Kiyamin sirri

Livza

Well-known member
Kıyamın açık mânası, bir şahsın, Allah Teâlâ‘nın huzurunda ayak üzere durup köle gibi başım önüne eğmektir. Onun sırrı ve gerçeği ise, kalbin bütün hareketlerden kesilip tazim ve inkisar [kırıklık] yoluyla hizmete bağlı kalmasıdır. O halde, bu durumda şöyle olması gerekir:

Mahşer günü Allah Teâlâ‘nın huzurunda durmasını hatırlamalıdır. O gün bütün sırrı açığa vurulacak ve kendisine arz edilecektir. Açık olduğu malûmdur. Kalbinde olan ve olacak bütün işleri Allah Teâlâ görür ve bilir, ve onun zahirini de, bâtını da bilmektedir.


Fakat ne acayiptir ki, bir kimse namaz kılarken ona bir salih baksa, onun bütün azaları edep üzere olup hiçbir tarafa bakmaz. “Namazda acele ediyor veya sağa sola bakıyor“ derler, diye. Halbuki Allah Teâlâ‘nın gizlileri bildiğini ve o anda ona baktığını da bildiği halde, ondan utanmaz, haya etmez. Elinden asla hiçbir şey gelmeyen zavallı bir kuldan utanır, ve haya eder ve ona baktığı için güzel edep üzere olur da padişahların padişahı olan Allah Teâlâ‘nın bakmasına aldırmıyor ve daha aşağı görüyor. Bundan daha büyük cahillik olur mu?

Bunun için Ebû Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimize:
“Ya Resûlallah, Allah‘tan nasıl utanmak gerekir“ diye sorunca, Peygamber Efendimiz:
“Kendi aile efradının işinden utandığın gibi Allah‘tan da öylece utan“ diye cevap verdi.
Bu tazim ve haya sebebiyle sahabelerden bazıları, namazda o kadar sakin olurdu ki, kuşlar bile onları cansız zannedip onlardan kaçmazlardı. Allah Teâlâ‘nın azameti kimin kalbine yerleşirse ve onu hazır ve nazır bilirse, her tarafı bütün azaları namaz içinde ona huşu ve hudû duyar.

Resûlüllah (s.a.s.), namazın içinde elini sakalına götüren bir kimseyi görünce:
“Kalbinde hudû ve huşu olsaydı, eli edep üzere olur, âzası da kalbi gibi olurdu“ buyurdu.


KİMYA-YI SAADET

 
Üst