Gönlümün Sultani

seheryeli

Active member
roseol6.gif


Naz makamının Efendisi, gecelerimin lem’ası…
Biliyorum bu gece de beni yalnız bırakmadın…
Hissedebiliyorum varlığını,Sıcaklığını ve kokunu …
Duyuyorum;
Gecenin sessizliğinin bile duyulduğu bu zamanda
Damlaların tenimle konuştuğunu duyuyorum,
Onların dahi Sana, salat ve selamını duyuyorum…

Az önce Rabbimi ve Seni andım Ey Sevgili,
Boş hayallerim, günahlarım, acizliğim ve gafletimden dolayı
Rabbimin af, Senin şefaat kapını gözyaşımla çaldım…
Çünkü biliyorum ki;
Af ve şefaat fermanın mürekkebi gözyaşıdır.
Duası ağlamak ve sermayesi ümit olan bir ÜMMETİN olarak
Kapına geldim,
Yine diz çöktüm önünde, kerraten beyat ettim…

Ümmetin olarak dedim,
Dedim çünkü ümit ettim…
Senin tarafından sevilmek için,
Ümmetin olabilmek için Seni sevmek yetiyorsa
Seviyorum, elbette seviyorum, canımdan çok seviyorum
Ey Sevgili, En Sevgili, Gönlümün Sultanı…

Hem, hem nasıl sevmem ki;
Sen,
Sevginin kaynağı değil misin,
Rabbimin Habibi, Resulü Sensin…
Sen,
Mevlamın övdüğü değil misin,
Dürrü yekta, Hatibi enbiya Sensin..
Sen,
Sevginin kaynağı, varlığın sebeb-i vücudu değil misin,?
“Levlake levlak, lema halaktul eflak” sözünün muhatabı Sensin…
Sen,
Hz. İsa’nın müjdelediği, Hz. İbrahim’in muştuladığı değil misin?
18 bin aleme rahmet olarak gönderilen Sensin…
Nasıl sevmem Seni Ya Rasulallah…
Seviyorum, elbette seviyorum, canımdan çok seviyorum…

Bakiliğimiz oldun, faniliğimizin içinde
Yolum, Senin yolun olunca
Senden başka kime bel bağlayayım.
Nurum ve şefaatim Senden gelecekse
Seni bırakıp kime gideyim…
ALLAH (c.c.) (c.c) ‘ ın duası içinde Sen,
Senin duan içinde ben varken
Söyle, Seni bırakıp kimi seveyim…

Ey Sevgili ;
Bak, salati fecr vakti yaklaşmakta…
Susma…
Ne olur susma, kalbime dokun,
bu karanlık odamı nurunla şereflendir.
Ey Fahri Kainat;
Kapına geldim diyorum, susuyorsun…
Şefaat dileniyorum, susuyorsun…
Kalkan ellerime dokun diyorum, susuyorsun…
Susma, ne olursun susma Sevgili…
Biliyorum , ellerim kirli, zihnim bulanık, nefsim hodbin..
Ama yine biliyorum ki
Sen, Sana uzanan ellerimi geri çevirmezsin
Çünkü Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammed Mustafa (sav) ‘sın,
Habibi kibriyasın…Hatemu’n Nebiyyinsin…

Sen değil miydin “ Yeryüzünde Allah-ü teala’nın
seyyah melekleri vardır, ümmetimin selamını
bana ulaştırırlar” buyuran.
Sana binler, Sana yüz binler, Sana milyonlar,
Sana kainatın zerratı adedince
Salat olsun ya Rasulallah,
Selam olsun ya Nebiyallah,
Salat ve Selam olsun ya Habiballah…
Ne olur cevapsız bırakma bu mücrimi
Biliyorum günahkarım ama Senin sevginin
üzerine hiçbir sevgi tanımadım,
Senin kadar hiçbir sevgiliyi arzulamadım,
hasret kalmadım…

