Tawsiyeler..

Lebbeyk

Well-known member
* İlim *


1. Gayesiz olmayınız. Gayesiz olmak ot olmaktır. Yaradılış amacınız üzerinde kafa yorunuz. Kâinat içerisinde insanlığın, insanlık içerisinde mensup olduğunuz ümmetin, ümmet içerisinde şahsınızın görev ve sorumlulukları üzerinde düşününüz. Rolünüzü iyi oynamak, onun ne olduğunu bilmekle mümkündür.


2. Kendinizi tanıyınız. Her şey sizde başlıyor. Mahlukatın ekseni olduğunuzu unutmayınız. İnsan hem yoldur, hem yolcu. Yolcu yolu tanımak istiyorsa kendisini tanımalıdır. Meziyetlerini, ayrıcalıklarını, zaaflarını... Sorumluluklarını, haklarını...


3. İnsanı tanımaya kalkanlar, öğrenme kabiliyetinin insanı insan eden temel ayrıcalık olduğunu farkedeceklerdir. Diğer tüm meziyetlerinin "bilme"ye bağlı olduğunu hayretle göreceklerdir.


4. Cehaletten, vebadan kaçar gibi kaçınız. İlim, hakiki meziyyettir. İman bile bilgiyle başlar: Ma'rifetullah... Sizi hakikatin bilgisine ulaştıracak kaynaklan keşfediniz. Bu keşfin en genel adı "Okumak"tır. "Oku" emri, bir mucize eseri olarak Kur'an'dan ilk inen ayetin ilk kelimesidir. Okuyan sadece göz değildir. Kulak, burun, dil, zihin , kalb, ruh hep okuyan birer alettirler. Ne ki okuma biçimleri farklı farklıdır.


5. Bilgiye sahip olabilmek dünyada sahip olunabilecek dünyalıkların en hayırlısıdır. Çünkü bilgi sahici bir fazilettir.


6. Bilgi edinme sırasında önceliği acil ihtiyaçlara veriniz. Tabi bunun için de okuma nesnesine her yönelişinizde "bu bilgi benim için ihtiyaç mı?" sorusunu sormanız gerekmektedir.


7. İlmi, dînî ve dünyevî diye ikiye ayırmak bizce doğru değildir; Bir mü'minin, dünyası dininden, dini dünyasından bağımsız değildir. Mesleğinizin bilgisi sizin "ilmihalinizdir". Tıpkı ahiretinizin bilgisi gibi gerekli ve faydalıdır.


8. Bilgi hamallığından cehaletten kaçar gibi kaçınız. Unutmayınız ki Allah Rasulü faydasız bilgiden Allah'a sığınmıştır. Faydasız bilgi zihin taşıdır, düşürülmelidir. Zihin taşı, böbrek taşından kimi zaman daha tehlikelidir ve tedavisi zordur. Böbrek taşını lazer ışınlarıyla parçalamak mümkünken zihin taşını parçalamak neredeyse imkansızdır. Malumatfuruşla alimi, malumatfuruşlukla ilim talipliğini karıştırmak alimin kim, ilmin ne olduğunu bilmemektir. İlmin ve alimin tarifini "Kulları içerisinde Allah'tan layıkıyla ancak alimler sakınır" ayetinden yola çıkarak bulabilirsiniz.



* Okumak *



9. Okuyunuz. Unutmayınız ki "okumak" bilgi edinmenin hâlâ en geçerli yöntemidir. Okumanın nesnesi sadece kitap değildir, unutmayınız. Kitap belki okumaya konu olan nesnelerden sadece biridir. Kitap dışında Allah'ın ayetlerinden birer ayet olan olaylar, eşya, kâinat ve insanın kendisi de okumaya konu olan şeylerin başında gelir.
10. Düşüncenizi açlıktan öldürmeyiniz. Bu anlamda okumak, vahiy de almadığınıza göre, zihnin açlığını gidermek için tek çıkar yoldur. Okumayan insan susuz bitki gibidir, kurur. Bilgiye sadece okuma yoluyla ulaşılmaz belki, fakat bilgiye ulaşabileceğiniz en garantili usûllerden biridir okumak.
11. Doğru bir niyyetle okuyunuz. Okumaktan amacınız dünyalık elde etmekse, dünyalığı okumaktan daha çabuk elde edebileceğiniz araçlar var, onlara sarılınız. Bilgiye halis bir niyetle talip olunuz. Unutmayınız ki "gerçeğin bilgisi (hakikat) Allah katındadır." O bilgiden nasibdar olabilmeniz ihlasınıza bağlıdır. İhlassız bilgi sahibine yüktür.
12. Doğru okuyunuz. Doğru okumanın garantisi doğru bir bakışaçısıdır. Kitabı, hadiseleri, eşyayı, kâinatı ve insanı yanlış okuyanlar bilgeliğin sırrına hiçbir zaman eremezler. Doğru okumak biraz da akl-ı selim sahibi olmakla mümkündür. Selim olmayan bir akıl okuduğu doğru şeyleri dahi bulandıracaktır. Hakkı batılla karıştıracaktır.
13. Gözün okuduğu nesne sadece kitap değildir elbet, her şuurlu bakış bir okuma olayıdır. Doğru okumak için doğru bakmak gerekmektedir. Yamuk bakanlar hiçbir zaman doğru göremezler.
14. Yamukluğu baktığınızda değil, önce bakışınızda arayınız. İnsana yamuk bakan biri ilk bakışta onun imanını, aklını, kalbini, cesaretini, faziletini, güzelliklerini değil de bağırsağını görüyorsa "insan kimdir?" sorusunu bağırsaktır olarak cevaplayacaktır. İlk bakışta bardağın dolu olan yansını değil de boş olan yarısını gören biri, bir evde salon, misafir odası, oturma odası olduğu halde evi "içinde tuvaleti olan mekandır" biçiminde tanımlayan gibidir.
15. Kulakla okurken, ki kulakla okumak dinlemektir, omuzunuzla dinlemeyiniz. Söylenenlerin tümünü dikkatlice dinleyiniz. Dinlediğinizi doğru anlayıp anlamadığınızı test etmeden itiraz etmeyiniz.
16. İster göz, ister kulak, ister zihin, hangi organınızla okursanız okuyunuz, mutlaka aldığınız bilgiyi gönül sarnıcında damıtınız. Elde ettiğiniz bilgiyi, imanınızın olur'unu almadan eyleme dökmeyiniz.
17. Doğruyu okuyunuz. Bunun mânâsı "yanlışı öğrenmeyiniz" değildir. Ancak okumak için yaptığınız seçim doğru seçim olmalıdır. Burada hâlâ bilginin en sadık taşıyıcısı olma vasfını devam ettiren kitap gündeme gelmektedir. Doğru seçilmemiş bir kitap, bir değil bir çok açıdan israftır: Emek israfı, para israfı, zaman israfı, zihin israfı... Bu israfları önlemenin yolu bilinçli tercihten geçer. Yüz gram şeker yemek için yüz kilo şeker kamışı çiğnemek akıl kârı değildir.
18. Unutmayınız, vahiy dışında bütün kitaplar bir "acaba?" ile başlar, bir "acaba?" ile biter, belki bir "acaba?" için yazılır.
19. Kitapların kalbini kırmayınız. Onların kalbi var, onları sokak yosması gibi hırpalamayınız. Kitabı, sırtına basılarak dünyalığa erişilecek bir payanda olarak görmek, kitabın iffetine tecavüzdür.
20. Allah'ın kitabı dışında hiçbir kitap "la raybe fîyh: Kendisinde şüphe bulunmayan" değildir. Bu yönüyle insan ürünü olan kitaplar karpuzlara benzerler. Kabuğunu soyup içini yeyiniz. İçi güzel diye kabuğunu yemek de, kabuğu var diye içini atmak da dengesizliktir. İmam Safi, el-Ümm isimli ünlü eserini dikte ettirirken öğrencisine "oku bakayım oğul" der, öğrenci de okur. İmam "şurayı çiz şöyle yaz, burayı sil böyle yaz" diye diye kitabı baştan sona müsvedde haline getirir. İkinci kez "işte şimdi oldu" diyerek okutturur. Ancak bu kez de birincisi gibi çizdirir, sildirir, yazdırır, bozdurur. "Hah, şimdi oldu" dediği üçüncü kez de bir yığın tashih edilmesi gerekli yerler çıkınca kendi kendisine söz verir ve der ki: "Bundan böyle Allah'ın kitabı dışında hiç bir kitaba mükemmel demeyeceğim." Unutmayınız ki, bir Kitap dışında hiçbir kitap baştan sona doğru ve yine hiçbir kitap da baştan sona yanlış olamaz.
21. Doğru kitap seçimi, öncelikle doğru yazar seçimidir. Çünkü özellikle düşünce eserleri, müessirinden bağımsız değildir. Eser sahibinin varsa zaaflan, yanlışları eserine yansıyacaktır. Bu nedenle insana ait hiçbir eseri, Allah'ın eseri gibi okumayınız, bu insan çok sevdiğiniz biri dahi olsa. Kendisi mükemmel olmayan insan, nasıl mükemmel bir eser verebilir? Bu mânâda mükemmel olan Allah'tır ve içinde şüphe taşımayan tek kitap da O'nun kitabıdır.
22. Allah'ın kevnî ayetlerini (sünnetullah) ve sanatını yansıtan pozitif bilimlerle ilgili eserler bu açıdan itimat etmeye daha çok lâyıktırlar.
23. Kitapları üç sınıfta değerlendiriniz: I. Başucu eserleri. II. Müracaat eserleri. III. Genel kültür eserleri. Başucu eserleri, bir kez değil, dönüp dönüp okunacak eserlerdir ki çok azdır. Bunlar gıda gibidir, alınmazsa olmaz. Kur'an bunların başında gelir. Gıdası Kur'an olanın bünyesi kavi olur. Müracaat eserleri; sözlükler, kavram kitapları, ansiklopediler bu sınıfa girer. Bunlar ilaç gibidir, gerektikçe alınır. Genel kültür eserleri ise, seçiminde en çok titizlik gösterilecek sınıfı oluştururlar.
24. Okuma tekniği çoktur. Ancak bunlardan üçü meşhudun l. Çizme ve işaretleme tekniği. II. Kayıt tekniği. III. Fişleme tekniği. Okumaktan murad bilgi edinmektir. İnsanı hafızası yanıltır. Eğer okuduklarınızda sürekli kullanacağınız bilgilere rastlamışsanız bunları muhafaza etmeniz gerekmektedir. Onu da ancak bu tekniklerden biriyle yapabilirsiniz.
25. Eğer bilgiyi başkalarına aktaran biri iseniz, bir daha kullanma ihtimaliniz olan tüm bilgileri içine kaydettiğiniz mini bir "bilgi bankanız" olsun. İyi biliniz ki "Hafıza-ı beşer nisyan ile malûldür."
26. Kulakla okumada önemli bulduğunuz bilgileri muhakkak not alınız. Not deftersiz gezmemeyi itiyat edininiz. Şairin tavsiyesini tutunuz: Kalem altım, kelam inci hemen derceyle derceyle Teraziye koyup satma, yeri geldikçe harceyle"




