well-known member
Kardeş allah güldürsün seni ,sen beni güldürdün yaaa..
Zaman zaman oluyor aynı anda mesaj göndermeler az önce seninle aynı anda yazdım ya onu kastettim:005:

Bu arada iyi etkilenmişsin ,benim de izleyince türkmen kızının hazin sonunu,
gözlerim yaşarmıştı hele o son müzik varya bitirdi beni..


Böyle bir ecdadın torunu olmakta her millete nasip olmuyor
Gururlanmamak elde mi????

(yanlız biz yavuz sultan selimden dolayı böyle diyoruz türkmen kardeşlerde ahu gözlü kızdan dolayı böyle düşünüyorlardır.... :))
 

nuriye

Well-known member
Hakikaten evlilik insanı günahlardan ve kötülüklerden muhafaza eden önemli bir faaliyet. Rabbim bizlere hem dünyamızı hem ahiretimizi kurtarmamıza sebep olacak eşler nasip eylesin inşaallah.(amiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiin:))
amiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiin kardesim allah bütün kardeslerime hayirli esler nasip etsin benim cocuklarimada insallah amiiiiiiiin:021:
 

Zuhr

Talebe
nefsin şeytanla başbaşa kalmasını engellemekte bir perdenin adına evlilik denmiş, ve bu perde ne kadar erken araya girse o kadar güzel ve isabetli, tabi derd-i maişet sebebiyle muhafazası da bir o kadar zorlaşıyor ..

ikinci mevzu gerçekten çok ilginç,
üniversite mezunu ve çalışan ve islamiyetin kendisi ile geç tanışmış ve her iki durumu da tecrübe etmiş ve gözlemlemiş bir nisa olarak üzerine basa basa diyebilirim ki,
okumak ve çalışmak nisa için bir ateş, islamiyet maşasıyla idare edilmediği takdirde hem sahib olanı hem çevresindekileri gözünü kırpmadan yakıp küle çevirebiliyor ..

 

Huseyni

Müdavim
Evlenmeden önce kendimizi keşfetmeliyiz!

Anne-babamızın yardımı; birikimlerimiz veya harç-borç yaparak evlenebilir, aile yuvası kurabiliriz. Bu işin en kolay tarafı. Zorluk ve sıkıntılar bundan sonra başlar. En önemlisi, evlendikten sonra, aile yuvasını sağlıklı sürdürebilmek; huzur ile mutlu bir şekilde devam ettirmektir.



Evet, ev “emniyet içinde barınmak için” yapılır. Bir şekilde eve sahip olabiliriz. Ama, bu evin, temizliği, bakımı, elektrik-su, ısınma ve sâir masraflarla birlikte yüzlerce kalem gideri var. Eğer, gideri karşılayacak gelir yoksa, o ev, zindana döner! Evlilik de böyledir. Eğer ruhumuzu/duygularımızı, kalbimizi keşfedip, gereklerini yerine getiremezsek; huzurlu ve mutlu olamayız. O zaman da o evliliği sürdüremeyiz…



Birey olarak, aile olarak huzur ve mutluluğumuzun yolu; ruhumuzu/duygularımızı, mânâ âlemimizle birlikte bedenimizi, nefsî cephemizi ve aralarındaki ilişkileri tanımaktan geçer. Öyle ise kendimizi keşfetmeliyiz.



Zira, evlilikle de peşinde olduğumuz şey, huzur ve mutluluktur. Ruhumuz/duygularımız ve geleceğimizle ilgili bir sürü hayatî soru dimağımızda cirit atar. Evlenmek ayrı, bu soruların cevaplarını vermek ayrıdır. Üstelik “evlenmekle” bu sorulara ve problemlere daha başkalarını da ilâve ediyoruz. Dolayısıyla şunu düşünmeliyiz: “Evlenmekle” bu soruların cevaplarını bulabilir ve hedefimize ulaşabilir miyiz? Şu sorular direkt kendimizi, evliliğimizi, aile hayatımızı etkiler:



Nasıl bir ruh/duygu yumağıyız? Psiko-biyo-fizyolojik yapımızın bedenimizle irtibatı nedir? Bunların hayatımızın şekillenmesinde; duygularımızın oluşmasında ne gibi müsbet-menfî tesirleri vardır?
Eğer hayal, hafıza, akıl, zekâ, niyet, kalb vs. gibi zihnî ve ruhî unsurlarımızı, olumlu-olumsuz duygularımızı tanıyamazsak kapasitelerini nasıl arttırabilir; dizayn ediliş biçimlerine göre nasıl kullanabiliriz?



