O kafa…

Eyvàh!

Well-known member
O KAFA…
O KAFA nedir?
O KAFA; insanlığı uçurma sürükleyen zihniyettir…
O KAFA'nın özünde, insanı insan yapan değerler yoktur…
O KAFA'nın içi zulümle doludur…
O KAFA'DA uşaklık vardır…
O KAFA; çıkar ve menfaatinden başka bir şey düşünmez…
O KAFA; ihtirasını her şeyin üstünde tutar…
O KAFA'YI gün olur Müslümanların içinde görürsün…
O KAFA'YI gün olur solcuların içinde görürsün…
O KAFA'YI gün olur ateistlerin içinde görürsün…
O KAFA'YI gün olur Hıristiyanların içinde görürsün…
O KAFA'YI gün olur Yahudilerin içinde görürsün…
O KAFA'YI gün olur Milliyetçilerin içinde görürsün…
O KAFA'YI gün olur komünist–sosyalistlerin içinde görürsün…
O KAFA'YI her türlü inanç gurubunun içinde görürsün…
O KAFA; her inanç guruplarına mensup olabilir.
Bir bakarsın Firavun ve Nemrud'da olduğu gibi kendisini tanrı yerine koyar. Gün olur O KAFA Ebu Cehil gibi puta tapar. Haçlı seferlerini organize eden Papa olarak karşımıza çıkar. O KAFA'YI Hükümdar olarak görürüz. Yeri gelir yazar olur, şair olur…
O KAFA'NIN Müslümanlara yaptıklarına bakacağız…
Önce bu kafayı yakından tanıyalım…
O KAFA; son derece ihtiraslıdır. Onda ihtiras, tutkuya, tutku taassubu dönüşür. Merhametten uzaktır… Katı kalplıdır, hangi şartlarda olursa olsun gözünden yaş akmaz. Göz yaşı akıyorsa, timsahın gözyaşı gibidir, bir çıkar yada menfaati için, göstermelik yapmıştır. O KAFA dünya malına düşkündürler… O KAFA şan, şöhret, makam ve mevkie düşkündür…
O KAFA güç karşısında, kolay boyun eğer. İktidar sahibine yalakalıkta kimse onu geçemez. O KAFA'NIN en önemli özelliklerinden biri şudur: "Zayıf, masum ve güçsüzlerin üzerine yürümede aslan kesilir, güçlünün karşısında çark etmede, eğilmede ve yalakalık yapmada üstlerine yoktur." O KAFA diş mihraklar tarafından çok kolay kullanır. O KAFA kullanılmaya son derece müsaittirler.
 

Eyvàh!

Well-known member
O KAFA
İLK FİTNEYİ MÜSLÜMANLARIN İÇİNE SOKTU


Müslümanların O KAFA ile ciddi teması Hazreti Osman Radıyallahu Anh'ın şahadeti ile oldu. İslam coğrafyasında halifeye karşı isyan hareket başladı. Bu hareketin merkezi Mısır'dı. Kısa sürede yönünü Medine'ye çevirir. Oldukça kalabalık bir gurup Mısır'dan Medine'ye gelir. Yolda ve Medine'de de bu sapık kalabalığa katılanlar olur. Rasûlallah can arkadaşı Osman kuşatma altındadır. Halife Osman'ın evi 40 gün muhasara altında tutulur.
Muhasara ile dışarı ile irtibatı kesilen Halife içeride çok zor anlar geçirmektedir. Sonuçta saldırganlar halifenin evine girerek onu şehit ederler. Hazreti Osman'ı şehit eden üç beş canının arasında Ebu Bekir'in oğlu, Muhammed bin Ebu Bekir'de bulunmaktadır.
Muhammed bin Ebu Bekir'de Hazreti Osman'ın sakalından tutar:
–Şimdi adamların gelip seni kurtarsın, der.
Hazreti Osman:
–Kardeşim Ebu Bekir bu halini görseydi, hicabından yerin dibine geçerdi, deyince Muhammed yaptığından utanır ve oradan uzaklaşır.(1)
Hazreti Osman'a karşı yapanları kimin eseridir? İsyana katılanlar ve onu şehit edenlerin hepsinin Müslüman olduğunu görmekteyiz. Hangi amaçla yaptıklarına gelince; İslam adına bu cinayeti işledikleri görünmektedir. Hazreti Osman'ın İslamiyet'e zarar verdiği düşüncesi ile hareket ederek onu şehit ettiler.
Bu organize yi yapan O KAFA'DAN başkası değildir. Hazreti Osman'ın şehit olması ile sonuçlanan bu hareketin arka planında bir Yahudi'nin olduğu bilinmektedir. Yahudilikten Müslümanlığa geçen bu alçak, İslam düşüncesine ilk fitne ve sapıklığı sokan kişi Abdullah bin Sebe'den başkası değildir. Sebe O KAFA'YA mensup olmakla birlikte, içeride de O KAFA'DA olanları kullanarak emeline ulaştı.
Müslümanları aldatmak için her yolu deniyordu. Devrin hassas meselesi olan Hazreti Ali, Ehli Beyt ve Hilafet'i kendi emellerine alet etti.
"Hazreti Ali açık nas ile halife tayin edildiği halde, diğerleri onun hakkını gasp ettiler" diyerek her tarafa fitne tohumları ekiyordu. Hazreti Ali'yi methedip yüceltirken, Ebu Bekir, Ömer ve Osman'a ağza alınmayacak hakaretler yapıyordu. İsa Aleyhisselam'a yapılanın benzerini uygulamaya koyulmuştu. Sebe'nın amacı Hazreti Ali'yi ilahlaştırarak, İslam dinini temelden sarsmaktı.(2)
Sebe kendi planını uygulamak için seçtiği metot, kendisinde sonra O KAFA'DA olanlara yol gösteriyordu. O KAFA, Hazreti Osman'ı İslam adına şehit etti. Sebe'de O KAFA'YI kullanarak amacına ulaşmaya çalıştı.
Sonraki yıllarda niyetlerini açıkça ortaya koydular. Hazreti Ali için; "İlah onunla beden bulmuştur." görüşünü ileri sürdüler. Hazreti Ali'ye "
iccon04.gif
sensin" dediler.(3) Olay nereden nereye geldi?

O KAFA
HAZRETİ ALİ'Yİ SIKINTILARA SOKTU VE…


Hazreti Osman'ın şahadetinden sonra O KAFA ile sıkça karşılaşmaktayız. Hazreti Ali halifeliği döneminde devamlı O KAFA ile uğraşmak zorunda kaldı.
Hazreti Ali ile Muaviye arasında meydana gelen hadiselerin yatışması için bir takım insanlar hakem heyetinin kurulmasını istediler. Hakem heyeti kurulduktan sonra, aynı kişiler bu defa Hakem heyetine karşı çıktılar. Hazreti Ali'yi hakem tayınını kabul ettiği için Hilafet makamına ihanetle suçladılar. Bunlara Hariciler denildi. Hariciler:
–Ali hakem tayınını kabul etmekle kendi hilafetinden şüpheye düşmüştür, dediler.(4)
Hariciler işi o boyutlara ulaştırdılar ki, Hazreti Ali'ye kâfir demeye başladılar. Bunlarda yaptıklarını İslam adına yapıyorlardı. Sanki İslam'ı Hazreti Ali'den daha iyi biliyorlar. İşte O KAFA yok mu O KAFA, bütün fitneler O KAFA'NIN altından çıkıyordu. Onlar Hazreti Ali'yi:
–Lâ hükmü illa lillah– hüküm yalnız
iccon04.gif
'a aittir.– sözünü tatbik etmekle suçluyorlardı. Hazreti Ali onlara şu cevabı veriyordu:
–Bu sözler haktır; fakat bununla batılı istiyorlar.(5)
O KAFA, Hazreti Ali'nin halifeliğini reddederek Abdullah bin Vehb er–Rasibi'yi kendilerine halife seçti. Kendileri gibi düşünmeyen, halifelerini kabul etmeyen ve Ali ile Osman'a lanet etmeyenleri nerede görürlerse öldürmeye başladılar.
Hazreti Ali Radıyallahu Anh, hilafet dönemini O KAFA'NIN çıkardığı fitne fesadı ortadan kaldırmakla geçirdi. Sonuçta O KAFA'NIN elinden şehit oldu.
 

Eyvàh!