Bak Rasul, bak şu damlalara…
İnan, inan senin için akıyor.
Rabbim biliyor ki; bir o kadar da içime damlıyor…
Bu damlalar hürmetine, Senin sevginin hürmetine
şereflendirir misin beni,
Alır mısın selamımı…
Tıpkı, yıldızlarından olan Hubeyb (r.a) ‘ın Mekke’den
Sana gönderdiği selamı
Medine’de ayağa kalkarak aldığın gibi benim selamımı da alır,
Ümmetinden sayar ve “Ve Aleykes Selam ” der misin…
Ve şu gece gibi zifiri karanlık olan yüreğimi nurlandırır mısın…
İşte, işte bak karşı apartmandaki komşum Hayrullah amca…
Yine beni yalnız bırakmadı,
Her gece olduğu gibi aldı penceresi önündeki yerini.
Belli, o da bekliyor birisini,
O da bekliyor Sevgililer Sevgilisini…
14 asır geçti ama hala talaal bedrularla bekleniyorsun
Ey sevgili…

Kimileri ümmeti Muhammed karanlıklar içinde diyor
Ben inanmıyorum, inanmıyorum Ya Rasulallah.
Madem ki Sen karanlığı boğan nurunla doğdun,
karanlığın adı anılmaz
Sen karanlık gecelerimize sabahsın,
Kışta özlenen baharsın, Senli gönüllerde gece yaşanmaz
Karanlık Seni görmeyen gözlerde,
Kadrini bilmeyen gönüllerde olsa gerek…

Ey Nebi…
Bilmiyorum, Sana ahir zaman ümmetinin
hangi halini şikayet edeyim!
Senin aşkınla yanmayan kalpleri mi
Senin nurundan mahrum ruhları mı
Seni görmeye layık olmayan gözleri mi
Senin unutulduğun haneleri mi…
Neleri unuttuk şu fani hayat meşgalesi içinde bir bilsen,
Ne cürümler işledik utanmadan,
Bahaneler yaptık üstüne üstük havadan sudan…

Ya Rasul, kapında ümmet olamadık,
Gül değil diken dahi olamadık,
Toprak değil taş dahi olamadık
Belki rıza gösterdik kadere ama Sana layık ümmet olamadık…
Sen dünyaya geldiğin anda bile “ümmeti ümmeti” diye ağlarken
Biz Sana kısık sesle bile olsa selam gönderemedik,
Seni savunamadık, anlatamadık…
Buna rağmen biliyorum ki Sen bizi unutmazsın..
Sahi unutmazsın değil mi Sevgili…
Ne olur affet bizi…

Efendim, artık elim kalemi tutamaz,
gözüm kağıdı göremez oldu yaşlardan,
Yüreğim ağrıyor artık, yüreğim sızlıyor…
Gücüm takatim kalmadı artık, yardım et…
Ey şefkat yağmuru, ey mü’minlerin umudu!
Şefkat kanatlarınla kucakla beni,
Sen sil göz yaşlarımı,
Bırakma beni ve bırakmama izin verme Seni…

Ve Rabbime sesleniyorum;
Ey ahdinde vefalı, ey vefasında kuvvetli,
ey kuvvetinde yüce, ey yüceliğinde yakın,
ey yakınlığında latif, ey lütfunda şerif,
ey şerefinde aziz, ey izzetinde azim,
ey azametinde mecid,
ve ey yüceliğinde hamid olan Rabbim…
Kalbim Sana emanet,
biliyorsun beni ve biliyorsun bendeki Seni….
Ulaştır selamımı ve sevgimi…

roseol6.gif



Esselatu vesselamu aleyke ya Resulallah,
Esselatu vesselamu aleyke ya Habiballah,
Esselatu vesselamu aleyke ya Seyyidel evveline vel ahirin
Ve selamun alel murselin ve alihim velhamdulillahi Rabbil alemin…
 

seheryeli

Active member
Cevap: -<@ GÖnlümÜn Sultani @>-

Sevgili Peygamberim, kalbimde senin yerini, sana olan sevgimi anlatamam ama insan sevdiğini sevdiğine söyleyemezse bunun bir anlamı olur mu?

Sana olan sevgimi nasıl anlatayım.

Benim seni sevdiğimi bilmeni o kadar çok isterdim ki, beni tanımanı, beni de senin sevmeni benim varlığımı bilmeni.

