Tevhidin İki Bürhan-ı Muazzamı ve Sure-i İhlasın Bir Nükte-i İ'caziyesi

Hakikat

Well-known member
b598.gif
-2-

Tevhidin İki Bürhan-ı Muazzamı ve
Sure-i İhlasın Bir Nükte-i İ'caziyesi


Şu kainat tamamıyla bir bürhan-ı muazzamdır. Lisan-ı gayb, şehadetle müsebbihtir, muvahhiddir. Evet, Tevhid-i Rahmanla, büyük bir sesle zakirdir ki,
b599.gif
-3- bütün zerrat-ı hüceyratı, bütün erkan ve azası, birer lisan-ı zakirdir; o büyük sesle beraber der ki,
b599.gif

O dillerde tenevvü var, o seslerde meratib var. Fakat, bir noktada toplar onun zikri, onun savtı ki,
b599.gif

Bu bir lisan-ı ekberdir, büyük sesle eder zikri; bütün eczası, zerratı, küçücük, sesleriyle, o bülend sesle beraber der ki:
b599.gif

Şu alem halka-i zikri içinde okuyor Aşrı, şu Kuran maşrık-ı nuru. Bütün ziruh eder fikri ki,
b599.gif

Bu Furkan-ı Celilüş-Şan, o Tevhide natık bürhan; bütün ayat sadık lisan, şuaatı barika-i iman. Beraber der ki,
b599.gif

Kulağı ger yapıştırsan şu Furkanın sinesine, derinden ta derine sarihan işitirsin semavi bir sada; der ki,
b599.gif
 

Hakikat

Well-known member
O sestir gayeten ulvi, nihayet derece ciddi, hakiki pek samimi; hem nihayet munis ve mukni ve bürhanla mücehhezdir. Mükerrer der ki,
b599.gif

Şu bürhan-ı münevverde, cihat-ı sittesi şeffaf ki, üstünde münakkaştır, müzehher sikke-i icaz içinde parlayan nur-u hidayet der ki,
b599.gif

Evet, altında nesc olmuş mühefhef mantık ve bürhan, sağında aklı istintak; mürefref her taraf, ezhan "Sadakte" der; ki,
b599.gif

Yemin olan şimalinde, eder vicdanı istişhad. Emamında hüsn-ü hayırdır, hedefinde saadettir. Onun miftahıdır her dem ki,
b599.gif

Emam olan verasında ona mesned semavidir ki, vahy-i mahz-ı Rabbani. Bu şeş cihet ziyadardır; bürucunda tecellidar ki,
b599.gif

Evet, vesvese-i sarık, bavehim şüphe-i tarık, ne haddi var ki o marık, girebilsin bu barık kasra; hem şarık ki, sur sureler şahik, her kelime bir melek-i natık ki,
b599.gif

O Kur'ân-ı Azimüşşan, nasıl bir bahr-i Tevhiddir; birtek katre, misal için, birtek Sure-i İhlas. Fakat, kısa birtek remzi, nihayetsiz rumuzundan. Bütün enva-ı şirki reddeder, hem de yedi enva-ı Tevhidi eder ispat; üçü menfi, üçü müsbet şu altı cümlede birden...
Birinci Cümle:
b612.gif
karinesiz işarettir. Demek ıtlakla tayindir. O tayinde taayyün var. Ey
b599.gif

Şu Tevhid-i şuhuda bir işarettir: Hakikatbin nazar, Tevhide müstağrak olursa, der ki
b614.gif

İkinci Cümle:
b615.gif
'dir ki, Tevhid-i Uluhiyete tasrihtir; hakikat hak lisanı der ki,
b616.gif
 

Hakikat

Well-known member
Üçüncü Cümle:
b617.gif
dir; iki cevher-i Tevhide sadeftir. Birinci dürrü, Tevhid-i Rububiyet. Evet nizam-ı kevn lisanı der ki,
b618.gif

İkinci dürrü, Tevhid-i Kayyumiyet. Evet, seraser kainatta, vücud ve hem bekada, müessire ihtiyaç lisanı, der ki:
b619.gif

Dördüncü:
b620.gif
'dir; bir Tevhid-i Celali müstetirdir, enva-ı şirki reddeder, küfrü keser biiştibah.
Yani tegayyür, ya tenasül, ya tecezzi eden, elbet ne Halıktır, ne Kayyumdur, ne ilah.
Veled, fikri, tevellüd küfrünü
b621.gif
reddeder; birden keser atar. Şu şirktendir ki, olmuştur beşer, ekserisi gümrah...
Ki, Isa (a.s.) ya Üzeyrin, ya melaik, ya ukulün tevellüd şirki, meydan alıyor nev-i beşerde gah bagah.
Beşincisi:
b622.gif
Bir Tevhid-i sermedi işareti şöyledir:
Vacip, kadim, ezeli olmazsa, olmaz ilah.
Yani, ya müddeten hadis ise, ya maddeden tevellüd, ya bir asıldan münfasıl olsa; elbette olmaz şu kainata penah.
Esbapperesti, nücumperestlik, sanemperesti, tabiatperestlik şirkin birer nevidir; dalalette birer çah.
Altıncı:
b623.gif
Bir Tevhid-i camidir; ne zatında naziri, ne efalinde şeriki, ne sıfatında şebihi.
b624.gif
lafzına nazargah...
Şu altı cümle manen birbirine netice, hem birbirinin bürhanı; müselseldir berahin, mürettebtir netaic, şu surede karargah...
Demek, şu Sure-i İhlâs ta, kendi miktar-ı kametinde, müselsel, hem müretteb otuz sure münderiç. Bu, bunlara sehergah...
b690.gif
 

