Cenab-ı Hak, herşeye layıkını veriyor

Leyli_Efruz

Well-known member
bismillahirrahmanirrahim
İ'lem eyyühe'l-aziz! şeytanın ilka etmekte olduğu vesveselerden biri:
"Yahu, şu koyun veya inek, eğer Kadir ve Alim-i Ezelinin nakşı, mülkü olmuş olsaydı, bu kadar miskin, biçare olmazlardı. Eğer batınlarında, içlerinde Alim, Kadir, Mürid bir Saniin kalemi çalışmış olsaydı, bu kadar cahil, yetim, miskin olmazlardı" diyen ve cinni şeytanlara üstad olan ey şeytan-ı insi!
Cenab-ı Hak, herşeye layıkını veriyor. Ve maslahata göre veriyor. Eğer atası, in'amı bu kaideden hariç olsaydı, senin eşeğinin kulağı senden ve senin üstadlarından daha akıllı, daha alim olması lazımdı. Ve senin parmağın içinde senin şuur ve iktidarından daha çok bir şuur, bir iktidar yaratırdı. Demek herşeyin bir haddi var. O şey, o had ile mukayyeddir.
Kader, herşeye bir miktar ve o miktara göre bir kalıp vermiştir. Feyyaz-ı Mutlaktan aldığı feyze olan kabiliyeti o kalıba göredir. Malumdur ki, dahilden harice süzülen cüz-ü ihtiyari mizanıyla, ihtiyaç derecesiyle, kabiliyetin müsaadesiyle, hakimiyet-i Esmanın nizam ve tekabülüyle feyz alınabilir. Maahaza, şemsin azametini bir kabarcıkta aramak, akıllı olanın işi değildir. (Mesnevi-i Nuriye, s.152)


Bediüzzaman Said Nursi



SÖZLÜK:
İ`LEM EYYÜHE`L-AZÎZ : Ey azîz kardeşim, bil ki.
İLKA' : Koymak, bırakmak.
BÂTIN : İç, dâhilî, gizli, içyüz.
ŞEYTAN-I İNSÎ : İnsan suretindeki şeytan. Şeytan gibi insan.
MASLAHAT : Fayda, maksat, keyfiyet.
İN`AM : Nîmet vermek, ihsan etmek.
MUKAYYED : Bağlı, kayıtlı, sınırlı.
FEYYÂZ-I MUTLAK : Mutlak bereket ve bolluk sahibi olan Cenâb-ı Allah.
TEKABÜL : Karşılıklı olma. Yüzleşme.
MAAHAZA : Bununla beraber.
ŞEMS : Güneş.
 
Üst