* Kur'anOkumak *


27. Kur'an'ı hayatınızın eksenine yerleştiriniz, ki Kur'an'sız bir hayat Allah'sız bir hayat demektir. Allah'la ve kendisiyle tanışmak isteyen Kur'an okusun. Okumak anlamayı ve yaşamayı de beraberinde getirmelidir. Rasul'le tanışmak isteyen Kur'an okusun. Hâlık-mahluk ilişkisinin nasıl olması gerektiğini, Allah ve Nebi arasındaki ilişkinin şahsında görmek isteyen Kur'an okusun.
28. Kur'an okumadan evvel aklınızı ve kalbinizi yoklayınız, Kur'an okumaya müsait mi? Yani aklınız selim, kalbiniz selim mi? Eğer duygu ve düşünce mekanınız Kelam sultanını konuk etmeye hazır değilse, ortalık döküm-saçım, zihin ve yüreğiniz darmadağınıksa, ortalığı toplayıp bu mekanları Kur'an'a hazırlayınız.
29. Kur'an'ın başına otururken Allah'ın manevi huzurunda diz çökmüş olarak hissedin kendinizi. Öyle ki; Rabbınız size konuşuyor, siz bir harfini kaçırmamak için can kulağınızla dinliyorsunuz.
30. Kur'an'ı kendinize nazil oluyormuş gibi okuyunuz. Oradaki her hitabı üzerinize alınız. Her anlatılan kıssanın kahramanı yerine kendinizi koyunuz.
31. Kur'an okurken kalbinizin kıblesi sürekli Allah'a yönelik olsun ve şu duayı yapınız: Allah'ım beni ona ve onu bana aç.
32. Kur'an'dan öncelikle muhkem ayetleri okuyunuz. Onlar "kitabın anası"dır. Müteşabihlerle ilk elde meşgul olmayınız.
33. Müteşabih ayetler üzerinde durmanın şartı ikidir: İman etmek ve muhkematı derinliğine bilmek. Ancak bu şartlan haiz olduktan sonra müteşabih (mecazi) ayetler üzerinde durunuz, lâkin sizin ve başkalarının vardığı sonucu iman edilecek bir sonuç olarak dayatmayınız. Unutmayınız ki müteşabihler, Kur'an'ın dinamik ve devingen ayetleridir, müteşabihlerin metinleri bir kez, mânâları bin kez nazil olur. Sözkonusu ayetler, üzerinde düşünen her mü'min ve derin ilim sahiplerine sırrını yeniden açar, adeta ilham ile yeniden nazil olur.
34. Kur'an okurken, eğer Arapçaya vakıf değilseniz, gündelik namazlarınızda okuduğunuz kısa sûrelerin mânâsını da ezberleyiniz. Artik namazda sûreyi okurken ezberinizde olan mânâsı da zihninizden geçecektir. Hani, altyazılı bir film olur da hem görüntü hem yazı birlikte devam eder ya, işte öyle.
35. Kur'an'ı gerçek mânâda okumayı bilen etrafınızda bir "ayaklı Kur'an" var ise, Kur'an'ı ondan öğreniniz. Bu, Kur'an öğreniminde Nebevi yöntemdir. Allah Rasulü'nün Kur'an hocası Cebrail idi. Kıraat istikrayı (iyice üzerinde durup kavrama), istikra ise ameli gerektirir.
36. Kur'an'a kendi indî mütâlâalarınızı yamamaya kalkmayınız. Kur'an'ın berrak ırmağını, kültürlerin toplu zinasının mahsulü zihin artıklarıyla bulandırmayınız. Bir ayeti doğru; anlamak için şu ilkelere dikkat ediniz:
I. O ayeti açıklayan ya da tamamlayan Kur'an'da başka ayet var mı?
II. O ayeti Peygamberimiz nasıl açıkladı, anladı ve yaşadı?
III. O ayeti sahabenin fakihleri nasıl anladı ve yaşadı?
37. İyi biliniz ki Kur'an; geri tehlikeli bölgesi olan bir silah gibidir. Kendi ifadesiyle "mü'minin imanım, zalimin ve kafirin hüsranını artırır."
38. Hergün, varsa aileniz, hane halkınızla birrçayı anlayarak okumayı şiar edininiz. Onları da vahiyle tanıştırınız. Bu türden günlük okumalar sizde bir meleke halini alsın. Yemek için kimsenin hatırlatmasına ihtiyaç duymadığınız gibi bunun için de kimsenin teşvikine ihtiyaç duymayınız. İyi biliniz ki kalbin ve kafanın açlığı, midenin açlığından daha kötü sonuçlar doğurur. Aklın gıdası salih bilgi, ruhun gıdası ise bu bilginin imana dönüşmesidir. Bütünüyle imana dönüşebilecek tek bilgi kaynağı ise Kur'an'dır. Sahih olmayan bir bilgiyi imana dönüştürmek, zehirli bir yiyecekten gıda almaya benzer. Duygu ve düşünce zehirlenmesi, sonuçları açısından gıda zehirlenmesinden çok daha korkunçtur.
39. Çocuklarınıza masal yerine Kur'an kahramanlarının; Hz. İbrahim'in, Hz. İsmail'in, Hz. Musa'nın, Hz. Yusufun, Hz. İsa'nın kıssalarını anlatınız. Onların hayal dünyasına çağdaş kültür, sahte futbol ilahlarını, pop megastarlarını sokmadan, siz, Kur'an kahramanlarını sokunuz.
40. Kur'an'ı, onun indiği insanları ve ortamı, vahye muhatap olan ilk toplumu ve vahyin büyük muhatabı Nebi Aleyhisselam'ı tanımak istiyorsanız, sahih sünnetin kaynakları olan hadis, siyer, megazi kitaplarını ve sahabe hayatını anlatan eserleri okuyunuz. Unutmayınız ki Kur'an'ı en iyi tanımanın yolu bundan geçer. Vahyin ruhunu ye özünü ancak bu şekilde kavrarsınız.
41. Hafızanıza hakkını veriniz; Kur'an'dan ve sahih sünnetten ayet ve hadisler ezberleyiniz. Kültürünüz artar, literatürünüz genişler. Dahası namazları bir ömür "Elemtere'den aşağısı"yla kılmaya mahkum olmazsınız. Bu bir mahrumiyettir. Kur'an coğrafyasının değişik iklimleri olan değişik surelerden hiç olmazsa küçük küçük parçalar ezberleyiniz. Anlamını bilerek namazlarınızda okuyunuz. Göreceksiniz, namazlarınızdan farklı bir haz almaya başlayacaksınız.




