pek çok emareler ve işaretler ve beşaretler var

Ahmet.1

Well-known member
Kastamonu Lahikası

Aziz Üstadım Hazretleri!
Dün akşam namazını kılarken ikinci rek'atta, Fatiha-i Şerife'den sonra
شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ وَالْمَلٰئِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ قَٓائِمًا بِالْقِسْطِ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يم
"Allah, melekler ve adâlette sebat eden ilim adamları şâhitlik etmiştir ki, Ondan başka ilâh yoktur. (Evet) kudreti herşeye galip Âziz, her işi hikmetle yapan Hakîm olan Allah'tan başka ilâh yoktur." Âl-i İmrân Sûresi, 3:18.)
âyetini okurken, hiç düşünmediğim, akıl ve kalbimde bir şey, taharriye bir sebeb yokken, birdenbire ruhun penceresine şu azîm âyet-i kerimenin Risale-i Nur'a, müellifine bir münasebet-i maneviye ile işareti gösterildi. Namazdan sonra düşündüm. Hakikaten kuvvetli bir münasebet-i maneviyesi var. Şöyle ki:

Bu kâinatta, vahdaniyet-i İlahiyeyi cinn ve ins ve ruhaniyata karşı kat'î bir surette gösterip isbat eden birinci, Kur'an-ı Azîmüşşan olduğu gibi; bu asırda ikinci, üçüncü derecede kemal-i adaletle ve sadık ve musaddak hüccetlerle vahdaniyeti vâzıh ve bahir bir surette, kâinat safahatında ins ü cinnin enzarına arzedip isbat eden Risale-i Nur; bütün tabakat-ı beşere hem medrese, hem mekteb, hem kışla, hem hakîm, hem hâkim olarak, en âmî avamdan en ehass-ı havassa kadar ders verip, talim ve terbiye etmesi bizce meşhud olmasıyla, bu âyet-i kerimenin bir mevzuu, bir mâsadakı da Risale-i Nur olmasına şübhesiz bir kanaat veriliyor.

İkinci kelime-i tevhidden sonra "El-Aziz-ül Hakîm" isimleriyle Cenab-ı Hak (Celle Celalühü) zâtını tavsif buyurup, ikinci derecede aynı isimlerin mazharı olan Risalet-ün Nur şahs-ı manevîsine işaret etmesi Kur'an-ı Azîmüşşan'ın şe'nine yakışır bir keyfiyettir. Çünki belki bütün dünyaya muhalif olarak fakr-ı haliyle beraber izzet-i ilmiyeyi muhafaza için ölümden beter musibetlere karşı göğüs geren, tahammül eden Risale-i Nur tercümanı olduğu gibi; zeminde ve semavatta hikmetle tasarrufatın muammasını açan yine Risale-i Nur olduğu sadık ve musaddaktır. Bu kuvvetli münasebet-i maneviyeyi teyid eden bir emaresi de şudur ki: ﺍُﻭﻟُﻮﺍ ﺍﻟْﻌِﻠْﻢِ İlim sahipleri) makam-ı cifrîsi ikiyüz ondört (214) olup, Risale-i Nur'un bir ismi olan "Bedîüzzaman"ın (şeddeli "ze", lâm-ı aslî sayılır) makamı olan ikiyüz ondörde tam tamına tevafuku ve müellifinin hakikî ve daimî ismi olan Molla Said'in makamı olan ikiyüz onbeşe bir tek farkla tevafuku, elbette bu kelime-i kudsiyenin her asra baktığı gibi, bu asra da medar-ı nazar bir ferdi Resail-in Nur olduğuna bir emare olduğu gibi;
ﻭَ ﺍُﻭﻟُﻮﺍ ﺍﻟْﻌِﻠْﻢِ ﻗَٓﺎﺋِﻤًﺎ ﺑِﺎﻟْﻘِﺴْﻂِ "Adalette sebat eden ilim sahipleri") (okunmayan ikinci vav ve hemze sayılmaz) makamı olan altıyüzbir (601) adediyle, Risale-i Nur'un beşyüz doksandokuz (599) makamına ve Resail-in Nur makamına yalnız iki farkla, iki ismine tevafuku dahi bir emare olduğu ve شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ وَالْمَلٰئِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ "Allah, melekler ve adâlette sebat eden ilim adamları şâhitlik etmiştir ki, Ondan başka ilâh yoktur.") cümle-i tevhidiye-i kudsiyesinin makam-ı cifrîsi ve ebcedîsi olan bin üçyüz altmış (1360) adediyle
{(Haşiye):
Okunmayan iki hemze sayılmaz.}

tam tamına bu acib isyan, tuğyan ve temerrüd asrının ve garib küfran ve galeyan ve ilhad zamanının bu senesine ve bulunduğumuz bu tarihe tevafuku ve tetabuku elbette kuvvetli bir emaredir ki; bu pek büyük ve geniş ve âmm olan tevhid ve şehadetin medar-ı nazar ehemmiyetli efradı ve mâsadakları, her zamandan ziyade bu şehadete muhtaç bu asrın bu vaktinde bulunacaktır. Ve şimdilik o şehadeti tesirli bir surette isbat eden Resail-in Nur o efraddan birisi ve hususî medar-ı nazar olduğuna pek çok emareler ve işaretler ve beşaretler vardır.

