Hayatı Anlamlandırmak

ARİF

Well-known member
Dünyaya gelen her varlık kendine tayin edilen ömrü tamamlamak zorundadır. Bütün varlıklarda olduğu gibi, insan denilen varlığa da tevdi edilen hayat kendi tercihi değildir. Dünyaya gelirken kimden, ne zaman, nerede ve nasıl bir ortamda hayata merhaba diyeceği kendisine sorulmadan bahşedilmiştir.
İnsanı diğer varlıklardan ayıran en bariz özelliği onun akıl sahibi olmasıdır. O, bu akıl sayesinde eşyayı betimleyebilmektedir. Ben kimim, nereden geldim nereye gidiyorum, varlık sebebim nedir... gibi sorularla kendine hayatta yer bulmaya çalıştığı andan itibaren kimliğini bulmaya/kişiliğini oluşturmaya başlar. Bu da insanda zaman içerisinde oluşur. İçinde bulunduğu ailesiyle, çevresiyle, eğitim aldığı kurumla ve yaşadığı coğrafyanın kültürüyle insanın kendisinde ister istemez bir şahsiyet meydana getirir. Yaşamak zorunda kaldığı hayata kişide oluşan dünya görüşü damgasını vurur/kişiliğin rengini verir. Bütün bu etkenler kişinin yaşayacağı hayatı; neyi, nasıl, neye göre yapacağının nirengileridir. Yani dünyaya gelen her insan şöyle veya böyle bir yaşam şekline göre hayatını düzenleyerek tamamlar.
Hayat şekli olarak İslam’ı benimseyen insan şunu iyi bilir/bilmelidir ki; kendisine bahşedilen ömrü sonuna kadar, teslim olduğu bu hayat şekline göre tamamlamak zorundadır. Çünkü müslümanlık doğuştan kazanılan bir hak olmadığı için, kişinin müslüman bir ebeveyinden dünyaya gelmesi onu müslüman yapmaz. Kafirden doğanın -eğer isterse- müslüman olabileceği gibi, Müslümandan doğan da iman etmediği taktirde pekala kafir olabilir. Karpuzun çekirdeğinden karpuz, kavunun çekirdeğinden kavun çıkar, ama insan ne karpuzdur, ne de kavun. Müslüman olmak için anne-babanın müslüman olması değil, kendisinin isteyerek ve neye-niçin iman ettiğini bilmesidir. Kişi neye iman etmiş ise inandığı o şeyin müslümanıdır. Dolayısıyla bilinçli mü'min bütün bir hayatı inancının gereğini yerine getiren ve her anının imtihan olduğu bilinciyle hareket edendir. Yürümesi , ticareti , komşularıyla ilişkisi , aktine vefası , bakışı , konuşması … Hayata dair neyi nasıl yapacağı konusunda apaşmadan danışacağı bir merci vardır. "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" .
Mü’min kendisini yaradana kul olandır dolayısıyla. Allah'a kul olmayı seçenin artık özgürlük hakkı diye bir lüksü olamaz. Kul itaad eden, boyun eğendir/iradesini itaad ettiğine teslim edendir. Kul olmasının gereği, kendisine verilen hayatı O'nun belirlediği kurallara göre yaşamak zorundadır. Bundan dolayıdır ki itiraz edemez. İman ettiğini söylemekle akidleşmeyi/kontratı yapmış demektir. Kurallara itiraz etme hakkını akidleşmeden önce kullanmalıdır. İnsan ister iman eder, istemezse etmez. Ya Yaradana kuldur ya da başka şeylere. "Bir kalpte iki sevda olmaz". Müslümana yakışan akdine riayet etmektir. "Allah'dan korkulması gerektiği gibi korkun ve sizler ancak müslümanlar olarak ölün!"
Hayat bir imtihan ve imtihan da hayatın bir gerçeği ise, bakalım ahdimize sadık kalacakmıyız diye hayatın her alanında ve anında deneneceğiz anlamına gelmek demektir bu. "İnsanlar İman ettik dedikten sonra, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?"
İslam, tıpkı dolu bardağın içindeki su gibi hayatın bütün alanlarını doldurmaktadır. Suyun içine başka bir şey eklemeye kalktığımızda tadını, rengini, özelliğini değiştirerek bozduğumuz gibi, bir kısmı da bardaktan taşıp dökülecektir. Çünkü dolu bir şeye başka bir şey ekleyebilmek için önce ondan eksiltmeliyiz ki, boşalan yere ötekini/başkayı koyabilelim.
'Hayat boşluk kabul etmez'. Hayatın her alanını İslamla doldurmayanlar başka şeylerle (dünya görüşleri) dolduracaklardır. Bu yüzden İslamın iyi bilinmesi gerekmektedir. Hayatına İslam dışı unsurları sokanlar, ya İslamı iyi bilmiyorlar, ya da gereği gibi teslimiyet yok. 'Emrolunduğun gibi dosdoğru ol'mak, yoksa sadece Allah elçisi Muhammed'e mi ait bir emir?!
Öncelikle, Allah'a verdiği sözde dosdoğru olmak, akdini yerine getirmek, kulluğu sadece O'na has kılmak, ancak O'na ibadet edip, ancak O'ndan yardım dilemek, ölçüde tartıda hile yapmamak, iftira etmemek, namazları gafletten uzak huşu içinde kılmak, yeryüzünde kibirli yürümemek, yapılan iyiliği başa kakmamak, konuşurken ses tonuna dikkat etmek, akraba aleyhine dahi olsa doğru şahidlikte bulunmak, emanete asla hıyanet etmemek, sözünde durmak… Daha sayabileceğimiz bir çok kural, müslümanın hayatını kuşatan kurallardır.
İslam hayatın tamamını kuşatıyorsa -ki öyle- o zaman müslümanım diyen insanların hayatlarında ki bunca islam dışı unsurları nasıl değerlendireceğiz?
Hiç kimse Allah'ın imtiyazlı kulu değildir. Kim işin gereğini yapar, hikmetle hareket ederse Allah ona muvaffakiyet verecektir. "Kim Allah'ın dinine yardım ederse Allah da ona mutlaka yardım edecektir" Hayatı anlamlı kılan şey yapılan işi yapılması gerektiği gibi yapmaktır.
İşi gereği üzere yapma konusunda kendisinde bizler için çok güzel örnekler olan Allah'ın elçisinin hayatındaki şu olay bize çok şey anlatmaktadır. Bi'setin 13. yılında gerçekleşen hicret hadisesini bilmeyen müslüman yoktur. Ama ders çıkaranımız çok azdır. Bu zorlu yolculuğa çıkmadan önce Resulullah arkadaşıyla birlikte yolculuk planını yapmıştır. En iyisinden iki deve satın alıp günlerce besiye çekmişler, antrenmana tabi tutmuşlar, yol güzergahlarını belirlemişler, izlerini kaybettirecek yollara başvurmuşlar, kendilerine de kılavuzluk işini en iyi bilen müşrik bir adamı kılavuz olarak seçmişler ve vakit geldiğinde de planı uygulamışlar. Bu olaydan şunu görüyoruz; olsunda nasıl olursa olsun mantığıyla hareket etmemiş Allah'ın elçisi. Yapılması gerekenlerin en iyisini en dirayet sahibi insanlarla yapmış. 'Kılavuzluk işini bizden biri yapsın da bedavaya getirelim, develer de ucuz cinsinden olsun, nasıl olsa Allah bize yardım edecek' dememiş.
İşleri gereği üzere yapma konusunda, biz müslümanlar Allah'ın elçisine ne kadar benziyoruz diye sormamız, düşünmemiz lazım değil mi?!
Hayat bir realitedir. Bu realiteden hiç kimse kaçamadığına göre; hayatı anlamlandırmak, doludolu ve huzurlu yaşamak bizlerin elinde, bunu yapmak zor değil. Eşyanın tabiatına uygun/işi gereği üzere yaptığımızda başarmışız demektir. Sonsuz sonda vaad edilene kavuşacaklara selam olsun diyorum...
Muhammed Celil
 