Well-known member
O KAFA
HAZRETİ HÜSEYİN'İ KÜFE'YE DAVET ETTİ
O KAFA tarihin en büyük cinayet ve vahşetini Kerbelâ'da gerçekleştirdi. Bir tarafta devrin halifesi, diğer yanda yöneticiler ve geniş halk kitleleri. Halife Yezid, Vali İbn Ziyad hepsi O KAFA'DAN…
Hazreti Hüseyin'i Irak'lılar Küfe'ye davet eder. Davet normal boyutlarını aşmış, inanla ısrara dönüşmüştür. Hazreti Hüseyin ısrarlara dayanamaz ve aile efradı ile birlikte Küfe'ye doğru yola çıkar.
Hazreti Hüseyin'in yola çıktığı Irak'ta duyulmuştu. Irak halkının daveti ile yola çıkan Hazreti Hüseyin, Küfe'ye yaklaştıkça O KAFA'NIN faaliyeti ile hadisenin seyri değişmeye başlar. Davet edenler verdikleri sözden dönmeye başladılar. Mesafeler kısalıyor, Hazreti Hüseyin Küfe'ye yaklaştıkça destek daha da azalıyordu.
Irak'tan iyi haberler gelmiyordu. Hazreti Hüseyin durumu yerinde görmek için amcaoğlu Müslim bin Akıl'ı Küfe'ye gönderdi. Küfe'ye giden Müslim bin Akıl, durumun vahametini gördü, geri dönüp durumu haber verme fırsatı olmadı, çünkü O KAFA onu oracıkta şehit etti. Hazreti Hüseyin acı haberi aldığında iş işten geçmiş, Kerbelâ yakınlarına gelip dayanmışlardı.
Kerbela'da çadırlar kurarak, konakladılar.

O KAFA
HAZRETİ HÜSEYİN'İ İSLAM'A İHANETLE
SUÇLAYARAK ŞEHİT ETTİ...
O KAFA Hazreti Hüseyin'den ne istiyordu? O bir peygamber çiçeğiydi. O KAFA makamının elinden gideceği korkusuna kapılmış, bunun önüne geçmek için ihtiraslarıyla hareket ediyordu. Devrin idarecileri de halifeye yalakalıkta yarışıyordu. Yezid'in emri Vali İbnı Ziyad'a ulaşır.
"Ne olursa olsun Hüseyin'i küfeye sokma."
İbni Ziyad hazırlıklarını yaparak Hüseyin'in üzerine bir ordu gönderdi.
İnsafsızlığa bakın ki; bir tarafta kadın ve çocuklardan meydana gelen yüz kişilik peygamber çiçekleri. Diğer tarafta O KAFA'NIN on binleri aşan ordusu.
O KAFA'NIN ordusu, Kerbelâ'da Hazreti Hüseyin ve aile efradını kuşatır. Bu suretçe yaşanan hadseler o kadar çok ve yürek yakan cinstendir ki, hangi birini anlatacağımı bilemiyorum. Bir iki örnekle O KAFA'NIN melunluklarını önünüze serelim.
O KAFA'DA olanların içinden bulunan Amr b. Haccac diye bir alçak adam var. Askerleri Hüseyin'in üzerine saldırmak için motive etmektedir:
–Ey Küfeliler! Dinden çıkmış, imam ve öndere karşı aykırı harekete kalkışmış olanların öldürülmesinde tereddüde düşmeyiniz.
Bu seslenişi duyan Hazreti Hüseyin:
–Ey Amr b. Haccac! Sen insanları benim üzerime saldırtmaya çalışıyorsun. Biz dinden çıktık da, sizler mi onun üzerinde duruyorsunuz?..(6) der.
O KAFA'NIN gözleri donmuş, hak ve hakikatten o kadar uzaklaşmıştır ki; karşılarındaki kişinin kim olduğunu unuturlar.
Hazreti Hüseyin defalarca O KAFA'YA anlattı, ne çare ki bir türlü anlamadılar.
Hazreti Hüseyin:
–Benden ne istiyorsunuz? Ben Hazreti Muhammed'in torunuyum. Bu ümmetin peygamberi benim dedemdir.
O KAFA bağırıyor:
–Sus sahtekâr! Seni cehenneme göndereceğiz.
Hazreti Hüseyin:
–Siz beni ancak dedemin yanın gönderirsiniz.
Hadise acıdır. Bu hadiseyi yazanlar, üzüntü ve acıyı kelimelerle izahta acze düşmüşlerdir. Zulüm öyle boyutlara ulaştı ki; Hazreti Hüseyin'nin kucağında küçük yavrusu Abdullah olduğu halde çadırının önünde oturuyordu. Abdullah henüz 3 yaşındadır. İbn Ziyad ordusundan bir hain yayını Hüseyin'e üzerine doğru gerdi, ok yaydan çıkıp Hüseyin'in kucağındaki küçük Abdullah'ın boğazına saplandı. Hüseyin, gözlerinden yaşlar akarak, yavrusunun boğazından oku çıkardı, yüzünde ki kanları silerken:
–Ey
iccon04.gif
'ım! Bunlarla ve kavmimizden olanlarla aramızda sen hükmünü ver. Yardım etmek için bizi çağırdılar. Sonra da, tutup bizi öldürüyorlar, dedi.(7)
Bir baba, yavrusu kucağında şehit ediliyor. Derler ki; bu hadiseye yerdeki hayvanlar, gökte uçan kuşlar ağladı, bütün âlem ağladı. Gözyaşları kan aktı. Kan akıp akmadığı bilinmez ama bir mizansen olarak, böyle bir zulüm ancak gözyaşının kan olarak akması ile anlatılabilirdi.
Netice itibariyle Hazreti Hüseyin şehit edilir. Onu şehit edenlerin ortaya koydukları sebep, "Hüseyin İslam'a ihanet etmiştir," bunun bedelini ödedi.
İşte O KAFA… Peygamber torununu, müşriklikle suçlamak, peygamber torununu ortadan kaldırmayı İslam'a hizmet olarak gören O KAFA…
Hazreti Hüseyin şehit edilmiş, aile etrafından sağ kalanlar da esir… Esirler arasında Hüseyin'in kız kardeşi Hazreti Zeynep'te vardır. Zeynep başı vücudundan ayrılmış, her yanı kan içinde yerde yatan abisinin cesedi yanında geçerken:
–Ey Muhammed'im! Ey Muhammed'im! Sana göklerde ki melekler salat–ü selam getiriyorlar. Hüseyin ise, şu otsuz, bozkır çölde, tozlara, kanlara bulanmış; azaları kesilmiş, biçilmiş, kırılmış, dökülmüş yatıyor! derken, dost düşman herkesi ağlatmıştır.
 

Eyvàh!

Well-known member
O KAFA’ya bir kİşİ İtİraz ettİ:
“yalancı oğlu yalancı sensin...”


Esirler Küfe Valisi O KAFA, İbn Ziyad'in yanına getirilir. İbn Ziyad büyük zafer kazanmış kumandan edası ile esirlerin kimliklerini sorar. Sıra Hazreti Zeynep'e gelince, o cevap vermedi. Bir kaç defa sorunca yine cevap vermedi. İbn Ziyad'ın kötü bir şey yapmasından çekinen biri:
–O Zeynep bint–i Fatima'dır, dedi.
O KAFA bakın ne dedi. İbn Ziyad:
–Hamdolsun
iccon04.gif
'a ki, ayıp ve kusurlarınızı ortaya dökerek sizi rüsvay etti, öldürdü!..(
cool.gif

İşte O KAFA, bütün bunları dine hizmet adına yapıyor. Namazını eksik etmiyor, hamdını dilinden düşürmüyordu. Bu ümmet ne çektiyse O KAFA'DAN çekti.
Küfe şehri en kalabalık günlerinden birini geçiriyordu. Halk toplanmış, olanları izliyor, asker Kerbelâ'dan dönmüş, sokaklar insan yığınları dolmuştu.
Göz göre göre cinayet işleniyor, kimsenin buna itiraz ettiği yoktu. İşin en garip tarafı bundan birkaç ay evvel, bu insanlar Hazreti Hüseyin'i ısrarla Küfe'ye davet etmişlerdi. Halk Küfenin en büyük camisinin içini dişini doldurdu, İbn Ziyad minbere çıktı ve insanlara şöyle dedi:
–Hamdolsun
iccon04.gif
'a ki, hakkı ve hak sahiplerini muzaffer ve üstün kıldı. Müminlerin emiri Yezid b. Muviye'ye ve onun cemaatine yardım etti. Yalancı oğlu yalancı Hüseyin b. Ali ile onun taraftarlarını da öldürdü…
Bu hadiseye şahit olan çok insan var. Hepsi O KAFA'YA hizmet ediyor, hiç birinde ses yok. Caminin bir köşesinden bir ses gürledi.
–Yalancı oğlu yalancı sensin.
Herkes sesin geldiği tarafa yöneldi. Yaşanan alçaklığa, zulme şahit olanlar ses çıkaramamış, şahitlik yapamayacak birisi gürlemişti. Ses Küfe'nin yerlilerinden olan Abdullah bin Afifü'l–Ezdi'den gelmişti. Abdullah, Cemel günü Hazreti Ali'nin yanında yer almış, bu savaşta sol gözünü kaybetmişti. Sıffın gününde de başına aldığı bir darbe ile ağır yaralanmış bu defada sağ gözünü kaybetmişti. Yaşı ilerlemiş, günlerini bu camide ibadetle geçiriyordu. Yatsı namazını kıldıktan sonra evine gider, sabah namazına camiye gelirdi. Abdullah bin Afifü'l–Ezdi:
–Ey Mercane'nin oğlu! Yalancı oğlu yalancı sensin ve senin babandır! Yalancı oğlu yalancı seni vali yapan ve onun babasıdır! Ey Mercane'nin oğlu! Sizler peygamberin oğullarını öldüreceksiniz de, siddîkların, dosdoğruların kelamıyla, ağzıyla mı konuşacaksınız?(9)
İbn Ziyad bu yiğit insanı hemen öldürttü.
Kerbelâ'da bu katliamı yapan O KAFA'DIR.
Ne diyor O KAFA? 'Biz iktidardayız, siz öldürüldünüz, sağ kalanlarınız da esir oldu.
iccon04.gif
sizi rezil etti.' Günümüzde ki O KAFA'LARA ne kadarda benziyor değil mi? Başarı yada başarısızlığı günlük olaylara bakarak değerlendirenler, bilmiyorlar ki, herkesin bir hesabı var
iccon04.gif
'ında bir hesabı vardır.

