Namaz için ağlanır mı?

hamzali

Active member
namaz00301yg2.jpg

Namaz için Ağlanırmı?

Yıllar önce bir otobüsle yolculuk ederken sabah namazının vakti girmişti Her yolculukta yaşadığım “namaz sancısı” her yanımı öylesine kaplamıştı ki, uyuyamıyordum Şoför bir türlü mola vermiyor, vakit gittikçe daralıyordu

Birlikte yolculuk ettiğimiz arkadaşıma yöneldim:

— Namaz geçmek üzere Ben şoföre namaz için ricada bulunacağım Durmazsa ineceğim, dedim Kaşlarını çattı, alaycı bir ifadeyle:

— Ya sen aklını mı kaçırdın, dedi

Şaşırdım, üzüldüm, kırıldım Namazlarını kılan bir kimseydi o Gerçekten ben aklımı mı kaçırmıştım? Otobüste mışıl mışıl uyuyup, Rabbimi düşünmeden oturmalı mıydım?

Kendimi sorguladım Sabah namazını bu kadar düşünmekte haksız mıydım?

Oysa bir gece dayısına misafir olan babam, sabah hıçkırık sesleriyle uyanıyor Dayısının oğlu çocuk gibi gözyaşı döküyor Sebebini sorduğunda aldığı cevap ilginç:

— Sabah namazına kalkamadık Baksana, güneş doğmuş; onun için ağlıyorum

Evet, namaz için ağlanır, namaz için akıl kaçırılır, ona can ve canan feda edilir Ne yazık ki, şimdi bu gerçek tam anlaşılmıyor

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, sabah namazını düşünmek “delilik”, kalkamayınca ağlamak “gariplik” olabiliyor! Gerçekten sabah namazını kaçırınca üzülmemiz gerekmez mi?

“İmandan sonra en büyük ve en mühim mesele olan namaz”ın bir vakti geçirilince hiçbir şey olmamış gibi normal mi karşılamalıyız?

Sabaha kadar dünya kupası maçlarını izlemek mantıklı, ama Kur’an’da en fazla emredilen ibadet olan namazı düşünmek gereksiz mi? Oysa sabah uyanamadığı için üniversite sınavını kaçıran bir genç, üzüntüsünden, kahrından, yeri göğü yıkabiliyor

Peki, Peygamberimizin (sav), iki ayrı hadiste, “Dünya ve içindekilerden hayırlıdır” dediği sabah namazının sünneti ve farzı, bir maç kadar önemli değil mi? Dünya ve içindeki tüm hazinelerden daha değerli olan sabah namazı, bir üniversite imtihanı kadar ehemmiyet taşımıyor mu?

Bir ankete göre, ülkemizde namaz kılanların oranı yüzde 25, kılmayanlar ise yüzde 75 Beş vakit namaz kılan mü’minler içinde, haftada, ayda veya birkaç ayda bir namazını kaçıranların sayısı oldukça fazla

namaz00302pl6.jpg


Oysa sabah namazı ve tüm farz namazlar, başta Peygamberimiz (sav) ve onun güzide ashabının üzerinde titrediği muhteşem bir ibadettir Bir mü’min namazını kaçırdığında “aklını kaçırmış gibi” deli divane olmalı, dünyası kararmalı, yemek yiyecek bir iştah bulamamalı, kendini cezalandırmalıdır

Ve hepsinden önemlisi, namazı kaçırmayı kesinlikle “sıradan” bir olay gibi görmemeli, “olabilir” kabul etmemeli; nefsine, gaşetine, uykusuna isyan etmelidir Hemen, “Nerede hata ettim? Hangi tedbiri almalıyım ki, bir daha bu acıklı azaba düşmeyeyim?” diyerek çözüm arayışına girmeli, çözümü bulmalı ve derhal uygulamalıdır

Çünkü söz konusu olan çocuk oyuncağı değil, basit bir hadise değil, üç günlük dünya hayatını ilgilendiren bir mesele değil Sözünü ettiğimiz; bizim, kâinatın ve her şeyin Sahibi, Sultanı, Yaratıcısı olan Allah’ın huzuruna girme; Onun dergâhında secdeye kapanma; canımız, cananımız, biricik varlığımız, sevenimiz, sevgilimiz olan Zât-ı Zülcelâle ibadet etme meselesidir

namaz00303yr1.jpg

Dünyada hiçbir şey bundan daha mühim, daha lüzumlu, daha sevimli, daha vazgeçilmez olamaz Eğer burada bir eksiğimiz varsa, hata bizdedir Kulu olmakla iftihar ettiğimiz Rabbimiz bizden namaza karşı umursamazlık, vurdumduymazlık istemiyor Ümmeti olmakla şereflendiğimiz sevgili Peygamberimiz (sav), bize ihmalkârlığı değil, aksine hassasiyeti emrediyor

