Ahzab Suresi 59. Ayet-i Kerimesinde geçen “cilbab” nedir?

  • Konbuyu başlatan Tevhid_Nur
  • Başlangıç tarihi
T

Tevhid_Nur

Misafir
Ahzab Suresi 59. Ayet-i Kerimesinde geçen “cilbab” nedir?

Tefsirlere ve Arapça sözcüklere baktığımızda, "cilbab" için şu değişik tanımların yapılmış olduğunu görürüz: Milhafe yani çarsaf, vücudu baştan ayağa kadar örten bir örtü; mikna'a, yani peçe, başörtünün üzerinden örtülen rida; kadının elbisesinin ve başörtüsünün üzerinden büründüğü çarsaf. (Bu tanımlar "cilbâb" kelimesinin pek çok tefsirden çıkarılan tarifinin özetidir.)

Görüleceği gibi bu tanımlarda genellikle belirlenen ortak özellik "cilbab"ın giyilenden çok, bürünülen ve normal giysinin üzerine örtülen bir örtü olduğudur.

Cilbabın giyiniş şekli:

Müfessirler, bize cilbab'ın nasıl giyildiğini ve uygulama biçimini de anlatırlar. Meselâ:

İbnü'1-Cevzî: “Başlarını ve yüzlerini örterler.” Demiştir.

Ebû Hayyân: “Ahzab Suresi 59. ayet-i kerimede geçen ‘cilbablarını üzerlerine örtsünler.’ ifadesi, bütün bedenin örtülmesini anlatır. ‘Üzerlerine’ ifadesiyle de yüzlerini örtmeleri kastedilmiştir. Çünkü cahiliyye döneminde kadınların açık olan yerleri yüzleri idi.” Demiştir.

Ebu's-Suud: “Kadın cilbabı başına atar ve kenarını da göğsüne sarkıtır. Bu âyet; kadınlar herhangi bir sebeple dışarı çıkarlarsa, yüzlerini ve bedenlerini örterler anlamına gelir.” Demiştir.

Süddî: “Bir gözleri hariç, bütün yüzlerini kapatırlar.” Demiştir.

İbn Kuddâme: “Cilbab giyilmeyerek entari üzerinden kuşanılır.” Demiştir.

İbn Abbas: “Kadınlar, hür olduklarının bilinmesi için tek gözleri hariç, başlarını ve yüzlerini örterler.” Demiştir.

İbn Sîrîn diyor ki: “Ubeyde es-Sem'ânî'ye cilbabın nasıl örtüldüğünü sordum. Bir çarsaf alıp kuşandı. Başının tamamını kaşlarına kadar örttü. Sol gözünü açık bırakarak yüzünü de örttü: (İşte cilbab böyle kuşanılır demiş oldu.) (bk. Zâdü'l-Mesîr 5 / 250; Ebu's-Suûd 6 / 81; İbn Kuddâme, el-Muğnî 1 /602; Ebû Hayyân, el-Bahru'l-Muhît 5 / 250; Sabûnî, Ravâiu’l-Beyan 2 / 283, 381)

Elmalılı Hamdi Yazır Ahzab Suresi 59. âyet-i kerimede geçen: "cilbablarını sarkıtsınlar, yaklaştırsınlar" ifadesini anlattıktan sonra şunları ekler:

"Bu açıklamada da iki şekil vardır:
Birisi, kaşlarına kadar başlarını örttükten sonra, büküp yüzünü de örtmek ve sadece tek bir gözünü açık bırakmak. (Bizler yetiştiğimiz zaman validelerimizin tesettür tarzı bu idi.)

İkincisi de, alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra burnunun üzerinden dolayıp, gözlerinin ikisi de açık kalsa bile, yüzünün ekserisini ve göğsü tamamen örtmüş bulunmakdır. (1310'da Istanbul'a geldiğim zaman, Istanbul hanımlarının, bir peçe eklemek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları da bu idi.” ) (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dinî Kur’an Dili 6 / 351)

Cilbabda renk önemli midir?

Ümmü Seleme validemiz şöyle demiştir: "Cilbab âyeti nazil olduğu zaman, Ensâr kadınları siyah çarşaflara büründüklerinden ötürü, başlarında siyah kargalar varmış gibi çıktılar." (Cessâs, Ahkâmü'l-Kur'ân 1 / 372; Sabûnî 2 /382)

Demek başta ezvac-ı tahirat ve Peygamberimizin kızları olmak üzere sahabe-i kiramın hanımları siyah çarşaf giymişler ve uygulama ekseriyetle günümüze kadar “siyah çarşaf” şeklinde gelmiştir. Cilbabın verdiğimiz tariflerinden de anlaşılacağı gibi, cilbabın asıl görevi kadının zînetlerini örtmesi ve dışarıda kadının çekiciliğini azaltmasıdır; bunu ise siyah renk daha iyi temin eder. Müfessir Alûsî şöyle der:

