istidat ve cüz'i irade hakkında

alıntı

Fakat seyyiâtı isteyen, nefs-i insaniyedir-ya istidad ile, ya ihtiyâr ile. Nasıl ki beyaz, güzel güneşin ziyâsından bâzı maddeler, siyahlık ve taaffün alır; o siyahlık onun istidadına âittir. Fakat, o seyyiâtı çok mesâlihi tazammun eden bir kanun-u İlâhî ile icad eden, yine Hak'tır. Demek, sebebiyet ve suâl, nefistendir ki, mesuliyeti o çeker. Hakka âit olan halk ve icad ise, daha başka güzel netice ve meyveleri olduğu için, güzeldir, hayırdır.


soru

burda istidat kelimesine takıldım istidad yaratılışdan bize verilen kabiliyet değilmi seyyiatı isteyen istidat tabiri nasıl anlaşılmalı yoksa burda bu istidad kabiliyetimiz su istimalle seyyiati isteyen aletmi olmuş üstünde düşündüm tam çıkış yakalayamadımda bu istidat meseselisini bir zahmet açarmısınız?
 

Sade ve Sadece

Active member
Kardeş alışkanlık başkadır kabiliyet başkadır. Yani

İSTİDAD : Alışma, ünsiyet etme. * Doğrulma.
İSTİDÂDÂT : Kabiliyetler, yetenekler, meziyetler.

ikisi farklı kelimelerdir. İkinci husus ise istidad gunahı istemez gunahı isteyen nefisdir ve bunu istemesininde ikiyolu vardır. Birincisi alışkanlıklar ile ikincisi ise isteyerek ve bilerekdir.

Alışkanlıklara örnek alkolikleri, eroinmanları verebiliriz. İsteyerek olan kısmına ise zinayı vb gibi gunahları misal verebiliriz.
 
Öncelikle istidadı açıklayalım:İstidat denildiği zaman akla sadece kabiliyet kavramları gelmemeli ki kabiliyet ve istidatlar da zaten ayrı kavramlardır.Daha önceden bu konuyla ilgili yaptığım bir araştırmadan şu açıklamayı yaparsak sanırım daha iyi anlaşılacak

İstidat,lugatta , ‘çeşitli konularla ilgili kapasite,düşünme,idrak edebilme gücü,kişide mevcut olan potansiyel’ olarak tarif edilirken,Bediüzzaman, istidadı,’bütün mükemmelliklerin tohumu’ diye nitelendirmiştir.Ayrıca Bediüzzaman’a göre istidat,tecrübe ve imtihandan ortaya çıkan neşv-ü nemadır’
İstidat için yapılan bu üç tanımda da inkişaf etmeyi ya da harekete geçirilmeyi bekleyen bir kuvve tabirini ifade eden ‘potansiyel’,’tohum’,’ortaya çıkartılmış neşv-ü nema’ kelimeleri,istidadın,mahlukatın fıtratına yerleştirildiği ,ancak,bunları kuvveden fiile geçirmek için tecrübe ve imtihan gibi bir takım tetikleyicilerin olması gerektiği anlamını vermektedir.
İşte bu tür tetikleyicilerle istidadın kuvveden fiile geçirilmesinden doğan kabiliyetler ortaya çıkmaktadır.Demek kabiliyet için,bir şeyi yapabilme,fiiliyata geçebilme,o şeye ulaşmak için gerekli olan tatbik edebilme gücü tanımını kullanabiliriz.İstidadı kullanabilme gücü olarak da tanımlanabilen kabiliyetler,Bediüzaman’ın ifadesiyle de ’istidatların inkişafıdır’

evet bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere istidat ortaya çıkacak olan kabiliyetlerin potansiyel halidir.Dolayısı ile istidat kavramı sadece kişinin yetilerini değil, sahip olduğu özellikleri,fıtri yapılarını,menfi ya da müsbet bir takım hasiyetleri de içine alır.Örneğin bir dişin parçalama istidadı olduğu gibi çürüme istidadı da vardır.Risale-i Nurlarda istidatın sadece birşeyi yapabilme gücü olarak tanımlanmadığını kişinin iradesine bağlı olmasa da mizacından kaynaklanan bazı istidatlarlarının da oduğunu görüyoruz.


"Dua üç nevidir. Birinci nevi dua: İstidat lisanıyladır ki, bütün hububat, tohumlar, lisan-ı istidatla Fâtır-ı Hakîme dua ederler ki, "Senin nukuş-u esmânı mufassal göstermek için bize neşvünemâ ver. Küçük hakikatimizi sümbülle ve ağacın büyük hakikatine çevir." Hem şu istidat lisanıyla dua nevinden birisi de şudur ki: Esbabın içtimaı, müsebbebin icadına bir duadır. Yani, esbab bir vaziyet alır ki, o vaziyet bir lisan-ı hal hükmüne geçer; ve müsebbebi, Kadîr-i Zülcelâlden dua eder, isterler. Meselâ su, hararet, toprak, ziya, bir çekirdek etrafında bir vaziyet alarak, o vaziyet bir lisan-ı duadır ki, "Bu çekirdeği ağaç yap, yâ Hâlıkımız" derler. Çünkü, o mucize-i harika-i kudret olan ağaç, o şuursuz, câmid, basit maddelere havale edilmez, havalesi muhaldir. Demek, içtima-ı esbab bir nevi duadır.(mektubat.289)

Bu ifadelere baktığımız zaman mahlukatın yaratılışındaki fıtri vaziyetlerinin de istidat nevinden olduğunu görüyoruz.Yani bir tohumun ağaç olabilmesi,suyun akışkan olması,ateşin yakması gibi aynen insanın da mesela vücunun hastalıklara maruz kalabilmesi,üzülebilmesi,şefkat edebilmesi hatta bedenin ölebilmesi bile istidat olarak kabul edilebilir.

