Suâl: Avam-ı nastan, hakâik-i diniyeyi tabir eden ancak yüzde birdir
Cevap: Tabir etmemesi, bilmemesine delil olamaz Evet, çok defa lisan, insanın tasavvuratından incelerini tabirden aciz olduğu gibi, kalbindeki ve vicdanındaki inceler de akla görünmez Hatta belagat dahilerinden Sekkaki gibi bir zat, İmruu'l-Kays veya başka bir bedevînin ibraz ettiği belâgat incelerini kavramamıştır Maahaza, imanın var olup olmadığı sorguyla anlaşılır Meselâ ami bir adama, Saniin, cihat-ı sittesiyle kabza-i tasarrufunda bulunan âlemin herhangi bir cihetinde mekân ittihaz etmesinin mümkün olup olmadığı hakkında bir sorgu yapıldığı zaman, "Hiçbir cihette değildir, olamaz" dese kâfidir Çünkü, nef-yi cihetin, yani Saniin hiçbir cihette olamayacağı hakikatinin onun vicdanında sabit olduğuna delâlet eder
İman, Sa'd-ı Taftazanî'nin tefsirine göre; "Cenâb-ı Hakkın, istediği kulunun kalbine, cüz-ü ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur" denilmiştir Öyleyse, iman, Şems-i Ezeliden vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuâdır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır Ve bu sayede, bütün kâinatla bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur ve her şeyle kesb-i muarefe eder Ve insanın kalbinde öyle bir kuvve-i maneviye husule gelir ki, insan, o kuvvetle her musibete, her hadiseye karşı mukavemet edebilir Ve öyle bir vüs'at ve genişlik verir ki, insan o vüs'atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir
Ve keza, iman, Şems-i Ezeliden ihsan edilmiş bir nur olduğu gibi, saadet-i ebediyeden de bir parıltıdır Ve o parıltıyla, vicdanında bulunan bütün emel ve istidatlarının tohumları bir şecere-i tuba gibi neşvünemaya başlar, ebed memleketine doğru hareket eder, gider
"Ve namazı dos doğru kılarlar" (Bakara Sûresi: 3) Bu cümlenin evvelki cümleyle bağlılığı ve münasebeti gün gibi aşikârdır Lâkin bedenî ibadet ve taatlerden namazın tahsisi, namazın bütün hasenata fihrist ve örnek olduğuna işarettir Evet, nasıl ki Fatiha Kur'ân'a, insan kâinata fihristedir; namaz da hasenata fihristedir Çünkü namaz; savm, hac, zekât ve sair hakikatleri havi olduğu gibi, idrakli ve idraksiz mahlûkatın ihtiyarî ve fıtrî ibadetlerinin nümunelerine de şamildir Meselâ secdede, rükûda, kıyamda olan melâikenin ibadetlerini, hem taş, ağaç ve hayvanların o ibadetlere benzeyen durumlarını andıran bir ibadettir
İşaratül-İcaz | Hurûf-u Mukattat | 46
Cevap: Tabir etmemesi, bilmemesine delil olamaz Evet, çok defa lisan, insanın tasavvuratından incelerini tabirden aciz olduğu gibi, kalbindeki ve vicdanındaki inceler de akla görünmez Hatta belagat dahilerinden Sekkaki gibi bir zat, İmruu'l-Kays veya başka bir bedevînin ibraz ettiği belâgat incelerini kavramamıştır Maahaza, imanın var olup olmadığı sorguyla anlaşılır Meselâ ami bir adama, Saniin, cihat-ı sittesiyle kabza-i tasarrufunda bulunan âlemin herhangi bir cihetinde mekân ittihaz etmesinin mümkün olup olmadığı hakkında bir sorgu yapıldığı zaman, "Hiçbir cihette değildir, olamaz" dese kâfidir Çünkü, nef-yi cihetin, yani Saniin hiçbir cihette olamayacağı hakikatinin onun vicdanında sabit olduğuna delâlet eder
İman, Sa'd-ı Taftazanî'nin tefsirine göre; "Cenâb-ı Hakkın, istediği kulunun kalbine, cüz-ü ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur" denilmiştir Öyleyse, iman, Şems-i Ezeliden vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuâdır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır Ve bu sayede, bütün kâinatla bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur ve her şeyle kesb-i muarefe eder Ve insanın kalbinde öyle bir kuvve-i maneviye husule gelir ki, insan, o kuvvetle her musibete, her hadiseye karşı mukavemet edebilir Ve öyle bir vüs'at ve genişlik verir ki, insan o vüs'atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir
Ve keza, iman, Şems-i Ezeliden ihsan edilmiş bir nur olduğu gibi, saadet-i ebediyeden de bir parıltıdır Ve o parıltıyla, vicdanında bulunan bütün emel ve istidatlarının tohumları bir şecere-i tuba gibi neşvünemaya başlar, ebed memleketine doğru hareket eder, gider
"Ve namazı dos doğru kılarlar" (Bakara Sûresi: 3) Bu cümlenin evvelki cümleyle bağlılığı ve münasebeti gün gibi aşikârdır Lâkin bedenî ibadet ve taatlerden namazın tahsisi, namazın bütün hasenata fihrist ve örnek olduğuna işarettir Evet, nasıl ki Fatiha Kur'ân'a, insan kâinata fihristedir; namaz da hasenata fihristedir Çünkü namaz; savm, hac, zekât ve sair hakikatleri havi olduğu gibi, idrakli ve idraksiz mahlûkatın ihtiyarî ve fıtrî ibadetlerinin nümunelerine de şamildir Meselâ secdede, rükûda, kıyamda olan melâikenin ibadetlerini, hem taş, ağaç ve hayvanların o ibadetlere benzeyen durumlarını andıran bir ibadettir
İşaratül-İcaz | Hurûf-u Mukattat | 46