Asa-yı Musa Onuncu Hüccet-i İmaniye 1

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Asa-yı Musa Onuncu Hüccet-i İmaniye - Açıklamalı Risale-i Nur Sohbetleri


Açlık insanda fıtridir; Midenin iktizasıdır. Akıl insanda fıtrıdir; ilim aklın iktizasıdır. Ama bizde irade vardır, irademizle biz imanı kabul ettiğimiz gibi etmeyede biliyoruz. Helalinde yemeğı kabul ettiğimiz gibi etmeyede biliyoruz.Biz hak ve hakikate koşulluyuz ama yerine batılı koyabiliyoruz; Çünkü bizde irade var.


asayimusa.jpg



Asa-yı Musa Onuncu Hüccet-i İmaniye

Yirminci Mektup


بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ - وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِي
لاۤ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيِى وَيُمِيتُ وَهُوَ حَىٌّ لاَ يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
وَاِلَيْهِ الْمَصِيرُ 2


SABAH ve akşam namazından sonra tekrarı pek çok fazileti bulunan3 ve Bir rivâyet-i sahîhada İsm-i Âzam mertebesini taşıyan4şu cümle-i tevhidiyenin on bir kelimesi var. Herbir kelimesinde, hem birer müjde ve beşaret, hem birer mertebe-i tevhîd-i rubûbiyet, hem bir İsm-i Âzam noktasında bir kibriyâ-i vahdet ve bir kemâl-i vahdâniyet vardır. Bu büyük ve ulvî hakikatlerin izahını sair Sözlere havale edip, bir vaade binaen, şimdilik mücmel bir hülâsa suretinde iki makam, bir mukaddime ile ona bir fihriste yapacağız.



[Mukaddime]
Kat’iyyen bil ki: Hılkatin en yüksek gâyesi ve fıtratın en yüce neticesi iman-ı billahtır.

Hılkat eşyanın maddi ve manevi teşekkülüdür. Mesela bir hayvanın maddi hılkatine bakalım :



Bir arının maddi yapısına bakınca denilirki bu arı bal yapmak uzere yaratılmış yada bir karıncaya baksak yaratılışı diyecekki ben bu dunyada küçük çöplerin temizleme memuruyum ve hakeza hangi bir mahluka baksak yaratılışıyla bize buna benzer cevablar verecekler.


İnsanın yaratılışı bundan istisnadır. İnsanın gerek vucud yapısı gerek ruh yapısı hayvan gibi bir vazife ile gelmediğini bakanlara gösteriyor. Ulvi yaratılışı, şuuru ve aklı ile; ilme ve marifete memur olduğu
imana ve ibadete mecbur olduğu anlaşılıyor.



Böyle bir insan bu hılkati hangi maksatlara ve gayelere sarf etmeli? Yaratılışına bakmayanlar, bu istikametten mahrumdurlar; kimi tüm mesaisini dünya işine sarf eder, kimi tüm kabilyetlerini nefs ve şeytan yolunda sarf eder, kimi tüm isti’datlarını egosunu yani enesini tatmin etmek için sarf eder, kimisi riyakarlık yolunda sarf eder, kimisi kendine göre hak ve hakikat yolunda sarf eder, ama biz müslümanız Elhamdulillah biz yaratılışımızı en yuksek bir gayeye ve neticeye sarf etmeliyiz oda İman-ı Billah’dır.
İman bir nurdur ve şuurdur.Nur girdiği yeri aydınlattığı gibi yolda gösterir ve sahibini rabbine kavuşturur.


Bir üniversitenin yapdığı bir araştırmada bilim dergisi New Scientist’ta yayınlanan araştırmaya göre insan beyninin fıtratında Allah’a inanmak olduğu ispatlanmış. Bunun sadece insanda olduğu gözlemlenilmiş. Hatta 6-7 yaşındakihiçbir dini eğitim almamış çocukların varlıkların bir yaratılış nedeni olduğuna inandıkları tespit edilmiş. Yukarıda sıraladığımız gibi biz insanlar diğer yaratılanlardan çok farklı amaç ve gayeler için yaratılmış olduğumuz her yönüyle bir gerçeklikdir.