mihrimah

Well-known member
Hayat bir realitedir. Bu realiteden hiç kimse kaçamadığına göre; hayatı anlamlandırmak, doludolu ve huzurlu yaşamak bizlerin elinde, bunu yapmak zor değil. Eşyanın tabiatına uygun/işi gereği üzere yaptığımızda başarmışız demektir. Sonsuz sonda vaad edilene kavuşacaklara selam olsun diyorum...


:045::045::045:
Güzel bir paylaşım Arif abi Allah razı olsun...
 

ARİF

Well-known member
Hayatlarımızı efendiler efendisinin (sav) hayatını örnek alarak ve mü'mine yakışır bir şekilde yaşamak suretiyle anlamlandırabiliriz şimdi bununla alakalı bir güzel hikaye..

20 KURUŞ
Londra'daki camii'ye yeni bir imam gönderilmiş. Adam şehire gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve çoğu zaman aynı söföre rastlıyormuş.

Bir Gün, bilet alırken söför yanlışlıkla 20 kuruş fazla vermiş. Imam yanlışlığı oturunca, parasını sayınca fark etmiş. Kendi kendine düşünüyormus "20 kuruşu geri versemmi şöföre?"... ama içinden bir ses diyormuşki "çok gülünç bir sayı, ve söförün umrunda değil. Otobüs şirketi çok para kazanıyor zaten... sadece 20 kuruş onlara bişey yapmaz." Ve bu parayı saklayabilir diye düşünmüş Allahtan gelen bir hediye gibi...

inecegi durağa gelince, imam kalkmış ve fikrini değiştirmiş, inmeden önce söförün yanına gitmiş, 20 kuruşu geri vermiş ve demiş ki : "paranın üstünü fazla verdiniz."

