Nebi ve Resul Kavramlarının İncelenmesi ve Tarifi

mihrimah

Well-known member
وَاِذْ اَخَذَ اللّهُ ميثَاقَ النَّبِيّنَ لَمَا اتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِه وَلَتَنْصُرُنَّهُ قَالَ ءَاَقْرَرْتُمْ وَاَخَذْتُمْ عَلى ذلِكُمْ اِصْرى قَالُوا اَقْرَرْنَا قَالَ فَاشْهَدُوا وَاَنَا مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِدينَ (81)

3 – Al – i İmran – 81. KELİME MANASI

(وَاِذْ اَخَذَ ) Bir vakit ki almıştı, kim? (اللّهُ ) Allah (-u Tealâ), neyi? (ميثَاقَ النَّبِيّنَ ) Nebiylerin misakını (kuvvetli sözlerini), şöyle ki, (لَمَا ) ant olsun! o şeyi ki, (اتَيْتُ ) ben verdim, kime? (كُمْ ) size, oda nedir? (مِنْ كِتَابٍ ) kitaptır, daha? (وَحِكْمَةٍ ) Hikmettir, (ثُمَّ جَاءَ ) sonra gelirse, kime? (كُمْ ) size, kim? (رَسُولٌ ) bir resül, öyle resul ki, (مُصَدِّقٌ ) tasdik edici (doğrulayıcı) neyi? (لِمَا ) o şeyi (kitap ve hikmeti) ki, (مَعَكُمْ ) sizinle beraberdir, (لَتُؤْمِنُنَّ ) elbette, muhakkak inanacaksınız, kime? (بِه ) ona, resüle (وَلَتَنْصُرُنَّ ) ve elbette mutlaka yardım edeceksiniz kime? (هُ ) ona, resüle (قَالَ ) (Allah-u Tealâ) buyurdu, (ءَاَقْرَرْتُمْ ) ikrar (kabul) ettiniz mi? (وَاَخَذْتُمْ ) ve aldınız mı? ne üzerine? (عَلى ذلِكُمْ ) bu dediğim üzerine, neyi? (اِصْرى ) benim ahdimi (sözümü), (قَالُوا ) (bütün nebiyler) dediler ki, (اَقْرَرْنَا ) ikrar (kabul) ettik, (قَالَ ) (Allah-u Tealâ) buyurdu, (فَاشْهَدُوا ) o hâlde (kendinize karşı) şahit olun, (وَاَنَا ) bende, kiminle beraber? (مَعَكُمْ ) sizinle beraber, kimlerdenim? (مِنَ الشَّاهِدينَ ) (bu ikrarınıza) şahitlik edenlerdenim.

3 – Al – i İmran – 81. Hani Allah, nebiylerden: "Ben size Kitap ve hikmet verdim. Sonra beraberinizde olanı tasdik eden bir resül geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz" diye söz almış, "Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?" dediğinde, "Kabul ettik" cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu.

Aşağıdaki ifade merhum Elmalılının ayet hakkındaki görüşüdür.

Allah bütün peygamberlerine kitap ve hikmet verirken hepsinin böyle bir sözleşme ve anlaşmasını almıştır. Bunlar arasında, önce gelenden sonra gelene, sonra gelenden öncekine böyle karşılıklı ve ilâhî şahitlik altında kabul edilmiş bir tasdik antlaşması vardır. Hepsi, kendilerini tasdik eden Muhammed Resulullah’a iman ve yardım için Hak Teâlâ'ya söz vermişlerdir. İlim ve hak şahitliğin hükmü budur.

Yukarıdaki ayette soru ve cevap aynı mecliste ve bir defada meydana geldiği için hocamızdan özür dileyerek yukarıdaki ifadeye katılamıyoruz.

Yukarıdaki ayette açıkça belirtilen incelikleri tesbit edip incelemeye çalışalım.