Kalp, sevgi üretim merkezidir aynı zamanda. Onun dimağımızla olan ilişki düzeyini biliyor, daha da önemlisi bu ilişkiyi sağlayabiliyor muyuz? Zihnimizin faaliyetlerinden olan niyetimizin düşünce, davranış, fiil ve sonuçlar üzerindeki tesirleri nelerdir? Ruhumuzu/nefsimizi, duygularımızı terbiye edip tekâmül ettirmenin etkili metodu ve kısa yolu var mı?



Ruhumuzu nasıl programlayabiliriz? Nefis/ruh terbiyesinde riyâzetin, yani, az yemenin, az uyumanın, kuvve-i şeheviyeyi muvâzeneli tatmin etmenin yeri nedir? Olumlu duygularımızı yüceltirken olumsuzlarını tamamen dumura mı uğratmalıyız, yoksa kanalize mi etmeliyiz? Bunu nasıl gerçekleştirebiliriz?


Kâinattaki varlıkların en istidatlısı (sonsuz potansiyel yeteneklisi) olan insanın kendisini eğitip terbiye edebilmesi, kişisel gelişimini sağlaması, maharet ve beceri ve pedagojik formasyon kazanabilmesi için öncelikle kendini keşfetmesi gerekir. Kendini tanımayan, yaratılış gayesini bilmeyen, kendisini yaratılışı istikametinde geliştiremeyen eşini, çoluk-çocuğunu nasıl tanıyacak, onlarla iletişimi nasıl kuracak, onlara nasıl yardımcı olacaktır?



Ruh/duygu ve psiko-biyo-fizyolojik yapıyı ve aralarındaki ilişkiyi keşfetmek bir san'attır. Dolayısıyla ruh ve bedenimizi keşfettiğimiz oranda aile fertleri ve diğer insanlarla sağlıklı iletişim kurabiliriz. O zaman da huzur, başarı ve mutluluğu yakalarız.
Ali FERŞADOĞLU
31.05.2009
Yeniasya
 

Huseyni

Müdavim
Evlenmeden önce kendimizi keşfetmeliyiz (2)

Kendimizle barışık olmak ve iç huzuru yakalamak için kendimizi keşfetmeliyiz. Zaten buna mecburuz. Hakkında kâfî derecede bilgi sahibi olmadığımız bir cihazı kullanabilir, istifade edebilir miyiz?
Doğumumuzdan ölümümüze dek ruhumuz/duygularımızla beraber dünya hayatını sürdüreceğimize göre, onu tanımak, keşfetmek zorunda değil miyiz? Mahiyetini bilmediğimiz bir şeyle bir arada yaşamak endişe verici, ürkütücü, korkutucu değil mi?



Ayrıca, eşimizle, çoluk-çocuğumuzla bir ömür süreceğiz. Kendimizi tanıyamazsak, onları, yakınlarımızı, akrabaları ve sair insanları nasıl tanır; nasıl kendimizi tanıtabilir ve nasıl diyalog ve iletişim kurabiliriz?



Ruh/duygularımızı keşfetmek kendimizi tanımak demektir. Kendimizi tanırsak geliştirir, olgunlaştırır ve terbiye ederiz. O takdirde kendimizle barışık oluruz. Kendisiyle barışık olan, aile fertleri ve diğer insanlarla da barış içinde yaşar.



Diğer taraftan ruhumuzu ve özellikle kalbimizi keşfedebilirsek, istidatlarımızı ve kabiliyetlerimizi geliştirir, duygularımıza hâkim olma mahareti kazanırız.