Namaz konusunda nasıl bir durumda olursak olalım, ister onu haftada bir, ister yılda bir, hatta birkaç yılda bir kaçırıyor olalım; yeni bir ubudiyet şuuruyla donanmak, yeni bir cehd ve gayret kılıcını kuşanmak, yeni bir tebliğ ve ikaz harekâtı başlatmak durumundayız

Cemil Tokpınar
Araştırmacı - Yazar
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Olay, Mehmed Paksu Hocanın dedesinin başından geçiyor.
Dedesi tarlaya ekin biçmeye gidiyor. Tabiî, uzun yaz günlerinde geç saatlere kadar çalışıyor.

Yorgun ve bitkin bir şekilde uyuyor. Sabah kalktığında bir de ne görsün? Güneş doğmuş ve sabah namazı kaçmış.

Namazı kaçırdığına o kadar üzülmüş ki, hıçkırıklara boğulmuş. Beyaz sakalını kırmızı toprağa sürerek, ağlıyor ve sürekli şöyle diyormuş:

"Ben ne yaptım, ben ne yaptım da sabah namazını kaçırdım?"

O kadar ağlamış ki, beyaz sakalı, toprağa sürmekten dolayı kırmızılaşmış.

Evet, namaz için ağlanır, namaz için akıl kaçırılır, ona can ve canan feda edilir.

Ama şimdi bu gerçek tam anlaşılmıyor.

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, sabah namazını düşünmek "delilik", kalkamayınca ağlamak "gariplik" olabiliyor!
 