İlk dikkati çeken "Ben size Kitap ve hikmet verdim.’’ İfadesiyle nebiylerin tamamına aynı zamanda ve aynı mekânda hitap edilmiştir. Nebiylerin tamamı bu dünyada bir arada bulunmadıkları bilinmektedir. Öyleyse bu hitabın mekânı Bezm-i elesttir. İkinci olarak kendilerine nebiylik verildikten sonra kitap ve hikmet verilmiş olmasından anlıyoruz ki; kitap ve hikmet verildiği için nebiy değiller. Ancak nebiy oldukları için kendilerine kitap ve hikmet verilmiştir. Yine aynı ifadeden nebiylerin istisnasız tamamına kitap verildiği açıkça bellidir. “Sonra beraberinizde olanı tasdik eden bir resül geldiğinde” ifadesinden anlıyoruz ki; o mecliste nebiy olmayan resüllerden hiç birisi yoktur. Resullerin geleceği bildirilmektedir. Gelen resullerde de nebiylere verilmiş olan kitap ve hikmetin aynısı onlarda da olacaktır. Dolayısı ile nebiylerde olan kitap ve hikmeti tasdik etmiş olacaklardır. Nebiyler ise, kendilerine nebiylik verilmiş olmasından dolayı tabii olarak resüldürler. Yani her nebiy resüldür ama nebiy olmayan resüller de vardır.

وَاِذْ اَخَذْنَا مِنَ النَّبِيّنَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنْكَ وَمِنْ نُوحٍ وَاِبْرهيمَ وَمُوسى وَعيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ ميثَاقًا غَليظًا (7)

33 - Ahzab - 7. Ve hatırla ki, biz nebiylerden misaklarını almıştık ve senden ve Nuh'tan ve İbrahim'den ve Musa ve Meryem oğlu İsa'dan da ve onlardan pek ağır bir misâk aldık.

Yukarıda geçen ayetten anlaşılıyor ki bezm-i elest’te alınan misak nebiylik sıfatından dolayıdır. Onun için nebiylerin tabii olarak resül oldukları açıktır. Yani nebiylerin tamamına, her nebiy’ye özel olarak ‘Kitap ve hikmet’ diye ifade edilen aynı iki şey verilmiştir.

Elmalılı hocamızın tefsirinden, resul ile nebiy kelimelerini açıklayan bölümü aşağıya aynen alıyoruz.

Senden önce ne bir Resulü, ne de bir Nebîy yi başka bir halde göndermedik. Bu âyet Resul ile Nebî'nin anlamlarında farklılık bulunduğunu bildirmektedir. Nebîy'nin, Resulden daha genel olduğunu ifade eden bazı hadisler de nakledilmektedir. Şeriat örfünde meşhur olduğuna göre Resul, kendine vahiy olunan ve aldığı vahyi başkasına tebliğ etmekle de yükümlü bulunan kimsedir. Nebiy ise tebliğe memur olsun olmasın, kendisine vahiy edilen kimsedir. O halde her Resul Nebî'dir, fakat her Nebî Resul değildir. Ancak bilindiği gibi umum ifade eden, hususiyet ifade edene (âmm, hassa) karşılık olarak kullanıldığı zaman o hassın ötesine yorumlanır. Burada Nebîy, Resule karşılık olarak kullanıldığı için Resul olmayan, yani tebliğ vazifesiyle emrolunmayan peygamberin kastedilmiş olması gerekir. Oysa âyetin başındaki "İrsâl" fiili ikisine de bağlantılıdır. Tebliğe memur edilmeyenin ise irsal edilmiş olması hemen anlaşılır bir ifade değildir. Bunun için denilmiştir ki: Resul, yüce Allah'ın insanları hakka davet etmek üzere, yeni bir şeriatla gönderdiği hür erkektir. Nebî ise hem bunu (insanları Hakka davet etmek), hem de geçmiş bir şerîatı bildirmek için gönderilen peygamberi içine alır. Nitekim İsrail oğullarına gönderilen nebiylerin hepsi de Musa'nın şeriatını anlatmak için gönderilmişlerdir. Fakat buna da şöyle bir itiraz geliyor: İsmail (a.s) hakkında "Ve kavmine gönderilmiş bir Resul, bir Nebîy idi" (Meryem, 19/54) buyurulmuştur. O halde hem Nebîy, hem Resüldür. Hâlbuki o yeni bir şeriatla değil, Hz. İbrahim'in şeraitiyle gönderilmiştir. Buna cevap olarak da gönderildiği insanlara nisbetle yeni bir şeriat olması yeterlidir deniliyor. Ayrıca Resul, mucizesi ve kendisine indirilen bir kitabı olan, Nebîy ise kitabı olmayandır diye tarif edilmişse de İsmail (a.s) ile itiraz bu tanım için çok daha geçerlidir. O halde en doğrusu önceki tanımdır.