Doğru düşünme; doğru algı ve isabetli bilgiyle mümkün. Pozitif bakış, olumlu davranış ve istikamet keşifle kazanılır. Maddî-manevî gücümüzü keşfedersek, duygularımızı değiştirir, geliştirir ve kontrol edebiliriz. Mecralarını bulunca onları dengeli, ölçülü kullanmayı öğreniriz. O takdirde de hareket kabiliyetimiz artar. Dimağımızı keşfedersek, beynimizi değiştirir, hayal, vehim, hafıza, zekâ gibi aklî melekelerimizi geliştiririz.



Ruhî keşif; sıkıntı, karamsarlık, problem, hastalık ve felâketlere karşı olumlu yaklaşabilme, onlardan ders alabilmeyi sağlar. Derdi dermana, ümitsizliği ümide, günahı sevaba çevirebilme melekesi/becerisi kazandırır.



İnsanlığımızın ortaya çıkması ruhumuzun tekâmülüne bağlıdır. Olgunlaşıp mükemmelleşmek için de kendimizi keşfetmeliyiz. Mutasavvıfların “insan-ı kâmil” diye tabir ettiği seviyeyi, dolayısıyla mutluluğu, kâinatta cereyan eden hadiselerin gerçek yönünü, eşyanın mânevî sırlarını ve lâtifeleri keşfederiz.



Ruhî keşif ve tekâmül yolculuğu bize sayısız ihtiyaçlarımızı ve aczimizi fark ettirip, sonsuz kudret, zenginlik sahibine dayanmayı, O’na hakikî “kul/abd” olmayı öğretir. Bu da bize melekleri de aşan insanî bir kimlik kazandıracaktır.



Kendimizi keşfedersek, onu terbiye eder, tekâmül ettirerek manevî, ruhî, manyetik enerjimizi ve gücümüzü yükseltiriz. O takdirde de her musîbete, her olumsuz hadiseye karşı dayanır, direnç gösterebiliriz.
Kendimizi keşfedersek, içe bakış metoduyla çoluk-çocuğumuza yaklaşım tarzını öğrenir; onların eğitim ve terbiyelerinde zorlanmayız.



Kısaca, ruh/duygu ve biyo-psiko-fizyolojik yapımızı keşfetmek, hayatın gizemini çözmek ve anlamlandırmak demektir. Bu da huzur, bu da lezzet, bu da mutluluk demektir.


Ali FERŞADOĞLU
01.06.2009
Yeniasya
 

Huseyni

Müdavim
Evlenilecek kişilerde aranılacak temel kriterler
Evlilik ve aile müessesesi yalnızca kuvve-i şeheviyenin tatmini için tesis edilmemiş. Veya, sırf sevdiği için evlenilmez. Bunlar önemli sebeplerinden birisidir, ama, yalnızca bunlar değildir.

Cennete, Hz. Adem (as)-Hz. Havva (ra) ile tesis edilen aile yuvasının daha pek çok sebepleri, hikmetleri vardır. Evlenilecek adaylarda genellikle dört ana kriter aranır:

1-Güzelliği, yakışıklılığı,
2-Zenginliği, malı, mülkü,
3-Soyu-sopu,
4-Dindarlığı, ahlâkı.

Aile müessesesi hakkıda da tüm insanlığa rehber olarak gönderilen yüce Nebi (asm), bu maddelerden “dindarlığın” tercih edilmesi tavsiyesinde bulunur: “Dindarlığını, ahlâkını beğendiğiniz bir adam sizin âilenizden bir kıza tâlip olursa, onunla evlendirin. Şâyet bunu yapmazsanız yeryüzünde fitne ve bozgunluk olacaktır”1 şeklinde de ikaz eder.

Burada “dindarlık”tan maksat, yalnızca “başörtüsü örtmek” gibi şekilden, görüntüden veya sadece “dine meyyal bir çevreden” gelmekten ibaret değildir. Dindarlık, iman esaslarını kabul ile tahkikiye çevirmek; İslâm şartlarını yerine getirmek olduğu gibi; hayatının tüm safhalarını Kur’an ve Sünnet-i Seniyye’ye göre yaşamaktır.