O KAFA

MEDİNE'Yİ YAĞMALADI

O KAFA daha neler yaptı? O KAFA Medine'nin üzerine yürüdü. Rasûlallah'ın ashabı ikinci kuşağın yaşadığı Medine'de binlerce insan katledildi. Çok sayıda kadının ırzına geçildi. Medine baştanbaşa yağmalandı.
Sebep; Medine'de bir gurup insan O KAFA'YA biat etmeyeceğini beyan etti. Yezid bunların üzerine Müslim bin Ukbe komutasında on bir kişilik bir ordu gönderdi. Yezid, Müslim'e şu emri verir:
–Onları üç kere teslim olmaya çağır. Eğer kabul etmezlerse onlarla savaşırsın, şayet savaşta galip gelirsen onların her şeylerini, mal, silah, hayvan ve yiyeceklerini yağmalamak için askeri serbest bırak…(10)
O KAFA, Yezid'in talimatını fazlası ile yerine getirir. Medine'yi baştanbaşa talan eder. İslam tarihinin en acı sayfalarından biri daha yaşanır. Bu vahşetteki ne büyük pay hiç şüphesiz O KAFA'NINDIR.
Kim yaptı bu vahşeti O KAFA… İslam halifesi emretti ve Medine talan edildi.

O KAFA
KÂBE'Yİ MANCINIKLA YIKMAYA KALKTI
O KAFA, Kâbe'ye yıkmaya yöneldi. Medine'yi yerle bir eden Ordu, Mekke'ye doğru yola çıktı. Yolda ordu komutanı Müslim bin Ukte vefat etti. Yerine Husayn bin Numeyr getirildi. İslam ümmeti içinde Halifeliğe en son layık olacak kişi Yazid'dı. Hal böyle olunca bünye Yezid'i kabul etmiyordu. Özellikle hicaz bölgesi Yezid'in halifeliğini kabul etmemişti. Mekke'de Abdullah bin Zübeyr ayaklanır.
Bu nedenle O KAFA Mekke'yi de hal yoluna koymak için ordu Abdullah bin Zubeyr'ın üzerine yürüdü. Mekke kuşatıldı. Kuşatma uzun surdu, sonuç alamayacağını anlayan Husayn, Kâbe'yi mancınıklarla dövmeye başladı.(11) Kâbe'yi yıkmayı dahi göze alan Husayn, Yezdi'ın ölüm haberini alınca kuşatmaya son verdi.
Kâbe hangi amaçla yıkılacak, İslam'a hizmet amacı ile… Bütün bu alçaklıkların gerekçesi O KAFA İslam'a hizmet kılıfına sokuluyor.

O KAFA
MEZHEP İMAMLARI İLE DE ÇOK UĞRAŞTI
Mezhep imamları da O KAFA çok çekti. İşkencelere uğradılar, zulüm gördüler, dünya hayatı onlara zindan oldu. Ebu Hanife'yi O KAFA hapsetti ve neticede uğradığı işkence ile şehit oldu.
İmam Ebu Hanife'nin şu sözü O KAFA'NIN panzehirdir.
"Biz tartışıyorduk. Ancak biz tartışırken, arkadaşımız yanılgıya düşer korkusuyla, başımızda her an uçup gidecek bir kuş varmış gibi bir eda takınırdık. Siz ise, tartışıyor ve arkadaşınızın yanılmasını diliyorsunuz. Kim, arkadaşının yanılmasını dilerse, onun küfre düşmesini dilemiş demektir. Arkadaşının küfre düşmesini dileyen ise, arkadaşından önce küfre düşer."(12)
O KAFA; İmam Şafii ve imam Ahmet bin Hanbel'le de çok uğraştı.
Emevi hükümdarlarının egemen olduğu devirlerde O KAFA yönetimi elinde bulunduruyordu. Emevler O KAFA ile hareket ettikleri için, bazı olaylarda başarılı gözükseler de, özde son derece başarısız bir yönetim sergilemişlerdir. Emevilerden yönetimi alan Abbasilerde de genellikle O KAFA hâkimdir. Sonra gelen Türklerin, dünya tarihine daha çok katkı sağlamasını O KAFA engellemiştir. Selçuklularda O KAFA'NIN yoğun faaliyet içinde olduğunu görmekteyiz.
 

Eyvàh!

Well-known member
O KAFA
BÜYÜK SEÇUKLU’DA İCRAAT İMKANI BULAMADI

Yıllar O KAFA'YI hiç mi hiç gündemden düşürmedi. Selçuklular O KAFA'DAN çok çekti. Selçuklularda, tarihte ender görülen bir hadise cereyan etti. Büyük Selçuklu İmparatorluğunu zirveye taşıyan Çağrı ve Tuğrul kardeşlerin arasına O KAFA giremedi. Bütün çabalarına rağmen bir türlü O KAFA vazifesini yapamadı.
Birkaç deneme yapmasına rağmen O KAFA sonuç alamadı. Çağrı ve Tuğrul kardeşlerin, üvey kardeşi olan İbrahim Yinal O KAFA'NIN yönlendirmesi ile hareket etti, sonu hüsranla sonuçlandı. Devrin Abası halifesi o kafaya uyarak, ateşle oynamaya yeltendi, Tuğrul Bey buna izin vermedi.
Devrin önemli ilim adamlarından İmam Maverdî, Selçuklu başkentinde kaldığı günlerde, Abbasi Halifesine bir mektup yazarak Tuğrul Bey'ı kötüler. Tuğrul Bey'in beğenilmeyen vasıflarını tek tek sayar ve bu vasıflar üzerine kötülük senaryolarını kurar.
Mektup, Maverdi'nın hizmetçisinin eline geçer. Hizmetçi mektubu Tuğrul Bey'e götürür. Tuğrul Bey, aleyhine yazılanları okuyunca ne şaşırır ne de kızar. Maverdi'ye de bir şey söylemediği gibi onunla olan ilişkisinde bir değişiklik olmaz.(13) Bunun içindir ki; O KAFA Büyük Selçuklu’da yer bulamadı.

O KAFA
ANADOLU FATİHİ’Nİ ORTADAN KALDIRDI

Süleyman Şah Anadolu'nun gerçek fatihidir. Bugün bu topraklar üzerinde yaşıyorsak, hiç şüphesiz bunda çok insanın katkısı vardır ama en çok katkısı olan kişi Süleyman Şah'tır. İslam dininin güzelliklerini Anadolu'daki gayrı Müslim halklara gösteren kişidir Süleyman Şah…
Süleyman Şah Anadolu Selçuklu devletinin de kurucusudur. Onun bu gayretli çalışması O KAFA'YI rahatsız eder.
O KAFA Süleyman Şah'ı niçin ortadan kaldırdı? Antakya'yı fetheden Süleyman Şah bakın, fethettiği şehre nasıl muamelede bulundu:
"Cuma namazında bu camide 120 müezzine bir ağızdan ezan okutuldu. Süleyman Şah, yağmayı menetti; en küçük bir tecavüzü şiddetle cezalandıracağını, izdivaç yoluyla dahi Hıristiyan kızlarının alınmasının yasak olduğunu bildirdi. Hıristiyanlara da camiye çevrilen büyük kilisenin yerine iki yeni kilise yapmaları için izin verdi. Halkın minnet ve şükranını kazandıktan sonra şehri terk etti."(14)
O KAFA entrikalarla, kardeşi kardeşe düşürerek ve Süleyman Şah şehit eder. O kafa amacına ulaşmıştır, Anadolu Selçuklu imparatorluğu başsızdır, ıslah hareketleri ve fetihler yarım kalmıştır. İşte O KAFA ve eseri.

