ALLAH için neyimizi feda ettik:(

Livza

Well-known member
ALLAH İÇİN NEYİMİZİ FEDA ETTİK?

Düşünüyorum da, utanmam gerektiğine kani oluyorum, ama bir türlü de utanamıyorum. Demek utanmak bile, belli bir fazilet ve meziyetin ifadesidir. Kendi kendime soruyorum.

ALLAH
için nelerimi kaybettim? Var mı böyle bir kaç kaybım? Feragat ve fedakârlığım?

Mesela, makamımı mı, servetimi mi kaybettim? İşim*den mi oldum? İtibarım mı gitti? Hayır! Bunların hiçbir vaki değil. Halbuki, bunlarda kayıplara maruz kalmak, çok büyük feragat ve fedakârlık da sayılmaz. Kesilen sakalın daha gür geleceği gibi bu kayıpların sonunda, Rabbimiz daha iyisini, hayırlısını, bereketlisini ihsan eder. İsterse*niz suâli bir kademe daha yükselterek soralım:

— Yoksa yerine yenisi gelmesi mümkün olmayan azalarımı, organımı mı kaybettim?

Asıl mesele burada. Elim, ayağım, kolum, gözüm, kulağım hepsi yerinde. Hiçbirini ALLAH
yoluna feda etmiş değilim. Ama öylelerini görüyoruz ki, değil mal, mülk, makam, mevki, organlarını, uzuvlarını kaybediyor da, asla müşteki olmuyor. Müşteki ne kelime? Mahzun olmak bile aklına gelmiyor. Kırık dökük ifademizle bir olaya göz atalım:

Bazı yalancı peygamberler türemişti. Onlara karşı girişilen Yemame savaşında baba Tufeyl şehid olmuş, oğul Amir sağ kolunu kökten kaybetmişti, baba hayatını, oğul da kolunu yitirmişti ALLAH
için. Amir üzgün değildi. Hatta neden babası gibi sıcak kumların üzerinde şehid düşmediğine müteessirdi.

— Demek babam Tufeylle birlikte cennete uçmak mukadder değilmiş., diye hayıflanıyordu.

Bir gün Halife Hazret-i Ömer (r.a.)'in meclisinde otur*muş, sohbet dinliyordu. Bir ara ortalığa yemek getirildi. Herkes oturdu, ama Amir uzaktan bakmayı tercih etti.

Ne kadar ısrar ettilerse de oturmayınca Halife Hazret-i Ömer şöyle dedi:

— Senin sofraya oturmayışının sebebini bildiğimi sanıyorum. Sağ kolun yok, sol elinle yiyeceksin. Bu yüzden sofradan uzak kalıyorsun!

Halife sözlerine şöyle devam eder:

— Şunu iyi bil ki; içimizde (senden başka) bir uzvu kendisinden önce cennete gitmiş bir kimse yoktur. Senin oturmadığın sofraya oturmak bizim için çok acı olur. Oturduğun sofraya oturmak ise şereflerin eri yücesidir. Gel aramıza katıl, bizi, bir organı kendisinden önce cennete gitmiş bir büyük insanla yemek yeme şerefine kavuştur. Hiç olmazsa biz de böyle teselli olalım. Diyelim ki:

— Ey Rabbimiz! biz Senin yolunda bir organımızı feda etmedik ama, feda eden bir kardeşimizle bir sofrada oturduk. Onun hürmetine bizi affeyle!

Bu olay beni çok düşündürüyor. Kendi kendime söylenip duruyorum. Diyorum ki:

— Bırak mal, mülk, makam, mevki feda etmeyi, hayatlarını feda ediyorlar, organlarını veriyorlar, kendilerinden önce uzuvlarını cennete gönderiyorlardı. Bu fedakârlık ve feragati görenler de onlarla birlikte oturmayı erişilmez şeref biliyor, koskoca Halife Hazret-i Ömer bile onlardan şefaat talebinde bulunuyordu....

YARAB cümlemizi ruhlarını alınınca,senin huzuruna gelince tüm vücud azalarını SIRF SENİN RIZAN İÇİN feda eden muminlerden eyle bizleri...

ALINTI...(yazıyı yazandan ALLAH RAZI OLSUN çok tuaf oldum okurken:(:(:()

 
Üst