Risale-i Nur şakirdlerinden Hâfız Ali (R.A)
 

Ahmet.1

Well-known member
Kastamonu Lahikası

Aziz Üstadım Hazretleri!
Dün akşam namazını kılarken ikinci rek'atta, Fatiha-i Şerife'den sonra
شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ وَالْمَلٰئِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ قَٓائِمًا بِالْقِسْطِ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يم
"Allah, melekler ve adâlette sebat eden ilim adamları şâhitlik etmiştir ki, Ondan başka ilâh yoktur. (Evet) kudreti herşeye galip Âziz, her işi hikmetle yapan Hakîm olan Allah'tan başka ilâh yoktur." Âl-i İmrân Sûresi, 3:18.)
âyetini okurken, hiç düşünmediğim, akıl ve kalbimde bir şey, taharriye bir sebeb yokken, birdenbire ruhun penceresine şu azîm âyet-i kerimenin Risale-i Nur'a, müellifine bir münasebet-i maneviye ile işareti gösterildi. Namazdan sonra düşündüm. Hakikaten kuvvetli bir münasebet-i maneviyesi var. Şöyle ki:

Bu kâinatta, vahdaniyet-i İlahiyeyi cinn ve ins ve ruhaniyata karşı kat'î bir surette gösterip isbat eden birinci, Kur'an-ı Azîmüşşan olduğu gibi; bu asırda ikinci, üçüncü derecede kemal-i adaletle ve sadık ve musaddak hüccetlerle vahdaniyeti vâzıh ve bahir bir surette, kâinat safahatında ins ü cinnin enzarına arzedip isbat eden Risale-i Nur; bütün tabakat-ı beşere hem medrese, hem mekteb, hem kışla, hem hakîm, hem hâkim olarak, en âmî avamdan en ehass-ı havassa kadar ders verip, talim ve terbiye etmesi bizce meşhud olmasıyla, bu âyet-i kerimenin bir mevzuu, bir mâsadakı da Risale-i Nur olmasına şübhesiz bir kanaat veriliyor.

İkinci kelime-i tevhidden sonra "El-Aziz-ül Hakîm" isimleriyle Cenab-ı Hak (Celle Celalühü) zâtını tavsif buyurup, ikinci derecede aynı isimlerin mazharı olan Risalet-ün Nur şahs-ı manevîsine işaret etmesi Kur'an-ı Azîmüşşan'ın şe'nine yakışır bir keyfiyettir. Çünki belki bütün dünyaya muhalif olarak fakr-ı haliyle beraber izzet-i ilmiyeyi muhafaza için ölümden beter musibetlere karşı göğüs geren, tahammül eden Risale-i Nur tercümanı olduğu gibi; zeminde ve semavatta hikmetle tasarrufatın muammasını açan yine Risale-i Nur olduğu sadık ve musaddaktır. Bu kuvvetli münasebet-i maneviyeyi teyid eden bir emaresi de şudur ki: ﺍُﻭﻟُﻮﺍ ﺍﻟْﻌِﻠْﻢِ İlim sahipleri) makam-ı cifrîsi ikiyüz ondört (214) olup, Risale-i Nur'un bir ismi olan "Bedîüzzaman"ın (şeddeli "ze", lâm-ı aslî sayılır) makamı olan ikiyüz ondörde tam tamına tevafuku ve müellifinin hakikî ve daimî ismi olan Molla Said'in makamı olan ikiyüz onbeşe bir tek farkla tevafuku, elbette bu kelime-i kudsiyenin her asra baktığı gibi, bu asra da medar-ı nazar bir ferdi Resail-in Nur olduğuna bir emare olduğu gibi;
ﻭَ ﺍُﻭﻟُﻮﺍ ﺍﻟْﻌِﻠْﻢِ ﻗَٓﺎﺋِﻤًﺎ ﺑِﺎﻟْﻘِﺴْﻂِ "Adalette sebat eden ilim sahipleri") (okunmayan ikinci vav ve hemze sayılmaz) makamı olan altıyüzbir (601) adediyle, Risale-i Nur'un beşyüz doksandokuz (599) makamına ve Resail-in Nur makamına yalnız iki farkla, iki ismine tevafuku dahi bir emare olduğu ve شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ وَالْمَلٰئِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ "Allah, melekler ve adâlette sebat eden ilim adamları şâhitlik etmiştir ki, Ondan başka ilâh yoktur.") cümle-i tevhidiye-i kudsiyesinin makam-ı cifrîsi ve ebcedîsi olan bin üçyüz altmış (1360) adediyle
{(Haşiye):
Okunmayan iki hemze sayılmaz.}