O KAFA
GENÇ BİR FİDANI DAHA ORTADAN KALDIRDI

O KAFA Anadolu Selçuklularında nice yiğitleri toprağa gömdü. Kılıç Aslan tarihte ender rastlanan cevherlerden biridir. Avrupa tarihinin en büyük Haçlı ordusuna, Anadolu'yu çok az bir kuvvetle mezar etti. 600 bin kişilik haçlı ordusu 500 bin askerini Anadolu'da bırakmak zorunda kaldı. Kılıç Aslan bunu 20 bin kişilik bir ordu ile yapmıştır.
Haçlı seferinde yapılan vahşeti batılı yazar F. Funck Brentano şöyle anlatıyor:
"Reislerinden ayrılınca hiçbir intizam tanımıyorlardı. Türk çocuklarını yakalayıp, pişirmek için parça parça kesiyorlar veyahut kazıklara geçiriyorlardı. Büyüklere de dehşetli işkenceler yapıyorlardı."(15)
O KAFA burada da alçak Haçlı zihniyetine hizmet ederek boy gösteriyor.
Sultan Kılıç Arslan'ın Anadolu insanına yaptığı muamele, idaresi altında olanlara adalet ve insan haklarına uygun yönetmesi, gayrı Müslimleri memnun etmiş, bunu devrin tarihçi Urfalı Mateos'un şöyle anlatmaktadır:
"Kılıç Arslan'ın ölümü Hıristiyanlar için de bir mâtem oldu."(16)
Kılıç Arslan, Haçlı yazar Guillauma de Tyr'in şöyle anlatmaktadır:
"Çok cesur, bilge, devlet işlerinde mahir ve tecrübeli, büyük bir hükümdardı."(17)
Ölümünden sonra arkasından herkes ağlar. Onu öldürende O KAFA'-DIR.


O KAFA
OSMANLIYI ÇOK SIKINTIYA SOKTU
Osmanlı O KAFA'DAN çok ama çok çekti. Bizans, Osmanlı ile savaşta baş edemeyeceğini anlayınca, O KAFA ile irtibata geçti. Bizans şehzadeleri ayartarak, onların isyan çıkarmalarını sağladı. Osmanlı devleti, şehzade isyanları ile çok yıprandı. O KAFA'YI burada da görüyoruz. Şehzade isyanlarının en önemlisi, Ankara'da Timur'a kaybeden Bayezid'den sonra ortaya çıkar. On yıldan fazla bir zaman devlet başıboş kaldı, bu dönem, çekişme ve kavgalarla geçti. Çelebi Mehmet duruma hakım oldu ve devleti toparladı.
Vefatından sonra yerine geçmek için Murat henüz Edirne'ye ulamamıştı ki; Bizans düzmece şehzade Mustafa'yı ileri surdu. Üç yıl Osmanlı devleti iki başlı bir yönetimle idare edildi. Şehzadeler, her zaman Osmanlının yumuşak karnı oldu. O KAFA, fırsatını bulduğu an ortaya çıktı. Devleti ve milleti sıkıntıya soktu.
Osmanlı hiçbir şeyden çekemdi o kafadan çektiği kadar. Timur; etrafındaki kumandanları ve askerlerinin muhalefetine rağmen, Osmanlının üzerine yürümekte ısrar etti. 'Dünya iki hükümdara az' mantığı ile çıktı yolda, yaptığı zulümlerin ve insanlık dişi faaliyetlerin haddi hesabı yoktu. Ne oldu sonunda, dünya ona da kalmadı. Sadece geriye kin ve nefret bıraktı.
O KAFA yok mu, O KAFA… Haçlı batı Timur'u alkışlıyor, Bizans Timur'u alkışlıyor… Kendilerinin yapamadığını Timur, O KAFA yaptı.
Memluk sultanı O KAFA'NIN tahlilini çok iyi yapıyordu.
Sultan Barkuk, büyük tarihçi ve mütefekkir İbnü Haldun'a söylediği şu sözler çok önemlidir:
"Herkesin aleyhinde bulunduğu Timur'dan değil, bilakis bütün İslâm âleminin teveccühünü kazanan Osmanoğlu'ndan korkuyorum."
Timur'dan korkmayın, siz Osmanoğlu'ndan korkun. Derken, şunu anlatmak istiyordu, O KAFA sadece yakıp yıkar, O KAFA'NIN sonuç alması mümkün değildir. Ama Osmanlı başka, Osmanlı her gittiği yere insanlığı götürüyor, O KAFA ise zulmünü…

O KAFA

HAÇLI'LARI ANADOLU'YA ÇAĞIRIYOR
O KAFA'NIN hayat şansı bulup yeşerdiği yerlerden biride Anadolu beylikleridir. Beyliklerin içinde Özellikle Karamanoğlu, O KAFA'YA tipik örnektir. Karamanoğlu'nda, ihanet, hainlik, zulüm, kıskançlık kısaca her türlü melanet vardır. Her ihaneti sonrasında Osmanlıdan okkalı tokat yemiş, zoru görünce el etek öpmüş, sonra yine bildiğini yapmıştır. O kadar alçakça işler yapar ki; Avrupa devletlerine Osmanlıya karşı işbirliği önerir. Bizans ile işbirliğini hiç kesmedi. Papa'ya yazdığı mektup Sultan Murat'ın eline geçer. Papa'ya şöyle sesleniyordu:
"Siz oradan bizde buradan hareket edersek, Osmanlının sonu gelmiş demektir."
Sadece Papa'ya mı, hayır… Osmanlıya karşı durabilecek herkese birlikte hareket etme çağrısı yapıyordu. Bunlardan biri de; Macar Hunyadi Janoş'tur. Macarlara şöyle bir öneri yapar:
"Sen öteden, ben beriden yürüyelim. Rumeli senin, Anadolu benim olsun. Osmanlıyı ortadan kaldıralım."(18)
O KAFA, dost, düşman, taraflı tarafsız herkesin 'dünyanın en büyük cihangiri" olarak kabul ettiği Yıldırım Bayezid'in kabrini yaktırdı.(19)
Alçaklığı daha da ileri götürerek, Orhan Camii'ni ateşe verdi, Yıldırım Bayezid'in mezarından kemiklerini çıkartıp kırdırdı ve yaktı.(20)
İşte O KAFA…
Anadolu Beylikleri Timur'u Anadolu'ya davet ederek, Osmanlıya karşı savaşması için her yolu denediler. Sonra da onun safında Osmanlıya karşı savaştılar. Osmanlının Timur'a kaybetmesinin nedenleri arsında en önemli faktör Anadolu beyliklerinin ihanetidir. İşte O KAFA Osmanlıyı Timur karşısında mağlup etmiştir.


O KAFA
ABDÜLHAMİT'İ TAHTTAN İNDİRDİ OSMANLI’YI YIKTI
Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünü kaybetmeye başladığı yıllarda, o kafa sıkça karşımıza çıkmaktadır. Osmanlının yıkılış süresinde o kafa gündemden hiç eksik olmadı. Bu dönemde o kafanın yaptıklarını yazmak, ciltler dolusu kitaplara sığmaz. 17. 18. ve 19. yüzyıllar O KAFA'NIN sürekli iş başında olduğu yıllardır.
Osmanlının son dönemlerinde O KAFA'NIN, Sultan Abdülhamit'e yaptıklarını anlatarak devam edelim.
Sultan Abdülhamit'te O KAFA'DAN çok çekti. Herkes ona düşman olur, özelliklede O KAFA… Ona atılmadık iftira kalmadı. Onu dinsiz mi yapmadılar. Onu zalim mi yapmadılar. Onu baykuş mu yapmadılar. Onu hain mi yapmadılar. O KAFA Abdulhamıt'i şöyle anlatıyordu:
"O öyle bir hükümdardır ki, hareket–ı şahanesinden yalnız bir tanesi meşrudur. O da Cuma namazıdır. Diğer bütün hareketleri gayri meşrudur. Osmanlı imparatorluğu'na gelince zulme hastalığına tutulmuş bir kitledir. Böyle bir zalim hükümdara karşı kıyam etmek, ihtilal dini bir görevdir."(21)
Sonunda O KAFA düğmeye bastı ve tahttan indirildi. Sultan Abdülhamit'i tahttan indiren "Jön Türkler"in büyük çoğunluğunu Yahudi masonlar teşkil ediyordu.(22) Tahtan indirilmesine herkes alkış tuttu. Müslüman'ı, Hıristiyan'ı, Yahudi'si, Ermesini, Rum'u, Batı'lısı, herkesim Abdülhamit'in tahtan indirilmesini canı gönülden destekliyordu. O KAFA sonunda emellerine ulaştılar.
Diş mihraklar, Abdülhamit'in tahttan indirilmesi için, içimizdeki O KAFA'YI çok iyi kullandılar.
Sonradan pişman olanlar çok oldu. Hatta Abdülhamit'ten özür dileyenler, af isteyenler oldu. Bunların birçoğun önemli şahsiyetlerdir. Bugün bile insanlar tarafından sevilen tasvip edilen merhumlardır. İnsanların gönülleri de ki güzel duyguları zaafa uğratmamak için isimlerini zikretmiyoruz. Enver Paşa'nın pişmanlığını ile sonlandıralım:
"Bütün yaptıklarımın hesabını vermeye hazırım. Bizim asıl mesuliyetimiz, Sultan Abdülhamit'i anlamamak ve Siyonizm'e alet olmaklığımızdır. Acıdır, fakat hakikat bu!"(23)
Sonuç olarak O KAFA'YA uymuşlar ve O KAFA Sultan Abdülhamit'i tahttan indirmekle kalmamış, 600 yüz yıllık imparatorluğu tarihe gömmüştür.
O KAFA, Osmanlının son yıllarında, Osmanlı coğrafyasının, her karışında boy gösterir. Ayaklanmaların en önemlileri Arapların yaşadığı bölgelerde meydana gelmektedir. Araplar, Osmanlıyı Ortadoğu'dan çıkarmak için başta İngiltere olmak üzere batılılarla işbirliği yaparlar.
O KAFA devreye girer ve birçok Arap lider halkını Osmanlıya karşı isyana teşvik eder. Bunlardan biride Şerif Hüseyin'dir. Şerif Hüseyin birinci dünya savaşının en şiddetli günlerinde Osmanlıya karşı isyan bayrağını açar. Şerif Hüseyin'in amacı büyük Arap imparatorluğunu kurmaktır. İngilizler Şerif Hüseyin'i kullanır, ona idealını gerçekleştireceğine dair söz verirler. Birinci dünya savaşı sonrasında, İngilizler ve Fransızlar Ortadoğu'yu paylaşır. Şerif Hüseyin uyanmaya başlamıştır fakat iş işten geçmiştir. Arap imparatorluğundan vaz geçen Şerif Hüseyin, hiç olmazsa Hicaz bölgesini kurtarmak ister, İngilizler bu istediğini de karşı çıkarlar. İngilizler Hicaz bölgesini İbn–i Suud'a verdi. İngilizler onu Kıbrıs'a sürgüne gönderdi. Ömrünün son günlerini geçirdiği Ürdün'de, Osmanlıya karşı ayaklanmakla ne kadar büyük bir hata ettiğini gözyaşları içinde ifade eder. Ne var ki son pişmanlık fayda etmez.(24)
O KAFA kullananlardan biride casus Lawrance'dır. İngiliz casus Lawrance'nın Araplar üzerine yaptığı faaliyetler onlarca yıl surdu. Lawrance, Arapları Osmanlıya düşman etmek için her yolu denedi ve bunda da başarılı oldu. Lawrance Araplar arasına şöyle bir söz yaydı:
"Osmanlı zabıtlarının üniforma düğmeleri altın kaplama olup her kim zabit düğmelerinden beş adet getirirse iki İngiliz lirasına satın alınacaktır."(25)
Bu yayın; Osmanlı askerini zor durumlara düşürür. Öyle bir hal alır ki; Osmanlı subayları, askeri elbiseleri ile halk arasında dolaşamazlar.
 

