Evet kanun emirdendir, namus iradedendir.

Sergerdan

Well-known member


Hem kanunlar ve nevamis denilen şeyler, ancak ilim ile irade ve emrin enva’a olan tecellilerinin isimleridir. Evet kanun emirdendir, namus iradedendir.



Nur Külliyatında ruhtan söz edilirken, “kanun-u emrî” denilir ve bunun diğer kanunlardan farkının “haricî vücut” giymesi olduğu nazara verilir. Şu varlık âlemi için birtakım ikili tasnifler yapılmış bulunuyor; dünya ve ahiret, mülk ve melekût, gayb ve şahadet âlemleri gibi. Bunlardan birisi de “âlem-i halk ve âlem-i emir.” Emir âlemi, halk âleminin, tabir caizse, idare merkezlerini içine alır. Beden ruhtan idare edildiği gibi, kâinattaki bütün eşyanın sevk ve idaresinde esas olan bir kanunlar manzumesi vardır. Bütün bunlar emir âleminden haber verirler. Kanun emirdendir cümlesi bunu ders verir. Tabiatta hüküm süren bütün kanunlar hep emir âlemindendirler.

Tabiattan söz edilirken, “şeriat-ı fıtriyye” ve “şeriat-ı ilâhîyye” gibi tabirler kullanılır ve Mesnevî-i Nuriye’de, “kavanin dedikleri şey, her biri şu şeriatın birer mes’elesidir” denilirken, İşarâtü’l-İ’caz’da, “nevamis ise, onun meseleleridir” ibaresi yer alır.Bu cümlelerde kavanin ile nevamis (namuslar) aynı mânâda kullanılmıştır. Başka risalelerde de bunların birbiri yerine kullanılabildiğini görüyoruz.

Şu var ki, namus kelimesinin gizlilik ve sır mânâsı da taşıdığı dikkate alındığında, arada ince bir fark olduğu bir derece hissedilir. Nitekim “kanun emirdendir, namus iradedendir” cümlesinde bu farka işaret edilmiştir.

Kanun daha umumî, namus ise hususîdir. Parmaklarımızın, ana hatlarıyla, aynı yapıya sahip olmaları bir kanundur ve bu kanun her insana tatbik edilmiştir. Ama parmak izlerimizin birbirinden farklı kılınmaları bir “namus” olarak düşünülebilir.

Bahar, yer çekimi, güneş cazibesi,.., bu âlemde hükmeden fıtrî şeriatın birer kanunu, birer meselesidirler. Bunun yanında, annelerin şefkat sahibi olmaları ve yavrularını böylece bağırlarına basmaları da bir kanundur. Ama bunun yer çekiminden farkı da açıktır. İşte madde âleminden uzak ve yer çekiminden daha latîf olan bu ilâhî esas, bir namus kabul edilebilir.

Allah, yavruları böylece annelerine bağlamayı irade etmiştir. Bu yönüyle “namusun iradeden olduğu” söylenebilir. Diğer kanunlar da yine ilâhî irade ile vücut bulmuşlardır, ama şefkatte, tabiattaki zahirî sebepler ve kanunlar söz konusu olmadığından, irade daha açık olarak kendini göstermektedir.

Toplum hayatımızı ayakta tutan, hürmet, merhamet, acıma gibi esaslar da birer “namus” olarak kabul edilebilirler.
 

Sergerdan

Well-known member

Altıncı temsil: İtaat sırrını gösterir. Meselâ, bir kumandan "Arş!" emri ile bir neferi tahrik ettiği gibi, aynı emir ile bir orduyu tahrik eder.

Şu temsil-i itaat sırrının hakikati şudur ki: Kâinatta, bittecrübe, herşeyin bir nokta-i kemâli vardır. O şeyin, o noktaya bir meyli vardır. Muzaaf meyil, ihtiyaç olur; muzaaf ihtiyaç, iştiyak olur; muzaaf iştiyak, incizab olur. Ve incizab, iştiyak, ihtiyaç, meyil, Cenâb-ı Hakkın evâmir-i tekviniyesinin, mahiyet-i eşya tarafından birer habbe ve nüve-i imtisâlidirler. Mümkinât mahiyetlerinin mutlak kemâli, mutlak vücuddur; hususi kemâli, istidadlarını kuvveden fiile çıkaran ona mahsus bir vücuddur.

İşte, bütün kâinatın "Kün" emrine itaati, Bir tek nefer hükmünde olan bir zerrenin itaati gibidir. İrâde-i Ezeliyeden gelen kün emr-i ezelîsine mümkinâtın itaati ve imtisâlinde yine irâdenin tecellîsi olan meyil ve ihtiyaç ve şevk ve incizab, birden, beraber mündemiçtir. Latîf su, nâzik bir meyille, incimâd emrini aldığı vakit demiri parçalaması, itaat sırrının kuvvetini gösterir.
 

Sergerdan

Well-known member

Bismillâh her hayrın başıdır.

Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları "Bismillâh" der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer. "Allah nâmına, Rahmân nâmına" der; her şey ona musahhar olur.

Evet, havada dalların intişârı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i sühûletle intişâr etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor.

Ve diyor ki: "En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-i Mûsâ (a.s.) gibi,

b427.gif


"Asânı taşa vur!" dedik. (Bakara Sûresi: 60.)

emrine imtisâl ederek taşları şakk eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nâzenin yapraklar, birer âzâ-yı İbrâhim (a.s.) gibi, ateş saçan hararete karşı,

b428.gif


Ey ateş! Serin ve selâmetli ol. (Enbiyâ Sûresi: 69.)

âyetini okuyorlar."
 
Üst