şöför gülümsemiş ve demiş ki : "siz camii'nin yeni imamısınız değilmi? Aslında uzun zamandır sizi ziyaret etmek istiyordum caminizde, islamı öğrenmek için, ve bilerek size fazla para verdim nasıl tepki vereceğinizi görmek istedim."

inerken imam artık bacaklarını hissetmiyormuş, yere yığılacakmış, bir direğe tutunmuş ve kendine gelmeye çalışmış, gözlerinden yaşlar dökülerek gökyüzüne bakmış ve demiş ki: "Allahım az daha islamı 20 kuruşa satıyordum!. .."
 

ARİF

Well-known member
Hayat imtihan. Zenginlik imtihan, fakirlik imtihan, mal imtihan, evlat imtihan, darlık, ferahlık…
Hayatımızın her karesinde başımıza gelecekleri, istediklerimizi biliyor olsaydık nasıl bakardık hayata?
Ebediliği olmadığı sürece ne anlamı var sevincin, hüznün…
Anlık mutluluklar bizi mutlu ettiğini sanıyoruz şu anki acıyı çekmeme yada şu anki zevk için
neler kazanıyor yada kaybediyoruz…
Bütün olarak bakmadıkça hayata çok kıymetli oluyor, imtihan dünyası…
Bitecek elbet… Ne mutlu sabredenlere, kapılmayanlara zevk ve sefaya…
Mutluluğu Rabbini anmak da bulanlara…
Huzurun O'nu anmak dışında hiçbir şeyde bulmayanlara…
Aklına gelmeyen her saniyede ruhu daralanlara…
Göçüp gittiğinde sılâya kavuşanlara, hasreti bitirenlere…
Gurbetinin bitmesini bekleyenlere… Kaybetmenin olmayacağını anlayanlara…
Hiçbir şeyin yarım kalmayacağının bilenlere…
Hiçbir şeyin unutulmayacağının farkında olanlara…
Sevinçlerin ebedilik kazanması için kime sarılacağını bilenlere…
Sabrının, şükrünün mutlaka karşılığı olacağını bilenlere…
İsyanın kaybetmekten başka bir şey kazandırmayacağını bilenlere…
Umudu bitmeyenlere… Rahmeti sonsuz olanın mutlaka bir yol göstereceğini bilenlere…
O'na dayanıp, güvenenlere… Yüreğindeki her fısıltıyı duyduğunu bilenlere…
Adaletine güvenenlere…
İsteklere mutlaka cevap verdiğini bilenlere…
Sabırla O'nu bekleyenlere…
Hiçbir şeyi kötü görmeyenlere…
Mutlaka kendisi için bir kapı açılacağına inanlara…
O'na dayanmaktan başka çare görmeyenlere…
Her şeyin O'nun elinde olduğunu bilenlere…
Emrinin, çok hızlı olduğunu, anında gerçekleşeceğini bilenlere…
Ne mutlu umudunu kaybetmeyenlere…
Ne mutlu kazananlara Allah cümlemizi onlardan
eylesin.
amin
Selam ve dua ile....
 

ARİF

Well-known member
can dündardan hayatı tersine yaşamakla alakalı ilginç bir yazı.........

Süphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzelhatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı ?
Cami’de uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içersinde, herkeskarsınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette.
Tabuttan doğruluyorsunuz,yaslı,olgun ve ağırbaşlı olarak.Herkes etrafınızda,büyük bir itibar,iltifatlar,çocuklar torunlar hepsi hazır.
Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev…
Altmışlı yaslara kadar her şey garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.
Sağlığınız gittikçe düzeliyor Kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size hoşgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor
patronunuz..
Ve Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak ise başlıyorsunuz. Herkes karsınızda elpençe divan…
Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz
Diğer hormonal Aktiviteler artıyor, fevkalade…..
Aman ne güzel günler başlıyor…
Derken birgün patron size artik üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada Babanız ortaya çıkmış,”fazla çalıştın” diyor “artik eve don,isi bırak,okumaya basla,harçlığın benden olsun…”
Keyfe bakar mısınız ?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor
Ekmek elden su golden bir donem başlıyor.
Partiler, Diskotekler, Kızların sayısı artıyor.
Derken Anne ve Babanız sizi oturup getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artik…
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, “evde otur, keyfine bak,oyuncaklarınla oyna” diyorlar…
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken Anneniz bir gün size süt verme kararını alıyo ve başka bir keyifli dönem başlıyor. Mama artik her yerde, her an ve en taze seklinde hazır.
Bir gün karanlık ilik ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı ağmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor sıcacık yumuşacık ! Gürültüsüz ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
Veee günün birinde müthiş keyifli bir gece ile hayatiniz bitiyor….
 

GÖNÜLSIZIM

Well-known member
aman abi yaa çok karışık bi yaşam olurdu heralde:):)
Rabbimizin bizim için hazırladığı yaşantı gayet güzel bence herşey yerli yerinde...
 
Üst