Teberrük kabul edenler ve etmeyenlerin delilleri

mucahid_tr

New member
TEBERRÜK

Bir kimseye olan muhabbetten dolayı, o kimseye göste­rilen ta’zim, ona ait olan eşyalara, onun yaşadığı yer­lere ve geçtiği yollara karşı gösterilen özel ihtimâm ve bu mekânları ziyaret etmek gibi eylemler, çoğalma, artma ve hayır anlamlarına gelen bereket kökünden türeyen, hayır ve bereket ummak anlamına gelen 'teberrük', keli­mesiyle ifâde edilmiştir.
Nebi' (sallallahu aleyhi ve sellem)ve O’na ait olan eşya­larla, onun ehl-i beytiyle, ya da Peygamber varisleri olan âlimler ve evliyalarla teber­rük etmenin mahiyeti, bazıinsan­lar tarafından doğru kavranamamıştır. İdrak etmek­ten aciz oldukları meseleleri nasıl değerlendireceklerini bilemedikleri için, klasik tutumlarını burada da sergileye­rek, 'teber­rük' fiilini câiz görenleri küfür ve sapıklıkla itham etmişlerdir.
Teberrük'ün cevaz ve meşruluğuna delalet eden delil­leri ortaya koy­madan önce, teberrük edilen eşya, mekân ya da bir şahsın, sadece Allah'a vasıl olmak için edinilen bir vesile­den ibaret olduğunun altını çizmeliyiz.
Bir şahısla yapılan teberrük, o kişinin Allah'a olan yakın­lık ve fazi­letine inanıldığı için yapılmaktadır. Teberrük eden kişi, kendisiyle te­berrük edilen zatın, sadece Allah'ın izniyle bir hayra sebep olabileceğni, bir kötülüğü de, ancak Onun izniyle defedebileceğini bilmektedir.

Kabul etmeyenlerin görüşleri:
Bazı kimseler yasak ve şirk olan teberrükü, Ashab-ı Ki­ram’ın Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in eserini taşıyan şeyler ile teberrük ettiklerine dair varid olmuş rivâyet­leri delil göstererek savunmak istemektedirler. Fa­kat biz şunları söylüyoruz: Ashab-ı Kiram’ın, Peygam­ber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in saçının, tükürüğünün ve onun bedeninden ayrılan şeylerin bereketini ummaları, Peygam­ber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ait özel bir durum­dur. Bunun delili de Ashab-ı Kiram’ın onun yaşadığı hüc­resi ve kabri ile vefatından sonra teberrük etmeye kalkış­ma­mış olmalarıdır. Ayrıca onlar Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in namaz kıldığı yahut oturduğu yerleri teberrük etmek gayesiyle de ziyarete gitmemişler­dir. Peygam­berimiz hakkında durum böyle iken; velilerin ma­kamlarının böyle ziyaretgâh haline getirilmemesinin yanlış olduğu açık seçik ortadadır.
Diğer taraftan Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Me­dine-i Münevvere’de her zaman namaz kıldığı yeri, iki şe­refli ayağıyla çiğniyor ve namaz kılıyordu. Onun namaz kıl­dığı ve bastığı bu yerlere el sürmek ve orayı öpmek, şeriatın tespit ettiği bir davranış değildir. Buna göre, on­dan başkasının namaz kıldığı ya da üzerinde uyuduğu söylenen başka yerlerin durumu ne olur, düşünülmelidir. Bu kabilden bir yeri öpmeye, ona el sürmeye Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şeriatında yer olmayışı, İslâm diniyle birlikte gelen en hususi hükümler arasındadır.
Kabul edenlerin görüşleri: [1]
Teberrük esasen, bereket istemek anlamındadır. Birşey vasıtasıyla bereket ve feyze nail olmayı ifâde eder.
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile sahâbe ara­sında birçok kereler bereketlenmelerin gerçekleştiği, hadis ve siyer kitaplarında çeşitli misaller verilerek anlatılmıştır.

Rasûlüllah (s.a.v.)’in bardağı ve namaz kıldığı yerle teberrük:
عن ابى بردة رضى الله عنه: قال: قدمت المدينة فلقينى عبد الله بن سلام فقال لى: انطلق الى المنزل فاسقيك فى قدح شرب فيه رسول الله صلى الله عليه وسلم وتصلى فى مسجد صلى فيه النبى صلى الله عليه وسلم فانطلقت معه فاسقانى سويقا واطعمنى تمرا وصليت فى مسجده.
Ebû Bürde (Radiyallahu Anh) şöyle anlatıyor: Bir kere Medine-i Münevvere’ye geldiğimde, Abdullah İbn Selâm (Radiyallahu Anh) beni karşılayarak bana: “(Haydi benimle beraber) Ev(im)e yürü de, seni Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in içtiği bardaktan içireyim, hem de Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kıldığı mescid (yer)de kılar­sın.” dedi.
Ben de onunla beraber gittiğimde bana sevîk (arpa ve buğday unundan yapılan çorba) içirdi, hurma yedirdi. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in mescidinde (na­maz kıldığı yerde) de namaz kıldım.[2]
Teberrükün bazı şekillerini kabul etmeyenler, ne diyor­lardı? Ashab-ı Kiram, Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in namaz kıldığı yahut bulunduğu yerlere teber­rük etmek gayesiyle ziyarete gitmemişlerdir, diyorlardı.