Bir bilseydin sana olan sevgimi , bir bilseydim senin de beni sevdiğini.



Senin sevgini kazanabilmek için ne yapabilirim Ya Rasûlüllah.

Kendimi o kadar dünya işlerine kaptırmışım ki ben bile ne yaptığımın farkında değilim.

Sanki sonbaharda bir ağaçta kalmış son bir yaprak gibi kendimi yalnız hissediyorum.

Ve rüzgar beni almış koparmış uçuyorum bilmediğim yerlere. Rüzgarın eline esir olmuşçasına, dünyanın zevklerine esir olmuşçasına , rüzgarla uçuyorum. Sonra bir nur denizine düşüyorum.

O sensin Ya Rasulallah.

Seni buldum ya Ya Rasûlüllah rüzgar beni uçurmasın. O nur denizinde boğulayım.

Senin nurunla bende nurlanayım. Beni yanından hiç ayırma Ya Rasulallah, beni bırakma.

Beni rüzgara bir daha verme.

Ağacıma dahi geri dönmek istemiyorum.

Senin yanındayken bütün kötülüklerden uzak olurum.

Senin yanında olmak sana kavuşmak , seninde beni sevdiğini bilmek.

Başka ne isteyebilirim ki. Bütün insanlar senin sevginle yanarken, seninde beni sevdiğini bilmek.

Biliyorum ki senin bizi sevmen senin güzel ahlakına sahip olmak demektir.



Allah’ım bize peygamber efendimizin ahlakıyla yaşamak nasip et ki, peygamber efendimizin sevgisine layık olalım.

Bu dünyada sana hasret yaşıyoruz Ya Rasulallah.

Bu dünyada göremedik nur yüzünü, olamadık yanında, savaşamadık ta şehid bile olamadık senin yolunda.

Bu aciz ümmetini ne olur sev Ya Rasulallah.



Allah’ım ne olur affet bizi.

Peygamber efendimizin yüzü suyu hürmetine affet.

Bu aciz kullarını ne olur yolunda ayırma, ayırma ki sana kavuşalım.

Senin sevginden ver bize ver ki senin sevginle her şeyi unutup sadece senin için yaşayalım.

Günahımız binlerce , mağfiretine sığındık ,mağfiret et ne olur, ne olur affet ALLAHIM
 

seheryeli

Active member
Cevap: -<@ GÖnlümÜn Sultani @>-

Ruhânî gecelerde sohbetini özledim,
Perdelerin tâkında zuhûrunu gözledim.
Yıllar var ki seninle geçerdi günler hani,
Her çizgimde sen vardın, unutmadım zevkini...
Asırları geçerek mânâ kanatlarınla,
Hakikati yaşardık bir giryân heyecanla...
Kaç kez lutfetmiştiniz şu fakirhânemize,
Cennet boşaltmıştınız Cehennem sinemize...
Nedendi bunca sırlı ihsan, layık değildim;
Yakışmaz bana, doğru.. utanmadım, hep geldim.
Volkanlarda kaynadım, sellerle aktım sana;
“Çilesi çok...” demeden, kurşunlandım sevdana.
Nefesini kokladım, ak hayallere daldım;
Nur kardeşlerinizden selamınızı aldım.
Ağladım alev alev, sevinç şaşkınlığında,
Al gamzene abandım, kandiller ânlığında...
“Ağlamasın...” sözünle iniltimi keserken,
“Kazandın...” diyordun, o perdeler ötesinden.
Kazandım mı gerçekten, şu perişan hâlimle?..
Taş kalbim, mahmur gözüm ve kementsiz dilimle...