* Tevhid*



42. Akidenizi sağlamlaştırınız. Tevhid ve şirki çok iyi öğreniniz. Ki akaid esastır. Dininizi buz üzerine bina etmeyiniz. Babanızdan kaldığı, duyduğunuz gibi değil, Allah'ın istediği gibi inanınız. Akide ayrımında Allah'a iman, tağutu inkar ölçüsünü esas alınız. Bu, Kur'anî bir ölçüdür.
43. îmanı ilgilendirmeyen meseleleri iman konusu etmeyiniz ki akide sulandırılmış olmasın. Eğer siz akidenizin sınırlarında sürekli nöbet beklemezseniz, görünen ve görünmeyen düşmanlarınız akidenizi tarumar edecek, onun sınırlarını tanınmaz hale getirecektir.
44. Muvahhid olunuz. Tevhid, varlığın hem illeti hem gayesidir. Herşey O'ndandır ve herşey O'na döndürülecektir. Çokta teki görünüz, kesrette vahdeti yakalayınız. "Lailahe illallah" evrensel tevhidin en özlü ifadesidir. Kâinata tevhid nazarıyla bakınız.
45. Tevhid akidenizdir. Allah'a iman, sahte tanrıları inkar ile tamamlanır. İmanınızı, şirk enkazı üzerine bina etmeyiniz.
46. İyi biliniz ki şirk; mutlak batıl değil, içine hak karışmış batıldır. Yani şirk bir hak-batıl şirketidir. Şirkin içerisinde haktan bir parça olması onu mazur gösteremez. Bir kazan bala bir bardak pislik döküliirse oranına bakılmadan tümü atılır.
47. Yalnız Allah'tan korkunuz ve başka hiç bir şeyden korkmayınız. Bu, korkuda tevhiddir ve tevhidin bir parçasıdır. Allah'tan başkasından korkmanız, korktuğunuzu başınıza musallat eder.
48. Daima korku ile ümid arasında bulununuz. Korkuda, sevgide ve ümitte tevhidden ayrılmayınız. İyi biliniz ki Allah'tan başkasından korkan iki kez cezalandırılır: I) Korkunun kendisi bir cezadır. II) Korktuğunuz başınıza gelir. Korku, sevgi ve ümidin üçünü birden Allah dışında bir varlıkta toplamak, o varlığı Allah'a ortak koşmakla eş anlamlıdır, şirktir.
49. En çok Allah'ı seviniz. Bu, sevgide tevhiddir. Hiçbir şeyi Allah'ı sever gibi sevmeyiniz, sevgide şirk koşmuş olursunuz. Bu sadece imanınızı zedelemez, aynı zamanda sevdiğinizi de elinizden kaçırırsınız. Çünkü Allah kıskançtır (Gayur). Kulunun kendi hakkı olan sevgiyi başkalarına tahsis etmesine razı olmaz.
50. Allah'a dayanınız ve yalnız O'ndan yardım bekleyiniz. "Hasbünallahu ve ni'me'1-ve-kil: Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" parolası şiarınız olsun. Bu ümitte tevhiddir. Allah'tan ummak kendi başına bir duadır. Kul'a yaslananlar çabuk yıkılırlar.
51. Mülkün hakiki sahibinin Allah olduğunu bir an hatırdan çıkarmayınız. Bu mülkte tevhiddir. İnsanların mülk üzerinde hak iddiası mecazidir. Mülkün gerçek sahibi Allah'tır. İnsanlara emanet etmiştir. Emanete ihanet eden, hainlerin uğradığı cezaya çarptırılır.
52. Hükmü yalnızca Allah'a tahsis ediniz. Bu hükümde tevhiddir. Hakimiyet kayıtsız şartsız O'nundur. Mutlak hüküm sahibi O'dur. O'nun mutlak hüküm kuyuculuğunu kabul etmeyenler, O'nu inkar etmiş sayılırlar. O, hakimiyetini, kendisine halife kıldığı insanlık eliyle kullanır. O'nun hakimiyeti göklerde de yerde de geçerlidir. O'nun indirdiğiyle hükmetmeyenler fasıkların, zalimlerin ve kafirlerin ta kendileridir.
53. Ölüm ve hayat O'nun elindedir. Öldüren ve yaşatan O'dur. Bu da tevhidin bir parçasıdır. Bu inanç insanları ölüm kâbusundan kurtarıp onlara emniyet ve güvenlik duygusu verir.
54. Başarı Allah'tandır. Başarıyı mutlak mânâda kelle sayısına, maddi güce vesaireye bağlayarak Allah'ı hesaba katmamak bir akide zaafıdır. Allah'ın başarı için koyduğu sünnetlere uymadan basan beklemek de Allah'ı hakkıyla tanımamak demektir. O, başarı için koyduğu evrensel kurallara riayet eden herkese başarıyı ihsan eder.
55. Rızık Allah'tandır. Allah rızkı elde etmeyi bir kurala (sünnet) bağlamıştır. Açlık korkusu, açlığın kendisinden bin beterdir. Allah'ın koyduğu evrensel kurallar olan "sünnetullah"a sarılan herkes çalıştığının karşılığını alır. Bu karşılık verilirken inancına değil, hak edip etmediğine bakılır. Allah yolunda harcayınca malın azalacağını zannetmek, rızıkta tevhidin olmayışının bir sonucudur.
56. "Ümmetiniz bir tek ümmettir." Bu bir tek ümmeti parçalayan tüm tavır ve davranışlardan uzak durunuz. Tefrika çıkarmak şirkin sosyal çeşididir. Tevhidin toplumsal boyutta tezahürüne vahdet denir. Vahdeti, yalnızca muvahhid olma vasfını kazanmış Müslümanlar oluşturabilir.
57. İnsanın üç temel boyutu olan duygu, düşünce ve eylem dengesini adil bir biçimde kurunuz. Denge, müslümanın tavrı olmalıdır. Korku-ümit dengesi, dünya-ahiret dengesi, zâhir-bâtın dengesi, bölgesellik-evrensellik dengesi, akıl-iman dengesi, bilim-din dengesi, birey-toplum dengesi, sevgi-nefret dengesi bunlardan birkaçı.
58. Kur'an bu ümmeti "dengeli/vasat" olmakla tavsif etmektedir. Fikrî, akidevî, ahlakî, amelî dengeyi bireysel planda dahi kuramamış olanlar, dengenin öbür adı olan İslam'ı insanlığa nasıl taşıyacaklar?
59. Muvahhid Müslüman, Lailahe illallah diyen ve bunun bedelini ödemeye hazır olandır.
60. Muvahhid Müslüman, Allah'ın dostlarını seven ve sevdiklerine cennet kesilen; Allah'ın düşmanlarına kızan ve kızdı mı cehennem kesilendir.
61. Muvahhid Müslüman, kendi kendine yeterli olmadığının her saniye bilincinde olan, Rab olarak yalnızca Allah'ı tanıyıp O'nun sıfatlarını hiçbir mahluka vermeyendir.
62. Muvahhid Müslüman, kayıtsız şartsız O'na teslim olan ve "ben alemlerin Rabbine teslim oldum" diyendir.
63. Muvahhid Müslüman, kalbî, kavlî, amelî, siyasî, fikrî, ahlakî her türlü şirkten uzak durandır.
64. Muvahhid Müslüman, zerreden kürreye, habbeden kubbeye, damladan okyanusa, atomdan evrene, baktığı herbir şeyde Allah'ın kudretini, vahdaniyetini, adaletini ve hikmetini gören kimsedir.
65. Beden ülkenizin başkenti olan yüreğinizde imanınızı iktidar ediniz. Yüreğinizi daru'1-İslam kılınız. Unutmayınız ki yüreğini daru'l-İslam edemeyenler, evlerini ve vatanlarını hiç edemezler.
66. İmanın iktidar olmadığı bir yürekte şeytan ihtilal yapar ve iktidarını kurar. Ancak bu iktidara zemin hazırlayan el-ayak, göz-kulak, dil-dudak gibi organlardır. Bunlar şeytanın iktidar savaşında kullanacağı lojistik destek için günahtan mermi imal ederler. Eğer bu organlar imanın iktidarı için çalışırsa yürek başkentindeki iktidar savaşından iman galip çıkacaktır.
67. "İç savaş" ölünceye dek sürecektir. Şeytanla hiçbir zaman ateşkes ilan etmeyiniz. "Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır." Nefsinizi/kendinizi temize çıkarmaya çalışmayınız, "kuşkusuz nefis kötülüğü emreder." Yürek ülkenizde iman ile şeytan'ın ebedi savaşında imana salih amellerden lojistik destek sağlayınız. Unutmayınız ki "cennet, insan nefsinin sevmediği şeylerle kuşatılmışıtır."
68. "Canım istiyor" dediğiniz şeyi, nefsinizin mi, imanınızın mı istediğini iyi kontrol ediniz. Beden ülkenizin yürek başkentinde imanı iktidar etmek için ona destek veriniz. Eğer bedenin başkenti kalp düşerse taşrası el-ayak, göz-kulak, dil-dudak hep o iktidarın emrine girer ve artık ona çalışır. Söz geçiremezsiniz.
69. Kalbiniz imanınızın mezarı değil, sarayı olsun. İmanınızı iktidarsız etmeyiniz. Yüreğe hapsedilmiş iktidarsız bir imanın size ne yaran olur?




* Fıkıh *



70. Fıkıh, fıkıh okumak değil fıkhetmek, yani düşünmek, akletmektir. Fıkhı, düşünmeyi öğrenmek için okuyunuz. Sizden öncekilerin dinin temel metinleri üzerinde ne denli kafa yorup ceht sarfettiğini en güzel fıkıh okuyarak öğrenebilirsiniz.
71. Fıkıhlı yaşayınız. Fıkıhlı yaşamak hukuklu yaşamaktır. Hukuksuzluk demeye gelen fıkıhsızlık anarşizmdir. En büyük nizama aşık olan birinin hayatında nizamsızlığa ve intizamsızlığa yer yoktur.
72. Yaptığınız her bir işin İslam şeriatındaki yerini öğrenmeyi şiar edininiz. Bu Müslümanlığınızın olmazsa olmaz bir parçası olsun. Ki siz kitapsız değil, kitaplı bir dinin müntesibisiniz. Hayatınızda 'kitapsız iş olmamalıdır.
73. İbadet fıkhını bilmek gibi meslek ve iş fıkhını bilmek de boynunuza borçtur. Herkes mesleğiyle ilgili fıkhi mevzuatı bilmek zorundadır. Bu farz-ı ayndır o kişiye, tıpkı gündelik işleri konusundaki fıkhı (ilm-i hal) bilmede olduğu gibi. İbadetlerinizi atanızdan gördüğünüz gibi değil Peygamberin yaptığı gibi yapınız. Bunun için de ibadet fıkhını iyi öğreniniz. Eğer becerebiliyorsanız ibadetlerinizin delillerini de öğreniniz. Zaten "mukallid" diye ona derler.
74. Taklit değil tahkik ehli olmaya gayret ediniz. Taklid Arap dilinde "deve yuları" anlamına gelen "gılade" kelimesinden türetilmiştir. Elbet her taklit "yular" geçirmek değildir. Zaten "gılade" teriminin bir mânâsı da "gerdanlık" demektir.
75. Takip ettiğinizin taklitçisi olmak yerine tahkikçisi olunuz. Gölgesi olmak yerine "şahsiyet" olunuz. Elbet bu geniş yığınlar için mümkün değildir. Eğer ille de taklid edecekseniz en iyiyi taklid ediniz. Allah'ın size örnek gösterdiğini taklid ediniz. İpini yanlış kılavuzun eline verenin encamından korkulur. Unutmamak gerekir ki kayıtsız şartsız taklidi caiz olan tek beşer "Allah'ın ahlakıyla ahlaklanan" masum Nebiler ve dolayısıyla onların son ve kamil mümessili Muhammed aleyhisselamdır.




