Alak Süresinden Dersler

hulusi

Well-known member



اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ (1) خَلَقَ الإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ (2)
اقْرَأْ وَرَبُّكَ الأَكْرَمُ (3) الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ (4) عَلَّمَ الإِنسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ (5)



Alak Süresi ayet 1-5
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
“Yaratan Rabbinin adıyla oku!”
“İnsanı bir alaktan yarattı”
“Oku, çünkü Rabbin en büyük kerem sahibidir”
“O ki kalemle öğretti”

“İnsana bilmediğini öğretti”.
Ayetlerin tefsir ve dersleriyle ilgili geniş açıklamayı "Kur'an'ın Gölgesinde" bölümünde takip edebilirsiniz




Bu ayetler ‘Alak’ suresinin ilk ayetleridir. Bu ayetlerin ilk nazil olan ayet olduğu konusunda sahabe hem fikirdir. Bu ayetler, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.s) büyük emanete, büyük sorumluluğa, büyük göreve hazırlanışının aşamalarından önemli bir aşamadır. Bundan sonra sürec fiili olarak başlayacak, yirmi üç sene durmadan devam edecektir. Büyük bir medeniyetin, kurtuluş ve aydınlığın habercisi olacaktır.


Ayetler karşısında dehşete kapılan, sorumluluğu hisseden, görevin ağırlığını fark eden, ilahi mesajın ve vahyin ne demek istediğini iyi anlayan biri olarak Hira’dan ayrıldı büyük rehber Hz. Muhammed (s.a.s).


Burada dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Bunlar o zaman Hz. Peygamber (s.a.s) için önemli olduğu kadar, bu gün Müslümanlar için de o kadar önemlidir. Müslümanlar Hz. Peygamber (s.a.s)’in anladığı oranda Kur’an’ı anladıkları, Sünnetini takip ettiklerinde başarılı olabilirler. Onun gibi Kur’an’a yaklaşmadan, anlamadan ve yaşamadan/yaşamaya çalışmadan inananların sorumluluklarını yerine getirdiklerini iddia etmek büyük gaflet olması gerekir.


Ayetlere dönersek, “Oku, yaratan Rabbinin adıyla!” Burada hitap özelde Hz. Peygamber’e (s.a.s), genelde de tüm Müslümanlaradır. Burada şöyle soru da sorulabilir. Peygamber (s.a.s) okuma-yazma bilmiyordu. (Burada ümmi kavramı etrafında yapılan tartışmalara girmek istemiyorum. Başka bir yerde Allah’ın izniyle, etraflı bir şekilde Kur’an’da ümminin ne olduğuna değineceğiz). Buna rağmen Allah ona ‘Oku’ diyordu. Peki bu okuma neydi? Bundan ne kasdediliyordu? Peygamber (s.a.s) bu ayetlerden sonra ne yaptı? Ayetler Peygamber’i (s.a.s) nasıl eğitiyordu? Nasıl onu vahyi almaya, yüklenmeye hazırlıyordu?


Evet tüm bu sorular ve daha başka sorular da sorulabilir. Buradaki okuma, salt kitapta satırlar halinde yazılanları okumak değildir. Okumak; kağıtta, taş üstünde, kayarın üstünde, demir ve tahtaların üstünde yazılmış veya kazılmış yazıları anlayarak okuma olduğu gibi, bunları düşünme, tefekkür etme, üzerlerinde kafa yorma anlamlarına da gelir. Aynı şekilde kainatı, toplumu, insanı, bitkileri, hayvanları, havayı, yıldız ve gezegenleri, ayı, güneşi, gece ve gündüzü, mevsimleri, geçmiş kavimleri, geleceği, nefsi, kendi şahsını da okuma anlamlarına geliyor. Tüm bunları kapsıyor ‘ikra/oku’ emri.


Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s) de bu ayetleri aldıktan sonra, kainatı; gece ve gündüzü, mevsimleri, dağları, çölleri, hayvanları, bitkileri, suyu düşünmekle beraber insanı da düşünmüştür. İnsanların yaptıkları zulümleri, taptıkları putları, yersiz öldürmeleri, haksızlıkları, kadınlara özellikle de kız çocuklarına reva gördükleri, köle anlayışlarını da düşünmüştür. Aynı zamanda Mekke’yi, onun kutsallığını, insanların bunu istismar etmelerini, Allah’ın buraları nasıl koruduğunu da okumuştur. Geçmiş kavimleri, bunların nasıl helak oldukları, kendilerine gönderilen peygamberlerin akıbetlerini de okumuştur. O zaman yaşayan muharref Yahudilik ve Hıristiyanlığı, Roma putperestliği ile Bizans dalaletini ve İran şehvetperestliğini de iyi okumuştur. Kendisini; yetimliğini, fakirliğini, Allah’ın üzerindeki rahmetini, başkaları üzerindeki rahmet ve keremini de iyi okumuştur. Hz. Peygamber (s.a.s) küçük kainat olan insan ile onunla ilişkili unsurları, büyük kainat ile onunla ilişkili unsurları gerçekten iyi okuduğundan mücadelesinin sağlıklı temeller üzerine kurulduğunu görebiliyoruz. Okuma temeli üzerine kuruludur onun sünneti. Okuma olmadan asla. Sadece okuma değil, derinlikli bir okuma olmadan mücadele ve mücahededen bahsetmek zordur. Derinlikli ve fıkhedici bir okuması olmayanın inşası da olmaz.


Bu gün mücadele arenasında kendilerini gören Müslümanların ‘ikra’dan ne kadar nasiplenmişler? Kur’an’ın ve Peygamber’in ona izafe ettikleri, ona yükledikleri anlamı bu gün anlıyor muyuz? Bu gün kaç Müslüman, kaç Müslüman cemaat Hz. Peygamber gibi kendi benliğini, aklını, kalbini, yaşadığı toplumu, kainatı, suyu, havyayı, mevsimleri, dağları ve ovaları, geçmiş kavimleri, yaşadığımız muharref dini anlayışları okuyabiliyor? Kaç Müslüman yarınlara yönelik ciddi, tutarlı, dolu dolu projeleri çevresine sunabiliyor? Kaç kişi ve kaç cemaatın tutarlı bir metodu vardır? Tüm bunları düşünmek ve tartışmak zorundayız. Kaçımız örnek Kur’an-i şahsiyetleri inşa etmek için ‘ikra’nın nasıl olması gerektiğini tartışıyor ve gündemleştiriyor?


Bu işin bir boyutu. Diğer bir boyut da Kur’an-ı Kerim’in, Kur’an’ın ikra edilmesiyle ilgili vurgusudur. Kur’an’ın ilk emrinin İkra olması –haşa- bir tesadüf müdür? Kıyamete dek sürecek olan bir vahyin ilk ayeti ‘İkra/oku’ olması gerçekten manidar değil midir?


Kur’an’ı ‘ikra/oku’ etmeden, anlama, kavrama ve fıkhetme de olmaz. Onu okuma, anlama ve fıkhetme olmadan onu yaşama da söz konusu olmaz. Onu yaşama, hayata aktarma eylemi de olmadan Allah’ı razı etme mümkün olmaz. O zaman gelin birlikte önce ‘İkra/oku’ emrinden başlayalım.


Buradan başlayalım ki, çocuklarımız İslami bir kimlikle büyüsün, İslami bir şahsiyet kazansın ve sonunda Rablerine kul olan salih kullar olabilsinler. Daha önemlisi kendimiz salih kullardan, Allah’ın razı olduğu/olacağı kullardan olabilmek için ‘ikra’ mızı iyi yapmamız gerekir. Allah’ı razı etme buradan geçer. Dünya hayatının stres, meşakket ve sıkıntılarına karşı ancak Kur’an’ı ikra etmekle mümkündür. Hayatımızın ilkeleri, hayatımızın rotası, hayatımızın düsturları bu kitaptadır. Bu kitabın da ilk anahtarı ‘İkra/oku’ dur.
 
Üst