müdavim

Üye Sorumlusu
namazimi unuttum,allah’im yaşatma beni!!!
başliği atarken bile diken diken oldum. Aklima geldikçe kendimden geçerim. Meğer “allah’in öyle velileri vardir ki, kendileri bile derecelerinin, velâyetlerinin farkinda değillerdir.” sözü hakikatmiş. O velilerle beraber yaşamişiz belki, ama farkina varamamiş, gereğince istifade edememişiz belki.
Fakülte 5.siniftayim.”o evler ki allah onlarin içinde adinin sabah-akşam anilmasina izin vermiştir. Orada kalanlari hiçbirşey, dünya metai, ticaret o’nu(c.c.) zikirden alikoyamaz.”(ayetten mülhem)denen evlerde bugün anliyorum ki hayatimin hey gidi günlerini geçirmişim. En kutlu zaman dilimlerini geçirmişim.
Ne evlermiş ki; içinde farkli okul ve memleketlerden 7-8 öğrenci kalir, sabah-akşam-yatsi namazlari cemaatle, namaz tesbihati ile kilinir, namaz bitiminde kalkmadan mutlaka 1-2 sayfa ama meal, ama hadis, ama ilmihal, ama risale-i nur, ama pirlanta kitaplar okunur. Yeterli görülmez; hanenin tüm fertleri akşam en az 30 dk.-herkes işini ona göre ayarlayip-muhtelif kitaptan okur. Kimi meal okur, kimi peygamberini(s.a.v.) tanimaya çalişir. Kimi ilmihal eksiğini giderir.
Ne evlermiş ki; yetmedi, her kalanin sinif-okul arkadaşlari belki hergün o evde ağirlanir, ayni güzellikleri tatmalari amaçlanir. Kötü veya boş yerlerde zaman harcamalarindansa, o evle ve sakinleriyle haramdan, dünyadan muhafazalari önemsenir.
Ne evlermiş ki; yetmedi, bulunulan binadaki sakinlerin veya komşu çocuklarinin veya civardaki okulun öğrencilerinden belki 10-20 çocuğa hem ders çaliştirilir, hem de dini yaşama öğretilir.
Ne evlermiş ki; yetmedi, çevre komşular, tanidiklar, öğrenci velileri, haftanin belki birkaç günü o evlerde sohbet-muhabbet için toplanir, hem kendilerine maneviyat depolar, hem de evde kalanlarin sikintilarini inceleyip çözümler bulmaya çalişir.
Daha sayayim mi; ama isterseniz bu evlerde belki anlatsam ciltler tutacak o muhteşem-mübarek manzaralardan, hâlâ beni sarsan, kendine gel dedirten birinden bahsedeyim.
Semtimizdeki bir özel yurtta, sadece oradaki talebelerden de birilerinin imanini kurtarabilir miyim düşüncesiyle kalan ve samimiyet kurduklarini bizim kaldiğimiz eve getirip uhrevi iklimlere sokmaya çalişan mustafa metin isminde matematik öğretmenliğinde okuyan bir abimiz vardi. Hani demiş ya kunduraci büyük kardeş=
-“evlad, dağda ermek kolay, iş günah ortamlarinin arasinda canli kalabilmek”siz düşünün böyle bir ortamda hem manen canli kalacak, daha ötesinde birkaç kişiyi bari nasil kurtarabilirim düşüncesiyle yaşayacaksin. Işte velilik dedim ya; allah’in velisi olmanin yolu, hakkin delisi olmaktan geçer, öyle değil mi “veli”.
Işte bu mustafa metin abimiz tam akşam ezaninin yeni okunduğu bir gün muazzam bir telaşla eve geldi. Yemeğe oturmuştuk. Baktim hişimla yan odaya geçti. Iki oda arasinda bir buzlu cam bölme odalari birbirinden ayiriyordu. Baktim, aceleyle namaza durdu. Acaba dedim, bu telaş nedendir. Ne namazi kiliyor acaba, göz ucuyla takip ettim.1-2-3 ve 4.rekât. Allah allah dedim. Akşam namazinin farzi üç rekât, yanliş mi kildi acaba; neyse bitirdi, yanimiza geldi.
“abi hoşgeldin allah kabul etsin, ne namazi kildin?”
-“ikindi namazini yetiştirmek istedim” dedi.
“abi akşam ezani sen gelmeden 5 dk. önce okundu”dedim. Demez olaydim. Abartmiyorum. Olduğu yere yiğildi, yirtinircasina ağlamaya başladi=
-“allah’im ben sana ibadet etmeyi unuttum, namazimi kaçirdim. Ben yaşamayi hak etmiyorum, yaşatmani hak etmiyorum. Beni yaşatma allah’im. Böyle kulluk olmaz allah’im. Ben mahvoldum allah’im. Yandim allah’im.”
susturmak mümkün değildi. Ne dediysek kar etmedi, etmezdi de. çünkü o allah dostuydu. Dostun dosta böyle yaklaşimi, böyle selami olur muydu, dost dostuyla randevusunu unutur muydu? Hakk dostlarinin anlayişina-muhabbetine yakişmazdi.
-“abi dedim. Bari gidelim, şu öğretim görevlisi muhittin abiyle halleşelim. Affimiza ferman soralim. Rahman’in mutlaka bir formülü vardir. Onu soralim. Açilirsin dedim. Zorla ikna oldu. Yol boyunca da sürekli yirtinarak ağladi. Zaman geçmek bilmiyordu.10 dk. Lik yol bir saat gibiydi. Derken muhittin abimizin evine geldik. Bizi buyur etti. M.metin abinin konuşmasi mümkün değildi. Ben hadiseyi anlatinca muhittin abim de allah’a metin abi ve onlar gibilerin varliğindan dolayi hamdetti. Ve asr-i saadette kaçirilan bir sabah namazi sonrasi inen ayetleri okudu.
-“allah unutmak ve uyumak dolayisi ile (tedbir aldiği halde) kaçan namazdan hesap sormaz.”
baktim allah dostunu yine ancak allah fermani sakinleştiriyor. Metin abim yavaş yavaş normale döndü. Ve hayatinin kalan kismi için dostuna kimbilir ne sözler verdi.
Bu evler, ah bu evler; bugün bu evlerden tahsil almiş hizmet erleri dünyanin dört bir yanina gittiler. şu günlerde hayranlikla izlediğimiz 115 ülkeden gelen 550 genci ve nicelerini yetiştirdiler. Dostluğunuza ve affiniza siğinarak iki soru sorayim=
-sizce bu başarilar tesadüf olabilir mi, beslenme kaynaklarini anlattim size.
-namaza lakayt isek rab teâlâ acaba nasil bakar bize. Daha doğrusu bizim yüzümüz varmi, ne dersiniz?allah hidayet versin cümlemize….
selman sivridilli
 
Üst