* Sıhhat ve Nezafet *


76. Sağlığınıza dikkat ediniz ve Allah'ın size bir emaneti ve ayetlerinden bir ayet olan bedeninizi koruyunuz.
77. Bedeniniz bineğinizdir, onu hor kullanıp kulluk yolundaki koşuda dökülmeyiniz. Unutmayınız ki sıhhat her şeyin başıdır. Sıhhat deyince aklınıza yalnızca etin ve kemiğin sıhhati gelmemelidir. En az bunlar kadar, hatta bunlardan çok daha önemlisi aklın ve ruhun sıhhatidir. Bu ikisinin sıhhatine azami itina gösteriniz. Kafa ve kalbin hastalıkları da vardır. Elbet bu ikisinin kendine özgü tedavi yollan ve ilaçlan da vardır. Negatif ve faydasız bilgiler düşünce virüsü, her tür günah ve yasak duygular kalp virüsüdür. Aklın gıdası ilim ve tefekkür, kalbin gıdası iman ve tezekkürdür.
78. Temiz ve düzenli olunuz. Unutmayınız ki temizlik imandandır. Evinizde, işyerinizde, bedeninizde, kafanızda, kalbinizde, ağzınızda, gıdalannızda temizliğe dikkat ediniz ki insanlar sizden ! tiksinmesin.
79. Temizlik güzelliğin ayrılmaz bir parçasıdır. Müslüman ise güzelliğin her türünün insanlar arasındaki mümessilidir.
80. Hadesten ve necasetten tahareti geleneksel ilmihallerde olduğu gibi yalnızca bir alana hapsetmeyiniz. Hoş olmayan ve insanı rahatsız eden kokulardan arınmayı da necasetten taharet biliniz. Dahası duygu ve düşünce necasetlerinden de temizleniniz. Elbiseniz ve seccadeniz temiz olduğu halde hâlâ huşu ile bir vakit namaz kılmanın hasretini çekiyorsanız bunun sebeplerinin duygu ve düşünce necasetlerinden tathir olamamakta arayınız.
81. Temizliğin dış boyutuna dini literatürde "taharet", iç boyutuna "tezkiye" denilir. Temizliği sadece dış ya da sadece iç alanda tek boyutlu olarak yapanlar gerçek temizliğe ulaşamazlar. İstinca, istibra, abdest, gusül, misvak, güzel koku, saç bakımı, tırnak kesme, gereksiz tüyleri giderme, sünnet olma, yemekte el yıkama hep fıtratın gerektirdiği temizliğe ulaşmak için "dînî" bir muhteva kazandmlan temizlik unsurlarıdır.
82. Nasıl bir toplumun sınai gelişmişliğinde elektrik kullanımı bir ölçü ise , toplumsal temizligin ölçümünde de temizlik için su kullanımı o derecede önemli bir ölçüdür. İşte Hz. Nebi (sav) dünyanın en az su kullanan kavmini temizlik maksadıyla dünyanın en çok su kullanan toplumu haline getirerek toplumsal ve medeni bir inkılaba imzasını atmıştır.
83. "Abdest mü'minin silahıdır." Sizi adım adım takip eden "apaçık bir düşman"ın varlığında silahsız dolaşmayınız. Bunu tabiat haline getiriniz. Abdestli dolaşmanın ruhunuz üzerindeki olumlu ve rahatlatıcı etkisini hemen farkedeceksiniz. Yersiz endişelerden, gereksiz korkulardan, angoisse ve melankoliden, gündelik telaş ve dağdağanın stresinden sizi uzak tuttuğuna şahid olacaksınız.
84. Su ve toprak insanın asli madenlerindendir. İnsanla toprağın, insanla suyun, özetle insanla tabiatın temel elementlerinin sık sık buluşmasını temin eden fıtrat dini "İslam"ın her emrinde henüz ulaşamadığımız nice sırların saklı olduğunu aklınızdan çıkarmayınız.




* Ahlak *


85. Sözünüzde ve özünüzde doğru olunuz. Yalana alışmayınız. İnsanlar siz konuştuğunuz zaman tereddüt etmeden "bu doğru söyler" desinler. Bu "emin" olmanın ta kendisidir. Unutmayınız ki "rasul" olmadan çok daha önce "emin" olan bir Peygamberin ümmetiyiz. Emniyeti yara alanın imanı yara alır. Kişi, kendisinden emin olamayan biri için "mü'min" değildir. Mü'min kendisinden emin olunandır. Elbet her söylediğin doğru olmalı. Ancak doğruyu doğru yerde, doğru zamanda ve doğru bir üslupla söylemezsen, o doğruya zulmetmiş olursun. Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış. Yatsı namazını kılmadan yattığı halde bu nifakının ortaya çıkmaması için mumu yanık bırakırmış ki insanlar yatsının vaktini gözlüyor zannetsinler!?
86. Cesaretli ve metanetli olunuz. Ancak cesaretiniz hissinizden ve cehaletinizden değil, ilminizden ve imanınızdan kaynaklansın. Allah'ın dostlarına cennet, O'nun düşmanlarına cehennem kesiliniz. Biliniz ki Allah için sevmenin olmazsa olmaz şartı, Allah için buğzetmektir.
87. Metanetsiz cesaret dengesizliktir. Ancak gerçekten şecaatli olanlar metanetli olabilirler. Cesareti ilim ve imanından kaynaklanmayanda metanet olmaz.
88. Uyuşuk ve pısırık olmayınız. İçinde ya sadığınız toplumun, çevrenin, evrenin farkına varınız. Elbet içinde yaşadığınız toplum da sizin farkınıza varacaktır. Başkalarının yalanlara gösterdiği ilgi ve alakayı siz doğrularınıza göstermiyorsanız Rasul'ün diliyle "vehn" mikrobunu kapmışsınız demektir. Vehn, uyuşukluk ve pısırıklık demektir.
89. Sırrı gözetiniz. Size verilen her sır bir emanettir. Sırrı açığa vuran haindir; emanete ihanet etmiş olur. Kellenizi verseniz de sırrınızı vermeyiniz. Ancak o zaman kelimenin tam anlamıyla "mü'min" olursunuz.
90. Sır saklamayı bilmek kadar başkalarının sımnı araştırmamak da ahlâkî bir görevdir. Bu, merakın cinayete dönüştüğü noktadır. Verilmek istenmeyen bilgiyi öğrenme noktasında istekli olmayınız. O bilgi size lazım değilse "faydasız bilgi"olur. Biliniz ki Nebi (sav), faydasız bilgiden Allah'a sığınmıştır.
91. Hatayı kabul etmekten ve özür dilemekten utanmayınız. Utanılacak şey hatada ısrar etmek ve insanlara özür dilememektir. Hata etmek bir kez suçsa, hatada ısrar bin kez suçtur. "Kişi hatasını bilmek gibi irfan olmaz" demişler. El-Hak doğrudur. Sizin gerçek dostunuz sizi hata yaptığınızda şefkatle uyarandır. Ayıbına ilk tükürmesi gereken biri varsa o kişi, o ayıbı işleyenin kendisi olmalıdır.
92. Kişinin düşebileceği en acı ve komik durum kendi hatasını savunmak, hatta doğru gibi göstermek çabasıdır. Bunu farkında olmadan yapan biri mazur görülebilir belki ama bilerek yapan biriyle ilişkinizi kesiniz. Çünkü ahlaki zaaflar bulaşıcıdır ve o ilişki üretici ve yararlı bir ilişki olma özelliğini kaybetmiştir.
93. Herşeyden öte hatayı savunmak heva ve arzuyu savunmak demektir. İşte bu "hevayı tanrı edinme"nin ta kendisidir.
94. Kanaatkar ve tok gönüllü olunuz. Açlık mümkündür, normaldir. Anormal olan tok iken açlık korkusu çekmektir. Açlığa müptela olanlar birkez sıkıntı çekerler. Ama açlık korkusu denen belaya mübtela olanlar ömür boyu sıkıntı çekerler, isterse servetleri yedi sülalelerine kâfî gelsin. Bu nedenle aç kalma korkusu, aç kalmanın kendisinden bin defa daha beterdir. Bu hastalığa yakalananlara dünyanın tümünü verseniz doyuramazsmız. İşte yığma ve biriktirme hırsı burdan gelir.
95. Kanaatkar ve tok gönüllü olanın gözü de karnı da tok olur. Ancak kanaatsiz ve aç gönüllü olanın karnı doysa da gözü doymaz.
96. Dünya ve dünyalıkların sahibi olunuz, ne ki onların sizin sahibiniz olmasına izin vermeyiniz. Eşya size hizmet etsin, siz eşyanın hizmetkârı olmayınız. Kendi şerefinizi kendi ellerinizle düşürmüş, eşrefi mahlukatı esfeli mahlukat (mahlukatın en sefili) etmiş olursunuz.
97. Allah dünyayı kendisine ulaşan yolda size binek/merkep kılmıştır. Bunu tersine döndürüp siz dünyanın bineği/merkebi olmayınız. Lat, Menat ve Uzza'nın yerini ev, araba ve eşyanın aldığı bir toplumda siz bunlardan insana "efendi" olamayacağını hayatınızla topluma gösteriniz.
98. Gıybet ve dedikodu yapmayınız. Bu toplumsal bir hastalıktır. Bu hastalığa daha çok tatminsiz ve zevzek insanlar müptela olur. Ömrü, başkalarının dedikodusuyla tüketmek aynı zamanda bir kaçış yöntemidir; kişinin kendi kendisinden kaçışı...
99. Kendisini kendi gündemine almak istemeyen kişi, başkalarını gündeminden hiç düşürmek istemez. Bu ise zavallılıktır. Mü'minler, elinizden ve dilinizden emin olsun. Silahla beceremediğiniz katliâmı, dilinizle gerçekleştirmekten kaçınınız. Biliniz ki "Mü'minin mü'mine kam, malı, ırzı ve suizannı haramdır."
100. Gıybetin bir kul hakkı olduğunu unutmayınız. Oturup kalkıp ağızlarında mü'minlerin etini dişleyenler, insan yiyen yamyamlardan daha az suçlu değildirler. Gıybet ve dedikodu bağımlısı bazı insanlar bunu bir ruhi istimna, bir tatmin yöntemi olarak yaparlar. Bu tür insanlarla birlikte olduğunuzda, size Müslüman eti yedirmesine izin vermeyiniz.