Eyvàh!

Well-known member
O KAFA İSLÂMİ TERÖRÜ ORTAYA ÇIKARDI

20. yüzyılın ortalarında O KAFA yeni bir kavramla ortaya çıktı. 'İslamî Terör.' O kadar ileri götürülür ki; adeta terör ve anarşi İslam ile anılır oldu. Bu yeni durum aydınlığa karşı olanların ortaya attıkları büyük bir iftiradan başka bir şey değildir. İslam'ı terör'ün niçin ve nasıl geliştiğine kısaca bir göz atalım.
Aydınlığa karşı olanların tamamı, özelliklede batı, yüzlerce yıldır, insanları yalan, haber ve iftiralarla kandırarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Başını papalığın çektiği, organize hareketler, İslam dini ve onu aziz peygamberi için akla hayale gelmeyecek yalanları insanlara anlatıp durdular. Bunlardan bir kaçını üzülerek, ibret olması açısından sizlerle paylaşıyoruz.
"Muhammed sara hastası bir yalancıdır."
"İslam dini kan ve zulüm dinidir."
"İslam dini insanlığa savaştan başka bir şey getirmemiştir."
Ve benzeri iftiralar, yalanlar saymakla bitmez. O KAFA aydınlık gördüğü her şeye iftira atar. Fatih Sultan Mehmet Bizans'ı fethettiğinde, onun içinde akla hayale sığmayacak yalanları insanlara anlattılar.
"Sultan Mehmet İstanbul'u kan ve ateşe boğan bir barbardır."
"Sultan Mehmet bir kavunu kimin yediğini anlamak için 14 hizmetçisinin karnını kesmiştir."
"Yeniçerilere hoş görünmek için sevgilisi İrena'nın başını kesmiştir."
Daha bir suru yalanlar, iftiralar… Bu yalan ve iftiralar o kadar ileri boyutlara ulaştı ki; batılı aydınlardan "yalanında bir sınırı var" tepkisi geldi. 18. yüzyıl başlarında Müslüman Türk düşmanı Fransız aydın Voltaire, bu yalanlara isyan eder, ancak bir sonuç alınmaz.
Zaman geçer, şartlar değişir, öyle bir ortama gelinir ki, artık mızrak çuvala sığmaz. Bin yılı aşkın zamandır, gücü eline bulunduranlar ne söylemişse, insanlarda o kadarını bilebiliyorlardı. Papalar, papazlar, keşişler, sözde aydınlar ne anlatıyorsa, insanlar onların anlattığını doğru kabul ediyor, çünkü bilgiye başka ulaşma şansları yoktu.
Ne zaman ki; iletişim gelişti, dünya iletişim sayesinde küçüldü, O KAFA'YI bir korku aldı. Çünkü iletişim ve bilgi sayesinde karanlıklar aydınlanacaktır. Yüzlerce yıldır söyledikleri yalanlar bir bir ortaya çıkacak. İnsanlar artık bilgiye, habere, aracısız ulaşma şansını elde ettiler. İnsanlar artık, rahiplerin, sözde aydınların, yalanları ile dünyaya bakmıyor, elinin altında ki imkânlarla her bilgiye, habere ulaşabiliyor.
O KAFA bu tehlike karşısında hemen hareket geçti. Öyle bir iş yapalım ki, gerçekleri insanların gözünden düşürelim, insanlık karanlıkta kalmaya devam etsin.
İşte bunun için; İslam'ı terör kavramını ortaya attılar. İslam'ı terör O KAFA için bulunmaz bir nimet oldu. Bir tarafta İslam dinini kötülüyor, 'onlar adam öldürmekten başka bir şey bilmez' mesajını veriyor. Diğer taraftan da kendine, 'durumdan vazife çıkartarak' dünyayı işgal etmeye başlar.
İslam'ı Terör örgütü diye ortaya çıkan oluşumlara dikkat edin muhakkak bir noktasında O KAFA'NIN adamını göreceksiniz. Ya lideridir, ya yönetimindedir, yâda uzaktan kumanda sisteminin içindedir. İslam'ı terör diye bilinen bir örgütün lideri, yirmi yıl O KAFA ile birlikte çalıştı. Şimdi de O KAFA'YA savaş ilan etti. Sormak lazım yirmi yıl beraber olduğun O KAFA güzel işler yaptı da, şimdi bozuldu? Yâda yirmi yıl sonra mı O KAFA'NIN yanlışını anladın?
Aydınlığa karşı olan O KAFA'LAR, içeride ki işbirlikçi O KAFA'LARLA dünyayı teröre boğdular. Sonra da bunun adına İslam'ı terör diyerek, suçu İslam ve Müslümanların üzerine yıktılar.