Ve insaniyetin en âlî mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billah içindeki marifetullahtır.

İnsaniyet yani insanı insan yapan özelliklerdir.Mesela : Yardımlaşma, ihlas, fedakarlık, kardeşlik.. İnsanı insan yapan özelliklerdir.Yoksa insanın hayvandan bir farkı olmıyacakdır.


Marifetullah eşya üzerinde rabbimizin marifetlerini müşahade etmektir. Mesela eşya üzerinde rabbimizin esma ve sıfat ve şey’inlerini görmek ve zatını tanımaktır.Rabbimiz nedir? Ne değildir? bilmektir.Bizim elde ettiğimiz bu malumata marifetullah denir.



Vaktimizi gazetelerin ; gıybet, iftira, hile, aldatma, şehveti tahrik, belki ahireti unutturacak…


Muzır meseleler yerine yaşadığımız alemi gazete gibi okumak.Cenab-ı Hakkın varlığını ve birliğini görmek daha doğru olmazmı?
-Her bir varlık bir amaç ve gaye için yaratılmış denilmekde.Mesela geçen biri msnde bana; kendisinin koşullandırıldığını iddia ediyordu. İnsan bu gaye ve amacda koşullandırılıyor mu? Yoksa ?


Açlık insanda fıtridir; Midenin iktizasıdır. Akıl insanda fıtrıdir; ilim aklın iktizasıdır. Ama bizde irade vardır, irademizle biz imanı kabul ettiğimiz gibi etmeyede biliyoruz. Helalinde yemeğı kabul ettiğimiz gibi etmeyede biliyoruz.Biz hak ve hakikate koşulluyuz ama yerine batılı koyabiliyoruz; Çünkü bizde irade var.


-Mesela bir ana baba cocuk doğrur; belli amaç ve gaye için ama sonra bu cocuk o gaye ve amaclara paralelde olabiliyor zıtta olabiliyor. Böyle düşünebilirmiyiz?


Elbette. Nuh as. bir evladı gibi, habil ve kabil gibi 950 sene yanındaki peygamberi göremedi..
el fatiha

Bismillahirrahmanirrahim


Birinci Makam

Şu kelâm-ı tevhidînin on bir kelimesinin herbirinde birer müjde var. Ve o müjdede birer şifa ve o şifada birer lezzet-i mâneviye bulunur.

BİRİNCİ KELİME
لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ da şöyle bir müjde var ki: Hadsiz hâcâta müptelâ, nihayetsiz a’dânın hücumuna hedef olan ruh-u insanî şu kelimede öyle bir nokta-i istimdad bulur ki,

İnsan yaratılışca hadsiz isti’dadda yaratılmıştır.Göz, mide, kulak, dil, kalb, ruh, akıl… Bu hadsizler arasında sadece birkaç tanesidir.Misallare bakarsak :


Gözün her türlü güzelliği görmek istemesi onun mübtela olduğu bir hacattır.
Midenin tüm gıdalara ihtayıcı midenin tekbaşına ne kadar çok hacata mübtela olduğunu gösteriyor.

Dil’ deki tat alma kuvvesi her çeşit lezzeti tatmak istemesi onun sayısız hacata mübtela olduğunu gösteriyor.

İşte bunun gibi biz insanlarda isti’dad hadsiz olduğu gibi ihtiyaçlarda hadizdir.
Nihayetsiz a’da: nihayetsz düşman demektir. Düşman kelimesini düşündüğümüzde bize zarar ve sıkıntısı dokunanlar olarak düşünebiliriz.


Yukarıda sadece ucunu gösterdiğimiz ihtiyaçaların eksiklikleri yada yoklukları yada uzakda olmaları yada elimizden çıkmaları yada fıtratımıza konulan muhabbetle bağlandığımız kainatın her an zeval ile bizden ayrılması ve her gün her sene bizim meftunu olduğumuz bu dünyadan adım adım ayrılmaya başlamamızı düşündükçe çoğalan bu haller; bizim nihayetsiz a’danın hücümuna nekadar hedef olduğumuzu gösteriyor.