tam tamına bu acib isyan, tuğyan ve temerrüd asrının ve garib küfran ve galeyan ve ilhad zamanının bu senesine ve bulunduğumuz bu tarihe tevafuku ve tetabuku elbette kuvvetli bir emaredir ki; bu pek büyük ve geniş ve âmm olan tevhid ve şehadetin medar-ı nazar ehemmiyetli efradı ve mâsadakları, her zamandan ziyade bu şehadete muhtaç bu asrın bu vaktinde bulunacaktır. Ve şimdilik o şehadeti tesirli bir surette isbat eden Resail-in Nur o efraddan birisi ve hususî medar-ı nazar olduğuna pek çok emareler ve işaretler ve beşaretler vardır.

Risale-i Nur şakirdlerinden Hâfız Ali (R.A)

Taharri: Arama, araştırma, inceleme.
Azîm: Büyük, yüce.
Âyet-i kerime: Hürmete lâyık şerefli âyet.
Müellif: Telif eden, kitap yazan, yazar.
Münasebet-i maneviye: Manevî münasebet.
Vahdaniyet-i ilahiye: Allah'ın(cc) birliği.
Ruhaniyat: Ruh cinsinden varlıklar.
Kat'î: Kesin.
Kemal-i adalet: Adaletin mükemmelliği.
Musaddak: Doğrulanmış, doğruluğu kabul edilmiş.
Vâzıh: Açık, apaçık.
Safahat: Safhalar, devreler, dönemler, aşamalar.
İns ü cinn: Cin ve insan.
Enzar: Bakışlar, görüşler.
Tabakat-ı beşer: İnsan tabakaları (sınıfları).
Ami: Havassa âit olmayan. Câhil.
Ehass-ı havass: Seçkin ve üstün olanların en yüksek ve değerlileri. *Hususilerin en hususisi.
Meşhud: Görünen, görülen.
Mâsadak: Doğrulayıcı örnek.
El-Aziz-ül Hakîm: Azîz ve Hakîm olan Allah(cc).
Tavsif: Vasıflandırma, özelliklerini belirtme.
Şe'n: İş. *Hal, tavır. *Hadise, olay.
Keyfiyet: Özellik, nitelik, kıymet.
Muhalif: Zıt, karşı, aykırı, ters, uymayan.
Fakr-ı hal: Fakirlik hali, yoksulluk durumu.
İzzet-i ilmiye: İlme ait izzet, ilmin değeri ve şerefi.
Semavat: Gökler.
Hikmet: Gözetilen fayda ve gaye.
Teyid: Kuvvetlendirme, destekleme, sağlamlaştırma.
Emare: Belirti, ipucu.
Makam-ı cifrî: Cifir hesabına göre olan rakam olarak değeri.
Kelime-i kudsiye: Kutsal ve mübarek söz.
Medar-ı nazar: Göz önünde bulundurma sebebi, bakıp değer vermeye sebep.
Risale-i Nur: Nur Risalesi, Bediüzzaman Said Nursi'nin eserlerinin adı.
Tevafuk: Uyma, uygun gelme, uygunluk, rastlamak, münasebet, birbirine denk gelme.
Tuğyan: Azma, azgınlık. *Zulüm, haksızlık ve küfürde ileri gitme.
Temerrüd: İnat, direnme, inat etme.
Küfran: İyilik bilmeme, görülen iyiliği unutma, nankörlük.
Galeyan: Coşma, taşma, kaynama.
İlhad: Dinsizlik, imansızlık.
Tetabuk: Birbirine uygun olma, uygun gelme, uyma. *Bir şeye uygun düşme.
Âmm: Umumi, genel.
Şehadet: Şahitlik, tanıklık. *Şehitlik.
Efrad: Fertler, kişiler, erler.
Beşaret: Müjde, sevindirici haber, hayırlı haber.
 

Ahmet.1

Well-known member
Risale-i Nur'un tarz-ı beyanını gören, lâkayd kalamaz. Başka eserler gibi yalnız aklı ve kalbi değil, belki nefsi de ve hissiyatı da müsahhar eder. Şuâlar
 
Üst