"Sonra bilesiniz ki, bana göre günümüzde ileri düzeyde (müreffeh) hayat süren bir çok kadının, evlerinden çıkarken, üst elbise olarak giydikleri şeyler, cilbab olamayacakları gibi, gösterilmesi yasaklanan zînetler türündendir. Çünkü bunlar nakışlı, desenli ve göz alıcı giysilerdir. Bana göre erkeklerin, kadınlarına dışarıya bu şekilde çıkma izni vermeleri, bundan hoşlanmaları ve kadınlarının yabancı erkekler arasında bu şekilde dolaşmaları gayret azlığındandır. Bu, yaygın bir musibet halini almıştır. Böyle yaygın musibet haline gelen şeylerden biri de, kadınların, kayınbiraderlerinden sakınmamaları, kocalarının da buna aldırmamaları, hattâ çoğu zaman da bunu bizzat kendilerinin emretmeleridir. Bütün bunlar Allah ve Resûlü'nün müsaade etmediği şeylerdir. Lâhavle ve-lâ kuvvete illâ billah..." (Alûsî, 17 / 146)

Cilbabta aranan özellikler:

Fukaha-i İslâm, kadının avreti ve tesettürü ile ilgili olan bütün âyet ve hadisleri göz önünde bulundurarak kadının tesettürü için aşağıdaki özelliklerin şart olduğunu belirlemişlerdir:

l. "Cilbab" bütün bedeni örten bir örtüdür. Cilbabın farz kılınmasının asıl hikmeti, fitneyi ortadan kaldırmak için yüz ve eller dahil bütün bedeni örtmektir, sadece avret mahallini örtmek değildir. Çünkü avret mahalli elbise ile örtülmektedir.

2. Cilbab, ince ve şeffaf olmamalıdır. Çünkü tesettürden maksat, bedeni göstermemektir. Halbuki seffaf bir örtü vücudu gösterir, hattâ bazan daha câzip hale getirir. Dolayısı ile bu tür bir örtü ile örtünen bayan "zinet yerlerini göstermesinler" emrine uymuş olmaz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz, ince bir örtü ile yanına giren baldızı Esma’dan yüzünü çevirmiştir. (Ebû Dâvûd.) Âişe validemiz, ince bir başörtüsü ile gördüğü Abdurrahman kızı Hafsâ'nın başörtüsünü yırtmış ve ona kalın bir başörtü örtmüştür. (İbn Sa'd, Tabakât 8 / 71-72; Muvatta' Lübs / 6)

3. Cilbab, dar olup vücut hatlarını belli etmemelidir. Hz. Ömer Halife iken halka dağıttığı bir çeşit örtünün, vücut hatlarını belli edeceği için kadınlara giydirilmemesini emretmiştir. (Beyhakî /234-35; Serahsî, Mebsût 10 /155)

Kadının vücut hatlarını dışarı vuran bir giysiye bakmak fukahay-ı İslam’ca o uzuvlara bakmak sayılmıştır.

Ibn Âbidin; "Kim bir kadını arkadan hayâle dalar ve kemiklerinin şekli belirecek derecede elbisesini görürse, Cennetin kokusunu duyamaz" hadisini delil tutarak, uzuvların şeklini belli eden elbise, kalın olsa ve cildi göstermese bile yasaktır, demiştir. (İbn Âbidîn.)

4. Kokusunu yabancılar duymamalıdır. Allah Resûlü (s.a.v) Efendimiz, kokuyu çok övmek ve tavsiye etmekle beraber, başkalarının duyacağı şekilde koku sürünüp dışarı çıkan kadının zina etmiş gibi günah alacağını bildirmiştir. Yina koku sürünüp camiye giden kadının namazının kabul olunmayacağını haber vermiştir. (Ebû Dâvûd, teraccul 7; Tirmizî, edep 35; Nesaî, zînet 35; Dârimî, isti'zân 18)

5. Kadının tesettür-ü şer’isi erkek elbisesine benzememelidir: Resulullah (s.a.v) Efendimiz, "erkeğe benzeyen kadına ve kadına benzeyen erkeğe Allah lânet etsin" buyurmuş ve “böyle olanları evlerinize sokmayın” diye emir vermiştir. (Buhârî, Libas 62; Ebû Dâvûd, edep 53; Tirmizî, edep 34 )

6. Kadının şer’i tesettürünün kendisi de süslü olmamalıdır. Çünkü kadınların yabancılara zinetlerini göstermeleri âyetle yasaklanmıştır. Allah Resûlü kendisine bîat eden kadınlardan, cahiliyye kadınları gibi, zinetlerini göstererek çıkmamaları üzere bîat almıştır. (Taberî 1 / 79; Heysemî, Mecma'uz-Zevâid 6 / 42) Kadının namahremlere göstermediği elbisesi ise istediği kadar süslü olabilir.