* Edep *


101. "Edep yahu!.." Eskilerin tekkelerin girişlerine yazdığı bu cümleyi şimdilerde herkesin, özelikle de İslamcı gençliğin alnına yazmak geliyor içimden. Edeb imanın yaldızıdır. Edebini kaybedenin imanının yaldızı sıyrılmıştır.
102. Başkalarına saygı gösterince küçüleceğini zannedenler tatminsiz ve hastalıklı tiplerdir. Öz güveni olan şahsiyetli insan, beşeri münasebetlerinde saygıyı ve sevgiyi esas alır. Akıllı insan bilir ki, başkalarına saygısı olmayanın kendiine karşı da saygısı yoktur. Ve yine sayanın sayılacağını aklından çıkarmaz.
103. Bazı eylemler yasak-serbest, haram-he-lal, meşru-gayr-ı meşru sınırlarında değil, güzel-çirkin, iyi-kötü, makbul-merdut sınırlarında değerlendirilmelidir. Her saygısızlık ve edepsizlik haram/yasak değildir belki, ama çirkindir, kötüdür, merduttur. Eylemleri için tek tanımlayıcının haram-helal sınırları olduğunu söyleyenlere, Hz. Nebi'nin söylediği şu sözü hatırlatınız: "Utanmazsan istediğini yap."
104. Edep ve saygı bir öğretim değil bir eğitim, yani terbiye işidir. Genellikle yalnızca öğretilip eğitilmeyenler, talimden geçirilip terbiyeden geçirilmeyenler arasından çıkar edep ve saygı özürlü kişiler. Bu gibilerden alınacak dersler de vardır kuşkusuz. Zata sormuşlar: "edebi kimden öğrendin" diye. Cevap vermiş: "Edepsizlerden."
105. Hayalı ve edepli olunuz. Edep imanın aksesuarıdır, takınınız. Kullara karşı ayıp sözkonusu olduğu gibi Allah'a karşı da sözkonusudur. Unutmayınız ki "el-insan abidü'l-ihsan: insan iyiliğin kulcuğudur" demişler. Yine unutmayınız ki edepli ve terbiyelice söylenmiş bir batılın alıcısı, edepsiz ve terbiyesizce söylenmiş bir hakkın alıcısından çok daha fazla olabilir.
106. Kahkaha atarak gülmek, orda burda gezinerek birşeyler yiyip içmek, hafif düşürecek giysilerle dolaşmak, gereksiz el şakaları yapmak gibi "sulu" tavırlardan uzak durunuz.
107. Eğer becerebiliyorsanız çok ağlayınız. Rasulü, biraz da, ağlayabilenler anlayabilirler. Kimi zaman göz yaşlan kurşundan daha etkili olabilir. Gözyaşını tanımayan tuzu kuru bir insanın kalbiyle gözü arasındaki bağlantı kopmuş demektir. Böyle birinin, baktığına imanın feraset ve basiretiyle bakamayacağını, müsteşar olamayacağını, olaylar ve eşyayı yorumlarken isabet edemeyeceğini biliniz!
108. Sürekli vakur ve ciddi olunuz. Hafif meşrep olmayınız. "Oynayan taş yosun tutmaz" derler. Vakar imanın süsüdür. Hafif meşrep insanlar toplum içerisinde saygı uyandırmazlar. Vakarla kibri ve şişinmeyi karıştırmayınız. Eğer kametiniz kıymetinize uygun değilse vakar adı altında kibir ve riya sergileyebilirsiniz. Kıymetiniz şöhretinize uygun olsun. Eğer şöhretiniz kıymetinizden fazla ise bu açığı riya, entrika, dalavere ve daha başka şeylerle kapatmaya kalkarsınız. İşte o zaman şöhret de, ilim de bir afete dönüşür.
109. Ciddiyetiniz latif olup latife yapmanıza engel olmasın. Yani anut olmayınız. Somurtkanlıkla ciddiyet arasında dağlar kadar fark vardır. Ciddiyet göstereceğim diye abus bir çehreyle insanların gözlerine biber saçmayınız. İyi biliniz ki insan, tebessüm ederek de ciddi olabilir.
110. Kahkaha ile tebessüm, "zırıl zırıl ağlamak"la "gözlerinden dökmek", "sevinçten çıldırmak"la memnun olmak, "bayılmak"la hoşuna gitmek, "vurulmak"la sevmek, "eşek şakası" yapmakla latife yapmak, tıkınmakla yemek, caka satmakla yürümek, lavgarlık yapmakla konuşmak, somurtmakla susmak, "takılmak"la "olmak arasındaki fark edeple edepsizlik arasındaki fark kadar büyüktür. Bunu unutmayınız. Beşeri Münasebetler
111. İyilikleri ve güzellikleri almak ve vermek için etken ve edilgen olunuz. Ancak kötülükler ve kendi kusurlarınız için yalıtkan olunuz. Kusurlarınızı ve hatalarınızı başkalarına bulaştırmayınız. Dostlarınızın hüznünü ve sevincini paylaşınız. Yürek avcısı olunuz. Müstesna zamanları, kederli ve sevinçli anları insanların gönlünü kazanmak için ele geçmez fırsatlar olarak değerlendiriniz.
112. Eğer İslami değilse, gittiğiniz ortama ve girdiğiniz topluma uymayınız. Gittiğiniz ortamı ve girdiğiniz toplumu kendi inançlarınıza uydurunuz. Gittiğiniz yere ortamınızı da beraberinizde götürünüz. Kendi değerlerinize göre bir çevre oluşturmazsanız birileri sizin adınıza, sizin değerlerinize taban tabana zıt bir çevre oluşturuverecektir.
113. Mütevazı olunuz fakat şahsiyetsiz olma-
114. Kardeşine karşı mütevazi olunca değerinin düşeceğini zannedenler gerçekte şahsiyet sahibi olamayan hastalıklı ve kompleksli tiplerdir. Böyleleri sudan ibret alsınlar. Bakınız, sular hep en engin yerlerden akarlar, fakat bu durum ona izzetinden birşey kaybettirmez. Dilimize deyim olarak dahi girmiştir : "Su gibi azîz olasın" derler. Onun alçaklardan akması değerinden hiçbir şey eksiltmez. Su, köklerden ağaçların ta zirvesine çıkar, kar olur, dağların zirvesine yağar, buhar olur göklere uzanır.
115. İzzeti ve yüceliği şahsiyetinden kaynaklanmayan insanlar, tevazu göstermeye, mütevazi yaşamaya, giyinmeye, yemeye ve dolaşmaya korkarlar. Aşağılık duygusu taşıyanlar sözlerinde, davranışlarında ve yaşantılarında alçak gönüllü olamazlar.
116. Tevazuda ölçüyü kaçırıp imanın vakarını ayaklar altına vermek ise bir meziyet değil bir kişilik zaafıdır. Kafire, münafığa ve fasığa karşı herhangi bir menfaat için tevazu ise zilletin ta kendisidir. Mü'min mensup olduğu dinin onurunu kendi nefsinin onurundan çok daha önde tutmalı ve korumalıdır.
117. Mutabasbıs olmayınız, yağcılık yapmayınız. Eğer böyle yaparsanız, hem kendi şahsiyetinizi düşürmüş hem de muhatabınızı aldatmış olursunuz. Unutmamak gerekir ki, yağ çekerek, dil dökerek elde edilecek menfaat çoğu zaman düşülen zilleti karşılamamaktadır. O menfaati daha başka yollarla elde edebilirsiniz, ancak kaybolan şahsiyetinizi dünyanın servetini ödeseniz geri alamazsınız.
118. Dalkavukluk yağcılığın meslek haline gelmiş olanıdır. Müslümanların öncü şahsiyetlerini bekleyen en büyük tehlike etraflarının dalkavuklarla çevrilme tehlikesidir. Ne siz başkasının dalkavuğu olunuz ve ne de başkalarının size dalkavukluk yapmasına izin veriniz. Eğer biri sizi yüzünüze karşı methedecekse sizin ona iyilik yapıp yapmadığınıza bakınız. Eğer iyiliğinizin dokunduğu kimseden gelirse ikram ve övgüyü kabul ediniz, eğer iyiliğinizin dokunmadığı bir kimseden gelmişse Sevgili Nebi'nin tavsiyesiyle "onun yüzüne toprak saçınız" ve o methiyeyi kabul etmeyiniz. Bu Allah Rasulü'nün koyduğu nebevi ölçüdür.
119. İnsanları mevkilerine, durumlarına göre idare etmekle yağcılığı ve dalkavukluğu birbirine karıştırmayınız. İnsanlarla hoş geçinmek ve onların farklı yapı ve yaradılışlarına göre onlara muamele etmek yağcılık ve tabasbus değil akıllılık ve hilim sahibi olmaktır. Bu meziyete sahip olamayanların kaderi yalnız yaşamak ve yalnız ölmektir. Ne ki herkesten bunu beklemek de abes olur.
