Bir gün gıybet ettiğimi fark ettim, kendimi engellemek için kitabını yazdım

nuriye

Well-known member
Dr. Senai Demirci, televizyon ve radyo programlarından, gazete yazılarından ve kitaplarından tanıdığımız bir isim. Biraz ön plana çıkan herkes gibi, hakkında gıyaben iyi kötü konuşulma ihtimali olan, seveni de sevmeyeni de çok bir şahsiyet.

Onun, gıybeti gündemine alıp, bu konuda yazılar yazması, konferanslar vermesi ve son olarak Söz Yangını adıyla (Timaş Yayınları) kitaplaştırması da bir gıybet itirafına dayanıyor. İki sene önce bir Ramazan Bayramı arefesinde gıyaben tanıdığı bir gazeteci arar Senai Demirci'yi. "İstersen bu telefonu kapat, istersen özrümü kabul, hakkını helal et." diyerek söze başlayan kişi, kendisi hakkında bu zamana kadar sahip olduğu ve ismi geçtikçe gıyabında başkalarına aktardığı olumsuz kanaatleri anlatır. Senai Demirci'yi bizzat tanıyan başka kişinin, yanıldığını söylemesi üzerine telefon edip helallik isteme kararı aldığını söyler. Onu ayıplamadığını, aynı kahramanlığı kendisinin yapamayacağını belirterek telefonu kapatan Demirci, ondan sonra kimler hakkında gıybet ettiğini düşünmeye başlar. Oturup bir hesap yapar ve tüm zamanını helallik istemeye ayırsa bile yetmeyeceğini dehşetle fark eder. Çünkü gıybet, sadece hakkında konuşulandan helallik istemekle kurtulma imkânı olmayan, dinleyenlerde oluşan olumsuz kanaatler yüzünden sürekli çoğalıp yayıldığı için telafi etmesi de güçtür. Dr. Demirci, kitabı yazarken muhatap olduğu herkesten topluca bir özür dileme niyeti de taşıdığını söylüyor.
Gıybet, bir topluma atılmış fiskos bombası
Gıybetin insanların arasına ve toplum içine atılmış parça tesirli bir fiskos bombası olduğunu ifade eden Senai Demirci, parça tesirlerini şöyle açıklıyor: "Gıybetin yaygınlığı yüzünden hiçbir yerde hiç kimseye hiçbir şey için güvenemez hale gelirsiniz. Herkes olağan şüphelidir. Üç kişilik bir tiyatro kurarsınız. Ortamdaki herkesi tek cümle ile sahteleştirirsiniz. Biri çıkınca geride kalanlar onun hakkında konuşur. İki yüzlü davranırlar. Diğeri çıksa ona da iki yüzlü davranılacaktır. Hucurat Suresi 12. ayette, gıybet edilen kişi ölüye benzetiliyor; çünkü orada yok. Ölü gibi, kendini savunamaz. Orada olmayan kardeşim için 'inatçı' diyorum mesela. Belki sadece bana öyle davrandı, belki sadece o gün, o durumda öyle idi. Belki hep öyleydi ama değişmeye karar verdi. Ama beni dinleyen kişi, kardeşimi hep anlattığım şekilde bilecek. Belki ortak iş yapacaklardı engellendi."
Gıybet gönülsüzleri platformu kuracağım
Peki gıybet edenler nasıl özür dileyecek? Ya ölmüşse, göç etmişse, bulsanız bile helallik vermezse. Zaten en başta nefsinizi onun helal etmesine rehin bırakmış oluyorsunuz. Ayrıca, gıybet ettiğiniz konuda helallik dilemekten utanmayacak kadar duyarlı ama gıybet etmekten de utanmış olmalısınız. Allah'ın gıybeti yasaklayarak mü'minleri böyle haysiyetsiz bir davranıştan korumak istediğini belirten Senai Demirci "Allah bize yakıştırmıyor bu kötü davranışı. Allah bundan sonra beni muhafaza etsin. Kitabını da yazdık. Herhalde en çok azaba ben çekilirim. Bu kitabı biraz da beni mahkum etsin diye yazmış olabilirim." diye konuşuyor. Demirci, kitabının gelirini almayacağını, gıybetin kötülüğünü anlatacak bir internet sitesi ve 'gıybet gönülsüzleri platformu' gibi bir oluşum kuracağını belirtiyor.
Dinleyen de konuşmuş gibidir Gıybet yapılan bir ortamda bulunuyorsak ve istemeden dinliyorsak, 'ben bunu yüzüne de söyledim, söylerim, yalan değil, hepsi doğru' deniyorsa ne yapacağız? Senai Demirci'nin bu konudaki önerisi şöyle: "Gıybet zaten doğru sözdür. Yalan olsa iftira sayılır. Yüzüne söylemek ile arkasından konuşmak ayrı fiillerdir. Yüzüne söylediğini başkalarına söylemenden hoşlanmayabilir. Gıybet edene 'gıybet ediyorsun' diye sert bir uyarıda bulunmak yerine, hakkında konuşulan kişinin olumlu başka özellikleri, davranışları anlatılarak ortamı sabote etmek en iyisi."
 
Üst