O KAFA'NIN ÜRÜNÜ OLAN
TERÖRLE İSLAM'A HİZMET EDİLMEZ


İslam'a hizmet nasıl olur? İçimiz de ki O KAFA'LAR burayı iyi okumalı...
Şiddet ve zorlama ile fikirlere, inançlara hizmet edilemez. Tarihte bunun bir tek örneği yoktur. İslam inancı "nefret ettirmeyin, sevdirin" ilkesinden hareket eder. Siz İslam davasına hizmeti İmam–i A'zam'dan, İmam Ahmed bin Hanbel'den, Abdulkadır Geylanı'den, İmam–i Rabbani'den, daha iyi mi bildiğinizi iddia ediyorsunuz? İslam inancını (aydınlık), garımüslimlerden (karanlıktan) ayıran en önemli özelliklerden biri savaş şartların da dahi "masum insan kanı dökmememizdir."
O KAFA; masum, zalim, haklı, haksız ayırt etmeden, önüne geleni katleder. Bugün Irak'ta Filistin'de bunun örneklerini görmekteyiz. Biz müminlerin onlardan farkı, düşmanımız Siyonist Yahudi ile savaşta ortamında olsak, onların çocuklarını, masumlarını, güçsüzlerini, savunmasızlarını öldürmememizdir. Çünkü bizler Müslüman'ız. Biz aydınlığı temsil ediyoruz. Onlar cinayet işliyor diye, bizde aynı şeyi yapmayız, çünkü onlar karanlığı temsil ediyorlar.
Şu kısa örneklere dikkat edelim. O KAFA yüzlerce yıl önce Bursa'da göründü. Çevresine topladığı insanlara Hazreti Muhammed'in diğer peygamberlerden farkı olmadığını, alaycı bir dille anlatmaya başladı. Süleyman Çelebi diye bir güzel insan, öyle bir eserle ortaya çıktı ki, hem O KAFA'YI susturdu, hem de yüzlerce yıldır Müslümanların gönlünde taht kurdu.
Bir Şah–i Nakşıbend Kudısse Sırruhu, bir adım attı, sayısız insanın kurtuluşuna vesile oldu. Bir Ahmed Yesevi, Mevlana Celaleddin–ı Rumi, öyle eserler ortaya koydular ki, dünya hayatına anlam kazandırdılar.
Yakın tarihimize bakalım. Saıd–ı Nursı Hazretleri, Çam dağına çıktığında bir kişiydi, bugün milyonlara ulaştı. Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri, bir tek kişiydi, okutacak talebe bulamıyordu, bugün etki alanı milyonlara aştı. Mahmut Efendi Hazretleri; "Çarşambaya geldiğimde bir ben birde Köroğlu vardı" demedi mi? Ya şimdi, nice insanların aydınlanmasına, kurtuluşuna vesile olmadı mı?
Mehmet Zahit Koktu Hazretleri, Adıyaman Menzil'de Muhammed Raşid Hazretleri… Ve daha niceleri…
Diğer tarafta Necip Fazıl'ın yaptığına bakın… Bir Cemil Meriç'e… Bir Osman Yüksel Serdengeçtiye, bir Seyyid Ahmet Arvası'ye… Ve daha niceleri hepsi O KAFA ile mücadelede önemli mesafeler aldılar.
Bu saydıklarımız ve daha niceleri, İslam dinine terörle daha iyi hizmet edileceğini bilmiyorlar mıydı?
Bir insana, yazığı yazıdan dolayı, pusu kurup, öldürmekle kime ve neye hizmet edilir. Bir insan yaptığı konuşmadan dolayı, evi bombalanır ve çoluk çocuk öldürülürse bu iş kime hizmet eder. Bir insan bir şiir yazdı diye, arabasına bomba koyulursa, çoluk çocuk araba ile havaya uçsa, bu hareket kime hizmet eder?
Bir insan bir kitap yazdı diye, onu diri diri yakmak, yâda toprağa gömmek, hangi fikre hizmet eder? Bunlar bir Müslüman'ın yapacağı işler midir? Fikri, ideolojisi, düşüncesi zayıf ve güçsüz olanlar ki; normal yolla kabul görmeyen fikirlerini, zorla insanlara kabul ettirmek için bu metoda başvururlar.
Karanlığa küfredeceğinize, mum yakın ortalık aydınlansın… Karanlığa ancak O KAFA küfreder. Mumu da gerçek mümin olanlar yakar. Unutmayın ki; bir insanı öldürmek, bütün insanlığı öldürmektir. Bir insana hayat vermek, aydınlanmasını sağlamak da bütün insanlığa hayat vermek aydınlanmasını sağlamak gibidir. Varın gerisini siz düşünün. O KAFA'YA hizmet etmeyin.

O KAFA
İNANCINI DA SATAR, VATANINI DA HALKINI DA


Arap ülkelerinin tamamı O KAFA'NIN kontrol ve idaresi altında bulunmaktadır. Yaklaşık 200 yıldır Ortadoğu'yu istediği gibi yönlendiren, gündemi belirleyen hep O KAFA olmuştur. Gün olmuş o kafa, Arapları Osmanlıya karşı ayaklandırmış, içeride kendine destekçiler bularak Osmanlı askerini arkadan vurmuştur.
Bir coğrafya düşünün ki, yüz milyonlarca nüfusa sahip, onlarca devleti var. Elinde de dünyanın en kıymetli, geçer akçesi olan petrol gibi bir silahı var. Bütün bu avantajlarına rağmen üç beş milyonluk bir küçük devletle değil baş etmek, onun oyuncağı olmuşlar.
O KAFA'NIN İslam âlemini nasıl esir aldığını Ömer Lütfü Mete şöyle anlatıyor:
"ABD'nin doğrudan İsrailci talepleri bile çoğu Arap ülkesi tarafından sineye çekilmiyor mu? Hâsılı, bu bölgenin hangi ülkesinde Washington tarafından fethedilmedik bir alan bulunmaktadır?"(1)
Amerika ve İsrail'e uşaklık, adamların ruhuna işlemiş. Şimdi size anlatacağımız hadisede, İsrail'e uşaklık miras gibi babadan oğul'a geçtiğini göreceksiniz.
Bundan birkaç yıl önce ölen Kral Hüseyin'in dedesi Abdullah, İngilizler tarafından Trans–Ürdün Emiri olarak atanmasının hemen ardından 1920'lı yılların başında Siyonist hareketin ajanı olarak çalışmaya başladı. Görevi, tüm Arap liderleri konusunda ajanlık yapmak olsa da asıl vazifesi, İngiliz efendileri hakkında bilgi sızdırmaktı.(2)
Adam bir yandan İngilizlerle işbirliği yapıyor diğer tarafta Siyonist Yahudi'ye ajanlık. Adamın kaypak olduğunu bilen Siyonistler, bir yakını satın alarak, onu kontrol altında tutuyorlar.
Abdullah'ın karılarından biride, kocasını hakkında casusluk yapmak üzere Siyonist hareketin maaş listesine konulmuştu.(3)
Aradan yıllar geçer, Kral ailesi Siyonist Yahudi'ye hizmette devam eder. Torun Hüseyin'de dedesinin yolundadır.
Büyük babası gibi, gerçek bir İsrail ajanı oldu. 1973 yılı Eylül ayında, Mısır ve Suriye'nin İsrail'e yeni başlamış olan saldırısını başlamadan çok önceden bildirilen kişinin Kral Hüseyin olduğu artık çok iyi bilinmektedir.(4)
O KAFA'YI görüyor musunuz? Adam kardeşlerini savaşta satıyor. Filistin davası nerede, dava nerede, dava adamı nerede?
Ürdün Kralları Siyonist Yahudi'ye uşaklık yapmakla kalmadı. Gün oldu, silahsız, savunmasız Filistinliler karşı acımasız operasyonlar düzenlediler. Filistinli mültecilere karşı büyük bir saldırı başlattı. Sonradan "Kara Eylül" olarak adlandırılan operasyonda binlerce Filistinli, Ürdün birlikleri tarafından katledildi.(5) Görüyorsunuz değil mi O KAFA'YI…

O KAFA'YA SAHİP ARAP LİDERLERİN
TAMAMI İSRAİL İŞBİRLİKCİSİDİR
Mısır İsrail'in en büyük destekçisi değil midir? Ya Fas ve diğerleri…
Daniel Ben–Simon'un Davar Gazetesinde yayınlana makalesine dikkat edelim, Fas Kralı için neler yazıyor:
"Kral Hasan İsrail'e karşı büyük bir zaaf taşıyordu. Kendisini ziyaret eden birçok kişiye, İsrail'in işe yaramaz toprakları, verimli birer tarlaya dönüştürme konusundaki yeteneklerine hayran olduğunu ifade ediyordu."(6)
Hepsi bir noktada direk yada endirekt İsrail'i desteklemektedirler.
Kendi kamuoylarını avutmak için sözde İsrail ile ilişki kurmuyorlar. Dolaylı yoldan İsrail ile ticaret yapmayan Arap ülkesi yoktur.
İçeriye gelince, yıllardır Filistin davası O KAFA'LARIN elinde bulunuyor. Hamas'ın zafer kazanması İsrail ve dünyanın tepkisini çekti, sebep Hamas'ın içinde O KAFA'DAN olan insan sayısının az olmasıdır.
Yıllarını Filistin davasına hizmet ettiği söylenen Arafat, gerçekte O KAFA'YA hizmetten başka bir şey yapmış değildir. Hayatı karanlık ilişkilerle doludur. Hangi hastalıktan(!) öldüğünü bile açıklayamadılar. Serveti kafaları karıştırdı, batı bankalarında Milyarlarca doları olduğu söylendi, kimse çıkıp aksını söylemedi. Hatta bu paranın Filistin yönetimine verilmesi gerektiği söylendi.
Arafat zamanında, İsrail'in sınıra yaptırdığı güvenlik duvarının malzemelerini kimler temin etti? Filistinli rantiye düşkünleri İsrail ile ticari ortaklıklar yapmıyor mu? Bunları Arafat bilmiyor muydu? Hepsini biliyordu ve kendiside oralardan nemalanıyordu.
Bunlar gerçek manada davasına sahip çıkan, O KAFA'YA hizmet etmeyen liderler olmuş olsaydılar, bugün Filistin devleti çoktan kurulmuştu.
Arap ülkelerinin mevcut liderleri ve Filistin'in iş başındaki liderleri O KAFA'YA hizmetten öteye yaptıkları bir şey toktur. Mevcut durum devam ettiği surece de sonuç almaları mümkün değildir.
Amerika ve İsrail, Arap ülkelerini ve Filistin'i kendi çıkarına kullanmaktadır. Bunu liderlerin hepsi bildiği halde, sırf ihtirasları için buna göz yummaktadırlar. Arap halkları O KAFA'DAN kurtulamadıkları surece durum böyle devam edip gidecektir.
 

Eyvàh!