Ama ya Rasulallah, niçin hala böyleyim?..
Düşüncelerim gâfil, aklım zâil.. ne’yliyeyim?..
Tutamadım ahdimi; yetişmedi tâkâtım
Süründüm izlerinde; vefâ etmedi atım...
Yokuşlarda tükendim; muhtacım himmetine!
Kötü sürçtüm, eman et; susadım şerbetine...
Meğer sensiz dünyalar, ne de kofmuş Efendim?!.
Sözler içsiz, duygular kör, sensiz varlık yetim...
El ver düşmüşe, n’olur.. kurtar şeytan ağından!
Bir damla olsun lutfet, o sırlı dudağından...
Korkarım, ya ölürsem aklamadan kirleri,
Dar etmezler mi bana melekler kabirleri?..
Yetmiyor, yetmiyorum.. yıkıldım bir başıma;
Parçaladı ruhumu, zakkum kattı aşıma...
Sille sille üstüne, beynim tıpkı vîrâne;
Hep, hep aldandım, lakin, kapındayım yine de…
Sahip tanımıyorum inan ki senden başka,
Sen, Biricik Sevgilim.. değişmem hiçbir aşka.
Vazgeçemem köyünden, toprağından, gülünden.
Sensiz; köysüz, topraksız, gülsüz bir dikenim ben...


Bir güle kucak kucak güller uzatıyordun
Bir sevgime binlerce himaye katıyordun.
Özledim o günleri, kutsi muhabbetleri,
Gözyaşı dekoru o feyizli saatleri...
Kâh göklerde uçardık, kâh zümrüt bir İrem’de,
Terketmezdin fakiri, bin defa incitsem de...
Uzaklardasın şimdi, herşeyine hasretim...
Gel! Hep sanadır böyle hıçkırıktan davetim!
Gel! Gözyaşlarıma bak, ateşimi yak da gel!
Şu dâğidâr kalbimin âhlarına bak da gel!..
Gel ey günahkârların şefâatkânı, şâfi’i
Gel ey yaralıların şifâ eli, şâfii…
Görmesem de çehreni, görüyorsun halimi;
Hüznümü, kederimi, pür-efgân melâlimi...
Hastalandım kışlarda, çamurlandım dağlar boyu;
Çöplük gülüne biraz daha iltifat yok mu?..
Öksüz kaldım akrepler sokağında, hem yetim;
Yalnızca senin kölen olsam, sen de benim seyyidim...
Dua etsem Ravza’nda, girer misin rüyâma?
Meftûnum sana meftun.. aldırmazsın riyâma...

Ne hafakanmış hasret, böyle sevda bağında!..
Mecnunlar şair olmuş aşkın gurbet dağında...
Dar geliyor dünyalar, beni de al yanına...
“Gel!..” deyiver bir kere, ölüp geleyim sana.
Yüzsüzlük olur zannım, sen “gel” demeden gitmek
Vefasızlıktır, seni günahlarla incitmek...
Bir teselli sadece, ne yapayım ben sensiz?..
Yıkılsın dünya, çöksün!. Sema ağlasın sensiz!..
Seninle yaşıyorum, seninle huzurluyum;
Sensin damarlarımda çağlayan bengisuyum...
Şiir sensin, nazım sen; beste sensin, güfte sen!
Bahçevan sensin; meyve de, hem çekirdek de sen...
Âh ki, bastığın hiçbir toprağı yiyemeden,
Mahşere gideceğim bu öldürücü çileden...
“Bu yol sarptır!” demeden, ardın sıra koşsaydım;
“Tûbâ! Tûbâ!” müjdenle melekleri aşsaydım...
N’olaydı, gece-gündüz hep aşkınla dolsaydım;
“Kardeşim..” dediğin bir garip de ben olsaydım.
Gözlerimde ızdırap, sinemde bin buruk âh...
Kabul eder misin artık –huzura– ya Rasulallah
?...
 

seheryeli

Active member
Cevap: -<@ GÖnlümÜn Sultani @>-

Ellerimiz boş, ıssız yollarda ilerliyoruz. Seni arıyoruz belki içimizdeki boşlukta. Sana ihtiyacımız var.
En çok sana ihtiyacımız var. Çaldığımız her kapı kapandı yüzümüze, üzüldük, yıkıldık geri dönüşlerimizde.
Döndük, döndük bulamadık gidip de dönülmeyen kapını. Girmediğimiz yer, aşındırmadığımız yol kalmadı, bir senin yoluna giremedik biz talihsizler.

Güneşler battı, nehirler kurudu, uçan kuşlar göçtü başka illere biz arayışların en güzelini yaşadık seni ararken. Aramak bile güzeldi seni.

