Kur'an ve tasavvuf

mihrimah

Well-known member
Hepimizin bildigi ve inandigi gibi Kur'an-i Kerim, yaraticimiz, rezzakimiz, sahibimiz, malikimiz, efendimiz olan Allah Teâlâ'nin, biz insanlara ve cinlere fermanidir. Ferman bizim gibi bir insan olan padisahtan gelirse ve isimize gelmezse, "Ferman padisahin ise daglar bizimdir" deyip, onun elinin, gözünün ve gücünün ulasamayacagi bir yere kaçip kurtulunuz. Ama Rabbu'l-Alemîn'den kaçmak ve saklanmak mümkün degil. O zaman, Allah'in göge ve yere "Isteyerek veya istemeyerek (buyruguma-fermanima) gelin." dediginde, o ikisinin, "Isteyerek geldik." (Fussilet, 11) dedigi gibi, "Rabbimin fermanina boynum kildan incedir" deyip itaat etmek; eskiya gibi, yahut Nuh (a.s.)'un oglu gibi daglara siginmanin fayda vermeyecegini (Hud, 43) bilmek gerek.
Kur'an, insanin ne oldugunu, nereden geldigini bildirdigi gibi, niçin geldigini de açik bir sekilde bildirir: O, Allah'in sözüdür; O'nun katindan gelmektedir; insanlara ve cinlere bir açiklama ve uyaridir: Onlara ne olduklarini ve niçin yaratildiklarini açiklamasinin yanisira, yaratilis maksadlarina uygun davranmadiklari takdirde, yüzyüze gelecekleri felaket ve tehlikeler hususunda onlari uyarir.
Kur'an'a göre, insanin yaratilis maksadi "ibadet", yani "Allah'a güzel bir sekilde kul olmak"tir. Bunun yolu da, Allah'a tek ve kamil ilah olarak inanmak (mü'min olmak); emir ve yasaklarina boyun egip, teslim olmak (müslüman olmak); bu iman ve teslimiyette samimi olmak, nifaka ve riyaya sapmamak (muhlis olmak); bu ihlasi ve samimiyeti zedeleyip de Rabbisinin gazabini haketmekten korktugu gibi, sevgisini kaybedecegim endisesi ile müthis bir endise ve buna paralel bir dikkat bir gayret içinde olma (muttaki olmak); dolayisiyla imanina, Islâm'ina, ihlasina, takvasina, bir diger ifadesiyle Rabbinin sanina uygun islerde ve hallerde olmak (salih olmak)tir. Kur'an bütün bunlari "ibadet" kelimesi ile anlatir ve cinlerin ve insanlarin ibadet için, yani Allah'a iyi kul olmalari için yaratildiklarini bildirir (Zariyat, 55). Bunun yolu da öncelikle Allah'i bilmek ve tanimak oldugu için, Kur'an, çogu ayetinde Allah'i insana tanitir.
Kur'an, Allah Teâlâ'nin yanisira insandan, hayattan ve kainattan bahseder insana, yaraticisini, kendisini ve içinde yasadigi dünyayi tanitir, fitratina uygun insan modelini sunar Ne yapacaklarini, nasil yapacaklarini, nelerden sakinmasi gerektigini bildirdigi gibi, bütün bu hususlarda en güzel bir örnek de sunarak, isini kolaylastirir ve "Andolsun ki Allah'in Peygamberi'nde sizin için, (yani) Allah'a ve ahiret gününe kavusmaya inanan ve Allah'i çok anan kimseler için, en güzel bir örnek vardir." (Ahzab, 21) buyurur.
Binaenaleyh insandan, örnegi olmayan bir sey istenmez ve o Peygamber gibi olmasi tavsiye edilir. Ayrica Kur'an seçkin ve örnek bir nesil olarak Hz. Peygamber (a.s.)'in ashabindan bahseder; Allah'a kullukta Resulullah'i örnek gösterirken, Resululah'a ümmet olusta da, ashabi örnek gösterir. Direkt olarak degilse de dolayli olarak bize Resulullah gibi kul; ashab gibi ümmet olmamiz tavsiye edilir; onlar Peygamberlerine nasil ittiba etmis, nasil saygi ve sevgi göstermis ise, bizim de onlar gibi uyumamamiz, saygi ve sevgi göstermemiz, ilmi, irfani, ahlâki, samimiyeti ile Peygamber varisi olan büyüklerimize ve alimlerimize onlar gibi saygili olmamiz istenir. Tasavvuf kendini, "cami-i ahkâm-i Kur'an olmak", "Kitab ve sünnete dört elle sarilmak", "Seriatin zahir ve batinini, ahkâm ve adabini iyi bilip yasamak." gibi sekillerde tarif ederken, Kur'an ve Sünnet dairesinde oldugunu, gayesinin bu ikisini, yani Islâm'i samimi bir tarzda hayata geçirmek oldugunu vurgulamaktadir. Kur'an'in ve onun vasitasiyla Rabbimiz'in istedigi de budur.
Kur'an'daki emir ve yasaklarda, insanin zahiren bunlari yerine getirmesi hiçbir zaman yeterli ve makbul sayilmamakta, mutlaka yapilan islerin içinin ihlasla doldurulmasi istenmektedir. Batininda ihlas, samimiyet, iyi niyet bulunmayan isler, sahibi için vebalden baska bir mana tasimamakta ve "riya" diye isimlendirilerek, agir bir ilahî tehdit konusu olmaktadir. Rabbimiz Kur'an'inda, bir taraftan fermanlarini bildirirken bir taraftan da bunlarin sirf kendi rizasi için yerine getirilmesi gerektigini sIk sIk vurgular. Binaenaleyh her emrin içinde, her seferinde söylenmese bile, o isin sirf Allah rizasi için ve dolayisiyla Allah'a yakisir sekilde yapilmasi geregi vardir. "Namaz kilin!", "Zekat ve sadaka verin!", "Adil olun!", "Hacca gidin!", "Kötülügün açik olanindan da, gizli olanindan da sakinin, uzak durun!", "Ölçü ve tartida hile yapmayin, insanlari aldatmayin!", "Faiz yemeyin, zinaya yaklasmayin, bekarlarinizi evlendirin!" gibi görünen dünya hayatimiza ilgili emir ve yasaklarin istisnasiz herbirinin, distan bakildiginda mükemmel olarak yerine getiriliyor görünmesi yeterli degildir ve ihlasla yapilmadiklari takdirde, o isler kendilerinden beklenen kemali saglamamaktadirlar. Bu yüzden de Allah katinda makbul sayilmiyorlar.
Insanin, iman ahkâm ve adabi ile Islâm'i bir bütün olarak yasamasina Kur'an, "ibadet" yani kulluk diyor. Bu kullugun gayesi ve yarari da elbette insana yönelik. Kur'an'in açik ifadesi ile, Rabbimiz'in bizim kullugumuza ihtiyaci olmadigi gibi, isyanimizdan da bir zarari yoktur. Kullugun insana yönelik faydasi "tekamül" , yani "kemale ermek, kamil insan olmak"tir. Hak Teâlâ her insani "kemal" potansiyeli ile yaratir. Insanin bu potansiyelini harekete geçirip, kemal mertebelerinde yükselmesini saglayacak olan sey, Rabbisinin ona bildirdigi reçetedir. O da Kur'an'daki kulluktur. Bu reçete ancak ciddi ve samimi sekilde uygulanirsa fayda verir, insan için yükselme saglar. Zahiren reçeteyi uygular görünmek, bosuna gayretten baska birsey degildir.

Prof. Dr. - Lütfullah Cebeci
 
Üst