Bediüzzaman Darwin'i işte böyle susturdu

Ali Said

Well-known member
Risale Haber-Haber 7 yazarı Mehmet Ali Bulut, Bediüzzaman'ın Tabiat Risalesi ile Darwin'i susturduğunu yazdı
"Nerede bir ahmak, dangalak, önündeki masanın ustasız olmadığını bildiği halde şu koca kâinatı tesadüflerin eseri sanacak kadar basiretsiz ve beyinsiz varsa bakıyorum aynı zamanda Darwin’i savunuyorlar" diyen Bulut, evrim teorisinin kanıtlanmamış bir varsayım olduğunu ifade etti.
Bulut, Bediüzzaman'ın Tabiat Risalesi eserinden örnekler verdiğini hatırlattı ve şunları yazdı:
"Bediuzzaman, Tabiat Risalesinde sadece Darwin’e değil, onun arkasından gidecek olanlara de enfes örneklerle cevaplar vermiş. İşte onlardan bir örnek:
“Birinci Muhal: Bir eczahanede, gayet muhtelif maddelerle dolu, yüzer kavanoz şişeler bulunuyor. O edviyelerden (ilaçlık malzeme), zîhayat bir macun (bir canlı yapılması) istenildi. Hem hayattar, harika bir tiryak, onlardan yapılmak icap etti. Geldik, o eczahanede, o zîhayat macunun ve hayattar tiryakın çoklukla efradını gördük. O macunlardan herbirisini tetkik ettik.
Görüyoruz ki, o kavanoz şişelerden herbirisinden, bir mizan-ı mahsusla, bir iki dirhem bundan, üç dört dirhem ötekinden, altı yedi dirhem başkasından, ve hâkezâ, muhtelif miktarlarda eczalar alınmış. Eğer birinden, bir dirhem ya noksan veya fazla alınsa, o macun zîhayat olamaz, hâsiyetini gösteremez. Hem o hayattar tiryakı da tetkik ettik. Herbir kavanozdan bir mizan-ı mahsusla bir madde alınmış ki, zerre miktarı noksan veya ziyade olsa, tiryak hassasını kaybeder. O kavanozlar elliden ziyade iken, herbirisinden ayrı bir mizanla alınmış gibi, ayrı ayrı miktarda eczaları alınmış.
Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki, o şişelerden alınan muhtelif miktarlar, şişelerin garip bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasıyla devrilmesinden, herbirisinden alınan miktar kadar, yalnız o miktar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o macunu teşkil etsinler? Acaba bundan daha hurafe, muhal, bâtıl bir şey var mı? Eşek muzaaf bir eşekliğe girse, sonra insan olsa, "Bu fikri kabul etmem" diye kaçacaktır.
İşte bu misal gibi, herbir zîhayat, elbette zîhayat bir macundur. Ve herbir nebat, hayattar bir tiryak gibidir ki, çok müteaddit eczalardan, çok muhtelif maddelerden, gayet hassas bir ölçüyle alınan maddelerden terkip edilmiştir. Eğer esbaba, anâsıra isnad edilse ve "Esbab icad etti" denilse, aynen eczahanedeki macunun, şişelerin devrilmesinden vücut bulması gibi, yüz derece akıldan uzak, muhal ve bâtıldır.
Elhasıl, şu eczahane-i kübrâ-yı âlemde, Hakîm-i Ezelînin mizan-ı kazâ ve kaderiyle alınan mevâdd-ı hayatiye, hadsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilim ve herşeye şâmil bir irade ile vücut bulabilir. "Kör, sağır, hudutsuz, sel gibi akan küllî anasır ve tabâyi ve esbabın işidir" diyen bedbaht (Darwin), "O tiryak-ı acip, kendi kendine, şişelerin devrilmesinden çıkıp olmuştur" diyen divane bir hezeyancı, sarhoş bulunan bir ahmaktan daha ziyade ahmaktır. Evet, o küfür ahmakane, sarhoşâne, divanece bir hezeyandır.” (Tabiat Risalesi)
“Canlılar üzerindeki hesapsız hâtemlerden (yani, Allah’ın eseri olduğunu gösteren işaretlerden) yalnız şu hâteme bir bak: Birtek canlı, câmiiyeti (sayısız program ve kabiliyetleri kendisinde barındırıyor olması) sebebiyle, kâinatın küçültülmüş bir misaline, âlem ağacının çiçekli bir meyvesine ve bütün yaratılmışların münevver bir çekirdeğine benzer ki, Fâtır-ı Hakîm (her bir şeyi olması gerektiği gibi tasarlayıp var eden Allah) ekser envâ-ı âlemin nümunesini onda derc etmiştir. Güya o canlı, bütün kâinattan hikmetle tayin edilmiş nizamlarla(prensipler-kanunlarla) sağılan bir katredir. Ve hassas ilmî mizanlarla (ölçülerle) bütün kâinattan alınmış câmi’ bir noktadır. Onun içindir ki, bütün kâinatı birden tasarrufu altında tutamayan birisinin, en küçük bir canlıyı dahi yaratması mümkün değildir.
Elhasıl, aklı bozulmamış bir kimse anlar ki, meselâ balarısını birçok şeye bir nevi fihriste yapan, insanın mahiyetinde kâinat kitabının bir çok meselelerini yazan, incir çekirdeğinde koca incir ağacının programını yerleştiren, beşer kalbini binlerce âleme numune ve pencere yapan ve beşerin hafızasında insanın tarihçe-i hayatını ve onu ilgilendiren şeyleri tafsilâtıyla yazan, ancak herşeyin Hâlıkı (yaratıcısı) olan Zat olabilir. Ve böyle bir tasarruf, Âlemlerin Rabbine mahsus olan bir hâtemdir.”
 
Üst