Efendimiz'i Rüyada Görmek...

bardak

Well-known member
Efendimiz'i Rüyada Görmek...



Bir tekstil firması sahibi olan Ahmet Bey, elinden geldiğince ibadetlerini yerine getirmeye çalışan samimi bir mümindi. Hatta o, farzlarla yetinmeyip nafile ibadetlerini de yapmaya çalışıyordu. Bir gece yatsı namazını kılıp uykuya dalan Ahmet Bey, gece vakti büyük bir heyecanla uyanmıştı. Rüyasında Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i görmüştü. Ancak Allah Rasulü'nün mübarek çehresinde sakalları yoktu.

Bu çok garibine gitmişti. Ahmet Bey, her cuma günü yatsı namazından sonra halktan gelen sorulara cevaplar veren bir hocadan, Peygamber Efendimiz'in "Beni rüyasında gören doğru görmüş olur. Zira şeytan benim suretime giremez." hadisinin olduğunu öğrenmişti. İçinden şöyle düşündü:

- Demek ki gördüğüm zat, Peygamber Efendimiz'di. Acaba neden sakalsızdı? En iyisi ben bunu o hocaya bir sorayım.

Cuma günü gelmiş, yatsı namazı kılınmış ve ardından soru-cevap faslı başlamıştı. Ahmet Bey de sorusunu bir kağıda yazıp hocaya iletmişti. Sıra onun sorduğu soruya gelmişti. Hoca soruyu okumuş ve cevaplamaya başlamıştı:

- Allah Rasulü bir hadislerinde "Beni rüyasında gören doğru görmüş olur. Zira şeytan benim suretime giremez." buyurmaktadır. Bu hadisten hareketle, ister sakallı ister sakalsız olsun bir kimsenin kalbine rüyasında gördüğü kişi hakkında "bu zat, Peygamberimiz'dir?" şeklinde bir his doğmuşsa o zat, Peygamberimiz'dir. Efendimiz'i görmek ne şekil ve surette olursa olsun, bir müjdenin ifadesidir. Efendimiz'in teninin pembeye çalan beyaz rengi, alnının genişliği, kaşlarının arasının açık, boynunun uzun, başının büyük, göğüslerinin geniş, saçları ne dümdüz ne de kıvırcık, sakalının sıkça, gözlerinin siyah, kirpikleri ise siyah ve uzunca olması mahiyetiyle rüyasında gören kimseye bin beşaret olsun. Allah Rasulü�nün rüyada değişik şekillerde görülmesi ise bir kısım manaları ifade buyurur. Sözün burasında Ahmet Bey, dikkatini daha da artırmıştı. Çünkü buraya kadar anlatılanlar bir giriş mahiyetindeydi. Bundan sonrası ise sorunun cevabı olacaktı:


Böyle birisi kendisine çekidüzen vermeli

Efendimiz'in kendisine mütenasip ruhunun güzelliğinin dışta aynası olan bu umumi güzellikten bazıları gitmiş olarak görünürse, bu durum, o insanın ruh aynasında bu işi tamamıyla aksettirmeye mani bir kısım isin ve pasın bulunduğuna dalalet eder. Yani bir kimse Allah Rasulü'nü sakalsız görüyorsa Efendimiz'in sakalını göreceği yerde ruh aynasında bir eksik ve gedik var demektir ki, bu eksik oranın görülmesine mani olur. Öyleyse böyle bir insan, kendisine çekidüzen vermelidir. Bu, meselenin bir yönüdür.

Bu cevap karşısında Ahmet Bey, şoke olmuş ve içinden "kulluk performansımı gözden geçirmeliyim" demişti. Hocaefendi, sözlerine devam ediyordu:


Efendimiz'in hüznünün rüya âlemine yansıması


Meselenin diğer yönüne gelince, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bazen sevdiği kimselerin rüyasına girer ve herhangi bir hadiseye karşı iç alemindeki durum itibarıyla o kişiye görünür. Mesela mühim işleri omzunda taşıyan bir zata Efendimiz, gözleri yaşlı ve sakalını tıraş etmiş olarak mahzun bir çehre ile zuhur edebilir. Bunun manası -Allahu alem- şudur: O zatın başına gelecek bir hadiseden ötürü, İslam'a ve Müslümanlara dokunan bir şey bulunduğundan Efendimiz kendi hakiki şeklinin dışında görülmüş ve bir bakıma o işi üzüntüyle karşıladığını ifade buyurmuştur. Binaenaleyh Efendimiz'in gerçek şekliyle görülmemesi sadece vicdanın ve gönlün paslı olmasından değildir. Bazen o zatın/zatların veya onların temsil ettiği milletlerin başına gelecek bir kısım meselelerden ötürü Efendimiz o şekilde temessül edebilir. Aldığı bu cevaplar Ahmet Bey'i tatmin etmişti. Ama hocanın sözleri henüz bitmemişti.



Efendimiz'i rüyasında gören kişiye bir sır verilmiştir

Netice itibarıyla Efendimiz'i hangi şekilde olursa olsun gören kişi ümitsizliğe düşmesin, mahzun ve mükedder olmasın ki gördüğü şahıs, Efendimiz'in kendisidir. Şunu da ifade edip bu faslı da noktalayalım: Allah Rasulü'nü rüyasında gören bir kimseye bir sır verilmiş demektir. Rüyayı gören kimse bu sırrını açığa vurmamalıdır. Ancak insanların metafizik gerilimlerini takviyeye sebep olabilecek bir durum varsa bu sırrın böylesi insanlarla paylaşılmasında bir mahzur yoktur. Böyle bir durum yoksa bu tür rüyalar bir sır gibi saklanmalı. Zira bu durum, Fahr-i Kâinat Efendimiz ile rüyayı gören zat arasında bir sır olarak kaldığı müddetçe, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in sırrına karşı bir saygı ifade edilmiş demektir.

Ali DEMİREL

 
Üst