STV'ye teşekkürler...“Ölümsüz Kahramanlar”

bardak

Well-known member
“Ölümsüz Kahramanlar”
Samanyolu Televizyonu’nda, “Ölümsüz Kahramanlar” isimli bir proğram var. Belki son zamanlardaki en iyi, akıllıca ve emek vererek hazırlanmış yapımlardan biri. Şimdiye kadar birileri, bu nâzik meseleyi hep magazinsel boyutta ele alıp dururdu. Ama bu proğram, bütün boyutlarıyla ve meselenin nezaketini de nazar-ı itibara alır tarzda hazırlanmış.
Proğramda yayınlanan şehitlerimizin aileleri hep inançlı, hep mâsum, hep mazlûm… bizim fedâkâr Anadolu insanımız işte. Toprağımız sözkonusuysa, evlâdını, canını, ciğerini ve her şeyini verecek kadar civanmert! İşte bu ruhtur bizi yüzlerce yıldır ayakta tutan; işte bu mânâdır bizi “biz” yapan; bu değerdir bizi, târih sahnesinde parlayan bir yıldız hâline getiren…
Dizide, hem şehitlerimizin aileleri gösteriliyor, hem de şehâdet anları ve diğer bir kısım ilgili yönleri canlandırılıyor. Görüyoruz ki, yiğitlerimiz, şehâdete seve seve gitmiş. Vatan sevgileri, şehitlik inançları, âhiret itikatları sapasağlam. Ecdâdlarına lâyık olabilme yolundaki bu güzel insanlar, gülerek ölüme gitmişler. …ve yine şehitlere lâyık metânetli analar, yıkılmamış, dimdik ayakta babalar, gözü ve özü yaşlı âileler ve daha nice ölümsüz hikâyeler…
Bu hikâyeler, uyduruk değil, gerçekten yaşanmış olaylar. Hem de çok değil, daha beş-on sene önce… Kimi operasyonlarda, Çanakkale’de şehit olan ecdâdımızdan ölümsüz birisi tebellür ediyor askerlerimizin gözüne; yol gösteriyor, teselli ediyor. Günümüz yiğitleriyle, tarihimizin şeref levhaları aynı karede buluşuyor. Ne kadar anlamlı, ne kadar hazin, ne kadar dokunaklı bir tablo… İlginçtir şehitlerimizin çoğu, şehâdet şerbetini içeceğine, ya rüyalarda sırlı bir olayla müşâhede etmiş, ya da bir şekilde ötelerden anlamlı bir sinyal almış… Mektuplardan, rüyâlardan veya ana-babalarına telefonlarda söylediklerinden bu gerçek, rahatlıkla anlaşılıyor.
Dile kolay, yirmi yıldır elinizde büyüttüğünüz civanınızı, âhirette buluşmak üzere, en önemli değerlerimiz adına fedâ ediyorsunuz. İşte bu yiğitler, bu zoru başarıyorlar. Bu civanların yerini doldurmak mümkün mü! Düşünsenize, ailesinin biricik evlâdı bu… Evet, meselâ bu akşam, kızımla-oğlumla yüreğim sızlayarak seyrettiğim bölümde, şehit olan askerimiz, ailenin “tek” evlâdıydı. Yürek dayanır mı! Âhiret inancı olmazsa, hangi dünyevî-maddî bir değer bu yiğitlerin yerini doldurabilir! Çoğu aile, onların âhirette şefâatini umut ederek teselli buluyorlar, ki çok haklılar. Hem onur duyuyorlar, hem de gözyaşı döküyorlar. Rivâyetlerde, şehitlerin şefâatinden bahsedilir.
Ancak ne var ki, bir yandan çok üzgünüz, çok buruğuz. Çünkü ne idüğü belürsüz bir terör belâsı çıktı son yirmi küsur yılda. Aslında on yıllardır bu vatanın evlâtları bir şekilde kırılmış, harcanmış, hırpalanmış. Hatırlayalım yetmişli yılları, sağ-sol kavgalarını. Gerçi biz o günleri göremedik ama, son zamanlarda dizi filimlere bile yansıyan tablolardan anlaşılıyor ki, boşuboşuna harcanmış bu vatanın evlâtları. …ve seksenli yıllarda, işte şu, adını anmaktan nefret ettiğimiz, “eti yasaklanmış mahlûk”tan yüz bin kat daha iğrenç, mâlum terör belâsı çıktı!