7. Kadının emrolunduğu şer’i tesettür, gayrı müslimlerin özel elbiselerine benzememelidir. Çünkü Efendimiz (asm): "Kim, bir kavme benzerse o da onlardan olur." (Ebû Dâvûd, libâs 4; Müsned 50; Benzer bir hadîs için bk. Tirmizî, isti'zân 7) buyurmuş ve Müslümanları devamlı, başkalarından ayrı olmaya çağırmıştır.

8. Ayakkabılar, dikkat çekecek derecede ses çıkaran türden olmamalıdır. Allah (c.c.) bu konuda; "Kadınlar, gizlediklerinin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar.." (Nûr / 31) buyurmuştur.

İslâm Dini, sanıldığı gibi kadının süslenmesini ve güzel giyinmesini yasaklamamış, aksine buna izin vermiştir. Hattâ altın ve ipek gibi değerli takı ve kumaşları erkeğe yasaklarken kadınlara serbest etmiştir. Çünkü kadınlar tabiaten süslenmeye eğilimlidir. Ancak kadın, süslü elbiselerini namahrem olmayan yerde, evinde, özellikle kocasının yanında giyecektir.

Bu tarifler muvacehesinde anlaşıldı ki cilbab, yüz ve eller dahil baştan aşağı bütün vücudu örten ve beden hatlarını belli etmeyen bir örtüdür.

Elhasıl: Tesettür ikidir:

Biri: Avretin tesettürüdür ki; bu, elbise ve başörtüsü ile olur.

Diğeri: Fitne ve fesaddan mahfuz kalmak için kadının namahrem erkeklere karşı olan tesettürüdür ki; bu da çarşaftır.

Tesettür-ü şer’i olan çarşafın farziyetine ve kadının başörtüsü, elbisesi, yüzü ve eli zinet ve sebeb-i fitne olduğundan onların da örtünmesi gerektiğine dair kitap, sünnet, icma-i ümmet (sahabe ve müctehidin-i izamın icmaı) ve kıyas-ı fukahanın tafsilatlı delilleri bu eserin sonuna bir lahika olarak eklenmiştir.

Mukaddime burada bitti. Tevfik-i İlahinin refik olmasıyla Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin “Yirmidördüncü Lem’a Tesettür Risalesi” adlı eserini şerhiyle beraber takdim ediyoruz.

TESETTÜR RİSALESİ VE ŞERHİ(Tahşiye Yayınları) isimli eserden alıntıdır
 
T

Tevhid_Nur

Misafir
''Bu tarifler muvacehesinde anlaşıldı ki cilbab, yüz ve eller dahil baştan aşağı bütün vücudu örten ve beden hatlarını belli etmeyen bir örtüdür.

Elhasıl: Tesettür ikidir:

Biri: Avretin tesettürüdür ki; bu, elbise ve başörtüsü ile olur.

Diğeri: Fitne ve fesaddan mahfuz kalmak için kadının namahrem erkeklere karşı olan tesettürüdür ki; bu da çarşaftır.''

TESETTÜR RİSALESİ VE ŞERHİ(Tahşiye Yayınları)
 
T

Tevhid_Nur

Misafir
''Cilbabın verdiğimiz tariflerinden de anlaşılacağı gibi, cilbabın asıl görevi kadının zînetlerini örtmesi ve dışarıda kadının çekiciliğini azaltmasıdır; bunu ise siyah renk daha iyi temin eder. Müfessir Alûsî şöyle der:

"Sonra bilesiniz ki, bana göre günümüzde ileri düzeyde (müreffeh) hayat süren bir çok kadının, evlerinden çıkarken, üst elbise olarak giydikleri şeyler, cilbab olamayacakları gibi, gösterilmesi yasaklanan zînetler türündendir. Çünkü bunlar nakışlı, desenli ve göz alıcı giysilerdir. Bana göre erkeklerin, kadınlarına dışarıya bu şekilde çıkma izni vermeleri, bundan hoşlanmaları ve kadınlarının yabancı erkekler arasında bu şekilde dolaşmaları gayret azlığındandır. Bu, yaygın bir musibet halini almıştır. Böyle yaygın musibet haline gelen şeylerden biri de, kadınların, kayınbiraderlerinden sakınmamaları, kocalarının da buna aldırmamaları, hattâ çoğu zaman da bunu bizzat kendilerinin emretmeleridir. Bütün bunlar Allah ve Resûlü'nün müsaade etmediği şeylerdir. Lâhavle ve-lâ kuvvete illâ billah..." (Alûsî, 17 / 146)

TESETTÜR RİSALESİ VE ŞERHİ(Tahşiye Yayınları)
 
Üst