120. Dostlarınızın hatalarını münasip bir üslupla yüzüne, iyiliklerini ve güzel taraflarını da arkasına söylemeye gayret ediniz. Tersini yapan dostuna kötülük yapmış olur. Ne ki teşvik ve takdir için olacaksa Allah'tan nefsini şımartmaması niyazıyla iyilikleri yüzüne karşı söylenebilir.
121. Topluma mâlolmuş mü'rninleri eleştirirken adil ve mutedil olunuz. Onların iyi yanlarının da olduğunu akıldan çıkarmayınız. Eleştirinizi şahıslara değil hatalara teksif ediniz. Ancak eleştirdiğiniz kişiden başkalarının zarar göreceğinden eminseniz onun adını açıklamanızda bir beis yoktur. Çünkü mü'mini maddi ve manevi bir zarara uğramaktan korumak da sizin kardeşlik görevleriniz arasındadır.
122. Bir kardeşinizi yüzüne karşı tenkid etmenin edebi, gıyabında onun için dua ve istiğfar etmenizdir. Bunu yapabiliyorsanız onu eleştirme hakkını da elde etmişsiniz demektir. Böyle yapmak sözünüzün onun üzerindeki etkisini artıracaktır. Sözü biz söyleriz, tesirini Allah halkeder.
123. Dininize karşı değil ama dünyanıza ve nefsinize karşı yapılanlar karşısında hoşgörülü olunuz. Sevgili Efendimiz'in buyurduğu gibi: "Hoşgörülü ol ki hoşgörülesin." Bir hatayla adam asanlardan olmayınız. Unutmayınız ki siz de insansınız ve insanlar hata yapan yaratıklardır.
124. Mü'mine, Allah'tan daha kahredici (Kahhar) pozlarına bürünmek yakışmaz. Tıpkı Allah'tan daha merhametli (Rahim) pozlarına bürünmenin yakışmayacağı gibi. Kul bağışlamayı Allah'tan öğrenmeli ve Rasul Aleyhisselam'ın buyurduğu gibi "Allah'ın ahlakıyla ahlaklanmalı"dır.
125. Ancak dininize yapılan hakaret ve tecavüzleri hoşgörme hakkına sahip değilsiniz. İnsan ancak kendi nefsine yapılan tecavüzü hoşgörebilir. Allah adına, Allah'ın dinine yapılan tecavüzü hoşgörmeye kalkmak, haddi aşmaktır.
126. İnandığınız değerler, insanlığın değişmez değerleridir. Onlara hakaret edildiğini gördüğünüz zaman, gücünüz neye elveriyorsa o şekilde protesto ediniz. İnandığı değerlere hakaret edilmesini sineye çeken insan, haysiyet ve şereften yoksun insandır.
127. Celadetli olunuz. Asrımızın en büyük eksikliği celadet yokluğudur. İlim celadetle taçlandığında fazilettir. İnandığı değerler uğruna yeri gelince Sokrates gibi baldıran tasını tepesine dikemeyenler, ilimlerinin ve imanlarının namusunu feda etmişlerdir.
128. Geçim ehli olunuz. Dirliksiz olmayınız. Birlikte yaşadığınız insanlar sizinle birlikte olmanın tadına doyamasınlar. Onlara "illallah" çektirmeyiniz. Sizinle bir müddet birlikte yaşayanlar o anları hayırla yâdetsinler. Etrafındaki insanları kırıp geçirenler, ömür boyu dost kıtlığı çekmeye mahkûm olurlar.
129. İnsanlarla muamelenizde haşin ve gaddar değil, müşfik ve mülayim olunuz. Kahır çekiniz ki kahrınız çekilsin. "Sıkıntıya gelemeyen" dünyada yaşamamalıdır. Mü'min olmak "sıkıntıya gelememek" değil "sıkıntıya aday olmak"tır. İncitmemekten daha önemlisi incinmemektir. Bunu becerebilen ancak kâmil bir ahlâka sahip olan insanlardır. İncitmemek her kişi kârı, incinmemek ise er kişi kândır.
130. Fedakâr ve vefakâr olunuz. Mü'minler birarada yaşamaya mecbur ve mahkûmdurlar. Birarada yaşamanın olmazsa olmazı "fedakârhk"tır. Hiçbir şey bedelsiz değildir. Hele dost kazanmak hiç... Kardeşini nefsine tercih etmek "îsâr"dır. Îsâr sahibi olabilmek, erdemlerin en yücelerindendir.
131. Diğergam olunuz, hodgam olmayınız. Eğer insanlar inandıkları bir dünyayı rahatlarından, servetlerinden, konforlarından, hayatlarından fedakârlık yapmadan kurabileceklerini düşünüyorlarsa koskoca bir insanlık tarihi onları yalanlayacaktır. Batıl ehlinin batıl davası için yaptığı fedakârlığı, hak ehli hak davası için yapamıyorsa zaferden söz etmesi de abes olacaktır. Çünkü hayatın en değişmez yasasıdır: "İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır." Kur'an böyle buyurmaktadır. Buradaki şart "çalışmak"tır. Bir insanın Hak'ta oluşu, yatışına mazeret olamaz. Kazananlar, çalışanlar olacaktır.
132. Mütecessis olmayınız. Israrla Mü'minlerin kusurlarını araştırmak, onları küçük düşürmek için ayıplarını ortaya dökmek, Allah'ın yasakladığı bir davranıştır. Mü'min, kardeşinin kusurlarım ortaya döküp onu rezil eden değil, o kusurları düzeltip onu aziz edendir. Unutmayınız ki Allah'ın güzel isimlerinden biri de "Settar: Ayıpları örtüp, kapatan "dır. Başkalarının açığını yakalamaktan zevk alan tipler marazi tiplerdir. Bu tipler kendi kusurlarını örtmek için başkalarının 'daha kusurlu' olduğunu isbat etmeye bayılırlar. Öyle olmayınız ve öyle olanlarla dostluk kurmayınız. İyi biliniz ki başkalarının kusurları ve yanlışları, sizin meziyet ve doğrularınız olamaz.
133. Meclis emanettir, ihanet etmeyiniz. Mecliste konuşulanlar arasında hususi olanları sağda-solda satmayınız. Nur Suresi 62. ayette belirtilen meclis adabına riayet ediniz. Sohbet esnasında girdiğiniz mecliste bulduğunuz en münasip bir yere oturuveriniz. Sohbetin akışını bozucu tavırlardan uzak durunuz. Sohbetin akışını zedelemeyecekse girerken izin isteyiniz. Eğer gösterilmişse, gösterilen yere oturunuz.
134. Bir mecliste gündemi iyice kavramadan söze girmeyiniz. Meclise gelen ilim ve irfan sahibi, yaşlı ve hasta kişilere yer veriniz. Bu bir feragat, dolayısıyla tasadduktur. Meclisten izin istemeden kalkmayınız. Her mecliste sohbete başlarken Kur'an'dan bir sure ve dua ile başlamayı, bitirirken de istiğfar ile bitirmeyi itiyad haline getiriniz. Biliniz ki Nebi Aleyhisselam böyle yapardı. Bu, meclisin manevi havasını etkileyecek, unutulan bir sünnet ise ihya edilmiş olacaktır.
135. Bu meyanda insanların ızdıraplarına ortak olunuz. Hastaları ziyaret ve teselli ediniz. İnsanlığımızın, İslamlığımızın ayrılmaz bir parçası olduğunu unutmayınız.
136. Yürek avcısı olunuz. İnsanlar zor zamanlarda yapılan iyilikleri unutmazlar. Böylesi hassas zamanlan kollayınız ve gönüllerde kendinize yer ayırınız. Yetimleri, öksüzleri, garipleri, dulları ve kimsesizleri görüp gözetiniz. Unutmayınız ki her toplumda bu zümreler İslam'ın doğal müttefikidirler. Ve yine unutmayınız ki içinde yaşadığımız toplumdaki mustaz'aflan korumak, inancımızın bize yüklediği bir görevdir.
137. İçinde yaşadığınız toplumda ezilen insanların sözcüsü ve gözcüsü olunuz. Onları dinin değişmez değerleriyle motive ediniz. Dertlerini dinleyip sofranızı onlarla paylaşınız. Sürekli toplumun varlıklı kesimlerine hürmet etmek, yoksulla varsıl arasında saygı ve hürmette ayrıcalık yapmak, Allah'ın nefret ettiği tavırlardır. Bunu "hizmet", "dâvâ" vs. gibi bahanelerle dahi olsa yapmayınız. Bunu yapmak "Yahudileşmek"tir. Bu iğrenç davranıştan şeytandan kaçar gibi kaçınınız.