Muhterem hocamızın yukarıda belirttiği “Bu âyet Resul ile Nebî'nin anlamlarında farklılık bulunduğunu bildirmektedir. Nebîy'nin, Resulden daha genel olduğunu ifade eden bazı hadisler de nakledilmektedir.”İfadesi hariç, diğer tariflerin tamamına itirazımız vardır. Özellikle O halde her Resul Nebîydir, fakat her Nebîy Resul değildir.” İfadesine. Bu ifadenin tam aksine bütün nebiylerin tabii olarak resül olduğunu aşağıdaki ayetler açıklamaktadır.

فَبَعَثَ اللّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلاَّ الَّذِينَ أُوتُوهُ مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ فَهَدَى اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ لِمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ مِنَ الْحَقِّ 213

2 – Bakara –213. İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak Nebiyleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak ile kitap indirdi.

وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ56

18 - Kehf - 56. Ve biz resülleri göndermeyiz, ancak müjdeleyiciler uyarıcılar olarak göndeririz.

Bu ayet bize resül kavramının kesin tarifini yapmaktadır. Yani: müjdeleyici ve uyarıcı vasfı taşıyan kişiler Allah’ın resülleridir.

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ 124

26 - Şuara - 124. O vakit ki, onlara kardeşleri Hud dedi ki: Korkmaz mısınız?

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ 125

26 - Şuara - 125. Şüphe yok ki, ben sizin için bir güvenilir resülüm.

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ 142

26 - Şuara - 142. O vakit ki, onlara kardeşleri Salih dedi ki: Korkmaz mısınız?

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ 143

26 - Şuara - 143. Şüphe yok ki, ben size gönderilmiş bir güvenilir resülüm.

Yukarıda adı geçenlerin resül oldukları ayetlerin ifadesinden açıkça anlaşılmaktadır. Ancak kendilerine bu dünyada bilinen kitap ve sahifelerden herhangi bir kitap veya sahife verilmediği de bilinmektedir. Öyleyse “kendisine kitap verilenler resüldür” tarifi doğru değildir.

Muhterem Elmalılı hocamızın “Resul, yüce Allah'ın insanları hakka davet etmek üzere, yeni bir şeriatla gönderdiği hür erkektir. Nebî ise hem bunu (insanları Hakka davet etmek), hem de geçmiş bir şerîatı bildirmek için gönderilen peygamberi içine alır. Nitekim İsrail oğullarına gönderilen nebiylerin hepsi de Musa'nın şeriatını anlatmak için gönderilmişlerdir. İfadesiyle yaptığı tarife gelince; bu tarifin de isabetli olmadığını aşağıdaki ayetleri incelediğimizde açıkça görmek mümkündür.

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ 161

26 - Şuara - 161. O vakit ki, onlara kardeşleri Lût dedi ki: Korkmaz mısınız?

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ 162

26 - Şuara - 162. Muhakkak ki, ben sizin için güvenilir bir resülüm.