İşte böyle bir halde olan insan LAİLAHE İLLALLAH kelimesinde tüm sahte ilahları, meded vericileri, rızık vericileri, güç sahiblerini red eder ve LAİLAHE İLLALLAH der.



O Allah ki:
Bu insana sonsuz rahmet hazinesinin kapısını açar ve onu kainata dilenci olmakdan, mevcudata yalvarmakdan, zelil ve rezil olmaktan kurtarır.



O Allah ki:
Bu insana kudret i mutlakasıyla yardım eder ve mutlak kudretle bu insanın tüm düşmanlarını mağlub eder.O kudret ki ahiretin icadıyla baki bir hayatın bekasıyla insanın korktuğu tüm düşmanları ortadan kaldırıyor. Hadsiz isti’dadın hadsiz ihtiyacına sonsuz rahmetiyle cevab veriyor. Nihayetsiz duygu ve latifelerimizin nihayetsiz korkularını mutlak kudretiyle izale eidyor.


İşte insan LA İLAHE İLLALLAH diyerek. Bu rahmet ve kudretin sahibi olan kendi Mabudunu bulur ve tanır, kendi Halıkını bilir ve bulur ve tanır. Ve kulluk ile kalbini ona bağlar. İşte bu bağdan sonra kalbi ve ruhu elim elemlerde hazin hüzünlerden kurtulur, selamet bulur..
el fatiha


1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.“Hiçbir şey yoktur ki, Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
2 : Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla “Allah’tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O birdir; Onun hiçbir şeriki yoktur. Mülk Ona ait, hamd Ona mahsustur. Hayatı veren de Odur, ölümü veren de Odur. O, kendisine asla ölüm ârız olmayan Hayy-ı Ezelîdir. Bütün hayır Onun elindedir. O herşeye hakkıyla kàdirdir. Herşeyin ve herkesin dönüşü de Onadır.” Buharî, Ezân: 155; Teheccüd: 21; Müslim, Zikir: 28, 30, 74, 75, 76; Tirmizî, Mevâkıt: 108; Hac: 104; Nesâî, Sehiv: 83-86; İbni Mâce, Dua: 10, 14, 16; Ebû Dâvud, Menâsik: 56; Dârîmî, Salât: 88, 90; Muvatta’, Hac: 127, 243; Kur’an: 20, 22; Müsned, 1:47; 2:5; 3:320; 4:4; 5:191.
3 : bk. Müsned, 4:60; 5:415; Mecmeu’z-Zevâid, 10:107.
4 : bk. İbni Mâce, Duâ, 9.




 

ebrar172

Well-known member
-Mesela bir ana baba cocuk doğrur; belli amaç ve gaye için ama sonra bu cocuk o gaye ve amaclara paralelde olabiliyor zıtta olabiliyor. Böyle düşünebilirmiyiz?

---------------------------------------------------------------------------


koşullandırma derken eğer kastedilen insanın içindeki vijdan sesiyse elbette bu her insanda mevcut...

oysaki o vijdan sesi her birimize ateist yada inançlı bütün insanlara her zaman iyiliği söylesede...insanlar onu seçmez çoğu vakit...
zaten o sese kulak verilseydi herkes melek sıfatında olurdu...ve dünyada hiçbir çirkinlik olmazdı...buda koşullandırma olmadığının insanın iradesiyle seçim yaptığının göstergesi değil mi..?

yoksa iyi insanlardan iyi çocuklar doğardı...kötülerden kötü çocuklar...
ve ne kadar adil olmayan bir durum çıkardı ortaya...insanlar anne babalarını seçemediklerine göre...oysaki kişiler iradeleriyle iyiyi kötüyü kendileri seçiyorlar...


fakat öylesine güzel bir yazı olmuşki...emeğinize sağlık ....

 
Üst