Efendimiz

kayýp_gül

Well-known member
Efendimiz

Bizim payımıza da yaman bir ayrılık düştü... Sensiz geçen tüm zamanların adı "senetü l -hüzün"... Bir gün, arkadaşlarının arasında, uzaklara bakıp "Kardeşlerime selam olsun!" demeseydin, sensiz geçen uzun gurbet asırlarına katlanmak mümkün olur muydu?

Hâlâ o haberi, Safa Tepesi ne çıkıp kavmine müjdelediğin o "bir kelime"lik kurtuluş müjdesini, içimizde taşıyabilir miydik?

Bir gün Safa Tepesi ne çıktın ve dedin: "Ey Kureyş topluluğu, buraya geliniz, toplanınız, size mühim haberim var." Hayatının bütün anlamı bu haberdeydi; haberse tek kelime... "Onu söyleyin ve kurtulun." Evrenin duyduğu ve duyacağı en kısa, en yalın, en müjdeli haberdi bu. Kurtuluş kelimesi...İçinde, çiçeklenmeyi bekleyen bir hayat nizamı taşıyordu. Tek bir kelime; fakat geçmişi silen ve her şeyi yeniden başlatan... Onu söyleyen, hayata yeniden doğuyordu. Senin adınla tamamlanan ve senin ömrünün de özeti, anlamı olan müjdeli kelime...

Yazık ki Efendimiz, biz o bir tek kelimeyi senin söylediğin yalınlıkta, senin haber verdiğin sıcaklıkta ve tazelikte kendi kavmimize duyuramadık... Kurtuluşun; saadetin, barışın, sevginin, merhametin ve adaletin o bir kelimede saklı bulunduğunu dosdoğru anlatamadık.

Efendimiz, zaman geçiyor, asırlar birbirini takip ediyor ve insanın mayası değişmiyor. O gün senin kavmin hangi sapmalarla yüz yüze idiyse bugün de aynıları bizi çevreliyor. Aynı hastalıklar, aynı isyanlar, aynı zulümler... Sen ve arkadaşların nasıl horlandıysanız o gün, bugün senin kardeşlerin de aynı biçimde horlanıyor, aynı zulümlere uğruyor. O gün neye susamışsa insanlar, bugün de aynı susuzlukla, aynı arayışlarla dolanıp duruyor. Senin zamanında ve senin ellerinden ölümsüzlük suyunu içenler nasıl dirilip yeni baştan bir hayata başlıyorduysa şimdi de haber verdiğin "kelime"yi bulanlar, aynı heyecanla diriliyor, hayata yeniden merhaba diyor. Ve yine senin adının anıldığı her yerde atalet bitiyor, anlamsızlık son buluyor...Senin adınla hanelere güneş doğuyor. Barış,merhamet ve umut geliyor adının anıldığı her yere.

Zaman ihtiyarladıkça getirdiğin haber gençleşiyor, Efendimiz... O bir tek kelime, senin adınla bütünlenen kelime, tadından bir şey kaybetmiyor. Ne var ki senin "kardeşlerin", bizler adına yaraşır biçimde taşıyamıyoruz emaneti. Senin kardeşin olma şerefinin hakkını veremiyoruz. Kardeşlerin yollarda takılıp kalıyor Efendimiz... Nefislerinin kulu olmaktan yorgun düşüyor. O senin haber verdiğin "büyük cihadı" her defasında kaybediyor ve bozguna uğramış bir ordu gibi darmadağınık geri dönüyoruz. Tıpkı senin arkadaşlarının sana yakındıkları gibi bir an dünyayı silip atıyoruz aramızdan, getirdiğin "haber"e tutunup yürüyoruz, sonra bakıyoruz yine körkütük dünya olmuşuz. Hayatımızın şirazesi düzgün gitmiyor Efendimiz... Adım başı yalpalıyor, adım başı savruluyor, sürçüyor, yanılıyor ve aldanıyoruz. Senin arkadaşların ki yaralanıyor, imanlarından kuşkulanıyor ve sana koşuyorlardı... Tedavi olmaya, yeniden doğmaya, hayat bulmaya koşuyorlardı. Biz yaralandıkça kime koşalım Efendimiz? Günahlara bulandıkça, nefesimiz daraldıkça, hayat omzumuzda çekilmez bir yük oldukça kime koşalım? Biz, kendi ıssızlığımızla baş başa kalıyoruz Efendimiz...Yaralarımız kabuk bağlamıyor, kalbimizin karaları dağılmıyor ve çoğu zaman, günahlarımıza ağlamayı bile unutuyoruz.

Şimdi, senin çağından çok uzaklarda yalnız ve yalnız senin o "kardeşlerim" müjdene tutunarak olup bitene katlanmaya, ondan güç alarak yollarda yürümeye çabalıyoruz. O da olmasaydı, bize bu lütfun erişmeseydi nasıl yaşardık bu ıssızlıkta? O haberi kuşanıp yürümek için nereden güç bulurduk?

Kainata armağan olarak gönderilişinin yıldönümünde sana bir kere daha medyuniyetimizi ilan ediyoruz Efendimiz... Sen, kainat kitabının müfessiri, yeryüzünün ebedi barış elçisisin. Hayatın anlamını sen öğrettin. Ahlakın kemalini sen gösterdin. Kulluğun ufkunu sen tuttun. Seninle yaşanır bir âlem oldu dünya. Sen, öyle bir "haber" getirdin ki haber in kendisi oldun...

Doğumun kutlu olsun Efendimiz!... On beş asır önce dünyaya doğduğun gibi kalplerimize doğ şimdi... O gelişinle nasıl yeşerttiysen dünyayı, nasıl bereketlendirdiysen, sönmeyen ateşleri söndürüp sarayları yıktıysan şimdi yine doğ kalplerimize!.. Bu müthiş yalnızlıkta bunalan kardeşlerini dirilt, zulüm ocaklarını söndür ve yeşert tüm coğrafyaları. Işıklarını içimize sal Efendimiz... Umut dağıt ümmetinin yüreklerine ve sensizliğimizi bitir..

Bize; tüm günahkarlığımıza, getirdiğin "haber"i taşımaktaki beceriksizliğimize rağmen yine de "Kardeşlerim" diye hitap ediyor musun Efendimiz?

Ali Çolak
 
Üst