Well-known member
O KAFA
ARAP ÜLKELERİNİ İSRAİL'E

HİZMET EDEN DEVLETLER HALİNE GETİRDİ
Arap ülkelerinin yöneticileri O KAFA'YA teslim olmak kalmamış, O KAFA'NIN ta kendisi olmuşlar. Arap ülkelerinin liderlerinin iş başında kalmasına en büyük desteği veren İsrail ve Amerika'dır. İsrail ve Amerika, Arap ülkelerinin yönetimlerinin demokratikleşmesini, asla istemezler. Mevcut lider ve onlardan sonra gelecek olanlar bile göbek bağı ile bu iki ülkeye bağlanmıştır.
İsrailli General Shlomo Gazit bakın bu gerçeği nasıl dile getiriyor:
"Çoğu Ortadoğu rejimlerini koruma avantajı sayesinde İsrail, 'Ortadoğu'da istikrarın garantisi ile ilgili olan her şeyle yakından ilgilenen gelişme sanayi ülkeleri için hayatı hizmetler vermektedir.' Hatta İsrail olmasa, bölgedeki rejimler çok uzun bir süre önce yıkılmış olacaktı."(7)
İsrail sadece onların rejimlerini ayakta tutmuyor. Petrol kuyularının başında oturan Arap Şeyhlerin güvenliklerini de sağlıyor.
Milyarder Arap şeyhlerine, hayatlarını korumak için çok iyi eğitilmiş muhafızların gerekliliği konusunda ikna edici sözler söylüyorlar. Milyarder Araplar, 'Ben kendi güvenliğimi kendim seçtiğim yada kendi yetiştirdiğim muhafızlarla sağlarım' dedi mi, başka ikna yöntemlerini sahneliyorlar…
Örneğin suikast girişimi filan gibi…
Amaç milyarderi öldürmek değil tabii…
Çevresindeki muhafızların beş para etmediğini ona göstermek ve hayatının tehlikede olduğuna inandırmak. Ardından çok yüksek ücretlerle korunmasını üstlenmek…
Bu korumaların uyrukları değişik ama aslında tümü İsrail asıllıdır. Dahası, İsrail Gizli Servisi'nin en yetenekli, en gözde ajanları yapıyor.(
cool.gif

İsrail Arap ülkeleri ile ticaretini de son derece geliştirmiştir. İsrail Petrol ihtiyacını nereden karşılıyor dersiniz. Bu konuda İsrail'de yayınlanan Yediot Ahronot gazetesinde "İsrail, ihtiyacı olan petrolün yüzde 90'ını Arap ülkelerinden almaktadır. Kalan yüzde 10'luk kısım Norveç'ten karşılanıyor."(9)
Petrolü Araplardan alan İsrail onlara çeşitli mallar ihraç etmektedir. Bu konuda da bilgiyi İsrailli yazar Israel Shahak alalım.
Bir Arap ülkesi İsrail'e ne kadar düşmansa yâda öyle görünüyorsa, o ülkede İsrail yapımı ürün alımı o kadar yüksektir.(10) İsrail ihracatın da Irak ve Suriye listenin başında yer alırken Libya'ya yapılan ihracat da Kaddafı'nin İsrail karşıtı konumuna rağmen azımsanacak gibi değildir.(11)


O KAFA
ÇEÇENİSTAN'I PERİŞAN ETTİ
Çeçenistan… Ne oldu Çeçenistan'a? On beş yıl içinde yüz binlerce insanı Ruslar tarafından katledildi. Adam gibi adam olan liderler ortadan bir bir kaldırıldı.
Rusya Çeçenistan'da soykırım yaptı. Gün oldu şehirleri yerle bir edildi. İnsanlar açlık sefalet içinde canından bezdi.
Bunlar niçin oldu, O KAFA istediği için...
Çeçen davası ile yola çıkanların eline ne geçti… Koskoca bir hiç… On binlerce ocak sondu, on binlerce anne ağladı. On binlerce çocuk yetim, kadınlar dul kaldı… Sürgünler, sürgünler…
Bütün bunlar olduktan sonra zafer gelmiş olsaydı, bir nebze olsun başarının bedeli olarak görülebilirdi…
Ne insanlar gitti…
Şu anki durum Çeçenistan tam olarak Rusya'nın kontrolüne geçmiş bulunuyor. Daha uzun yıllar da böyle devam edip gideceğe benziyor.
Çeçenistan'ın başına gelenlerde O KAFA'NIN izlerini görüyoruz. Rusya Çeçenistan'ı yutmak için oturmuş sebep arıyor. İçimizdeki O KAFA Rusya'ya bu imkânı altın tepside sundu.
Bu yazıyı okuyan kardeşlerimizin bir kısmı şunu diyecek. Ne güzel şehit oldular? Şehitliğe kimsenin diyeceği bir şey yok.
iccon04.gif
hepimize şehitlik nasıp etsin. Yaşlı, genç, kadın, çocuk demeden insanların öldürülmelerine zemin hazırlamak, hangi İslam anlayışı ile bağdaşır? Bizi öldürün, şehit olacağı diye çıkalım ortaya, sonra dünyayı bırakalım onlara. Rabbimiz bizi dünyaya mirasçı kılmadı mı? Müslüman akıllı hareket edecek. Müslüman O KAFA'NIN oyununa gelmeyecek.

RUSLARI PERİŞAN EDENLER GİTTİ

YERLERİNE O KAFALAR GELDİ
Çeçenistan'ı ortada, peki Afganistan ondan farklı mı?.. Afgan mücahitleri Ruslara karşı destan yazdı. O devir de dünyanın iki süper gücünden biri olan Ruslara, Afgan dağlarını mezar ettiler. Sonuçta Rusya mağlubiyeti kabul ederek Afganistan'dan çekilmek zorunda kaldı.
Afganistan'ın Ruslarla yaptığı savaşta, onlara niçin savaştınız, niçin çoluk çocuk cepheye koştunuz, insanları kırdırdınız denilebilir mi?
iccon04.gif
kimsenin başına getirmesin, böyle bir durumda kalsak, bizlerde varımızla yoğumuzla düşmana karşı kıyama kalkarız. O ortamda sağ kalmış, kalmamış, bunun hesabı yapılmaz. Afganlarda şanlı bir mücadele örneği ortaya koydular.
Sonra ne oldu? O KAFA ortaya çıktı. O KAFA Afgan insanının arasında ki çok küçük ayrılık noktalarını, genişletti, büyüttü adeta varlık sebepleri durumuna getirdi. Sonra aralarına kin ve düşmanlık tohumları ekti. Bütün bunları O KAFA yaptı. O KAFA içeride kendisine çok sayıda işbirlikçi buldu. Birine para, diğerine makam önerdi ve sonuçta O KAFA istediğini elde etti.
Uzun yıllar birbirleri ile savaştılar. Ruslara karşı vermedikleri zayiatı birbirlerine karşı verdiler. Ülke tam manası ile sefalet içine düştü.
 

Eyvàh!

Well-known member
O KAFA

ÖNCE TALİBANI İŞ BAŞINA GETİRDİ
O KAFA Afganistan'ı ele geçirmeden önce bakın neler yaptı? Bu satırları okuduğunuzda şaşıracaksınız, çünkü çok az kişin duyduğu şeyleri yazacağız.
Son bağımsız Afganistan devletinin yönetimi Taliban'ın elinde bulunuyordu. Taliban kimdir ve devlet yönetmeni nasıl ele geçirdi?
Afgan halkı Rusları ülkelerinden çıkardıktan sonra, yukarıda da belirttiğimiz üzere, şiddetli bir post kavgası başladı. Guruplar iktidarı ele geçirmek için birbirleriyle kıyasıya savaşırken, az sayıdaki idealist insan, eğitim hareketi başlattı. Ülkenin dört bir yanında insanları eğitmeye, öğretmeye başladılar. Taliban denilmesinin sebebi talebeden geldiği içindir.
Taliban'ın yönetimi devraldığı zamana kadar, Amerika'nın verdiği desteğe bakalım.
"1982–92 yılları arasında Pakistan'da 100 binden fazla İslamcı eğitildi. En sonunda Usame Bin Laden'ın El–Kaidesi'ne yada Taliban'a katılacak olan operasyon sorumluları, New York Brooklyn'deki İslami bir okulda istihdam edildi ve Virginia'daki bir CIA kampında paramiliter eğitimden geçirildiler."(12)
Amerika Taliban'ı sadece eğitmekle kalmadı, yönetimi ele geçirmesi için her türlü yardım ve destekte bulundu.
"Taliban sadece Washington yönetimi tarafından hoş karşılanmakla kalmadı, aynı zamanda Taliban liderleri, o dönem şu anki başkan Bush'un valiliğini yaptığı Teksas'a götürüldü ve Unocal (United Oil California) petrol şirketinin üst düzey yöneticileri tarafından Huston'da ağırlandı.(13)
Taliban yönetimi ele geçirmek için hazırlık yaparken, iç çekişmelere karışmıyor, diğer gurupların birbirini yiyip bitirmesini seyrediyordu.
Hiç şüphesiz, Amerika bir taraftan Taliban'ı yönetime hazırlarken diğer tarafta da savaşan gurupların daha çok kan, daha çok tahribat yapmaları için elinden geleli yapıyordu. Bir Amerikalı kuruluş, New York merkezli Human Rights Watch raporuna göre; "Sadece 1994 yılında Kabil'de, roket ve top ateşi sonucu 25 bin insan ölmüş, neredeyse şehrin üçte biri enkaza dönüşmüştü."(14)