Sana ulaşanlardan dinledik hep destanını. Sen bir daha yaşanmayacak destan oldun dilimizde.
Destanını söyleyen diller dudaklar kalpler coştu. Senin adın dudaklara bal kaymak oldu.

Senin yanında yaşayanlar ne bahtiyardı, dizinin dibinde olanlar dopdolu senin ruhunla.
Senin boyanla boyandı onlar, biz solgun renklerimizle arayıştayız. Yorulduk, yorulduk, çağları aşan sıcaklığını aradık.
Sensizlikte kavrulurken bizler bir esinti aradık senden gelen.

Şimdi senin doğumunun yıldönümü. Asırların her yılında, yılların her gecesinde sen anıldın ve her geçen yıl sana güzellikler kattı içimizde. Birikti, birikti ve sana ulaştık çaresizliğin, bitişin arefesinde.
Sen bu gece doğdun. Sen bu geceye doğdun. Bu gece ay senin için doğdu, yıldızlar geceyi senin için aydınlattı.
Aydınlık günlerde seni bulduk ve her fırsatı değerlendirdi sana doğru.
Geceye doğan sen bu çağa da doğdun. Bizim ve bütün insanlığın sana ihtiyacı var adına.

Söylediğin her sözü can kulağıyla dinleyenlere, sen konuşurken başının üstünde kuş varmış gibi hassas davrananlara hayranlığımızı ifade ediyoruz. Onların yerinde olmak için canımızı feda edeceğimizi asırlar sonra bütün kalbimizle söylüyoruz. Seni aradık ve bulduk.
Artık yağmurlar daha bir rahmetle yağıyor üzerimize, yollarda panayırlar kuruldu ve şenlik yapıyor insanlık.
Adını söyleyenler heyecanlı ve gittiği yoldan emin.
Bir bayram havası var adının anıldığı her yerde. Seni bulmakla, yaşanan her gün ayrı buudlara eriştik.

Yıkıldıysak imar edecek sen varsın diye, yapılar yaptıysak senin adını üzerine yazmak, senin güzelliğinle süslemek için.
Seni bulduğumuzu okyanuslara, ulaşılmaz sanılan dağlara duyurmak için çıktık yola.
Anlattıkça anlattık, anlattıkça anladık seni. Erimez sanılan aysbergleri senin sıcaklığınla erittik.
Bütün katı kalbler, buz gibi ruhlar seninle eridi, çağlayanlara dönüştük.

Şimdi Fuzuli’yi anıyoruz akışlarımızda. Yeryüzünde senin ayağının değdiği topraklara ulaşmak için başımızı taştan taşa vurarak geziyoruz. Seni anlatmak için kasideler dizdik, na’tlar sunduk.
Kullandığımız binlerce kelime senin güzelliğinin bir katresini bile anlatamadı.
Bizi asırlar sonra da olsa boynu bükük bırakma. Ziyaret et evlerimizi yanımızda soluğunu hissedelim.
Sensiz ve sessiz ağlıyoruz ıssız gecelerde. Sensiz olamayan bizleri sensizlikte bırakma...
 

seheryeli

Active member
Cevap: -<@ GÖnlümÜn Sultani @>-

Medet

Medet ey, varlıkların varlık sebebi en yüce varlık,
Medet ey kâinatın hem çekirdeği, hem meyvesi olan...
Medet ey, kâinat kitabının ayet-ül kübrâsı...
Medet ey kâinat kitabını okuyan ve manalandıran...
Medet ey, kâinat kitabını yazan kalemin kâtibinin Nur’dan mürekkebi
Medet ey Cenab-ı Hakk’ın tercüman-ı natıkı
Medet ey kâinatın ruhu...
Medet ey evrenin aklı...
Medet ey gaye-i hilkat ve hayatın hayatı
Medet ey bütün nimet hazinelerinin anahtarı...
Medet ey yeryüzü kendisine mescid kılınan...
Medet ey yeryüzü bahçesinin andelib-i zîşânı

