Edebi Cephesi

FaKiR

Meþveret Bþk.
Edebî Cephesi

Eskiden beri, lafız ve mana, üslûp ve muhteva bakımından, edipler ve şairler, mütefekkirler ve alimler ikiye ayrılmışlardır.

Bunlardan bazıları, sadece üslûp ve ifadeye, vezin ve kàfiyeye kıymet vererek, manayı ifadeye feda etmişlerdir. Ve bu hal de, kendini, en çok şürde gösterir.

Diğer zümre ise, en çok mana ve muhtevaya ehemmiyet vererek, özü söze kurban etmemişlerdir.

Artık, Bediüzzaman gibi büyük bir mütefekkirin edebî cephesi, bu küçük mukaddeme ile kolayca anlaşılır sanırım. Zîra Üstad, o kıymetli ve bereketli ömrünü, kulaklarda kalacak olan sözlerin tanzîm ve tertibi ile değil, bilakis, kalblerde, ruhlarda, vicdan ve fikirlerde kudsî bir ideal halinde insanlıkla beraber yaşayacak olan din hissinin, îman şuurunun, ahlak ve fazîlet mefhumunun asırlara, nesillere telkini ile meşgul olan bir dahîdir. Artık, bu kadar ulvî bir gàyenin tahakkuku için candan ve cihandan geçen bir mücahid, pek tabiîdir ki, fanî şekillerle meşgul olamaz.
Bununla beraber, Üstad, zevk inceliği, gönül hassasiyeti, fikir derinliği ve hayal yüksekliği bakımından harikulade denecek derecede edebî bir kudret ve melekeyi haizdir. Ve bu sebeple, üslûp ve ifadesi, mevzua göre değişir. Mesela, ilmî ve felsefì mevzûlarda mantıkî ve riyazî delillerle aklı ikna ederken, gàyet veciz terkipler kullanır.


Fakat, gönlü mest edip, rûhu yükselteceği anlarda, ifade o kadar berraklaşır ki, tarif edilemez.
Mesela, semalardan, güneşlerden, yıldızlardan, mehtaplardan ve
Allah, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bütün kusur ve noksanlardan uzaktır. · Rahmet ve merhameti sonsuz olan Allah’a ezelden ebede kadar hamd olsun. · Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. · Ve Allah en büyüktür, en yücedir. bilhassa bahar aleminden ve Cenab-ı Hakkın o alemlerde tecellî etmekte olan kudret ve azametini tasvir ederken, üslûp o kadar latîf bir şekil alır ki; artık her teşbih, en tatlı renklerle çerçevelenmiş bir levhayı andırır; ve her tasvir, harikalar harikası bir alemi canlandırır.

İşte, bu hikmete mebnîdir ki, bir Nur Talebesi, Risale-i Nur külliyatını mütalaası ile, üniversitenin herhangi bir fakültesine mensub da olsa, hissen, fikren, rûhen, vicdanen ve hayalen tam manasıyla tatmin edilmiş oluyor.

Nasıl tatmin edilmez ki? Risale-i Nur külliyatı, Kur’an-ı Kerîm’in cihanşümûl bahçesinden derilen bir gül demetidir. Binaenaleyh, onda o mübarek ve İlahî bahçenin nûru, havası, ziyası ve kokusu vardır.
Rûhun, bu ihtiyacını söyler akan sular,
Kur’an’a, her zaman, beşerin ihtiyacı var.

Ali Ulvi KURUCU

 
Üst