-Karı-koca olarak eşlerin birine karşı olan vazifelerini yerine getirmek,
-Anne-baba, çocuk, eş, kardeş, insan, hatta hayvan ve eşya haklarına riayet etmek,
-Sosyal münasebetlerin nezaket ve nezahet içinde yürütülmesi,
-Alış-verişini dosdoğru yapmak, herkese imanın özelliği olan hürriyet çerçevesinde yaklaşmak,
-İnsanlığa faydalı olmak da dindarlığın gereğidir.

Kimi zaman, “Deliler gibi seviyorum, öyle ise evlenmeliyim!” diye tutturulur. Halbuki, deliler gibi değil, “akıllılar gibi sevmeli.” Yani, kimi, ne kadar, niçin ve kimin hesabına sevmemiz gerektiği de bu dindarlığın içindedir.

Sırf sevdiği için veya güzelliği için evlilik tercih edilmez, edilmemeli. Bu durumda duygu sapması yaşanır. Özellikle gençlik ve evlilik aşamasında. Zaten bir kişi veya nesne yalnızca güzelliği için sevilmez: Ya lezzetinden, ya menfaatinden, ya güzelliğinden veya mükemmelliğinden dolayı sevilir. Meselâ bir eserden istifade etme imkânı yoksa güzel de değilse, fakat mükemmel, kusursuz ise, yine de o eser bu sıfatından dolayı sevilir.

Diğer taraftan iman, İslâmiyet, cinsiyet ve insaniyet gibi nuranî, kuvvetli zincirler ve manevî kaleler de sevgi sebebidir.2 Öyle ise, evlenmek için adaylarda sırf güzellik veya zenginlik kriter olamaz, olmamalı. Ahlâkı, bilgisi, dürüstlüğü, anlayışı, feraseti, becerisi, akıllılığı zekâsı, vs. gibi özellikler nazara alınmalı. Ki, bunlar da dindarlığın unsurlarındandır.

Evlilik, imtihanı kazanmak, neslin devamını sağlamak, dinini yaşamak, huzurlu ve mutlu olmaktır. Kimi zaman yaşayarak, kimi zaman gözlemleyerek öğrendik ki, “güzellik ve yakışıklılık” bunları temin edemez. Zaten bunlar geçici şeylerdir. Meselenin bu boyutlarını çevrenize bakarak, akrabalarınızın aile hayatına inceleyerek anlayabiliriz:

Sırf güzelliği, malı ve soyu-sopu için evlenenlerin aile hayatı kısa zamanda alabora olmuştur. Ama, dindarlık ve ahlak üzerine (sadece görüntü değil) bina edilen bir aile müessesesi, diğerlerine nazaran gayet huzurlu ve mutlu bir şekilde devam ediyor.

Bir erkek, kendine denk (küfüv) ve Kur’an ile Sünnetin ortaya koyduğu kriterlere uygun bir eş bulana kadar, kendisini işine, hizmetine vermeli. Zaten, bir mevzua yoğunlaşmak, diğer meseleleri geri plana iter. Bu arada, kuvve-i şeheviyenin taşkınlıklarından korunmak için de Peygamberimizi (asm) dinlemeliyiz:

“Kimin maddî imkânı varsa hemen evlensin. Kim maddî imkân bulamazsa oruç tutsun. Çünkü oruç, onun için şehvet kırıcıdır.”3 Bir bayanın, yakışıklı, fakat, ahlâkî zaaflarla malül biriyle evlenip, hem dünya hayatını zehire çevirip, hem de sonsuz hayatını mahvetmektense; nafakasını kendisi temin edip mücerret kalmayı tercih edebilir. Aile müessesesinin zedelendiğini gözlemleyen Bediüzzaman Said Nursi, “Dindar kadın, İslâmî terbiyeden nasibini almayanla evlenmek yerine nafakasını kendisi temin etmelidir”4 tavsiyesinde bulunur.

Dipnotlar:
1-Tirmizî, Nikâh 3.;
2-Hutbe-i Şâmiye, s. 58.;
3-Kütüb-i Sitte, c.17, s. 187.;
4-Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyatı, Alman Baskı, s. 293.

Ali FERŞADOĞLU
02.06.2009
Yeniasya
 
Üst