Dolayısı ile "seyyiâtı isteyen, nefs-i insaniyedir-ya istidad ile, ya ihtiyâr ile" ifadesinde anlatılmak istenen istidat bu nevden olan istidatlardır.

Buradaki tanımı şöyle de açabiliriz.İnsan seyyiatı ister nefsi buna meyleder Cenab-ı Hakk onun için bu filli yaratır ve neticede ortaya seyyie çıkmış olur.Fakat bu ya istididaına bağlı olan bir seyyie olur veya ihtiyarına.mesela şeker hastalığı olan bir insan normalde yemesi kendisine haram olmayan şekerli bir şey yese ihtiyarı ile tamamen şer işlemiş olmasa da bedenin çabuk bozulma ve ya çürüme veya hastalanma gibi isidadından dolayı zarar görür.Hastalığını bildiği halde bedenin hastalanma istididadına muvafık davranmayışı ile seyyieye kendisi kaynak olur.Dolayısı ile mesuliyet de onda kalır.

Demek insan fiilerinde sadece haramdan kaçınma mesuliyetine değil adetulluha,hikmetlere ve fıtratlara(bunların içinde istidatlarda var) muvafık hareket etme mesuliyetine de sahiptir.Aksi halde seyyieye merci olur ve mesuliyetinden dolayı da hem bu dünyada hem öbür dünyada cezasını çeker.



Daha çok fazla şeylerle de açıklamak isterim ama fazla uzatmak istemedim.inşallah yardımcı olabilmişimdir.

Dide-Nur
EuroNur - Yeni Asya - Risale-i Nur :: Başlık görüntüleniyor - Kader Bahsinden Bişey Soracaktım
 
insanin hem meleki yönü vardir hem de hayvani yönü vardir

esrefi mahlukat da olur esfeli safilin de olur mümin münafik kafir yapisi vardir...yaratan Allah ihtiyar tercih etme ameliyesini veren Allah cc
kuluna nefsine karsi muhtar kilmistir ya nizami saglar ya da zarara sebep olur
 
Risalelerde geçen bir bölüm;
“Beşerde, hayvanın aksine olarak, kuvâ ve müyul fıtraten tahdit edilmemiş. Meyl-i zulüm, hubb-u nefis dehşetli meydan alıyor.” Sunuhat

Yani; İnsanın mahiyetinde hayvanların aksine kuvveler, meyiller sınırlandırılmamış. Zulüm meyli nefis sevgisi dehşetli. Fakat bununla beraber insana teklif olan akıl, kalp, vicdan ile desteklenmiş.
İnsan kuvvelerinin önüne geçemeyişinden, nefsini dizginleyemeyişinden dolayıdır ki Ahsen-i takvimde yaratılan insanoğlu muhakkak ki çok zalim ve ve cahil durumuna düşüyor.
Birde bu kuvvelerin hayvanların aksine insanlarda sınırsız yaratılması var ki, o da Allah’ın cc isimlerinin bir cilvesi olması hasebiyle olmalı.
 
Baştada zikredildiği gibi manen terakkki etmeyen avam için butarz bir istimal var.. yanı herkesin anlayacağı tarzda bir istimal..( en az )..

maasi ve istikbaliyata karşı kader istimal edilmez ..zira günahı isteyen nefistir.. mesuliyeti o çeker..( çok yerlerde delaili zikredilmiştir..)

istikbaliyata karşıda istimal atalete sebeb olur.., zira biz istidad cihetiye , amel edip neticeyi allahdan bekleyerek tevekkül etmekle vazifeliyiz..
 
Üstad hazretleri seyyiatı isteyenin insan nefsi olduğunu ifade ediyor.
İstidat ve istidad’ın lügat manalarına tekrar bakıldığında görülecek ikisi birbirinden farklı manalar ifade ediyor.
İstidad’ın manasından hareketle; Allah’ın cc et-tevvab ismi günahın vücudu ile kendini gösterir bir başka ifade ile tüm günahların hataların sebeb-i ilahisi et-tevvab isminin tasarrufudur.
Allah cc kimi zaman kullarına farkına vardırmadan -kuluna göre günahın ve hatanın boyutu değişir- günah yada hata işletir eğer kişi istidad ile onu alışkanlık haline getirir ise Allah’ın cc kader planında önüne koyduğu tüm günahlara meyl ederse, bu bir cihetidir.
Birde bunun Üstadımızın dediği gibi zaten hilkatimizde ''halkı şer şer değildir'' sırrınca Allah cc o günahları yaratır -ki bu zaten bizim tabiatımız doğamızdır şer ve günah değildir, ta ki kul onu beğenip talep ederek Allah’ın cc sakının dediğine el uzatmamış olsun.
Diğer ciheti ise üstad hazretleri ''ihtiyaridir'' diyor yani artık kadere ait olan sayfalardan da öte tüm talebi, isteği, hevesi, heyecanı seyyiat merkezlidir ve nefis sürekli günah fırsatı kollar durur.


Yedi beyza

İkindi yağmurları

Hakperest

26.söz kader bahsinden anlamak istediklerim
 
Üst