 

Lebbeyk

Well-known member
* Adalet *
138. Adil olunuz. Adalet hükmün ve yönetmenin ruhudur. Gerek nefsin, gerek dostun, gerek düşmanın hakkında hüküm verirken şiarınız "adalet" olsun. Adil olma vasfını yitiren emniyet ve güvenilirliğini yitirmiştir. Bunları yitiren ise sadece ismen "mü'min"dir.

139. Adil olmak hikmeti gerektirir. Karşıtı zulümdür. Zulüm bir şeyi yerinden etmektir. Hikmetse bir şeyi yerine koymaktır, İnsanlar adaletsizliği, daha çok sevdiklerine ve kızdıklarına karşı yaparlar. Sevdikleri zaman onun hatalarını görmez, göremez ve tabiatıyla düzeltemezler. Kızdıkları zaman da o kimsenin iyi taraflarını görmezler, göremezler ve dolayısıyla örnek alamazlar. Her ikisi de adaletsizliktir, dengesizliktir. Gözü kör eden bir sevgi ya da nefret, sahibi için onmaz bir felakettir.

140. Kimliği ne olursa olsun mazlumu savunmayı hayatınızın en değişmez şiarları arasına yerleştiriniz. Adalet tutkunuz, itidal düsturunuz, hakikat taassubunuz, zulüm düşmanınız, zalim hasmınız olsun.

141. İlle de zalim ve mazlum olmak gibi iki seçenekten birine zorlanmışsamz zalim olmayı değil mazlum olmayı seçiniz. "Bizden" gerekçesiyle zalimi savunup zulmü onaylamayınız, isterse kardeşiniz olsun. "Onlardan" gerekçesiyle zulme duyarsız kalmayınız, isterse düşmanınız olsun.

142. Elinizin altındakilere karşı âdil olunuz. Patronsanız adalet servetinizin temeli, rnalikseniz adalet mülkünüzün temeli, aile reisiyseniz adalet ailenizin temeli, imamsanız adalet cemaatinizin temelidir.

143. "Zalimse de mazlumsa da kardeşinize yardımcı olunuz." Mazluma yardımcı olmak ona yapılan zulme engel olmaktır. Zulmeden kardeşiniz ise ona nasıl yardımcı olursunuz? Elbette onun zulmüne engel olarak. Bu, kardeşlik görevinizdir.

144. Zulme seyirci ve sessiz kalmak Peygamber diliyle "şeytan" olmaktır, hem de "dilsiz şeytan"... Dilsiz şeytan olmaya rıza göstermeyiniz. Unutmayınız ki zaruret halinde İslam haddi aşmadan içki içmeye de, domuz eti yemeye de ruhsat vermiştir. Ama zaruret halinde zulme izin vermemiştir. "Devletin bekası için" işkenceyi mazur gösterenler, Allah'ın gazabına uğrarlar. Allah bir kutsi hadiste "Zulmü kendime bile haram ettim" buyurmaktadır.

* Müslüman ve Çevre *
145. Kötü çevreden yılandan sakınır gibi sakınınız. Unutmayınız ki kötü çevre, engerek yılanından daha beter zehirler.
146. İnsan hayatı her zaman sakin değildir. Bazen bu denizde fırtınalar kopar. Böylesi durumlarda size, sığınılacak bir liman olacak dostlar edininiz. Öyle dostlar ki? düştüğünüzde kaldıracak, tökezlediğinizde tutacak ve hatta dizleriniz tutmaz olduğunda sırtına alacak...
147. Bireysel saldırıya bireysel savunma yapabilirsiniz. Ancak toplumsal saldırıya karşı bireysel savunma işlemez. Toplumsal savunma yapabilmek için karşı-toplum oluşturmak zorundasınız. Caddelerin, yığınların ruhunuzun üzerindeki olumsuz etkisinden arınmak için, vizesiz, pasaportsuz kendinizi kaldırıp atacağınız gönül okyanusları tedarik ediniz.
148. Müslüman girdiği çevreye uyan değil, girdiği çevreyi inancına uydurandır. Bu anlamda etken ve etkin insandır. Eğer etken olabiliyorsanız, imanınız iktidarda demektir.
149. Kötülüğü yaşayarak öğrenmeye kalkmayınız. Bu, ölümü denemeye benzer. "Bir kez ölümü deneyeyim, eğer hoşuma gitmezse bir daha ölmem" diyemezsiniz. Günah denenmez. Herkes için kötü olan, sizin için de kötüdür. Kötünün ve iyinin belirlenmesinde Allah'a itimadınız tam olsun. Zaten iman da bu değil midir?
150. Sadece insanî değil tabiî çevrenize de ihtimam gösteriniz. Biliniz ki tabiatla aynı dine mensupsunuz. Onlar şuursuz din kardeşlerinizdir. Bir ağacı keserek kıyamına, gereksiz yere zararsız bir hayvanı telef ederek rükuuna, bir bardak suyu israf ederek secdesine engel olmayınız. Doğal çevre Allah'ın size emanetidir, ona ihanet emeyiniz.
151. Dünyadaki tüm rezervler gerçek bir "rızık"tır. Rızkınızı kesbetmek helal, israf etmek haramdır. Irmak kıyısında abdest alırken dahi suyu israf etmemeyi öğütleyen bir din olan İslam'ın bu hassasiyetinin dünyevi hikmeti, tüm nüfusu yaklaşık 80 milyon olan 1400 yıl önceki dünyada bilinemezdi. Bu hikmet günümüzde olanca çıplaklığıyla kendini göstermektedir. Öyle ki, parasını ödeyerek dahi olsa, bir İstanbullu'nun israf ettiği bir kova su, bir başka ailenin hakkına tecavüz olabilmekte, dolayısıyla israfın haramlığının hikmeti hayatımızda tecelli etmektedir.
* Şahsiyet *
152. İradeli olunuz. Biliniz ki nefsin, heva ve heveslerinin dizginidir irade. İradesine sahip olamayanlar, heva ve heveslerinin kulu, arzu ve tutkularının esiri olurlar. Tutkularınız bileğinize kelepçe, boynunuza zincir, ayağınıza prangadır.
153. Hiçbir şeyin tiryakisi olmamaya dikkat ediniz.Tüm tiryakilikler ve "koliklikler" birer tutkudur. İradeyi zaafa uğratırlar. Bazı şeyleri kullansanız dahi tiryakisi olmamaya özen gösteriniz. Tiryakilik, kişiyi tiryakisi olduğu şey konusunda irade zaafiyetine götürür. Tutkuya dönüşen her heva kısa zamanda "ilah"laşır. Kur'an'ın "hevasını tanrı edineni görmedin mi?" buyurduğu gibi o da tutkusunu tanrı edinir.
154. Mütereddit ve şüpheci olmayınız. Hele hele kişinin inandığı değerlerde tereddüt etmesi bir akide zaafıdır. Kötü karar her zaman kararsızlıktan iyidir. Bir iş yapmaya azmetmişsen "Allah de, gerisini bırak." Yine Kur'an'ın dediği gibi "Bir işe azmettinse Allah'a dayan ve yürü." "Allah kuluna yetmez mi?" Hz. Ali'nin dediği gibi; "sen değil dağlar sallansın", sallandı da. Çünkü vahiy gibi dağlan toz-duman eden bir ilahî sorumluluk insan olarak senin omuzlarındadır.
155. "Gevşemeyiniz, üzülmeyiniz. Eğer inanıyorsanız, mutlaka siz üstünsünüz." Eğer doğru olduğundan eminseniz "bismillah" deyip yürüyünüz. Arkanızdan kimlerin gelip-gelmediği önemli değil. Hz. İbn Mes'ud'un dediği gibi "cemaat, hak üzere olandır, isterse bir kişi olsun."
156. Ahde vefa gösteriniz. Kaça mâlolursa olsun verdiğiniz sözü bozmayınız, bozacağınız sözü vermeyiniz. Ashabına karşı çok şefkatli olan Nebi'nin tavırlarını hatırlayınız. Hudeybiye'yi ve Ebu Cendel'i hatırlayınız. O, kendi aleyhine de olsa anlaşma maddelerinden birini teşkil eden bir ahdi orada uygulamış, içi kanaya kanaya sözünü yerine getirmişti. Oysaki o söz, bir müşriğe verilmişti. Kur'an'da mü'minlerin özellikleri anılırken Rabbimiz "onlar ki emanetlerine ve sözlerine riayet ederler" buyurmaktadır.
157. İnsaflı olunuz, zira "insaf dinin yarısıdır." Unutmayınız ki insaflı olmayana insaflı olunmaz, merhamet etmeyene de merhamet olunmaz. İnsafı elden bırakanlar, mazlumken zalim konumuna düşebilirler. Nebi'nin tavsiyesi gereği "Allah'ın ahlakıyla ahlaklanmak" istiyorsak, Rahman ve Rahim sıfatlan bizde de tecelli etmeli.
158. Kızdığınız zaman kendinize hakim olunuz. Allah Rasulü'nün buyurduğu gibi: "hasmını yenen pehlivan, kızdığı zaman nefsine hakim olandır." Gazap ve sinir bastığı zaman bu iki ateşi abdest ve namazla söndürünüz. Unutmayınız ki gazapda Allah'ın derecesine ulaşamazsınız, o halde Allah'ı kızdırmaktan korkunuz. Onunla her alanda olduğu gibi gazap konusunda da ayaklaşılamayacağını aklınızdan çıkarmayınız.
159. Bir mü'minin size karşı yaptığı hatayı küçük, sizin başkalarına karşı yaptığınız hatayı büyük görünüz. Başkalarının size yaptığı iyiliği büyük, sizin başkalarına yaptığınız iyiliği küçük görünüz. Bu meziyettir. Şeytanın dürbünü vardır. Kardeşiniz size karşı bir hata yaparsa ya da siz başkalarına ikram yaparsanız, şeytan dürbününün büyülten tarafını gözünüze dayar. Yok eğer kardeşiniz size bir iyilik yapmış ya da siz ona karşı bir hata yapmışsanız, bu kez şeytan dürbünü ters çevirip küçülten tarafını gözünüze dayar ki senin karşı tarafa yaptığın hatayı ya da karşı tarafın sana yaptığı ikramı küçük göstersin.
160. Şeytanın dürbününü aradan kaldırınız. Olaylara en azından çıplak gözle bakmayı deneyiniz. O zaman vardığınız sonuçların ve hükümlerin abartılı olduğunu hayretle göreceksiniz.
161. Faal olunuz. Uyuşuk ve pısırık olmayınız. İyi biliniz ki tarihi, kalabalıklar değil, her toplumun içinden çıkan faal ve çalışkan insanlar yazmaktadır. Siz de insanlık tarihi içerisindeki rolünüzü Yaratıcınızın sizin için yazdığı senaryoya uygun olarak oynayınız.
162. Edilgen değil etken olunuz. İslami olmayan ortamlarda etken olamıyorsanız hiç olmazsa yalıtkan olunuz. Unutmayınız ki Müslüman, içine girdiği ortama uyan değil, ortamı kendi inancına uydurandır.
163. Allah için bir hizmet verileceği zaman ilk atılan gönüllü siz olunuz. Ancak ödül dağıtılacağı zaman, hediye verileceği zaman ilk atılan siz olmayınız. Rableri için çalışanlar, O'nun katında en güzel ödül ile ödüllendirileceklerinden emin olmalıdırlar.
164. Niteliksiz ve sıradan olmayınız. Kalifiye ve mütehassıs olunuz. Alanınızda ikinciliğe razı olmayınız. Hep arayan biri değil 'aranan' biri olunuz. İhtisasa hürmet ediniz ki başkaları da sizin ihtisasınıza hürmet etsin. İhtisasa hürmet İslami bir şiardır.
165. Yaptığınız işin en iyisini biliniz ve iyisini yapınız. Müslüman kimliğiniz işinize, eşinize, aşınıza özetle herşeyinize yansımalıdır. Herkesin hobisi, özel zevki olabilir. Herkes ayrı bir şeyden hazzedebilir. Ancak mü'minin hobisi, özel zevki, insana hizmet olmalıdır.
166. Hiçbir alanda ikinciliğe razı olmayınız. Müslümana yakışan meşru her alanda birinci olmaktır. Mesleğinizi öyle iyi icra ediniz ki, inancınızın düşmanları dahi "galiba bu mesleği iyi icra edebilmek için onun gibi inanmam gerek" desin.
167. İnancınıza küfredilen, dalga geçilen yerlerde durmayınız. Allah'ın kitabında belirttiği gibi o meclisi protesto ediniz. Siz de başkalarının inancına küfretmeyiniz. İnsanlar ya dinde kardeşiniz, ya insanlıkta eşinizdir. Dinde kardeşiniz olanla akide ve insaniyet gibi iki bağınız, olmayanla yalnızca insaniyet bağınız vardır. Bu bağlar muhteremdir. Bunların ihtiramına riayet ediniz. Akidenizin düşmanları dahi sizin insaniyetinize laf atamasın ve takdir etmek zorunda kalsın.
168. İnsan olmak ayıp değildir; melek olmaya çalışmayınız. Aslolan hata yapmamak değil, hatada ısrar etmemektir. Hatayı itiraf erdemdir. Hiç bir hata, hatayı savunmaktan daha büyük olamaz. Şeytanı şeytan eden hatası değil, hatasını savunmasıydı.
169. Kötü alışkanlıklardan, sizi hafif düşürecek, imanınızın vakarını zedeleyecek sulu davranışlardan uzak durunuz. Müslüman toplumda saygı uyandıran insandır..