Efendimiz (s.a.v.)’in Namaz Kıldığı Yer ile Teber­rük:

عن محمود بن الربيع الانصارى رضى الله عنه: ان عتبان بن مالك وهو من اصحاب رسول الله صلى الله عليه وسلم ممن شهد بدرا من الانصار انه اتى رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال: يا رسول الله، قد انكرت بصرى، وانا اصلى لقومى، فاذا كانت الامطار، سال الوادى الذى بينى وبينهملم استطع ان آتى مسجدهم فاصلى بهم ووددت يا رسول الله انك تأتينى فتصلى فى بيتى، فاتخذه مصلى، قال: فقال له رسول الله صلى الله عليه وسلم: "سافعل ان شاء الله". قال عتبان: فغدا رسول الله صلى الله عليه وسلم وابو بكر حين ارتفع النهار، فاستأذن رسول الله صلى الله عليه وسلم فاذنت له، فلم يجلس حتى دخل البيت، ثم قال: "اين تحب ان اصلى من بيتك" قال: اشرت الى ناحية من البيت، فقام رسول الله صلى الله عليه وسلم فكبر، فقمنا فصففنا، فصلى ركعتين ثم سلم.
Mahmud İbnir-Rabî el Ensârî (Radiyallahu Anh) şöyle anlatıyor: “Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ashabın­dan, aynı zamanda Bedir’de bulunan ensardan olan Itbân İbn Mâlik (Radiyallahu Anh) bir kere Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e gelerek:
“-Ya Rasûlüllah! Gözümü beğenmiyorum (gözüm za­yıfladı veya kör oldu). Ben kavmime namaz kıldırmakta­yım, yağmurlar yağınca benimle onlar arasındaki vadi(de seller) akıyor, o zaman ben onların mescidine gidip kendile­rine namaz kıldırmaya imkân bulamıyorum.
-Ya Rasûlallah! İstedim ki sen bana gelesin, evimde namaz kılasın da ben o yeri namazgâh edineyim.” dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona: “İnşallah (dediğini) yaparım.” buyurdu.
Ertesi sabah Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Ebû Bekir (Radiyallahu Anh) ile beraber gün yükseldiği vakit bana geldiler. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (içeri girmek için) izin istedi, ben de izin verdim. Eve girdiğinde oturmadı sonra: “Evinin neresinde namaz kılmamı ister­sin?” buyurdu.
Ben evin bir tarafını ona gösterdim, Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namaza durmak üzere tekbir aldı, biz de durup saf olduk, iki rekât kıldırdıktan sonra selâm verdi. [3]
Hadis-i şerifin râvîsi Itban (Radiyallahu Anh) Hazrec’lidir. Sâlim oğullarına imâmlık ederdi, yaşlanmış olduğu halde Muaviye (Radiyallahu Anh)’ın günlerine kadar yaşamıştır. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hicretin başlangıcında, onu Ömer İbn Hattab (Radiyallahu Anh) ile kardeş yapmıştı.
İmâm Aynî, İmâm Kastalanî, İmâm Nevevî (rahimehullah) bu hadis-i şeriften bir çok hükümler çıkarmış­lardır.
1- Salihlerin eserleriyle teberrük.
2- Onların namaz kıldıkları yerlerde kılmak.
3- Onlardan bir şeyi bereketli kılmalarını istemek.


[1] Teberrük bölümü, Mahmut Ustaosmanoğlu Hoca Efendinin Ruhu’l Furkân, c. 7’den alıntı yapılmıştır. İstanbul, 1999.

[2] Buhârî, el-İ’tisam bi’l Kitâbi ve’s-Sünne: 16, no: 6910, 6/2673.

[3] Buhârî, Mesâcid: 14, No: 415, 1/164, Müslim, İman: 10, No: 33, 1/61, İbn Mace, Mesacid: 8, No: 754, Nesâî, İkamet: 46, No: 843, 2/440, Ebû Dâvûd et-Tıyâlesî, No: 1241, sh: 174. KAYNAK SELEFİLER VE TASAVVUFÇULARIN GÖRÜŞLERİ
 
Üst