Hakikat

Well-known member
b635.gif

b524.gif


Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bu parça hem Lâhikaya, hem i'câz-ı Kur'an'ın ahirine yazılacak. Birkaç gün sonra, ehemmiyetli bir parçayı da göndereceğiz.
Mübarek Ramazan'ın Leyle-i Kadir sırrıyla, seksen üç sene bir ömr-ü manevi kazandırması sırr-ı hikmetiyle ve Risale-i Nur'un şakirtlerindeki sırr-ı ihlasla, tesanüd ve iştirâk-i âmâl-i uhrevî düsturuyla, herbir sadık şakirt, o fevkalade manevi kazancı elde edeceğine gayet kuvvetli bir delili budur ki:
Bu daire içinde kırk bin, belki yüz bin halis, hakikî müminlerin içinde hakikat-i leyle-i Kadri elde edecek bir, iki, on, yirmi değil, belki yüzlerin elde etmesi ihtimali kavîdir.
Sırr-ı ihlasla ve iştirâk-i âmâl-i uhrevî düsturunun sırrıyla biz ve siz bu hakikate müteveccihen, bu Ramazan-ı Şerifte herbirimiz umumun hesabına ve umum arkadaşları içinde kendini farz edip, nunu mütekellim-i maalgayrı, yani daima


b627.gif
*.

gibi kelimelerde
b1028.gif
içinde umum kardeşlerini niyet etmektir. Ve bilhassa, en zayıf olan bu kardeşinizi, ağır vazifesinde, o hususi niyetle yardım etmektir.


• • •

Aziz, sıddık kardeşlerim,
Hem sizi, hem bizi, hem Risale-i Nur dairesini ve hususan kahraman Tahirî, bu virdü'l-âzam-ı Kur'aninin bu tarzda zuhura gelmesiyle tebrik ediyoruz. Evet, bunun tab'ında iki emr-i azim var.
Birisi: Mucizatlı Kur'an-ı Hakimin ve kerametli Risale-i Nur'un tab'larına matbaada görülmemiş bir çığır açtı.
İkincisi: Tahir'e ve Hafız Ali'ye ve arkadaşlarına kazandırdığı fevkalade bir sevap noktasıdır ki, bu sırra delil-i zahir, emsali matbaada, tab'da görülmemiş bir tarzda, aynen Tahir'in hattı fotoğrafla alınmış gibi, kim bakıyorsa, "Bu Tahir'in yazısıdır, matbu değildir" der.
Hem kâğıt, hem vakit dar olduğundan, bâki umuma selam.

Kardeşiniz
Said Nursî
 

Hakikat

Well-known member
Aziz, sıddık kardeşlerim,

Bu Ramazan-ı Şerifte âfâka bakmamak ve dünyayı unutmaya çok muhtaç olduğum halde, maattessüf, dünyaya ara sıra bakmaya bizi mecbur ediyorlar. İnşaallah, bu bakmakta niyetimiz hizmet-i imaniye olduğundan, o da bir nevi ibadet sayılır.
Evet, size iliştikleri gibi, bize de ayrı ayrı suretlerde tecavüzlerini ihsas ediyorlar. Fakat, Cenab-ı Hakka şükür ki, onların tecavüzleri, aksülâmel nev'inde, Risale-i Nur'un fütuhatına yardım ediyor. İstanbul'daki ihtiyar adamın itirazı münasebetiyle kahraman Nazif yazıyor ki, o itiraz, Risale-i Nur'un İstanbul'da fütuhat yapmaya ve parlamaya vesile oldu. Ve bize karşı başka cihetlerde küçücük tecavüzler de öyle netice veriyor. Fakat şimdi, biçare bazı hocaları ve sofuları Risale-i Nur'a karşı bir çekinmek, bir soğukluk vermek için hiç hatıra gelmeyen bir vesileyi bulmuşlar. Şöyle ki:
Diyorlar: "Said yanında başka kitapları bulundurmuyor; demek onları beğenmiyor. Ve İmam-ı Gazâlî'yi (r.a.) de tam beğenmiyor ki, eserlerini yanına getirmiyor."
İşte bu acip, manasız sözlerle bir bulantı veriyorlar. Bu nevi hileleri yapan, perde altında ehl-i zındıkadır; fakat, safdil hocaları ve bazı sofuları vasıta yapıyorlar.
Buna karşı deriz ki: Hâşâ, yüz defa hâşâ! Risale-i Nur ve şakirtlerinin bir üstadı olan Hüccetü'l-İslam İmam-ı Gazalî ve beni Hazret-i Ali ile bağlayan yegâne üstadımı beğenmemek değil, belki bütün kuvvetleriyle onların takip ettiği mesleği ehl-i dalâletin hücumundan kurtarmak ve muhafaza etmektir.
Fakat, onların zamanında bu dehşetli zındıka hücumu, erkân-ı imaniyeyi sarsmıyordu. O muhakkik ve allâme ve müçtehid zatların asırlarına göre münazara-i ilmiyede ve diniyede istimal ettikleri silâhlar hem geç elde edilir, hem bu zaman düşmanlarına birden galebe edemediğinden, Risale-i Nur Kur'an-ı Mucizü'l-Beyandan hem çabuk, hem keskin, hem tam düşmanların başını dağıtacak silâhları bulduğu için, o mübarek ve kudsi zatların tezgâhlarına müracaat etmiyor. Çünkü, umum onların mercileri ve menbâları ve üstadları olan Kur'an, Risale-i Nur'a tam mükemmel bir üstad olmuştur. Ve hem vakit dar, hem bizler az olduğumuz için vakit bulamıyoruz ki, o nuranî eserlerden de istifade etsek.

Kastamonu Lahikası
 
Üst