* Asabiyet *
170. Asabiyet dahimizin bulunmadığı bir özelliğe dayanarak üstünlük iddia etmektir. Irk asabiyetine ırkçılık, ulus asabiyetine milliyetçilik, kabile asabiyetine kabilecilik, devlet asabiyetine devletçilik, toprak asabiyetine toprakçılık denilir. Bunlar ne övünülecek, ne yerinilecek şeylerdir. Bir vatanda dünyaya gelmeyi, bir dili konuşmayı, bir ırka, bir kabileye, bir soya mensup olmayı kişinin kendisi seçmez. Kişinin seçiminde söz hakkı olmayan bir şeyle övünmesi ise ahmaklıktır.
171. Efendimiz Aleyhisselam "Kim asabiyete çağırırsa, o bizden değildir" buyurmaktadır. Taassup gözü kör, kulağı sağır, düşünceyi felç, imanı tahrif eder.
172. Meşru olmayan taassup adaletin düşmanıdır. Mutaassıp, âdil ve mutedil olamaz. Çünkü taassubun kendisi bir aşırılıktır, zulümdür.
173. Allah ve Rasulü dışındaki herhangi bir kimseye meşru sınırlar içerisinde itaat ve bağlılık elbette taassup olarak adlandırılamaz. Ancak bu bağlılık "akıllı itaat" değil de "körü körüne itaat" ise, o zaman taassup kapısı açılmış demektir. Öndekinin ayağı kayıp yere düşse, onun ardındaki körü körüne itaat edenler, secdeye kapandı diyerek kendilerini kaldırıp yere atarlar. Halbuki onlara düşen "düşme"yi "secde etme" olarak yorumlamak değil, düşeni tutup kaldırmaktır.
174. Taassuptan kaçınma adına İtikadı hünsa olmayınız. Dini hissiyatı hem özünüzde, hem toplumunuzda diri tutmaya çaba gösteriniz. "İman ettim" demek "mutlu oldum" demektir. Çünkü İslam mutluluğun öbür adıdır. Onun tüm kuralları insanın ebedi saadetini temin içindir. O halde bu mutluluğu yaygınlaştırınız. İslam'ın sınırlarını çiğnemeyi, insanın mutluluğuna doğrulan bir tecavüz biliniz. Bu tecavüzü önlemek, insanı sevmek, onun mutlu olmasını yürekten istemek demektir. Bu nedenle Allah'ın emir ve nehiylerinin şahsınızda, toplumunuzda yaygınlaşmasına ve ikamesine çalışınız.
175. Yobazlıkla dindarlığı birbirine karıştırmayınız. Allah'ın hudutlarının çiğnenmesine göz yummayınız. Bu bir iman zaafıdır ki sonu nifaka çıkar. Küfrün ekmeğine yağ sürecek hiçbir şey yapmayınız ki insanın mutluluğuna bir darbe de siz vurmuş olursunuz.
176. Hakkı haykıranları küçümseyici ve horlayıcı tavırlara girmeyiniz. Zor zamanlarda hakkı haykıran Allah erlerini "hızlılık" ve "aşırılık"la suçlamak çok ucuz ve iğrenç bir savunma yöntemidir. Elbet bu yolda, yürüyenlere göre koşanlar, oturanlara göre yürüyenler 'hızlı' olarak adlandırılacaktır. Koşanları "hızlı" ya da "aşın" olmakla suçlamak, yatanların ya da oturanların kendi suçlarına kılıf bulmak için icad ettikleri bir ucuz savunma yöntemidir.
177. Tek taassubunuz olsun: Hakikat. Nefsinizin hoşuna gitmese de haktan, haklıdan ve hakikatten yana olunuz. Eğer hakkı desteklemekle birileri size düşman olacaksa varsın olsun. Unutmayınız ki insanlık tarihi haktan yana olanlarla, batıldan yana olanların birbirlerine dost olduğuna birkez bile şahid olmamıştır. Hakla batılı aynı bünyede barındırmak istemenin dini literatürdeki adı "şirk"tir, bunu iyi biliniz.
178. Hakkı savunmanın, haklıdan yana olmanın bir bedeli olduğunu, hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayınız. Batılı savunmanın bile bir bedeli varken hakkı savunmanın bir bedeli olmasın mı? Hiç bir hakikat yoktur ki onu savunmak savunana külfet getirmesin. Eğer hakkı savunuyorsanız tarih boyunca olduğu gibi bunun bir bedeli olduğunu, yeri gelince bu bedeli ödemekten geri durmamanız gerekliğini unutmayınız.


 
Üst