TALİBAN O KAFA'YA HİZMET ETTİNetice olarak, Taliban liderleri talebelerine sadece ayağa kalkın dedi ve Afganistan yönetimini zorlanmadan ele geçirdiler. Ta ki Amerikan işgaline kadar, Taliban ülkenin her noktasına hâkimdi, otoritesini sağlamıştı. Ne zamanki; Amerika'nın işgal hareketi başladı, her şey değişti. Amerika Afganistan'ı yemeyi kafasına oymuş, bunun için uzun yıllara dayalı palanı işleterek, son darbeyi indiriyordu.
O KAFA şunun cevabını vermelidir. On yılı aşkın bir sure, aralarında su sızmayan, Amerika'nın her türlü desteğini arkasına alan Taliban, son bir iki yılda mı bozuldu. Bu soruyu tersine Taliban'daki O KAFA'YA sormak lazım. Amerika ile on beş yıl, iyi ilişki kurdun, o zaman Amerika iyiydi de bir iki yılda mı değişti?
Her iki sorunun cevabı hayırdır, ne Taliban değişti, nede Amerika, değişen hiçbir şey yok. Sadece O KAFA ve O KAFA'YA bilerek yada bilmeyerek hizmet eden akılsızlar vardı. O akılsızlar dünyaya at gözlüğü ile baktıklarından, ancak bir iki metre önlerini görebiliyorlar. Amerika'nın orta ev uzun vadeli planlarını görecek derecede zekâları gelişmemişti.
İki dost sonra bakın ne duruma düştü. O KAFA ülkesini ne duruma düşürdü.
"Amerika, Afganistan'a on bin ton bomba attı. BM'nin tahminlerine göre, bombardımanın sonucu olarak ülke geneline dağılmış, uzun ömürlü 14 bin civarında cluster bombası var. Bunlar ve diğer kara mayınları, her hafta ortalama 100 kadar kişinin ölmesine yada yaralanmasına neden oluyor.(15)
Sonuçta Amerika Afganistan'ı işgal etti. Ne kadar planlı programlı yaptı bu işi. Önce iç dinamikleri birbirine kırdırdı. Öyle yaptı ki, bir daha ayağa kalkamayacak şekilde adamları zayıflattı, bittirdi. Sonra yetişmesine katkı sağladığı insanları iş başına getirdi. Onlarada ülkede otorite sağlattı. Ardından da bir tokatla adamları aşağı indirdi ve kendi adamını koltuğa oturttu. Şu an Amerikan adına idareyi elinde bulunduran zihniyet daha uzun yıllar orada kalacağa benziyor. Çünkü Afganistan da O KAFA'YA dur diyecek, ne insan kaldı, nede herhangi bir kuvvet. Amerika'nın Afganistan'da yaptıklarını anlatmak için kitaplar yetmez. On binlerce, yüz binlerce yetişmiş kalifiye elemanı katletti. Sadece bir hadiseyi sizinle paylaşalım ve gerisini varın siz düşünün.
"Kalenin içindeki Taliban esirleri, hali bombardımanına tabı tutuldular. Halı bombardımanından canını kurtaranların bazılarının üzerine benzin dökülüp ateşe verildi, bazıları ise elleri arkadan bağlanarak tek kurşunla infaz edildi. Büyük bir kısmı da, üst üste konteynırlara tıkılarak, sıcaktan ve havasızlıktan öldürüldüler. Bu şekilde 4 bin kadar Taliban mensubu öldürüldü.(16)
Bu işte bütün suç dıştaki O KAFA'LARDA olsa da, içerdeki O KAFA'LARIN hiç mi kabahati yok. Taliban ve onun idarecilerini kastediyorum. Yazık, günah değil mi? Düne kadar kucak kucağa olduğunuz Amerika, sizi nasıl tuzağa düşürdü? Siz perişan, ülkeniz perişan, halkınız perişan, perişanlıkların ne kadar sürecek belirsiz…
Bunda Amerika ne kadar suçluysa içerdeki O KAFA'DA o kadar suçludur.

O KAFA
SADDAM HÜSEYİN'İN KULLANILMAYA
MUSAİT OLDUĞUNU TESBİT ETMİŞTİ
Afganistan'ın tıpatıp benzerini Irak yaşadı. Saddam Hüseyin'i yetiştirip, iş başına gelmesini sağlayan Amerika'dır. Bir Amerika'lı yazarın bu konuda anlattıkları düşündürücüdür.
"Saddam, Amerikanın adamıydı. Hatta biyografisini yazan Said Aburish bir karesinde bana Saddam 'Saddam CIA' ya büyük bir teşekkür borçlu' demişti. 'Baas Partisi'ni iktidara getirdikleri, kişisel olarak kendisine yardım ettikleri, İran ile yaptığı savaşta maddi olarak kendisini destekledikleri ve iç darbeleri önledikleri için onlara teşekkür etmeli."(17)
Saddam iş başına geldiği andan itibaren Amerika ve İsrail ile iyi ilişki içinde hareket etmiş, özellikle İran ile savaşta, Amerika ve İsrail'den sınırsız destek görmüştü.
Saddam Hüseyin ile ilgili tahlili bir Mossad ajanından dinleyelim.
"Eski Mossad ajanı Viktor Ostrovsky, Körfez savaşanın ardından yazdığı kitabında Saddam Hüseyin için şu tahlili yapmaktadır." Irak diktatörü İsrail tarafından iktidarda tutulmak isteniyor. Çünkü uluslararası politika açısından tümüyle akıl dışı ve İsrail tarafından kullanılabilecek 'faydalı bir aptallık yapmaya oldukça yakındır.'(18)
Bir ülkenin bir milletin kaderi böyle aptalların eline teslim edilirse olacağı budur. Amerika ve İsrail ortaklığı Afganistan ve Irak'ta aynı planı uyguladı. Yemek yapmak misali, önce malzemeleri hazırladı, sonra tencereye doldurdu, altına ateşi yaktı, bir güzel pişirdi, sonra da yedi.
Dışarıdaki O KAFA, içerdeki O KAFA'LARI kullanarak, emanet olarak Saddam'a verdikleri Irak günü gelince geri aldılar.

O KAFA

IRAK'IN BÖLÜNECEĞİNİ

25 YIL ÖNCE SÖYLEMİŞTİ

Meselelere at gözlüğü ile bakmayanlar, akıl ve ilmi birleştirip sağlıklı tahlil yapanlar gidişatın seyrini görüyorlardı. Ancak içerdeki O KAFA'LAR o kadar nefislerinin esiri olmuşlardı ki, hakikat gözlerini çıkarsa, yinede göremiyorlardı. 1991–1998 yıları arasında, beş yaşın altında beş yüz bin çocuk öldü.(19) O KAFA bunu bile görecek durumda değildi.
Saddam hakikati nasıl görsün ki; adam petrol geliri ile saray yaptırmaktan, zevk sefa peşinde koşmaktan fırsat bulabiliyor muydu?
Saddam O KAFA'YA uşaklık ettiği yılarda, onun akıbeti ile ilgili kararlar çoktan alınmıştı.
"İsrail Dış İşleri Bakanlığı'nda üst düzey görevlisi olan Oded Yinon, 1982'de, Dünya Siyonist Örgütü'nün Kivunim adlı yayın organında yazdığı "İsrail için strateji" adlı yazıda Irak'ın 3'e bölünmesi planı şöyle açıklanıyordu.
"Irak etnik ve mezhebi temeller üzerine bölünecek; kuzeyde bir Kürt Devleti; ortada bir Sünni ve güneyde Şii devleti."(20)
Dikkatinizi çekeriz, bunlar bundan 25 yıl önce söylenen sözlerdir.
Amerika ve İsrail'in 20. yüz yılda çizdikleri yol haritasının önüne bir adam taş koydu. Eğer o taş konulmasaydı, gidişat çok daha farklı olacaktı. O taşı koyan da İmam Humeyni'dir. Hiç kimsenin beklemediği bir anda İran'da yönetim değişince, hesaplar altüst oldu. Irak'ın üçe bölünmesini bu kadar uzun vadeli düşünülmemişti.
Iran çok akıllı ve uygulanabilir politikalarla yolunda ilerliyor. İran'ın bu gidişatı, Amerika ve İsrail'i derin derin düşündürüyor.
1898 yılında Hindistan Genel Valisi olan Lord Gurzon, dünyanın gidişatına şu notu düştü:
"Bana göre, itiraf etmem gerekirse, ülkeler, dünya hâkimiyetine yönelik bir oyunun oynandığı satranç tahtasının üzerindeki piyonlardan başka bir şey değiller."(21)
O KAFA'NIN ülkemizdeki uzantılarını ve yaptığı faaliyetleri yazacaktık, ancak yerimiz dolduğu için bir başka zamana kaldı.
 
Üst