Medet ey Kitab-ı Mübin’de, “Le amrük” hitabıyla hayatı üzerine yemin edilen...
Medet ey Amine’nin rüyası, İbrahim’in duası, İsa’nın muştusu...
Medet ey Tevrat’ın Münhemenna’sı...
Medet ey Şuayb’ın sahifelerindeki müşeffah...
Medet ey Zebur’da ki el-muhtar...
Medet ey İbrahim’in dilindeki Mazmuz...
Medet ey İncil’in Sahib-üt Tac’ı
Medet ey Faraklit
Medet ey Kuran’ın Muhammedi...
Medet ey, “daha dünyaya gelmeden müminleri” bulunan...
Medet ey Resullerin seyyidi...
Medet ey bütün kitapları, bütün dinleri, bütün yolları kendinde toplayan.
Medet ey divan-ı nübüvvetin hâtemi
 

seheryeli

Active member
Cevap: -<@ GÖnlümÜn Sultani @>-

Ben Seninle bin beşyüz yıldır yaşıyorum. Herşey değişiyor ama değişmeyen bir Sen varsın yüreğimde.Sen yüreğimdeyken bile Senden ayrı kalmanın ıstırabını duyuyorum.

Seninle ayrılığımız, ben Dünya'ya gelince başlamıştı. Derken hayatın savaşında tutsak düştüm. Senden ayrı olan en özgür bilinen hayatların hepsi tutsaktır aslında. Senin dönebileceğin zamanı bekledim hep yıllarca. Senin dönmeyeceğin ve Sana kavuşamayacağımım imkansızlığı içerisinde kıvranıp durdum hep. Senin dönmeyeceğini anlayınca, Sana ait ne varsa yeryüzünde derleyip toplayıp doldurdum yüreğime.

Neler yokki şimdi bu ten kafesimde: yaşadığın çöl sıcakları, çöl fırtınaları... Uhud'da yanağından süzülen kan, alnından süzülen ter, gözlerinden akan yaş, şimdi içimde ummanlar kadar oldular. Sonra, Hendek'te kazdığın toprakları da taşıdım içime. O toprakları gözyaşlarımla sulayarak gül yetiştirdim, türlü türlü yemiş dalları yetiştirdim yüreğimde. Seni yetiştirdim.

Bir dal bu kadar mı yemiş verirdi?

Bir yürek bu kadar mı çarpardı derinden?

Sonra Senin bindiğin atları da taşıdım yüreğime. Onlarla kıtalar dolaştım. Onlarla engin denizlere ulaştım. Dostlarınla dost oldum. Kerbela'da hüzün yaşlarıyla doldurdum kuyuları. Ali'nin, Osman'ın bağrına saplanan talihsiz hançerlerle yaralandım. Hamza'nın yüreği söküldüğünde göğsünden, Seninle beraber ben de ağladım.

Ah, ten kafesinde hüzün denizlerine daldığım Sevgili!

Ne olur gel Dünyama..............

 

seheryeli

Active member
Cevap: -<@ GÖnlümÜn Sultani @>-

Avucunda kurumus bir gül olmak isterdim SEVGİLİ..,
lütfedip de koklasan,
sanırdım CENNET kokuları sinmiş üstüme...
en güzel kokan benim..
yapraklarım canlanır..içim tazelenirdi..
sanırdım çiçek ben´im,
sevda ben´im,
hasret ben´im,
vuslat ben´im..
canım ben´im..EFENDİM..

Avucunda kurumus bir gül olmak isterdim..
dalından kopmuş,
rengi solmuş,o zayıf haliyle ,SEN ´de hayat bulmuş..
EY SEVGİLİ..EY SEVGİLİ !
sanırdım hayat ben´im,
ömür ben´im,
şafak ben´im,
gün ben´im,
canım ben´im..EFENDİM..

