Hasan Bey: “Adem-i kabul ile kabul-ü adem’i îzah eder misiniz? Ayrıca adem-i tasdik ne demektir?”
Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri küfrün inkârın ve dalâletin “keyfiyetini” tahlil ediyor ve iki ana kısma ayırıyor: 1- Adem-i Kabûlcüler. 2- Kabûl-ü Ademciler.
1- Adem-i kabûl: Adem-i tasdiktir. Yani yalnız kabulün, imanın ve tasdikin olmamasıdır. İmansızlıktır. İman hükümlerini nefiy ve reddetmekten ibârettir. İnanmamaktır. Hakkı kabul etmemektir. Hakikati görmemektir. Doğrudan yüz çevirmektir. Hidayeti terk etmektir.1 Bir Iâkaytlıktır. Bir göz kapamaktır. Cahilâne bir hükümsüzlüktür. Aklen hakla uğraşmamaktır.2
Bu yol kolaydır. Çünkü gözünü haktan çevirdin mi, zaten sefahati görürsün. Sefâhet ise nefse hitap eder, ispat ve delil istemez ve çabuk aldatır.
2- Kabûl-ü adem ise: Dünyada en zor şeydir. Hatta önü çelik halatlarla kapatılmış bir çıkmaz sokaktır. Çünkü bu, sadece “inanmamak” değil; “yokluğun kabulüdür.” Îtikâdî ve fikrî bir hükümdür. Yani imanın aksine hükmetmektir. İmanın zıddına bir yol açmaktır. Hakkın aksini ispat etme dâvâsıdır.3 İnkârdır.4
İşte bu yol ispat ve delil ister. Yokluğun ispatının yapılması ise mümkün değildir. Yani “Allah’a inanmıyorum” demek başka; “Allah yoktur” tarzında hüküm vermek başkadır. Birincisi ispat istemez. Kişinin kendi tercihidir. Onun için kolaydır. Ya da kolay gibi gözükür. Ama ikincisi bir hükümdür, bir fikirdir; ispat ister. Binaenaleyh, bu ikinci yoldakiler “yokluğu” ispat edemedikleri zaman “varlığa” inanmak zorundadırlar
Süleyman Kösmene
Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri küfrün inkârın ve dalâletin “keyfiyetini” tahlil ediyor ve iki ana kısma ayırıyor: 1- Adem-i Kabûlcüler. 2- Kabûl-ü Ademciler.
1- Adem-i kabûl: Adem-i tasdiktir. Yani yalnız kabulün, imanın ve tasdikin olmamasıdır. İmansızlıktır. İman hükümlerini nefiy ve reddetmekten ibârettir. İnanmamaktır. Hakkı kabul etmemektir. Hakikati görmemektir. Doğrudan yüz çevirmektir. Hidayeti terk etmektir.1 Bir Iâkaytlıktır. Bir göz kapamaktır. Cahilâne bir hükümsüzlüktür. Aklen hakla uğraşmamaktır.2
Bu yol kolaydır. Çünkü gözünü haktan çevirdin mi, zaten sefahati görürsün. Sefâhet ise nefse hitap eder, ispat ve delil istemez ve çabuk aldatır.
2- Kabûl-ü adem ise: Dünyada en zor şeydir. Hatta önü çelik halatlarla kapatılmış bir çıkmaz sokaktır. Çünkü bu, sadece “inanmamak” değil; “yokluğun kabulüdür.” Îtikâdî ve fikrî bir hükümdür. Yani imanın aksine hükmetmektir. İmanın zıddına bir yol açmaktır. Hakkın aksini ispat etme dâvâsıdır.3 İnkârdır.4
İşte bu yol ispat ve delil ister. Yokluğun ispatının yapılması ise mümkün değildir. Yani “Allah’a inanmıyorum” demek başka; “Allah yoktur” tarzında hüküm vermek başkadır. Birincisi ispat istemez. Kişinin kendi tercihidir. Onun için kolaydır. Ya da kolay gibi gözükür. Ama ikincisi bir hükümdür, bir fikirdir; ispat ister. Binaenaleyh, bu ikinci yoldakiler “yokluğu” ispat edemedikleri zaman “varlığa” inanmak zorundadırlar
Süleyman Kösmene