Şehitlik meselesine kimse birşey diyemez, o ayrı konu. Bu vatanın evlâtları buna alışıklar zaten. Ancak şu “meret mesele”nin hakkından otuz yıldır gelinemez miydi, diye de sormadan edemiyor insan! Bu kadar imkân elde varken, nasıl oluyor da bu mesele çözülemiyor, anlamak imkânsız! Allah aşkına, bir uzmanlar heyeti kurup, çözüm adına onların birebir fikirlerinden istifade etseydik, tespitlerini uygulasaydık, zannediyorum 2008’li yıllarda böyle bir belâyla hâlâ uğraşmazdık. Herkes biliyor ki, ülkenin belli bir yanı, o ya da bu sebeplerden ötürü geri bırakılmış. Eğitim imkânları yok. Şimdiye kadar bazıları, “eğitim!” adı altında birtakım çalışmalar yapmış oralarda, ama, hâince planlarını gerçekleştirme adına bunları kullanmışlar.
Evet oralarda, imkânlar gerçekten kısıtlı. Coğrayfa hakîkaten zor ve sarp. Kullanılmaya müsâit malzeme buradan çıkıyor. Devlet bir yandan elbette gücü kullanacak; ama bununla beraber, çoktan kalıcı çözümlere el atılmalıydı. Otuz yıldır çözülemeyen meselenin hesabını, sadece günümüz idarecilerinden sormak insafsızlık. Aklı başında insanlar el atsalar, inşallah daha az imkânlarla ve daha kısa zamanda sıkıntı azalır. Evet, problem işte burada. Yani çözüm için iyi niyet meselesinde. Bunda bazı sıkıntılar var. Neyse, gelelim biz bu harika proğrama.
Bu vb. hayâtî proğramlardan dolayı STV’yi tebrik etmek lâzım. Ancak, hüzünlenmeden, gözyaşı dökmeden, yüreğiniz burkulmadan bu proğramı izlemek imkânsız. Manzara o kadar acı, o kadar hüzün verici, o kadar dehşete düşürücü ki, bazen izlemeye yürek dayanamıyor! Bizim derdimiz bu, memleketemizin kanayan yarası, bitip tükenmeyen ızdırap. O gencecik civanlar, yiğitler, vatanına ölümüne bağlı serdarlar… Türkiye’mizin selâmeti adına, bizim rahatımız adına, kendilerini fedâ ediyorlar. Elbirliğiyle bu belânın hakkından âcilen gelmemiz lâzım. Bu musîbeti sadece, bunca yıldır çözemeyenlere bırakmamalı. Devletin sermayesini, boşuboşuna tüketmemeli! Birileri onca yıldır olup bitenleri görüyor ve hâlâ da çözemiyor. Ama konuşmaya sıra gelince, çatır çatır konuşuyoruz! İnsan utanır, sıkılır, üzülür biraz ya… Bırakın Allah aşkına! Böyle bir belâ var mı, var… peki bu problemi çözme adına sancı, ızdırap, hüzün nerede! Mesele ızdırapta düğümleniyor, ızdırapta.
Bu vatanı gerçekten seven hizmet insanları, çoktan çözüme el attılar Allah’ın izniyle. Öncelikle insanların ellerinden tutacak, bu pis bataklığı kurutacağız. Eğitimle, bizi binlerce yıldır birbirimize bağlayan ebedî değerleri güçlendirerek bu meseleyi çözeceğiz. Herkes biliyor ki, bu hâinlerin yularları başka mel’ûn ellerde. “Şunu ısır” diyorlar, ısırtıyorlar; “bunu ısır” diyorlar ısırtıyorlar! Yine herkes biliyor ki birileri bundan korkunç rantlar elde ediyor. Kimileri bu belânın bitmesini hiç istemiyor. Bazıları da bu mel’ûnları bir kart ve koz olarak ellerinde tutuyor. Gövdenin içindeki kurtlar ve dıştaki bazı uğursuz eller, ülkenin sağ duyusunun hızını kesmek, enerjisini boşa akıtmak için bu oyunu çok profesyonelce oynuyorlar. …ve ne yazık ki mesele bu kadar basit de değil.
Samanyolu’na, böyle güzel yapımlarından dolayı teşekkür ederken, bu ölümsüz kahramanları bir kere rahmetle anıyor ve Yüce Yaratıcı’dan onların şefâatlerini talep ediyorum.
 
Üst