Avucunda kuruyup,yeniden dirildiğim ,
EFENDİM...PEYGAMBERİM..
 

seheryeli

Active member
Cevap: -<@ GÖnlümÜn Sultani @>-

Gel Ey Gül-İ Rana …

Kerem kıl,tesellim ol,düş içime cemreler gibi…Bir gelişle gel,bir gülüşle gel,güle düş de gel,hayalde gel,düşte gel…



Ayı ikiye bölen kutlu ellerinle gel,şirki kara yere karan tatlı dillerinle gel,saadet muştusunda bahtlı kullarınla gel…Ve ıtır,ıtır tomur tomur güllerinle gel…



Gel Efendim,Gül Kokuşlum…


Yetiştir suyu çorağa,tutuştur gülü yaprağa…Gül dikilsin yeniden toprağa…



Senin bir damla kokuna,bütün aşklarımı fedaya hazırım…!

Ve bir kırıntısına nazarının,bütün yüreğimi kanatmaya…




Bir gülü koklamak gibi seni anmak…



Gel Ey…!

Avucumda hep dikenler…Kanıyor…Kanıyor..
 

seheryeli

Active member
Cevap: -<@ GÖnlümÜn Sultani @>-

Talea'l–Bedru Aleyna"
nidalarıyla çağırmıştık seni.
Ay'ın doğuşunu bu sözlerle dünyaya haykırmış, tepelerden süzülüşünü bu nidalarla müjdelemiştik âlemlere.
Kundaktaki bebekler dahi bir başka ağlamıştı o gün.
İçimizden yansıyan, ta yüreğimizden süzülen "müjde" çığlıkları öyle yansımıştı ki, 14 asır sonrasında bile hissediliyor hâlâ.
Aman Allah'ım!
Bu neyin heyecanıydı?
Bu neyin sevdasıydı, neyin müjdesiydi?
O gün kalpler neden hareketlenmişti ve neden "Müjde, müjde!" diye bağırıyor ve gözlerden yaşlar niçin akıyordu?
Bu neyin çığlığıydı?
Defler o gün ne çalıyordu öylesine?
Hurma ağacının tepesindeki âşık neyin müjdesini veriyordu?
O an oradaki hayvanat bile değişik bir haykırış–sesleniş içerisindeydi.
O gün yeşiller daha bir yeşil, maviler daha bir mavi olmuş, bulutlar bir çadır şeklini almış, bize doğru geliyordu.
Neden? Kimdi o gelen? Kimlerdi onlar? Onlar nasıl bir yürek taşıyordu ki?
O bulut da neydi, neyin nesiydi yaz ortasında? Güneşe meydan okuyuşunda.
Tüm kâinata, asırlara bir haykırıştı. Bir müjde seslenişiydi o çığlıklar, sevinçler.
Akan gözyaşları, sevinç ve vuslat gözyaşlarıydı.
O an yüreklerdeki titreyiş bir seslenişti. Tüm zamanlara ve âlemlere bir sesleniş.
Yürekler o an belki de ilk kez böylesine hareketlenmiş ve "Ben de varım bu âlemde!" diyorlardı.
Biliyoruz ya Resûlallah.
Bu çığlık ve müjdeler, bundan tam 14 asır evvel sana idi.
Senin ve dostunun gelişinin müjdesiydi bu sevinç çığlıkları.
Seni bir gölgelik gibi gölgeleyen bulutun müjdesiydi bu çığlıklar.
Kurtuluşun, ferahın, huzurun, başarının, gücün müjdesiydi o sesler.
Müjdendi ya Resûlallah tüm iç titreyişleri.
Gözlerden akan yaşlar senin müjdendi ya Resûlallah.
Biliyoruz. Biz orada belki fiziken, bedenen yoktuk; ama ruhumuz bu sevdaya bu müjdeye, bu umut çığlığına aşina ya Resûlallah.
Kalbimizin en derin noktasında bu haykırışın yansımasını hâlâ duyuyoruz ve hasretle yollarını gözlüyoruz.
Gözlerimiz gene o bulutu, dostun dostunu ve seni gözlüyor ya Resûlallah.
Umut çığlığımız seni bekliyor.
Hasretinle, aşkınla, sevdanla bekliyor ya Nebî!
Ne olur, ne olur "Geliyorum!" de ya Resûlallah.
Bir daha dönmemesine ve bir daha ayrılmamasına gel.
Hem de çabuk gel ya Resûlallah.
Sana hasretiz ya Habîballah
.
 
Üst