Lût’un (A.S.) yukarıdaki ayetin ifadesinden resül olduğu kesindir. Ancak yeni bir

Şeriatla gelmediği de kesindir. Çünkü İbrahim (A.S.) ile aynı zamanda yaşamış ve ona tabii olmuştur. Yani yeni bir şeriat getirmemiştir.

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ 161

26 - Şuara - 177. O vakit ki, onlara Şuayb dedi ki: Sakınmaz mısınız?"

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ 162

26 - Şuara - 178. Şüphe yok ki, ben sizin için güvenilir bir resülüm.

Şuayb (A.S.) da resüldür ve Musa’nın (A.S.) kayın pederidir.

فَأْتِيَاهُ فَقُولَا إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْ قَدْ جِئْنَاكَ بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكَ وَالسَّلَامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى 47

20 - Ta - Ha - 47. Haydin ona varıp da deyiniz ki, şüphe yok biz Rabbin iki resulüyüz, artık İsrail oğullarını bizimle beraber gönder ve onlara işkence etme, biz sana muhakkak Rabbin tarafından mucize ile geldik. Selâm ise hidayete tâbi olan kimse üzerinedir.

Yukarıdaki ayette Allah, Musa (A.S.) ve Harun’a (A.S.) “deyiniz ki, şüphe yok biz Rabbin iki resulüyüz” ifadesiyle, nebiy olduğunu bildiğimiz Harun’un (A.S.) aynı zamanda resül olduğunu da bildiriyor. Hâlbuki Harun’a (A.S.) bu dünyada, bilinen kitap ve sahifelerden hiç birisi inmemiştir. Yeni bir şeriatı da yoktur çünkü Musa’ya (A.S.) tâbi olup beraberlerdir. Öyleyse Elmalılı hocamızın yaptığı ve bir kısım kitaplarda da yapılan resül ve nebiy tarifi isabetli değildir.

وَلَقَدْ جَاءكُمْ يُوسُفُ مِن قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فِي شَكٍّ مِّمَّا جَاءكُم بِهِ حَتَّى إِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَن يَبْعَثَ اللَّهُ مِن بَعْدِهِ رَسُولًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُّرْتَابٌ34

40 - Mü’min - 34. And olsun ki, evvelce Yusuf size açık deliller ile gelmişti, o vakit O'nun size getirdiği şeylerden dolayı şüphe içinde durmaktan ayrılmamıştınız. Ne zamanki, vefat etti, dediniz ki, Allah ondan sonra elbette bir resül göndermeyecektir. İşte Allah haddi aşan, şek içinde bulunan kimseyi böyle şaşırtır.

Yukarıdaki ayettekidediniz ki, Allah ondan sonra elbette bir resül göndermeyecektir.” İfadesiyle Yusuf’un (A.S.) resül olduğu da açıktır. Yusuf’a da (A.S.) bu dünyada, bilinen kitap ve sahifelerden hiç birisi inmemiştir. Öyleyse kitaplarda yapılan resül tarifi, bu ayetin ifadesine göre de isabetli değildir. Öyleyse üstte bizim yapmış olduğumuz “ 2 – Bakara –213. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak Nebiyleri gönderdi. İfadesindeki “müjdeleyici ve uyarıcı” ifadesinin tarifinin 18 - Kehf - 56. resüller olarak bildirilmektedir. Öyleyse 2 – Bakara –213. deki mana ‘Sonra Allah, resül olarak Nebiyleri gönderdi’ olur. Ayette nebiylerin tamamından bir istisna olmadığı için nebiylerin tamamının resül olduğu isbat edilmiş olur.” Öyleyse: “Her nebiy resüldür ama her resül nebiy değildir.” tarifi hepsinden mantıklı ve doğru olur. Anlamak isteyene bu izah kâfidir. Her şeyin en doğrusunu hakkıyla ancak Allah bilir.
Alıntı..
 
Üst